II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Rumlar ile birlikte Yunanistan’da da enosis faaliyetleri hız kazanmıştır. Yunan Parlamentosu 28 Şubat 1947 tarihinde oy birliğiyle; Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı yönünde bir karar almıştır. Yunan Hükûmeti, adanın kendilerine verilmesi karşılığında Amerika Birleşik Devletlerine ve İngiltere’ye adada üs verebileceğini açıklamıştır.
21 Kasım 1949 tarihinde Rumlar, Birleşmiş Milletlere enosis doğrultusunda başvuruda bulunmuşlardır. Bu başvurunun ardından Rumlar, adanın Yunanistan’a ilhakı konusunda plebisit çalışmalarına girişmişlerdir. Kıbrıs Türkleri, gelişmeleri protesto etmek ve adanın Türkiye’ye iadesini sağlamak için Kıbrıs’ta iki büyük miting düzenlemişlerdir. Bu mitingleri Anadolu’daki, “Kıbrıs mitingleri” takip etmiştir.
Makarios’un Başpiskopos seçilmesiyle birlikte gerek Kıbrıs’ta gerekse Yunanistan’da enosis çığırtkanlıkları artmıştır. Yunan Hükûmeti, 1954 yılında Kıbrıs konusunu Birleşmiş Milletlere taşımıştır. Bu olay, adada gerginliği ve Rumların taşkınlıklarını arttırmıştır. Birleşmiş Milletler, Kıbrıs Konusunu Genel Kurulda görüşmeyi kabul etmiştir. Türk Hükûmeti bu gelişmeler üzerine yoğun tepki göstermiş ve adanın Yunanistan’a verilemeyeceğini duyurmuştur. Nihayet, Birleşmiş Milletler Genel Kuruluda Yunanistan’ın “self-determinasyon” teklifini reddetmiştir.12 Bu gelişmenin ardından Kıbrıs’ta, enosisci terör örgütü E.O.K.A’nın eylemleri sesini duyurmaya başlamıştır. E.O.K.A. terörünün artması üzerine İngiltere Hükûmeti, Türkiye’yi ve Yunanistan’ı, “Kıbrıs meselesi”ni görüşmek üzere Londra’ya çağırmıştır.
İngiltere Hükûmetinin 20 Haziran 1955 tarihinde çağrısını yaptığı, “Doğu Akdeniz’in Güvenliği ve Kıbrıs” konulu Londra Konferansı, 29 Ağustos 1955 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Konferansta ilk olarak İngiltere Dış İşleri Bakanı Macmillan görüşlerini açıklamıştır. Macmillan İngiltere'nin, Kuzey Atlantik Paktı (NATO) ve Bağdat Paktı içinde üstlenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmesi için Kıbrıs'ın tümünün İngiltere’nin elinde kalması gerektiğini belirtmiştir. Yunanistan Dış İşleri Bakanı Stefanopulos ise ada halkına selfdeterminasyon hakkının tanınmasının zorunlu olduğunu ama bunun İngiliz askerî gücünün adadan çıkarılması anlamına gelmediğini, İngiltere'nin bölgedeki stratejik çıkarlarını koruması için askerî üslerin varlığının yeterli olacağını savunmuştur.
6 Eylülde İngiliz Dış İşleri Bakanı Kıbrıs'a ilişkin yeni reform tasarısını açıklamış ve yeni anayasayla Kıbrıs'ın kendini yönetme aşamasına geçebileceğini bildirmiştir. Türkiye ve Yunanistan farklı nedenlerle bu öneriyi reddetmişlerdir. Bu gelişme üzerine Konferans çıkmaza girmiş ve sonuç alınamadan dağılmıştır.
Londra Konferansının dağılmasında, Türkiye’de yaşanan 6-7 Eylül olayları da etkili olmuştur. Türkiye’nin Kıbrıs konusunda hassas olduğu bir dönemde, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba konulması, Türk kamuoyunda infiale sebep olmuş ve çeşitli gösteriler yapılmıştır. Yaşanılan olaylar sonucunda İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilân edilmiştir. Bu olaylar Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkileri gerginleştirmiştir.
1956 yılında İngiltere’nin Süveyş Kanalına yönelik gerçekleştirdiği harekâtın başarısızlığa uğraması sonucu İngiltere, bölgede prestij kaybına uğramış ve etkinliğini kaybetmiştir. İngiltere, 1957 Eisenhower Doktrini ile bölgedeki çıkarlarını Amerika Birleşik Devletleri’ne devretmiştir. Artık İngiltere için adadaki üsler yeterli olacaktır.
İngiliz Koloniler Bakanı, Ankara ve Atina’yı ziyaretinden sonra 19 Aralık 1956 tarihinde, self-determinasyon ilkesinin Kıbrıs’a uygulanmasını İngiltere Hükûmetinin kabul ettiğini açıklamıştır.
Bu gelişmeler üzerine Türk Hükûmeti yeni Kıbrıs politikasını belirlemiştir. Başbakan Adnan Menderes 28 Aralık’ta Türkiye Büyük Millet Meclisinde “taksim tezini” açıklamıştır. Bu tez hem muhalefet tarafından hem Türk kamuoyu tarafından benimsenmiştir. Kıbrıs’ta çözüm arayan İngiltere Hükûmeti tarafından bu dönemde gündeme getirilen; Foot ve Macmillan Plânları, iki taraftan da olumsuz cevap almıştır.
Macmillan’ın Ağustos 1958’de değişikliğe uğrattığı yeni tasarı Rumlar ve Yunanlılar tarafından tekrar reddedilirken, Türk Hükûmeti plânı kabul ederek, derhal adaya bir temsilci göndermiştir. Fakat bu plân da başarılı olamamıştır. İki Kuzey Atlantik Paktı üyesi, arasındaki gerginlik Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti’ni de rahatsız etmiş ve bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri çözüm arayışlarına katılmıştır. Bunun ilk sonucu; 1958’de yapılan Kuzey Atlantik Paktı toplantısında gözlenmiştir. Toplantıda Yunanistan enosis’ten, Türkiye’de taksimden vazgeçtiğini açıklamıştır. Bu gelişmenin ardından 1959 yılı Ocak ayı boyunca Türk ve Yunan diplomatları arasında bağımsız “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” kurulmasının ayrıntılarıyla ilgili görüşmeler yapılmıştır. Yapılan müzakereler sonucunda 11 Şubat’ta ortak bir bildiri yayımlanmış ve çözüm için Türkiye ve Yunanistan’ın anlaştığı duyurulmuştur. Zürih’te Türk ve Yunan tarafları arasında; Centilmenlik Antlaşması, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temel yapısına ilişkin bir antlaşma ile Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye arasında bir İttifak Antlaşması imzalanmıştır. Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanacak bir Garanti Antlaşması da parafe edilmiştir.
- Kıbrıs Cumhuriyetinin Kuruluşuna İlişkin Temel Antlaşma;
- İngiltere, Türkiye, Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında Garanti antlaşması;
- Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında İttifak Antlaşması;
- İngiltere Hükûmetinin bu belgeleri üslere ilişkin bazı esaslar eklenmesi koşuluyla kabul ettiğine dair 17 Şubat 1959 tarihli bildirisi;
- Türk ve Yunan Dış İşleri bakanlarının İngiltere hükûmet bildirisini kabul ettiklerine ilişkin bildirileri;
- Makarios’un Londra’da imzalanan belgeleri kabul ettiğine dair bildirisi;
- Fazıl Küçük’ün Londra’da imzalanan belgeleri kabul ettiğine dair bildirisi;
- Kıbrıs Anayasası ve ilgili belgelerin yürürlüğe konulması için alınacak geçici önlemlerle ilgili sözleşme.
Zürih’te imzalanan en önemli antlaşmalardan biri Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunu sağlayan; Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşuna ilişkin “Temel Antlaşmadır”. Bu antlaşma ile Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasası da (1960 Anayasası) oluşturulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyetinin yapısını en ince ayrıntılarına kadar belirleyen Temel Antlaşmada, yeni devletin anayasasında Garanti ve İttifak Antlaşmalarının da yer alacağı belirtilmiştir. Antlaşma ile enosis ve taksim yasaklanmış; İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’ye konusu ne olursa olsun yapılacak her antlaşmada “en gözetilen ulus” hakkı tanınmıştır. Ayrıca, Yunanistan ile Türkiye’ye kendi topluluklarına ait eğitim, kültür, ve spor kurumlarına ve hayır işlerine malî yardımda bulunma hakkı verilmiştir.
Zürih ve Londra Antlaşmaları sonucu, Kıbrıs'ta Mart ayı sonunda geçici bir hükûmet kurulmuş ve yine aynı kararlar doğrultusunda gerekli çalışmalar yapılmıştır. Kıbrıs Anayasası hazırlandıktan sonra imzalanan Lefkoşe Antlaşmaları ile de bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960 tarihinde ilân edilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti tam bağımsız bir devlet olmayıp, bağımsızlığı kısıtlı idi. Kısıtlı bağımsızlık, garanti eden üç devletin ortak iradeleri ile oluşmuştur.
Kıbrıs Cumhuriyeti, başkanlık sistemiyle yönetilen bir cumhuriyetti. Cumhurbaşkanı Rum, cumhurbaşkanı yardımcısı Türk olup, Rum ve Türk toplumları tarafından ayrı ayrı genel oyla 5 yıl için seçileceklerdi. Cumhuriyetin resmî dilleri Yunanca ve Türkçe olup, resmî belgeler iki dilde yayımlanmak zorundaydı. Devletin bayrağı, cumhurbaşkanı ve yardımcısı tarafından seçilecek tarafsız renk ve biçimde olacaktı. Bununla birlikte Yunan ve Türk millî bayramlarında, iki devletin de bayrağı Kıbrıs bayrağıyla birlikte asılabilecek ve bu bayramlar Kıbrıs’ta kutlanabilecekti.
Kıbrıs Cumhuriyeti , idarî yapısı itibariyle dünyanın en karışık devletlerinden biri olarak sırf zamanın ihtiyaçlarını karşılamak adına kurulmuştur.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.