Abdülhamit BİLİCİ
Amerikan Senatosu, çarşamba günü ilginç bir karara imza attı. Demokratların başkan adaylarından biri olan Senatör Joe Biden'ın Irak'ın 3 bölgeye ayrılmasını öngören tasarısı, Kongre'de büyük bir çoğunlukla kabul edildi.
Irak'ın Şii, Sünni ve Kürt bölgelerine ayrılmasını öngören kararın, bağlayıcı özelliği yok, lakin durup dururken Amerika'nın belki de en saygın kurumunun böyle bir karar alması manidar. Böyle hassas bir konunun, yetkililerce konuşulması bile sakınca taşırken, Irak'ın etnik ve mezhep temelinde bölünmesini isteyen bir tasarının Kongre tarafından kabulü akla birçok soru işaretini getiriyor.
Çünkü karar, Irak'ın resmen parçalanarak 3 ayrı ülkeye bölünmesini öngörmese de, bu tür adımlar gelecekte yaşanacak bu yöndeki bir gelişmeye kapının aralanması anlamına geliyor. Tasarıyı hazırlayan senatörün başkanlık şansı olmadığı söylenebilir. Ama en iddialı başkan aday adayı Hillary Clinton'ın da bu tasarıyı desteklediğini göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca Demokratların yanı sıra Bush'un partisinden de 26 isim tasarıya destek vermiş.
Maalesef bölünme senaryosu, Washington'da ilk kez gündeme gelmiyor. Bir süredir marjinal bazı çevrelerin savunduğu bu senaryo, 2008 seçimlerinde başkanlık için yarışmayı düşünen bazı isimlerin tezleri arasına girmiş bulunuyor. İlk kez dünyayı Ebu Gıreyb vahşetinden haberdar eden gazeteci Timothy Garton Ash, Guardian'daki yazısında, Cumhuriyetçi başkan adaylarından Senatör Sam Brownback'in, Irak'ın Şii, Sünni ve Kürt olmak üzere üç devlete bölünmesini savunduğunu yazdı. Cumhuriyetçi aday Tommy Thompson da Irak'ı üçe bölmenin çözüm olacağını savunuyor. Pentagon'un hazırladığı Irak raporlarının sonuncusunda da parçalanma teması yer alıyor. Iraklıların yüzde 36'sının "Irak üç ya da daha fazla ülkeye bölünürse, bu Irak halkı için daha iyi olur" görüşüne destek verdiği öne sürülüyor.
Gerçi Bush yönetimi, Türkiye'yi ve Arap dünyasını yatıştırmak için parçalanma iddialarını sürekli yalanlıyor. Başkanlık yarışındaki adaylardan Cumhuriyetçi John McCain, bölünmeyi savunanları adeta haşlıyor: "Böyle bir şeye kalkarsanız, Bağdat'taki yatak odalarını da bölmeniz gerekir. Çünkü birçok Şii ve Sünni birbiriyle evlidir. Washington, Brownback'in önerisini seçerse, sınırlara çekilip Bağdat'taki soykırımı izleriz." Ancak, şöyle ya da böyle, bütün bu gelişmeler ilk Körfez Savaşı'ndan beri tartışılan parçalanma senaryosunun geldiği noktayı göstermesi bakımından manidar. Bu sürecin kilometre taşlarının, çok önceden döşenmeye başladığını unutmayalım. Bu yöndeki en önemli adım, kanlı diktatör Saddam Bağdat'ta kendi haline bırakılırken, kuzeydeki Kürt bölgesi ile güneydeki Şii bölgesinin uçuşa yasak bölgelerle fiilen merkezden koparılmasıydı. Maalesef, Çekiç Güç'e ev sahipliği yaparak kendi aleyhine işleyen bu sürece Türkiye de ortak oldu.
Bu yöndeki diğer adım ise savaş öncesinden itibaren kullanılan Irak'la ilgili tanımlamalardı. Bu ülkedeki insanlardan bahsedilirken, hep Şii, Kürt, Sünni, Türkmen gibi etnik ya da mezhepsel tema öne çıkarıldı. "Iraklı" kavramı adeta kullanımdan kalktı. Şiilerin kahir ekseriyetinin, Sünniler gibi Arap asıllı olduğu görmezden gelindi. Yine Kürt denilen grubun neredeyse tamamının Sünni olduğu göz ardı edildi. Sünni Türkmenlerin, Sünni Arap ve Kürtlerle, Şii Türkmenlerin ise Şii Araplarla akrabalığı es geçildi. Bu geçişkenliklerden de yararlanarak, bütün grupların değerlerini özgürce yaşayacağı demokratik bir Irak oluşturmak yerine, demokrasi teorisiyle de Irak gerçeğiyle de bağdaşmayan bir kompartımanlaştırma oyununa girildi.
Doğuştan gelen farklılıklar siyasette körüklenince, mezhep ve etnisite tacirlerine de gün doğdu. Şimdi dünya, Irak'ın saplandığı bu bataktan nasıl çıkacağını tartışıyor. Sevindirici tek husus, içeriden ve dışarıdan yapılan bütün bu kışkırtmalara, durmak bilmeyen şiddete ve işgale rağmen, Iraklıların bütün bir kısmının etnik ve mezhep temelli bir bölünmeye hâlâ sıcak bakmıyor olması. BBC'nin bu ay yaptığı ankete göre, "Gelecekte Irak'ın nasıl bir ülke olmasını istersiniz?" sorusuna, Iraklıların yüzde 62'si "Bağdat'ta merkezi bir hükümete sahip bütün bir Irak" cevabını veriyor. Bu oran Sünni Araplarda yüzde 97'ye fırlıyor. Şii Arapların da çoğunluğu böyle bir Irak'tan yana. Amerikan Senatosu'nun önerdiği gibi etnik ve mezhep temelli federal bir Irak'a, sadece yüzde 28 sıcak bakıyor. Daha çarpıcı olan ise Irak'ın etnik ve mezhepsel çizgilerde bölünmesini isteyenlerin oranının sadece yüzde 9'da kalması. Umarız, ülkenin geleceği yabancıların planları değil, Iraklıların bu sağduyusu etrafında şekillenir.
Amerikan Senatosu, çarşamba günü ilginç bir karara imza attı. Demokratların başkan adaylarından biri olan Senatör Joe Biden'ın Irak'ın 3 bölgeye ayrılmasını öngören tasarısı, Kongre'de büyük bir çoğunlukla kabul edildi.
Irak'ın Şii, Sünni ve Kürt bölgelerine ayrılmasını öngören kararın, bağlayıcı özelliği yok, lakin durup dururken Amerika'nın belki de en saygın kurumunun böyle bir karar alması manidar. Böyle hassas bir konunun, yetkililerce konuşulması bile sakınca taşırken, Irak'ın etnik ve mezhep temelinde bölünmesini isteyen bir tasarının Kongre tarafından kabulü akla birçok soru işaretini getiriyor.
Çünkü karar, Irak'ın resmen parçalanarak 3 ayrı ülkeye bölünmesini öngörmese de, bu tür adımlar gelecekte yaşanacak bu yöndeki bir gelişmeye kapının aralanması anlamına geliyor. Tasarıyı hazırlayan senatörün başkanlık şansı olmadığı söylenebilir. Ama en iddialı başkan aday adayı Hillary Clinton'ın da bu tasarıyı desteklediğini göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca Demokratların yanı sıra Bush'un partisinden de 26 isim tasarıya destek vermiş.
Maalesef bölünme senaryosu, Washington'da ilk kez gündeme gelmiyor. Bir süredir marjinal bazı çevrelerin savunduğu bu senaryo, 2008 seçimlerinde başkanlık için yarışmayı düşünen bazı isimlerin tezleri arasına girmiş bulunuyor. İlk kez dünyayı Ebu Gıreyb vahşetinden haberdar eden gazeteci Timothy Garton Ash, Guardian'daki yazısında, Cumhuriyetçi başkan adaylarından Senatör Sam Brownback'in, Irak'ın Şii, Sünni ve Kürt olmak üzere üç devlete bölünmesini savunduğunu yazdı. Cumhuriyetçi aday Tommy Thompson da Irak'ı üçe bölmenin çözüm olacağını savunuyor. Pentagon'un hazırladığı Irak raporlarının sonuncusunda da parçalanma teması yer alıyor. Iraklıların yüzde 36'sının "Irak üç ya da daha fazla ülkeye bölünürse, bu Irak halkı için daha iyi olur" görüşüne destek verdiği öne sürülüyor.
Gerçi Bush yönetimi, Türkiye'yi ve Arap dünyasını yatıştırmak için parçalanma iddialarını sürekli yalanlıyor. Başkanlık yarışındaki adaylardan Cumhuriyetçi John McCain, bölünmeyi savunanları adeta haşlıyor: "Böyle bir şeye kalkarsanız, Bağdat'taki yatak odalarını da bölmeniz gerekir. Çünkü birçok Şii ve Sünni birbiriyle evlidir. Washington, Brownback'in önerisini seçerse, sınırlara çekilip Bağdat'taki soykırımı izleriz." Ancak, şöyle ya da böyle, bütün bu gelişmeler ilk Körfez Savaşı'ndan beri tartışılan parçalanma senaryosunun geldiği noktayı göstermesi bakımından manidar. Bu sürecin kilometre taşlarının, çok önceden döşenmeye başladığını unutmayalım. Bu yöndeki en önemli adım, kanlı diktatör Saddam Bağdat'ta kendi haline bırakılırken, kuzeydeki Kürt bölgesi ile güneydeki Şii bölgesinin uçuşa yasak bölgelerle fiilen merkezden koparılmasıydı. Maalesef, Çekiç Güç'e ev sahipliği yaparak kendi aleyhine işleyen bu sürece Türkiye de ortak oldu.
Bu yöndeki diğer adım ise savaş öncesinden itibaren kullanılan Irak'la ilgili tanımlamalardı. Bu ülkedeki insanlardan bahsedilirken, hep Şii, Kürt, Sünni, Türkmen gibi etnik ya da mezhepsel tema öne çıkarıldı. "Iraklı" kavramı adeta kullanımdan kalktı. Şiilerin kahir ekseriyetinin, Sünniler gibi Arap asıllı olduğu görmezden gelindi. Yine Kürt denilen grubun neredeyse tamamının Sünni olduğu göz ardı edildi. Sünni Türkmenlerin, Sünni Arap ve Kürtlerle, Şii Türkmenlerin ise Şii Araplarla akrabalığı es geçildi. Bu geçişkenliklerden de yararlanarak, bütün grupların değerlerini özgürce yaşayacağı demokratik bir Irak oluşturmak yerine, demokrasi teorisiyle de Irak gerçeğiyle de bağdaşmayan bir kompartımanlaştırma oyununa girildi.
Doğuştan gelen farklılıklar siyasette körüklenince, mezhep ve etnisite tacirlerine de gün doğdu. Şimdi dünya, Irak'ın saplandığı bu bataktan nasıl çıkacağını tartışıyor. Sevindirici tek husus, içeriden ve dışarıdan yapılan bütün bu kışkırtmalara, durmak bilmeyen şiddete ve işgale rağmen, Iraklıların bütün bir kısmının etnik ve mezhep temelli bir bölünmeye hâlâ sıcak bakmıyor olması. BBC'nin bu ay yaptığı ankete göre, "Gelecekte Irak'ın nasıl bir ülke olmasını istersiniz?" sorusuna, Iraklıların yüzde 62'si "Bağdat'ta merkezi bir hükümete sahip bütün bir Irak" cevabını veriyor. Bu oran Sünni Araplarda yüzde 97'ye fırlıyor. Şii Arapların da çoğunluğu böyle bir Irak'tan yana. Amerikan Senatosu'nun önerdiği gibi etnik ve mezhep temelli federal bir Irak'a, sadece yüzde 28 sıcak bakıyor. Daha çarpıcı olan ise Irak'ın etnik ve mezhepsel çizgilerde bölünmesini isteyenlerin oranının sadece yüzde 9'da kalması. Umarız, ülkenin geleceği yabancıların planları değil, Iraklıların bu sağduyusu etrafında şekillenir.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.