Mümtaz'er TÜRKÖNE
Abdullah Gül bize, uzun süredir sormayı aklımıza bile getirmediğiz bir soruyu hatırlattı. "Cumhurbaşkanı ne iş yapar, ne işe yarar?" "Ne işe yarar?" sorusunun cevabını, Abdullah Gül daha ayağının tozu ile başladığı Güneydoğu gezisi ile verdi; "Tam da bu işe yarar". İlk defa devlet, Abdullah Gül'ün şahsında gönlü kırgın yöre insanlarını kucaklıyor. Onlara önem verdiğini, değer verdiğini gösteriyor.
Bürokratik elitin iktidarını sürdürebilmek için halktan uzak durması gerekiyordu. Yönetenlerin halktan uzak durması, devleti önce halktan ayırmalarına sonra da kendi tekellerine almalarına bağlıydı. Çünkü devlet, azınlık iktidarının saltanat aracıydı. Devlet zorba yönetime destek olmak üzere halktan koparıldı ve halkın giremeyeceği duvarların arkasına saklandı. Devlet iktidarının bugüne kadar sorun çözmek yerine sürekli sorun üretmesinin sebebi buydu.
Devlet bir azınlığın tekelinde ise, etnik sorunun tek çözümü vardır: Baskı kurmak, yasak koymak ve ceza vermek. Halbuki demokratik çözümler halkı sürece dahil eder; devlet dediğimiz otorite baskı kurmak için değil halktaki çözümü kalıcı hale getirmek ve sürdürmek için devreye girer. "Kürt sorunu"nun bugüne kadar çözümsüz kalması ve giderek büyümesinin arkasında devletin çözüm için seferber edilemeyişi duruyor. Nasıl edilsin? Devlet, topluma önderlik eden bir güce dönüştüğü zaman, onu elinde tutanların iktidarı sona ermiş olacaktı. Azınlık iktidarının bedeli karşımıza "Kürt sorunu" olarak çıktı.
Sadece 1983 yılında, 12 Eylül yönetiminin giderayak çıkardığı ve anadilde konuşma ve yayın yasağı getiren kanunun, Türkiye'nin etnik sorununu çözeceğini düşünmek için bir insanın Orta Çağ'da yaşaması lâzım. Tersine, yasak koyan, baskı kuran ve koyduğu saçma sapan kuralları uygulamak ve uymayanlara ceza vermek için daha fazla silahlı güç istihdam eden bir devlet, kimin devleti olabilir? İktidarını ve iktidarının gerekçelerini sürdürmeye çalışan bürokratik azınlığın değil mi? Peki bu iktidarın yönettiği sorununuza ne olur? Bu sorunun cevabını son 23 yıl fazlasıyla vermiyor mu?
Gül'ün Güneydoğu gezisi unuttuğumuz başka şeyleri de bize hatırlatmalı. Devlet sadece halka aittir. Devletin ve devlet içindeki organların kullandığı bütün yetkiler, halkın ortak bir iradeye devrettiği yetkilerdir. "Kamu" kelimesinin "devlet" anlamındaki kullanımı, bize doğrudan devlet iktidarının kaynağını göstermek içindir. "Kamu", "halk" demektir. Kamu otoritesi, kamu erki, kamusal alan gibi tabirlerin hepsi, devlet iktidarının kaynağının halk olduğunu hatırlatmak içindir. Cumhurbaşkanı devleti temsil eder, ama doğrudan halkın iradesi ile şekillenen devleti. Çünkü "cumhur", "halk" demektir. Cumhurbaşkanı halk adına devleti temsil etmektedir. 12 Eylül Darbesi sonrasında, "emir-komuta zinciri" ile iktidarı gasp eden askerlerin başı, kendisine "cumhurbaşkanı" değil "devlet başkanı" unvanı vermişti. Çünkü yönetime zorla el koyanların halkı temsil iddiası gülünç olurdu.
Şimdi ilk defa bir cumhurbaşkanı, halkı temsilinden güç alarak Kürtleri kucaklıyor. Bu sefer kucaklayan devlet, zorba azınlığın devleti değil; halktan güç alan cumhurbaşkanının şahsında demokratik devleti oradaki. Etnik sorunların psikolojik ağırlığı her zaman reel sorunların üzerindedir. Düşmanlığın ortadan kalkması, akan kanın durması için önce kırılanların tamir edilmesi, güven ortamının kurulması gerekir. Cumhurbaşkanı Gül'ün yaptığı da, etnik sorunun çözümü için en güçlü hamlelerden biridir. Devletin yeni yüzü yüreği buruk olanların ayağına gitmekte, kendilerini önemsediğini ve değerli olduklarını anlatmaktadır.
Yeni sayfalar açılırken eski tükenmiş sayfaları unutmamalıyız. Yoksa elimizdeki yenilerin değerini anlayamayız. Türkiye, iç sorunlarına büyük enerji harcadı. Son yarım asır, devlet içindeki iktidar gasbının bu ülkeye nelere mal olduğunu gösteriyor. Dayatmayla Türkiye'nin geldiği yer bu kadar. Eski yöntemlerde, usullerde, ayrıcalıklarda ısrar edenlerin ısrarlarının bu ülkenin sahip olduğu her şeyle birlikte kendilerini de tarih sahnesinden sileceği aşikâr.
Cumhurbaşkanı'nın Güneydoğu gezisi bize sorun çözmeye odaklı bir devlet aklının artık devrede olduğunu gösteriyor.
Abdullah Gül bize, uzun süredir sormayı aklımıza bile getirmediğiz bir soruyu hatırlattı. "Cumhurbaşkanı ne iş yapar, ne işe yarar?" "Ne işe yarar?" sorusunun cevabını, Abdullah Gül daha ayağının tozu ile başladığı Güneydoğu gezisi ile verdi; "Tam da bu işe yarar". İlk defa devlet, Abdullah Gül'ün şahsında gönlü kırgın yöre insanlarını kucaklıyor. Onlara önem verdiğini, değer verdiğini gösteriyor.
Bürokratik elitin iktidarını sürdürebilmek için halktan uzak durması gerekiyordu. Yönetenlerin halktan uzak durması, devleti önce halktan ayırmalarına sonra da kendi tekellerine almalarına bağlıydı. Çünkü devlet, azınlık iktidarının saltanat aracıydı. Devlet zorba yönetime destek olmak üzere halktan koparıldı ve halkın giremeyeceği duvarların arkasına saklandı. Devlet iktidarının bugüne kadar sorun çözmek yerine sürekli sorun üretmesinin sebebi buydu.
Devlet bir azınlığın tekelinde ise, etnik sorunun tek çözümü vardır: Baskı kurmak, yasak koymak ve ceza vermek. Halbuki demokratik çözümler halkı sürece dahil eder; devlet dediğimiz otorite baskı kurmak için değil halktaki çözümü kalıcı hale getirmek ve sürdürmek için devreye girer. "Kürt sorunu"nun bugüne kadar çözümsüz kalması ve giderek büyümesinin arkasında devletin çözüm için seferber edilemeyişi duruyor. Nasıl edilsin? Devlet, topluma önderlik eden bir güce dönüştüğü zaman, onu elinde tutanların iktidarı sona ermiş olacaktı. Azınlık iktidarının bedeli karşımıza "Kürt sorunu" olarak çıktı.
Sadece 1983 yılında, 12 Eylül yönetiminin giderayak çıkardığı ve anadilde konuşma ve yayın yasağı getiren kanunun, Türkiye'nin etnik sorununu çözeceğini düşünmek için bir insanın Orta Çağ'da yaşaması lâzım. Tersine, yasak koyan, baskı kuran ve koyduğu saçma sapan kuralları uygulamak ve uymayanlara ceza vermek için daha fazla silahlı güç istihdam eden bir devlet, kimin devleti olabilir? İktidarını ve iktidarının gerekçelerini sürdürmeye çalışan bürokratik azınlığın değil mi? Peki bu iktidarın yönettiği sorununuza ne olur? Bu sorunun cevabını son 23 yıl fazlasıyla vermiyor mu?
Gül'ün Güneydoğu gezisi unuttuğumuz başka şeyleri de bize hatırlatmalı. Devlet sadece halka aittir. Devletin ve devlet içindeki organların kullandığı bütün yetkiler, halkın ortak bir iradeye devrettiği yetkilerdir. "Kamu" kelimesinin "devlet" anlamındaki kullanımı, bize doğrudan devlet iktidarının kaynağını göstermek içindir. "Kamu", "halk" demektir. Kamu otoritesi, kamu erki, kamusal alan gibi tabirlerin hepsi, devlet iktidarının kaynağının halk olduğunu hatırlatmak içindir. Cumhurbaşkanı devleti temsil eder, ama doğrudan halkın iradesi ile şekillenen devleti. Çünkü "cumhur", "halk" demektir. Cumhurbaşkanı halk adına devleti temsil etmektedir. 12 Eylül Darbesi sonrasında, "emir-komuta zinciri" ile iktidarı gasp eden askerlerin başı, kendisine "cumhurbaşkanı" değil "devlet başkanı" unvanı vermişti. Çünkü yönetime zorla el koyanların halkı temsil iddiası gülünç olurdu.
Şimdi ilk defa bir cumhurbaşkanı, halkı temsilinden güç alarak Kürtleri kucaklıyor. Bu sefer kucaklayan devlet, zorba azınlığın devleti değil; halktan güç alan cumhurbaşkanının şahsında demokratik devleti oradaki. Etnik sorunların psikolojik ağırlığı her zaman reel sorunların üzerindedir. Düşmanlığın ortadan kalkması, akan kanın durması için önce kırılanların tamir edilmesi, güven ortamının kurulması gerekir. Cumhurbaşkanı Gül'ün yaptığı da, etnik sorunun çözümü için en güçlü hamlelerden biridir. Devletin yeni yüzü yüreği buruk olanların ayağına gitmekte, kendilerini önemsediğini ve değerli olduklarını anlatmaktadır.
Yeni sayfalar açılırken eski tükenmiş sayfaları unutmamalıyız. Yoksa elimizdeki yenilerin değerini anlayamayız. Türkiye, iç sorunlarına büyük enerji harcadı. Son yarım asır, devlet içindeki iktidar gasbının bu ülkeye nelere mal olduğunu gösteriyor. Dayatmayla Türkiye'nin geldiği yer bu kadar. Eski yöntemlerde, usullerde, ayrıcalıklarda ısrar edenlerin ısrarlarının bu ülkenin sahip olduğu her şeyle birlikte kendilerini de tarih sahnesinden sileceği aşikâr.
Cumhurbaşkanı'nın Güneydoğu gezisi bize sorun çözmeye odaklı bir devlet aklının artık devrede olduğunu gösteriyor.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.