2 Eylül 2007 Pazar

Eskiden olsa Çankaya'da kap kaçak kalmazdı


Değiştir
Erhan AFYONCU
Yeni cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, uzun ve zorlu bir süreçten sonra devlet başkanı oldu. Ancak cumhurbaşkanlığına giden yolda olduğu gibi yeni cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün Çankaya'daki devir teslim töreni de kapalı kapılar ardında ilginç bir şekilde gerçekleşti.
Hâlbuki eskiden devlet başkanlarımızın devletin başına geçmeleri çok şatafatlı törenlerle olurdu. Ancak Osmanlı döneminde padişahların tahta çıkışı sırasında askere ve devlet adamlarına dağıtmak zorunda oldukları cülus bahşişi saraydaki kap kacak bırakmazdı.
Osmanlı saltanat veraset sisteminde, eskiden beri gelen Türk töresine göre 16. yüzyılın sonlarına kadar hükümdarın bütün erkek çocukları babalarının tahtına geçme konusunda eşit hakka sahiptiler. Şehzâdeler devlet idaresinde tecrübe kazanmaları için Anadolu'daki çeşitli sancaklara gönderilirlerdi. Tahttaki padişahın ölüm haberi veziriazam tarafından derhal ulaklar vasıtasıyla sancaklardaki şehzâdelere ulaştırılırdı. İstanbul'a ilk ulaşıp devlet imkânlarını kontrol altına alan şehzâde yeni Osmanlı padişahı olarak tahta oturur ve ardından kardeşlerini ortadan kaldırmaya çalışırdı.
BAĞLILIK TÖRENİ
Üst düzey devlet adamlarının yeni padişaha biatlerinden sonra genel biat hazırlıkları başlardı. Derhal teşrifâtçıbaşı tarafından cülûs töreninde hazır bulunacaklar saraya davet edilir, bir davetiye de yeni padişaha gönderilirdi. Daha sonra padişahın tahtı Bâbüssaâde önüne kurulurdu. Teşrifatçı herkesi mevkilerine uygun olarak tertip edince, bâbüssaâde ağası Hırka-i Şerîf Dairesi'ndeki padişaha hazırlıkların tamamlandığını haber verirdi. Dârüssaâde ağası padişahın bir koltuğuna girer, diğer koltuğunda da önceleri bâbüssaâde ağası sonraları da silahdâr ağa girer ve bu şekilde tahtın önüne gelirlerdi. Meydandakileri her iki tarafına dönerek selamlayan padişah, müneccimbaşının tayin ettiği saat-i muhtarda tahta otururdu. Daha sonra nakibüleşrâf ve Kırım hanzâdelerinden başlamak üzere herkes teşrifâttaki sırasına göre gelip yeni padişaha biat ederlerdi. Teşrifatçının biat etmesiyle tören sona ererdi.
Şehirde tellallar dolaştırılarak ve muayyen mahalleden toplar atılmak suretiyle yeni padişahın cülûs haberi İstanbul halkına duyurulur, memleketin diğer bölgelerine de taht değişikliğiyle ilgili fermanlar gönderilirdi. Telgrafın Osmanlı ülkesine girdikten sonra cülusta kullanılmaya başlanmıştır. Bu haberle birlikte başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun her tarafında şenlikler yapılır, hutbe de yeni padişahın adına okunurdu. Aynı haber komşu devletlere de bir nâme ile duyurulurdu. Sakal, padişahlığın sembolü olarak görüldüğünden tahta çıkan şehzâde "irsal-i lihye" adı verilen bir törenle sakal bırakır, şayet küçük yaşta cülûs ettiği için bu tören yapılamamışsa yirmili yaşlarına gelince bir törenle gelenek yerine getirilirdi.
Padişah, cülûstan hemen sonra kendi adına mühr-i hümâyûnu kazıtırdı. Mühür saltanat değişikliğiyle mâzul hâle gelen eski sadrazama veya hükümdarın tayin ettiği yeni sadrazama verilir veya gönderilirdi. Huzura davet edilerek mühr-i hümâyûn takdim edilen sadrazam sadaret alayıyla Bâbıâli'ye gelir ve burada saltanat değişikliği yüzünden mâzul kabul edilen devlet ricâline umum hil'ati denilen bir törenle hil'at giydirerek makamlarına iade ederdi. Şeyhülislâm da törende saraydan itibaren sadrazamın yanında bulunurdu.
Saraydaki biat töreninden sonra, padişahın halk içine ilk çıkışı kılıç kuşanması münasebetiyle tertiplenen alayla olurdu. İstanbul'un fethinden sonra Akşemseddin tarafından yeri keşfedilen ve Fatih tarafından üzerine bir türbe ile etrafına külliye kurulan, Hz. Peygamber'in sancakdarı Hz. Eyüb türbesinde kılıç kuşanmaları anane hâline gelmişti.
SARAYDA KAP KAÇAK KALMADI
Yeni padişah tahta çıkışı münasebetiyle askere, ulemaya ve diğer devlet adamlarına cülus bahşişi verirdi. Osmanlılar'da ilk cülus bahşişini Yıldırım Bâyezid vermiş, bu daha sonra âdet hâline gelmişti. Her padişah döneminde artarak devam eden cülus bahşişi devlet hazinesine büyük bir yük hâline gelmiştir. Asker cülus bahşişi verilmezse veya gecikirse isyan ederek isteklerini padişahtan zorla alırdı. II. Bâyezid, İstanbul'da tahta çıkınca hem cülus bahşişi vermiş, hem de askerin maaşlarına zam yapmıştı. Böylece tahta çıkan padişahlar için cülus bahşişinin yanı sıra, cülus terakkisi adıyla yeni bir âdet başlamıştır.
Tahta çıkan yeni hükümdar "Kullarımın bahşiş ve maaş zamları makbulümdür, verilsin" demesinin ardından başçavuş ölen eski hükümdara ve askerlere dua eder, çavuşlar da "amin" derlerdi. Askerler bu sözleri işitmezlerse isyan ederdi. II. Selim, Kanunî'nin 1566 Zigetvar seferi sırasında ölümü üzerine Belgrad'da tahta çıkmış, ancak cülus bahşişi sözlerini etmemişti. Bunun üzerine asker arasında huzursuzluk başlamış, tecrübeli devlet adamı Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa'nın padişahı ikazı üzerine askere cülus bahşişi verilerek isyan önlenmişti.
Başlangıçta padişahların bir ihsanı olan cülus bahşişi sonradan zorla alınan bir para hâline gelmiştir. Devletin ekonomisinin kuvvetli olduğu dönemlerde devlet hazinesini zorlamayan cülus bahşişi, ekonominin zayıf olduğu dönemlerde devletin başına büyük bir dert olmuştur. I. Ahmed'in 1617'de ölümünden sonra 5 yıl içinde arka arkaya dört padişahın değişmesi hazineyi zor durumda bırakmış, IV. Murad tahta çıkınca saraydaki altın ve gümüş eşyalar eritilerek cülus bahşişi verilebilmiştir. Cülus bahşişini karşılamanın bir yolu da askerin isyanı sırasında öldürülen devlet adamlarından kalan malları ve paralarıydı. 1703 Edirne Vak'ası sırasında öldürülen Şeyhülislâm Feyzullah Efendi'nin paraları III. Ahmed'in cülus bahşişini, 1730 Patrona İsyanı sırasında öldürülen Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'nın malları da I. Mahmud'un cülus bahşişini karşılamıştı.
İSTANBUL’A İLK GELEN HÜKÜMDAR OLUR
Şehzâde sancağının İstanbul'a yakınlık derecesi ve bundan daha da önemlisi şehzâdelerden herhangi birisinin payitahttaki devlet adamları ve iktidar grupları ile ilişkileri tahtın kaderine yön verirdi. Meselâ, Fatih Sultan Mehmed'in vefatı sonrası yaşananlar bunun en canlı şahididir.
Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa'nın tüm tedbirlerine rağmen Fatih'in ölümünün duyulması üzerine asker ayaklanarak, kayıklarla İstanbul'a geçtiler. Hükümdarın hekimi ile veziriazamını öldürüp, evlerini yağmaladılar. Cem Sultan'ın merkezdeki tek destekçisinin ölmesiyle, olaylar şehzâdenin aleyhine gelişti. Şehzâde Bâyezid taraftarları, yeni hükümdar gelene kadar tahta vekâleten İstanbul'da bulunan oğlu Şehzâde Korkud'u çıkarıp, sokaklarda dolaştırdılar. Cem'e giden ulak yolda Şehzâde Bâyezid'in kayınpederi olan Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalanarak öldürüldü.
Ulağın öldürülmesi, bulunduğu yer itibarıyla İstanbul'a daha yakın olan Cem Sultan'ın babasının ölümünü haber alıp, bir an önce payitahta gelmesine engel oldu.
Babasının ölümünü haber aldıktan sonra 4 bin kişilik maiyetiyle 9 günlük bir yolculuktan sonra İstanbul'a gelen II. Bâyezid coşkulu bir şekilde karşılandı. II. Bâyezid karaya çıktıktan sonra matem elbisesiyle askerlere paralar dağıtarak, İstanbul'a girdi. Esnaf ve şehir ileri gelenleri yeni padişahın atının ayakları altına kıymetli halılar ve kumaşlar serip, tabak tabak altın ve gümüş döktüler. Yeni Saray (Topkapı)'a kadar bu şekilde gelen padişahı sarayın giriş kapısı olan Bâb-ı Hümâyûn'un önünde yeniçeriler bekliyordu. II. Bâyezid, 20 Mayıs'ta toplanan Divân-ı Hümâyûn toplantısından sonra Şehzâde Korkud'dan tahtı resmen devraldı.
TAHT KAVGASININ BİTİŞİ
II. Selim'den (1566-1574) itibaren yalnızca veliaht olan en büyük şehzâdenin sancağa gönderilmesi, III. Mehmed'den sonra da bu geleneğin tamamen terk edilmesiyle saltanat tebeddüllerinde bu tür kardeş kavgaları sona erdi. III. Mehmed döneminden (1574-1595) itibaren ise en büyük şehzâde de sancağa gönderilmedi.
Şehzâdeler, sarayda padişahın yanında kaldılar. Bu dönemde padişahın vefatından dârüssaâde ağası vasıtasıyla haberdar olan veziriazam, İstanbul'da bulunan diğer erkânını da durumdan haberdar ederdi. Devlet erkânı hemen mâtem kıyafetlerini giyerek saraya giderler, Divân-ı Hümâyûn'a veya Sünnet Odası'na geçip, yeni padişahın gelmesini beklemeye başlarlardı. Dârüssaâde ağası taht sırası hangi şehzâdedeyse onun Şimşirlik'teki dairesine gidip, padişahın vefat ettiğini haber verir ve kendisini tahta davet ederdi. Yıllarca dairelerinde celladın gelmesi korkusuyla yaşayan şehzâde genellikle ilk olarak bu habere inanmak istemez, bir komployla karşı karşıya bulunduğunu düşünürdü.
Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009