Şamil TAYYAR
Çankaya’ya ziyaretçi akını sürüyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önceki günkü konukları ATO Başkanı Sinan Aygün ve yönetim kurulu üyeleriydi. Edindiğim intiba, görüşmenin çok samimi bir havada geçtiği yönünde.
Özellikle Gül’ün verdiği mesajlar çok önemli. Gül’ün, herkesin zihninde cevabını aradığı ‘İlk gezisine neden Güneydoğu’dan başladı?’ sorusuna getirdiği açıklama, nasıl bir cumhurbaşkanı olacağının en önemli işareti: ‘Terörle mücadele eden askerimize moral ve destek vermek, ihmal edilen halkımızı kucaklamak için ilk gezime buradan başladım.’
Hem teröre karşı canı pahasına mücadele eden değerli vatan evlatlarına hem terör sarmalından kurtulmak isteyen masum bölge halkına sahiplenme duygusunun altı çizilmelidir. Son 5 yılda askeri tedbirlerin sosyal politikalarla desteklenmesinin nasıl bir sonuç doğurduğu ortada.
Gül şöyle diyor: ‘Bu bölgelerde insanımız yıllarca ihmal edilmiş. Son yıllarda uygulamaya konan KÖYDES ve BELDES projeleri halkın ilgisini yeniden arttırmış. Tüm sivil toplum kuruluşları, halkımız bana destek verdi, yoğun sevgi gösterilerinde bulundular. Eğer terör ve şiddet olmazsa, herkes bizimle kucaklaşır.’
Bu ifadeler sohbet ortamını duygusallaştırıyor. Gözlerini hafif kısarak derviş edasıyla Çankaya’daki konumunu tanımlıyor: ‘Bakın arkadaşlar şu yaşa geldik, fani dünya, vakit geldi geçiyor. Bizim işimiz, vatanımıza, milletimize hizmet edip onları mutlu etmek, bu fani dünyada hoş bir seda bırakmak olmalıdır.’
Tehdide aldırmadım, durdum
Sohbet ilerledikçe Gül, Güneydoğu gezisine ilişkin ilginç anektodlar da aktarmaya başlıyor: ‘Diyarbakır’da bir yerden geçerken güvenlik görevlileri ‘Sakın burada durmayın, tehlikeli bir yer’ dediler. Orada bile halk önümü kesti, durdum, indim aşağı. Onlarla orada kucaklaştık. Kimsenin gidemediği yerlere gittim.’
O arada Sinan Aygün devreye giriyor: ‘Onun için mi dağda gezerken görüntüleriniz değil de fotoğrafınız yayınlandı?’ Gül ‘evet’ deyip ekliyor: ‘Oralar stratejik bölgelerdi. Medya yoktu. Sadece fotoğraflar yayınlandı.’
PKK çıldırdı
Gül, izlenimlerini aktarırken istihbarat birimlerinin PKK ve terörle mücadeleye ilişkin hazırladığı ‘gizli’ nitelikteki bazı özel bilgileri de paylaşıyor. ‘Bakın’ diyor: ‘Askerimiz bir taraftan çok önemli operasyonlar yapıyor diğer taraftan sosyal politikalarla halkı kucaklıyoruz. Bunun sonucunda PKK bölgede taban kaybediyor. Eski desteği, eski gücü yok. Halk kendine sahip çıkılmasını istiyor, destek istiyor. Gelen bilgiler var. PKK bundan çok rahatsız, çıldırmış durumda. Biz doğru yoldayız.’
Uçağa binip dünyayı dolaşırız
Sohbetteki tek konu Güneydoğu değil tabi. ATO yöneticileri, cumhurbaşkanından iş dünyasına sahip çıkmalarını istiyor. Hatta Sinan Aygün, ‘Biz Özal ve Demirel gibi cumhurbaşkanı istiyoruz. Onlar bizlerle hep içeçeydi, uçağına biner ülke ülke dolaşırdık. İşlerimize yardımcı olurdu’ diyor.
Gül’ün güldüğü an, o an oluyor: ‘Merak etmeyin öyle olacak. Uçağa binip dünyayı hep birlikte dolaşacağız.’ Demirel ve Özal’ı aratmayacağını söylüyor.
Yeni anayasayı tartışmaya açarken usule uygun hareket edilmesi için Erdoğan’la görüştüğünü söyleyen Gül’ün bu konudaki açıklamaları basına yansıdığı için üzerinde fazla durmuyorum ama sivil anayasa girişimlerine destek verdiğini belirtmeliyim.
Adımı yazmayın annem beni üsteğmen sanıyor
Yeni bir anayasa hazırlanıyor. Toplumun beklentileri oldukça yüksek. Ancak tepkili bir kesim de var. Hükümet, yeni anayasayı meclis gündemine taşırken, toplumdaki tüm hassasiyetleri ciddiye alacaktır. Nitekim, yakında 3 ay süreyle tartışma açılıyor.
Yeni anayasada yer alır mı bilmem, ama hatırlatmak istedim. Malum, Yüksek Askeri Şura kararlarıyla ordudan atılan subaylar var. Bir kısmı atılmayı hak etmiş olabilir. Vicdanımızı kanatan kararlar da alınmış olabilir. Suçluyu-suçsuzu ayırt etmek için gerekli hassas ayara ihtiyacımız yok mu?
Eğer çağdaş ve demokratik bir ülkeyseniz, bunun yolu hukuktan geçer. İdarecilerimizin kimi zaman keyfi uygulamaları, hukuk karşısında dizginlenir. Balans ayarı tanklarla değil hukukla yapılır.
Son askeri şurada ordudan atılan bir deniz üsteğmenden aldığım mesaj üzerine bu konuya daldım. İsmini, açık adresini ve telefonlarını da mesajına eklemiş. Kendisine haksızlık yapıldığını, çevresinde küçük görüldüğünü ve derdini anlatamadığından yakınıyor.
Buna rağmen hayata küsmediğini ve dört elle sarıldığını belirtirken ‘Onurumu geri istiyorum. Affedilmek değil adilce yargılanmak, kusurum varsa bilmek istiyorum’ diyor. Bundan doğal ne gibi talep olabilir?
Beni bir o kadar etkileyen şu cümlesi oldu: ‘Lütfen ailem için açık kimliğimi kullanmayın. Onlar henüz bu konuyu bilmiyor.’
Bilmediğiniz bir nedenden dolayı ordudan ihraç edilmişsiniz, annenize-babanıza artık bir üsteğmen olmadığınızı söyleyemiyorsunuz. Gerisini siz tasavvur edin.
Özellikle Gül’ün verdiği mesajlar çok önemli. Gül’ün, herkesin zihninde cevabını aradığı ‘İlk gezisine neden Güneydoğu’dan başladı?’ sorusuna getirdiği açıklama, nasıl bir cumhurbaşkanı olacağının en önemli işareti: ‘Terörle mücadele eden askerimize moral ve destek vermek, ihmal edilen halkımızı kucaklamak için ilk gezime buradan başladım.’
Hem teröre karşı canı pahasına mücadele eden değerli vatan evlatlarına hem terör sarmalından kurtulmak isteyen masum bölge halkına sahiplenme duygusunun altı çizilmelidir. Son 5 yılda askeri tedbirlerin sosyal politikalarla desteklenmesinin nasıl bir sonuç doğurduğu ortada.
Gül şöyle diyor: ‘Bu bölgelerde insanımız yıllarca ihmal edilmiş. Son yıllarda uygulamaya konan KÖYDES ve BELDES projeleri halkın ilgisini yeniden arttırmış. Tüm sivil toplum kuruluşları, halkımız bana destek verdi, yoğun sevgi gösterilerinde bulundular. Eğer terör ve şiddet olmazsa, herkes bizimle kucaklaşır.’
Bu ifadeler sohbet ortamını duygusallaştırıyor. Gözlerini hafif kısarak derviş edasıyla Çankaya’daki konumunu tanımlıyor: ‘Bakın arkadaşlar şu yaşa geldik, fani dünya, vakit geldi geçiyor. Bizim işimiz, vatanımıza, milletimize hizmet edip onları mutlu etmek, bu fani dünyada hoş bir seda bırakmak olmalıdır.’
Tehdide aldırmadım, durdum
Sohbet ilerledikçe Gül, Güneydoğu gezisine ilişkin ilginç anektodlar da aktarmaya başlıyor: ‘Diyarbakır’da bir yerden geçerken güvenlik görevlileri ‘Sakın burada durmayın, tehlikeli bir yer’ dediler. Orada bile halk önümü kesti, durdum, indim aşağı. Onlarla orada kucaklaştık. Kimsenin gidemediği yerlere gittim.’
O arada Sinan Aygün devreye giriyor: ‘Onun için mi dağda gezerken görüntüleriniz değil de fotoğrafınız yayınlandı?’ Gül ‘evet’ deyip ekliyor: ‘Oralar stratejik bölgelerdi. Medya yoktu. Sadece fotoğraflar yayınlandı.’
PKK çıldırdı
Gül, izlenimlerini aktarırken istihbarat birimlerinin PKK ve terörle mücadeleye ilişkin hazırladığı ‘gizli’ nitelikteki bazı özel bilgileri de paylaşıyor. ‘Bakın’ diyor: ‘Askerimiz bir taraftan çok önemli operasyonlar yapıyor diğer taraftan sosyal politikalarla halkı kucaklıyoruz. Bunun sonucunda PKK bölgede taban kaybediyor. Eski desteği, eski gücü yok. Halk kendine sahip çıkılmasını istiyor, destek istiyor. Gelen bilgiler var. PKK bundan çok rahatsız, çıldırmış durumda. Biz doğru yoldayız.’
Uçağa binip dünyayı dolaşırız
Sohbetteki tek konu Güneydoğu değil tabi. ATO yöneticileri, cumhurbaşkanından iş dünyasına sahip çıkmalarını istiyor. Hatta Sinan Aygün, ‘Biz Özal ve Demirel gibi cumhurbaşkanı istiyoruz. Onlar bizlerle hep içeçeydi, uçağına biner ülke ülke dolaşırdık. İşlerimize yardımcı olurdu’ diyor.
Gül’ün güldüğü an, o an oluyor: ‘Merak etmeyin öyle olacak. Uçağa binip dünyayı hep birlikte dolaşacağız.’ Demirel ve Özal’ı aratmayacağını söylüyor.
Yeni anayasayı tartışmaya açarken usule uygun hareket edilmesi için Erdoğan’la görüştüğünü söyleyen Gül’ün bu konudaki açıklamaları basına yansıdığı için üzerinde fazla durmuyorum ama sivil anayasa girişimlerine destek verdiğini belirtmeliyim.
Adımı yazmayın annem beni üsteğmen sanıyor
Yeni bir anayasa hazırlanıyor. Toplumun beklentileri oldukça yüksek. Ancak tepkili bir kesim de var. Hükümet, yeni anayasayı meclis gündemine taşırken, toplumdaki tüm hassasiyetleri ciddiye alacaktır. Nitekim, yakında 3 ay süreyle tartışma açılıyor.
Yeni anayasada yer alır mı bilmem, ama hatırlatmak istedim. Malum, Yüksek Askeri Şura kararlarıyla ordudan atılan subaylar var. Bir kısmı atılmayı hak etmiş olabilir. Vicdanımızı kanatan kararlar da alınmış olabilir. Suçluyu-suçsuzu ayırt etmek için gerekli hassas ayara ihtiyacımız yok mu?
Eğer çağdaş ve demokratik bir ülkeyseniz, bunun yolu hukuktan geçer. İdarecilerimizin kimi zaman keyfi uygulamaları, hukuk karşısında dizginlenir. Balans ayarı tanklarla değil hukukla yapılır.
Son askeri şurada ordudan atılan bir deniz üsteğmenden aldığım mesaj üzerine bu konuya daldım. İsmini, açık adresini ve telefonlarını da mesajına eklemiş. Kendisine haksızlık yapıldığını, çevresinde küçük görüldüğünü ve derdini anlatamadığından yakınıyor.
Buna rağmen hayata küsmediğini ve dört elle sarıldığını belirtirken ‘Onurumu geri istiyorum. Affedilmek değil adilce yargılanmak, kusurum varsa bilmek istiyorum’ diyor. Bundan doğal ne gibi talep olabilir?
Beni bir o kadar etkileyen şu cümlesi oldu: ‘Lütfen ailem için açık kimliğimi kullanmayın. Onlar henüz bu konuyu bilmiyor.’
Bilmediğiniz bir nedenden dolayı ordudan ihraç edilmişsiniz, annenize-babanıza artık bir üsteğmen olmadığınızı söyleyemiyorsunuz. Gerisini siz tasavvur edin.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.