Ray MCGovern(Eski CIA Analisti)
ABD Başkanı Bush ve Başkan Yardımcısı Cheney'nin neden genç erkek ve kadınlarımızı Irak'a yolladığını hâlâ merak edenler için işin gizemi artık 'büyük ölçüde' ortaya serildi. Hayır, gizemi aktaran eski Dışişleri Bakanı Colin Powell değildi. Onun yerine aykırı gerçeği dile getiren Cumhuriyetçilerin saygıdeğer güvercinlerinden biri, 1987-2006 arası ABD Merkez Bankası'nın başkanlığını yürütüp, 'bilgece politikaları ve basiretli yargıları' nedeniyle başkanın övgülerini alan iktisatçı Alan Greenspan oldu.
Bush ve Cheney'yi üzecek şekilde, Greenspan kitabı 'Çalkantılar Çağı'nda (The Age of Turbulence) ihtiyatı bırakıp, zamanın en baş ağrıtan sorusuna yanıt arıyor: "ABD neden Irak'ı işgal etti?" Greenspan şöyle yazıyor: "Herkesin zaten bildiğini, Irak savaşının büyük ölçüde petrolle ilgili olduğunu kabullenmenin siyaseten uygunsuz bulunmasından müteessirim". Herkes bunu biliyor mu? Keşke böyle olsaydı. Fakat hâlâ 'gerçeğin altından kalkamayan' pek çok kişi var ve bu anlaşılır. Âşığı olduğum Amerika'nın, büyük ölçüde petrol yüzünden Nürnberg Mahkemeleri'nin 'En büyük uluslararası suç' diye nitelediği saldırı savaşına kasten giriştiği kanaatine varmak iç burkucu.
Mart 2001'de Irak çizelgesi hazırdı
Fazlasıyla genelgeçer olanın ve içgüdüsel inkârın üstesinden gelebilenler, gerçeğin altından kalkabilenler içinse dünyada neler yaşandığını öğrenmek amacıyla pazar günkü futbol maçlarını erkenden kapatmak epey faydalı oluyor. Böylelikle Bush'un bir başka önemli ekonomi danışmanı, eski Hazine Bakanı Paul O'Neill'in yönetimde bulunduğu iki yıl içindeki anılarını topladığı 'Sadakatin Bedeli' (The Price of Loyalty) adlı kitabını 11 Ocak 2004'te tartışırken görebilirlerdi.
O'Neill, başkanın kabine toplantılarındaki tavrını 'bir oda dolusu sağır arasındaki körün haline' benzetiyor. Cheney ve 'başkanı kuşatan pretoryen bir muhafız' onun kendi başına kararlar almasını sağlayıp aykırı görüşleri engelliyor.
Cheney anlaşılmaz gelen Rumsfeldvari aforizmalar üretmekte hüner sahibi; tıpkı 'finansal açıklar önemsiz' demesi gibi. O'Neill bununla mücadeleye girişince Cheney tarafından kovuldu. Greenspan de kitabında Cheney'nin aynı yaklaşımını küçümseyici biçimde aktarıyor. O'Neill, Saddam'ı devirme ve Irak'ı işgal etme konusu hariç, Bush'un siyasi tartışmalar karşısındaki sıkılganlığına şaşırmadığını aktarıyor.
Bush'un göreve başlamasından hemen sonra danışmanları arasındaki tartışmanın aniden Irak'ın petrolünün nasıl parselleneceğine kaymasından sonra O'Neill gidişatın farkına varmaya başlamış. Bush ilk günlerinde 'özel sektöre yardım etmek amaçlı ulusal enerji politikasını' geliştirmesi için 'Cheney enerji görev gücünü' oluşturmuştu. Cheney buradaki müzakereleri, görev gücündekilerin isimlerini bile gizli tutmayı başardı.
Fakat Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde açılan bir dava sonrası Ticaret Bakanlığı görev gücünün belgelerini açıklamak zorunda kaldı, ki bunlar içinde Irak'ın petrol yataklarını, rafinerilerini, terminallerini ve potansiyel işletim sahalarını gösteren haritalar, 'Irak Petrol Yataklarına Dair Yabancı Talipler' diye Pentagon'un hazırladığı çizelge, Irak'ın petrol ve gaz projelerini ayrıntılandıran bir başka çizelge daha vardı ve hepsi Mart 2001 tarihini taşıyordu.
15 Aralık 2002'de yayımlanan '60 Dakika' isimli programda Steve Croft Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'e, "İnsanların bunun (yaklaşan Irak işgalinin) petrol yüzünden olduğunu düşünmesine ne diyeceksiniz?" diye sordu. Rumsfeld'in yanıtı şöyleydi: "İlgisi yok. Hiç de öyle değil. Bazı şeyler var; dolaşan mitler gibi. Bunun petrolle hiç ilgisi yok, kelimenin tam anlamıyla alakasız".
Greenspan'in açıklamaları, kitle imha silahları bahane olarak kullanılmadan çok önce, Bush yönetimin öncelikli hedefinin Irak'ın silahları değil petrolü olduğunu gösteren delil yığınına eklendi.
'Görev başarıldı' denilen coşkulu günlerde, dönemin Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz ortadaki hilekârlıkla neredeyse böbürlenmekteydi. 9 Mayıs 2003'te Vanity Fair'e konuşan Wolfowitz şöyle diyordu: "İşin doğrusu yönetim bürokrasisine ilişkin nedenlerden dolayı herkesin anlaşabileceği bir konuyu asıl gerekçe olarak kararlaştırdık, bu da kitle imha silahlarıydı..."
Ayın sonuna doğru Singapur'daki gevşek bir anında Wolfowitz basına bu kez Irak'ın 'petrol denizinde yüzdüğünü' hatırlatarak, Beyaz Saray'ın halkla ilişkilerini yapan güruha verdiği baş ağrısını artırdı. Fox kanalından fazlasını takip edenler için petrolün önceliğini görmek müthiş zekâ gerektirmiyor. Sınırlı işgal birliklerine hemen petrol kuyularını ve petrol endüstrisinin altyapısını koruma emri verildi ve böylelikle kalan her şeyin talan edilmesinin yolu açıldı.
Petrol hariç her şey yağmalandı
Savaş başladıktan ancak üç hafta sonra Rumsfeld yağmayı durdurmama eleştirilerine ünlü yanıtını verebildi: "Böyle şeyler olur". Ancak Irak Petrol Bakanlığı söz konusu olduğunda yağma gibi bir şey hiç yaşanmadı.
Colin Powell'ın Dışişleri Bakanlığı'ndaki eski personel şefi Larry Wilkerson'ın 'Cheney-Rumsfeld kumpası' dediği şeyin öteki yarısı hâlâ gölgeler arasında. 1992'de Savunma Bakanı olarak Başkan George H. W. Bush'un 1991'de aldığı Kuveyt'te dağılan Irak birliklerini izleyip, işi Saddam'ı devirme ve Irak'ı işgal etmeye kadar götürmeme kararına destek çıkan Cheney'nin tavrını ne değiştirdi?
Cheney, Ağustos 1992'de "Saddam ABD'nin kaç zayiat daha vermesine değer?" diye soruyordu. Sonrasında da "Fazla adam kaybetmeye değmez. Başkan Irak'ı ele geçirip yönetme bataklığına sürüklenmeme kararı verdiğinde doğruyu yaptık" diyordu. Sonraları Cheney'nin Halliburton şirketinin CEO'su olarak çarpıcı açıklamaları gelir. Cheney 1999'da "Azalan petrolü telafi etmek
ve yeni talepleri yanıtlamak için şirketlerin yeterince petrol üretmeyi sürdürmesi bekleniyor" diyordu.
'Oyuncakçıdaki çocuk gibi'
Ardından "Peki ama petrol nereden gelecek? Hükümetler ve ulusal petrol şirketleri besbelli buradaki değerlerin yüzde 90'ını denetimleri altında tutuyor. Petrol esasen hükümet denetimindeki bir sektör olmayı sürdürüyor. Dünyadaki petrolün üçte ikisinin bulunduğu ve en düşük maliyetlere sahip Ortadoğu hâlâ ödülün yattığı yer" diye devam ediyordu.
Sadece Cheney değil, petrol endüstrisindeki kaptanların çoğu savaş öncesinde Irak'a açgözlülükle bakıyordu. Bush/Cheney yönetiminin ABD'de ciddi bir petrol ve doğalgaz sıkıntısının yaşandığı dönemde başa geldiğini ve o sırada bir dönüm noktasının aşılarak ABD'nin tükettiği petrolün yarısından fazlasını ithal etmeye başladığını çoğu kişi unutuyor. Bir petrol şirketi yöneticisi savaştan bir ay önce New York Times'a, "Tüm petrol şirketleri için Irak'ta bulunmak bir çocuğun oyuncakçı dükkânında olması gibidir" diyordu.
Doğalgaz ve su da sözkonusu
Elbette Irak'a yönelik bahtsız saldırının arkasında başka unsurlar da var; bölgede daimi askeri üsler bulundurma kararlılığı gibi. Fakat diğer saikler enerji konusundaki niyetin yanında tali. Bir başka deyişle, Pentagon'un Ortadoğu'da 'sürekli' askeri üsler kurma gereksinimi buranın doğal kaynaklarından kaynaklanıyor. Sadece petrol değil, doğalgaz ve su da söz konusu.
Amerikalıların bunlara sessiz kalmasının nedeni, Irak'ın 21. yüzyıldaki doğal kaynak savaşlarından ilki olduğunu kabullenmek istemememiz mi; dünyadaki kaynaklardan payımıza düşenden fazlasını kapmaktan memnun olmaya devam etmemiz ve ancak liderlerimiz 'hayat tarzımız' 'kıskanç kişilerin tehdidi altında' alarmı verip, bunu korumak için saldırı savaşının gerektiğini söylediğinde diğer türlü bakacak olmamız mı?
Belki buna dair bir ipucu 2.5 yıl önce Milwaukee'nin zengin bir banliyösünde yaptığım konuşmadan sonra aldığım tepkide bulunabilir. Konuşmamın büyük kısmını kanımca bu yüzyılın en önemli olgusuna ayırmıştım; petrolün tükeniyor olmasına. Sonrasında 20 kişilik bir grup sorular yöneltmeye başladı. İnatçı, şık giyimli bir adam soruları yönlendiriyordu: "Petrol ihtiyacımızı kabul ediyorsunuz.
O halde sorununuz ne? Şu ana kadar ölen 1450 kişi Vietnam'daki 58 bin kişilik zayiatımızın yanında çok az. Bu ödenmesi gereken ufak bir bedel... Sorununuz ne?"
Adama ölen bin 450 kişiden (bu o dönemki rakam) biri kendi oğlu olsaydı ne düşüneceğini sordum. Kaba ve şüpheci tavra sahip adam bu önermemle epey sarsıldı ve "Benim oğlum olmaz" dedi. Bence sorunun BÜYÜK kısmını bu oluşturuyor.
ABD Başkanı Bush ve Başkan Yardımcısı Cheney'nin neden genç erkek ve kadınlarımızı Irak'a yolladığını hâlâ merak edenler için işin gizemi artık 'büyük ölçüde' ortaya serildi. Hayır, gizemi aktaran eski Dışişleri Bakanı Colin Powell değildi. Onun yerine aykırı gerçeği dile getiren Cumhuriyetçilerin saygıdeğer güvercinlerinden biri, 1987-2006 arası ABD Merkez Bankası'nın başkanlığını yürütüp, 'bilgece politikaları ve basiretli yargıları' nedeniyle başkanın övgülerini alan iktisatçı Alan Greenspan oldu.
Bush ve Cheney'yi üzecek şekilde, Greenspan kitabı 'Çalkantılar Çağı'nda (The Age of Turbulence) ihtiyatı bırakıp, zamanın en baş ağrıtan sorusuna yanıt arıyor: "ABD neden Irak'ı işgal etti?" Greenspan şöyle yazıyor: "Herkesin zaten bildiğini, Irak savaşının büyük ölçüde petrolle ilgili olduğunu kabullenmenin siyaseten uygunsuz bulunmasından müteessirim". Herkes bunu biliyor mu? Keşke böyle olsaydı. Fakat hâlâ 'gerçeğin altından kalkamayan' pek çok kişi var ve bu anlaşılır. Âşığı olduğum Amerika'nın, büyük ölçüde petrol yüzünden Nürnberg Mahkemeleri'nin 'En büyük uluslararası suç' diye nitelediği saldırı savaşına kasten giriştiği kanaatine varmak iç burkucu.
Mart 2001'de Irak çizelgesi hazırdı
Fazlasıyla genelgeçer olanın ve içgüdüsel inkârın üstesinden gelebilenler, gerçeğin altından kalkabilenler içinse dünyada neler yaşandığını öğrenmek amacıyla pazar günkü futbol maçlarını erkenden kapatmak epey faydalı oluyor. Böylelikle Bush'un bir başka önemli ekonomi danışmanı, eski Hazine Bakanı Paul O'Neill'in yönetimde bulunduğu iki yıl içindeki anılarını topladığı 'Sadakatin Bedeli' (The Price of Loyalty) adlı kitabını 11 Ocak 2004'te tartışırken görebilirlerdi.
O'Neill, başkanın kabine toplantılarındaki tavrını 'bir oda dolusu sağır arasındaki körün haline' benzetiyor. Cheney ve 'başkanı kuşatan pretoryen bir muhafız' onun kendi başına kararlar almasını sağlayıp aykırı görüşleri engelliyor.
Cheney anlaşılmaz gelen Rumsfeldvari aforizmalar üretmekte hüner sahibi; tıpkı 'finansal açıklar önemsiz' demesi gibi. O'Neill bununla mücadeleye girişince Cheney tarafından kovuldu. Greenspan de kitabında Cheney'nin aynı yaklaşımını küçümseyici biçimde aktarıyor. O'Neill, Saddam'ı devirme ve Irak'ı işgal etme konusu hariç, Bush'un siyasi tartışmalar karşısındaki sıkılganlığına şaşırmadığını aktarıyor.
Bush'un göreve başlamasından hemen sonra danışmanları arasındaki tartışmanın aniden Irak'ın petrolünün nasıl parselleneceğine kaymasından sonra O'Neill gidişatın farkına varmaya başlamış. Bush ilk günlerinde 'özel sektöre yardım etmek amaçlı ulusal enerji politikasını' geliştirmesi için 'Cheney enerji görev gücünü' oluşturmuştu. Cheney buradaki müzakereleri, görev gücündekilerin isimlerini bile gizli tutmayı başardı.
Fakat Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde açılan bir dava sonrası Ticaret Bakanlığı görev gücünün belgelerini açıklamak zorunda kaldı, ki bunlar içinde Irak'ın petrol yataklarını, rafinerilerini, terminallerini ve potansiyel işletim sahalarını gösteren haritalar, 'Irak Petrol Yataklarına Dair Yabancı Talipler' diye Pentagon'un hazırladığı çizelge, Irak'ın petrol ve gaz projelerini ayrıntılandıran bir başka çizelge daha vardı ve hepsi Mart 2001 tarihini taşıyordu.
15 Aralık 2002'de yayımlanan '60 Dakika' isimli programda Steve Croft Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'e, "İnsanların bunun (yaklaşan Irak işgalinin) petrol yüzünden olduğunu düşünmesine ne diyeceksiniz?" diye sordu. Rumsfeld'in yanıtı şöyleydi: "İlgisi yok. Hiç de öyle değil. Bazı şeyler var; dolaşan mitler gibi. Bunun petrolle hiç ilgisi yok, kelimenin tam anlamıyla alakasız".
Greenspan'in açıklamaları, kitle imha silahları bahane olarak kullanılmadan çok önce, Bush yönetimin öncelikli hedefinin Irak'ın silahları değil petrolü olduğunu gösteren delil yığınına eklendi.
'Görev başarıldı' denilen coşkulu günlerde, dönemin Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz ortadaki hilekârlıkla neredeyse böbürlenmekteydi. 9 Mayıs 2003'te Vanity Fair'e konuşan Wolfowitz şöyle diyordu: "İşin doğrusu yönetim bürokrasisine ilişkin nedenlerden dolayı herkesin anlaşabileceği bir konuyu asıl gerekçe olarak kararlaştırdık, bu da kitle imha silahlarıydı..."
Ayın sonuna doğru Singapur'daki gevşek bir anında Wolfowitz basına bu kez Irak'ın 'petrol denizinde yüzdüğünü' hatırlatarak, Beyaz Saray'ın halkla ilişkilerini yapan güruha verdiği baş ağrısını artırdı. Fox kanalından fazlasını takip edenler için petrolün önceliğini görmek müthiş zekâ gerektirmiyor. Sınırlı işgal birliklerine hemen petrol kuyularını ve petrol endüstrisinin altyapısını koruma emri verildi ve böylelikle kalan her şeyin talan edilmesinin yolu açıldı.
Petrol hariç her şey yağmalandı
Savaş başladıktan ancak üç hafta sonra Rumsfeld yağmayı durdurmama eleştirilerine ünlü yanıtını verebildi: "Böyle şeyler olur". Ancak Irak Petrol Bakanlığı söz konusu olduğunda yağma gibi bir şey hiç yaşanmadı.
Colin Powell'ın Dışişleri Bakanlığı'ndaki eski personel şefi Larry Wilkerson'ın 'Cheney-Rumsfeld kumpası' dediği şeyin öteki yarısı hâlâ gölgeler arasında. 1992'de Savunma Bakanı olarak Başkan George H. W. Bush'un 1991'de aldığı Kuveyt'te dağılan Irak birliklerini izleyip, işi Saddam'ı devirme ve Irak'ı işgal etmeye kadar götürmeme kararına destek çıkan Cheney'nin tavrını ne değiştirdi?
Cheney, Ağustos 1992'de "Saddam ABD'nin kaç zayiat daha vermesine değer?" diye soruyordu. Sonrasında da "Fazla adam kaybetmeye değmez. Başkan Irak'ı ele geçirip yönetme bataklığına sürüklenmeme kararı verdiğinde doğruyu yaptık" diyordu. Sonraları Cheney'nin Halliburton şirketinin CEO'su olarak çarpıcı açıklamaları gelir. Cheney 1999'da "Azalan petrolü telafi etmek
ve yeni talepleri yanıtlamak için şirketlerin yeterince petrol üretmeyi sürdürmesi bekleniyor" diyordu.
'Oyuncakçıdaki çocuk gibi'
Ardından "Peki ama petrol nereden gelecek? Hükümetler ve ulusal petrol şirketleri besbelli buradaki değerlerin yüzde 90'ını denetimleri altında tutuyor. Petrol esasen hükümet denetimindeki bir sektör olmayı sürdürüyor. Dünyadaki petrolün üçte ikisinin bulunduğu ve en düşük maliyetlere sahip Ortadoğu hâlâ ödülün yattığı yer" diye devam ediyordu.
Sadece Cheney değil, petrol endüstrisindeki kaptanların çoğu savaş öncesinde Irak'a açgözlülükle bakıyordu. Bush/Cheney yönetiminin ABD'de ciddi bir petrol ve doğalgaz sıkıntısının yaşandığı dönemde başa geldiğini ve o sırada bir dönüm noktasının aşılarak ABD'nin tükettiği petrolün yarısından fazlasını ithal etmeye başladığını çoğu kişi unutuyor. Bir petrol şirketi yöneticisi savaştan bir ay önce New York Times'a, "Tüm petrol şirketleri için Irak'ta bulunmak bir çocuğun oyuncakçı dükkânında olması gibidir" diyordu.
Doğalgaz ve su da sözkonusu
Elbette Irak'a yönelik bahtsız saldırının arkasında başka unsurlar da var; bölgede daimi askeri üsler bulundurma kararlılığı gibi. Fakat diğer saikler enerji konusundaki niyetin yanında tali. Bir başka deyişle, Pentagon'un Ortadoğu'da 'sürekli' askeri üsler kurma gereksinimi buranın doğal kaynaklarından kaynaklanıyor. Sadece petrol değil, doğalgaz ve su da söz konusu.
Amerikalıların bunlara sessiz kalmasının nedeni, Irak'ın 21. yüzyıldaki doğal kaynak savaşlarından ilki olduğunu kabullenmek istemememiz mi; dünyadaki kaynaklardan payımıza düşenden fazlasını kapmaktan memnun olmaya devam etmemiz ve ancak liderlerimiz 'hayat tarzımız' 'kıskanç kişilerin tehdidi altında' alarmı verip, bunu korumak için saldırı savaşının gerektiğini söylediğinde diğer türlü bakacak olmamız mı?
Belki buna dair bir ipucu 2.5 yıl önce Milwaukee'nin zengin bir banliyösünde yaptığım konuşmadan sonra aldığım tepkide bulunabilir. Konuşmamın büyük kısmını kanımca bu yüzyılın en önemli olgusuna ayırmıştım; petrolün tükeniyor olmasına. Sonrasında 20 kişilik bir grup sorular yöneltmeye başladı. İnatçı, şık giyimli bir adam soruları yönlendiriyordu: "Petrol ihtiyacımızı kabul ediyorsunuz.
O halde sorununuz ne? Şu ana kadar ölen 1450 kişi Vietnam'daki 58 bin kişilik zayiatımızın yanında çok az. Bu ödenmesi gereken ufak bir bedel... Sorununuz ne?"
Adama ölen bin 450 kişiden (bu o dönemki rakam) biri kendi oğlu olsaydı ne düşüneceğini sordum. Kaba ve şüpheci tavra sahip adam bu önermemle epey sarsıldı ve "Benim oğlum olmaz" dedi. Bence sorunun BÜYÜK kısmını bu oluşturuyor.
Radikal
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.