Mahir KAYNAK
Bir kişiye ya da halka bir şeyi yaptırmak isterseniz seçeceğiniz en kötü yol ona tavsiyelerde bulunmak ya da zorlamaktır. Zor kullanırsanız mukavemet eder ve ağır bedeller ödersiniz bazen de amacınıza ulaşamazsınız. Oysa onu karar vermekte serbest bırakır ama şartları sizin istediğiniz kararı almasına uygun olarak hazırlarsanız o, kendi istediğini yaptığını zanneder ama sonuç sizin istediğiniz ve beklediğiniz gibi olur.
Yönetenler, şartları hazırlayanlar ve karar verenler olarak iki kategoriye ayrılabilir. Genel olarak karar verenler ön saftadır ve kahraman sayılır. Şartları hazırlayanlar gölgede kalır ve çoğunlukla isimleri bile bilinmez. Bunlar genel olarak kurumlardır ve kişilerle özdeşleşmez.
İnsanların siyasal davranışlarında, tercihlerinde ani ve beklenmedik değişimler gözlenir. Bir gün dost ve düşman ayırımını ideolojilere göre yaparken ertesi gün din farklılıkları belirleyici olur. Nitekim en büyük düşmanın komünizm olduğu günlerden büyük şeytanın ABD olduğu günlere çok kısa zamanda ulaştık.
Aslında tartışılması gereken konu toplumsal davranışların bireysel tercihlerin toplamı mı olduğu yoksa bireysel tercihlerin yukarıdan aşağıya doğru mu belirlendiğidir. Eğer özgür bireylerin davranışlarının üst üste yığılarak toplumun davranışını belirlediğini düşünüyorsanız demokrat bir kişi olduğunuza hükmedilir. Eğer bazı güç odaklarının toplumu yönlendirdiğini ve dünyadaki tüm gelişmelerin bunların karar ve tercihleri doğrultusunda şekillendiğini düşünüyorsanız komplo teoricisi olarak kabul edilirsiniz.
Türkiye’deki siyasal gelişmeleri bu açıdan incelediğimizde sadece şartlara göre karar veren durumunda olduğumuz görülebilir. Tüm tehdit algılamalarında terör ve irticaa ilk sırada yer verdiğimiz halde bulunduğumuz nokta öngördüklerimizden tamamen farklıdır. Tehlikelerin gerçekleştiğini iddia etmiyorum sadece bu değerlendirmelerin yanlış olduğunu söylüyorum.
Geleceğe yönelik politikalar belirlenirken önce dünyadaki ve bölgemizdeki dengelerin nasıl kurulacağı tespit edilir ve bunun uyumlu olabilecek bir politika ve ideoloji saptanır. Yani gelişmelerden bağımsız olarak her şartta geçerli bir ideoloji ve dünya görüşü olmaz.
Türkiye’de insanların dünya görüşünün değiştiği ve bu değişikliğin siyasal plana geçtiği iddiasına katılmıyorum ve bu değişimin ters yönde oluştuğunu düşünüyorum. Yani değişen dünya şartları ülkemize yeni bir rol biçmektedir ve insanların bu role uygun davranış sergilemesi istenmektedir. Geçmişte içe kapanık, savunmacı tavrımız, yeni rolümüze uygun olarak, bölgeyle yakın ilişki içinde ve müdahaleci bir politikayla yer değiştirmektedir. Bölgede dinin önemli rol oynaması bu konunun dışında kalamayacağımızı, farklı etnik yapılarla kuracağımız ilişki etnik farklılıkları bir düşmanlık sebebi saymamamızı gerektirmektedir.
Yani insanlar kendi tercihleriyle dindarlığı ya da etnik kimliklerini ön plana çıkarmadılar. Siyasi şartlar nasıl olmaları gerektiğini belirliyor onlar da buna ayak uyduruyorlar.
Yönetenler, şartları hazırlayanlar ve karar verenler olarak iki kategoriye ayrılabilir. Genel olarak karar verenler ön saftadır ve kahraman sayılır. Şartları hazırlayanlar gölgede kalır ve çoğunlukla isimleri bile bilinmez. Bunlar genel olarak kurumlardır ve kişilerle özdeşleşmez.
İnsanların siyasal davranışlarında, tercihlerinde ani ve beklenmedik değişimler gözlenir. Bir gün dost ve düşman ayırımını ideolojilere göre yaparken ertesi gün din farklılıkları belirleyici olur. Nitekim en büyük düşmanın komünizm olduğu günlerden büyük şeytanın ABD olduğu günlere çok kısa zamanda ulaştık.
Aslında tartışılması gereken konu toplumsal davranışların bireysel tercihlerin toplamı mı olduğu yoksa bireysel tercihlerin yukarıdan aşağıya doğru mu belirlendiğidir. Eğer özgür bireylerin davranışlarının üst üste yığılarak toplumun davranışını belirlediğini düşünüyorsanız demokrat bir kişi olduğunuza hükmedilir. Eğer bazı güç odaklarının toplumu yönlendirdiğini ve dünyadaki tüm gelişmelerin bunların karar ve tercihleri doğrultusunda şekillendiğini düşünüyorsanız komplo teoricisi olarak kabul edilirsiniz.
Türkiye’deki siyasal gelişmeleri bu açıdan incelediğimizde sadece şartlara göre karar veren durumunda olduğumuz görülebilir. Tüm tehdit algılamalarında terör ve irticaa ilk sırada yer verdiğimiz halde bulunduğumuz nokta öngördüklerimizden tamamen farklıdır. Tehlikelerin gerçekleştiğini iddia etmiyorum sadece bu değerlendirmelerin yanlış olduğunu söylüyorum.
Geleceğe yönelik politikalar belirlenirken önce dünyadaki ve bölgemizdeki dengelerin nasıl kurulacağı tespit edilir ve bunun uyumlu olabilecek bir politika ve ideoloji saptanır. Yani gelişmelerden bağımsız olarak her şartta geçerli bir ideoloji ve dünya görüşü olmaz.
Türkiye’de insanların dünya görüşünün değiştiği ve bu değişikliğin siyasal plana geçtiği iddiasına katılmıyorum ve bu değişimin ters yönde oluştuğunu düşünüyorum. Yani değişen dünya şartları ülkemize yeni bir rol biçmektedir ve insanların bu role uygun davranış sergilemesi istenmektedir. Geçmişte içe kapanık, savunmacı tavrımız, yeni rolümüze uygun olarak, bölgeyle yakın ilişki içinde ve müdahaleci bir politikayla yer değiştirmektedir. Bölgede dinin önemli rol oynaması bu konunun dışında kalamayacağımızı, farklı etnik yapılarla kuracağımız ilişki etnik farklılıkları bir düşmanlık sebebi saymamamızı gerektirmektedir.
Yani insanlar kendi tercihleriyle dindarlığı ya da etnik kimliklerini ön plana çıkarmadılar. Siyasi şartlar nasıl olmaları gerektiğini belirliyor onlar da buna ayak uyduruyorlar.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.