Nasuhi GÜNGÖR
Anlaşıldı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde olup bitenler yetmedi. Şimdi de referandum üzerinden ortaya çıkması muhtemel tartışmalara hazırlanıyoruz. Bu arada burnumuzun dibindeki yangınlara bir yenisi eklenmek üzere. Kimin umurunda.
Son yılların en önemli sorusu galiba şu: ABD ile İran arasında savaş olur mu?
Şu ana kadar bu soruya olumsuz cevap verenlerin sayısı hayli fazlaydı. Ancak son günlerde Bush yönetiminin İran’a karşı bir saldırı hazırlığı içinde olduğuna dair tahminlerde ciddi bir artış sözkonusu. Buna ‘Bush gitmeden önce son bir çılgınlık yapacak’ diye bakanlar çoğunlukta. Kuşkusuz bu kadar basit değil. Kimbilir belki de Bush yönetimi, kendisinden sonra gelecek Demokrat Parti iktidarının doğası gereği yapamayacaklarını tamamlayıp öyle gidecek.
İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki yükselen bu tartışmaları ‘Amerika’nın bizimle savaşacak gücü yok’ açıklamasıyla değerlendirdi. Gerçekten öyle mi? Bölgemizin en ciddi devlet geleneğine sahip ülkesi, Amerika’nın kendisine yönelik hazırlığını böyle mi görüyor?
Elbette hayır. İran başından bu yana ABD’nin kendisine yönelik saldırı ihtimalini ciddiye alıyor. Muttaki’nin açıklamalarına yansıyan ‘tepeden bakış’, İran’ın yürüttüğü psikolojik savaşın sadece bir parçası. Hem kendi kamuoyunu zinde kılmaya yönelik. Hem de özellikle İslam Dünyası’nda ve ABD muhalifi bölgelerde İran’a yönelik sempatiyi tırmandırmayı hedefliyor. Ahmedinecad’ın ABD seyahati, Türkiye dahil bu sempatinin hayli yükseldiğini bir kez daha gösterdi.
Bu arada İran’da iki önemli gelişme daha oldu. Birisi Haşimi Rafsancani’nin sistemde yeniden yükselişi. Diğeri Devrim Muhafazları Ordusu Komutanı’nın değişmesi. Rafsancani, İran’ın uluslararası alanda pazarlık gücünü ifade ediyor. Diğer değişiklik ise bu ülkenin kendisine yönelik bir saldırıyı topraklarında kabullenmeyeceğinin işareti. Bahse konu ordunun İran’ın dış politikasında önemli bir aktör olduğunu unutmayalım.
Zaten İran ABD ile olan savaşını hiçbir zaman kendi ülkesinde kabullenmedi. Lübnan, Filistin, Suriye, Afganistan ve son olarak Irak örneklerinde görüldü ki, savaşı çok geniş alanlara yayarak kendisinden uzak tutmak İran’nın temel stratejik hedefi. Özellikle Irak örneği bu hamlenin başarılı olduğunu gösteriyor. Hatırlayalım. Tüm dünya, saldırı beklerken ABD ile İran’ın Irak konusunda masaya oturmasını hayretle izledi. Biz o sıralarda gece yarısı internete düşen muhtıralarla meşgul olduğumuz için bunları takip etme imkanımız olmadı!
Dış politika araçlarının zenginliği açısından İran doğrusu hayli şanslı ve rahat. Kendi içindeki tartışmalar yüzünden bölgesindeki gelişmelere sadece ‘güvenlik’ merkezli olarak bakabilen Türkiye’yle kıyaslayınca bu durum daha da iyi görülüyor.
Türkiye’nin kendi içindeki sorunlarına rağmen İran’ın sahip olmadığı avantajları olduğunu elbette biliyoruz. Ancak bunları değerlendirmek, stratejik kartlarını yeniden şekillendirmek için kafa yoracağımıza yeniden bir cumhurbaşkanlığı krizine düşmemiz size mantıklı geliyor mu?
Doğrusu bana son derece tuhaf geldi. Acaba birileri bizi muhtemel krizlerde kolu kanadı kırık ve birbiriyle kavgalı mı tutmaya çalışıyor.
Sizin de aklınızdan bu soru geçmiyor mu?
Anlaşıldı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde olup bitenler yetmedi. Şimdi de referandum üzerinden ortaya çıkması muhtemel tartışmalara hazırlanıyoruz. Bu arada burnumuzun dibindeki yangınlara bir yenisi eklenmek üzere. Kimin umurunda.
Son yılların en önemli sorusu galiba şu: ABD ile İran arasında savaş olur mu?
Şu ana kadar bu soruya olumsuz cevap verenlerin sayısı hayli fazlaydı. Ancak son günlerde Bush yönetiminin İran’a karşı bir saldırı hazırlığı içinde olduğuna dair tahminlerde ciddi bir artış sözkonusu. Buna ‘Bush gitmeden önce son bir çılgınlık yapacak’ diye bakanlar çoğunlukta. Kuşkusuz bu kadar basit değil. Kimbilir belki de Bush yönetimi, kendisinden sonra gelecek Demokrat Parti iktidarının doğası gereği yapamayacaklarını tamamlayıp öyle gidecek.
İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki yükselen bu tartışmaları ‘Amerika’nın bizimle savaşacak gücü yok’ açıklamasıyla değerlendirdi. Gerçekten öyle mi? Bölgemizin en ciddi devlet geleneğine sahip ülkesi, Amerika’nın kendisine yönelik hazırlığını böyle mi görüyor?
Elbette hayır. İran başından bu yana ABD’nin kendisine yönelik saldırı ihtimalini ciddiye alıyor. Muttaki’nin açıklamalarına yansıyan ‘tepeden bakış’, İran’ın yürüttüğü psikolojik savaşın sadece bir parçası. Hem kendi kamuoyunu zinde kılmaya yönelik. Hem de özellikle İslam Dünyası’nda ve ABD muhalifi bölgelerde İran’a yönelik sempatiyi tırmandırmayı hedefliyor. Ahmedinecad’ın ABD seyahati, Türkiye dahil bu sempatinin hayli yükseldiğini bir kez daha gösterdi.
Bu arada İran’da iki önemli gelişme daha oldu. Birisi Haşimi Rafsancani’nin sistemde yeniden yükselişi. Diğeri Devrim Muhafazları Ordusu Komutanı’nın değişmesi. Rafsancani, İran’ın uluslararası alanda pazarlık gücünü ifade ediyor. Diğer değişiklik ise bu ülkenin kendisine yönelik bir saldırıyı topraklarında kabullenmeyeceğinin işareti. Bahse konu ordunun İran’ın dış politikasında önemli bir aktör olduğunu unutmayalım.
Zaten İran ABD ile olan savaşını hiçbir zaman kendi ülkesinde kabullenmedi. Lübnan, Filistin, Suriye, Afganistan ve son olarak Irak örneklerinde görüldü ki, savaşı çok geniş alanlara yayarak kendisinden uzak tutmak İran’nın temel stratejik hedefi. Özellikle Irak örneği bu hamlenin başarılı olduğunu gösteriyor. Hatırlayalım. Tüm dünya, saldırı beklerken ABD ile İran’ın Irak konusunda masaya oturmasını hayretle izledi. Biz o sıralarda gece yarısı internete düşen muhtıralarla meşgul olduğumuz için bunları takip etme imkanımız olmadı!
Dış politika araçlarının zenginliği açısından İran doğrusu hayli şanslı ve rahat. Kendi içindeki tartışmalar yüzünden bölgesindeki gelişmelere sadece ‘güvenlik’ merkezli olarak bakabilen Türkiye’yle kıyaslayınca bu durum daha da iyi görülüyor.
Türkiye’nin kendi içindeki sorunlarına rağmen İran’ın sahip olmadığı avantajları olduğunu elbette biliyoruz. Ancak bunları değerlendirmek, stratejik kartlarını yeniden şekillendirmek için kafa yoracağımıza yeniden bir cumhurbaşkanlığı krizine düşmemiz size mantıklı geliyor mu?
Doğrusu bana son derece tuhaf geldi. Acaba birileri bizi muhtemel krizlerde kolu kanadı kırık ve birbiriyle kavgalı mı tutmaya çalışıyor.
Sizin de aklınızdan bu soru geçmiyor mu?


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.