Abdülhamit BİLİCİ
BM Genel Kurulu çerçevesinde 10 günlük New York temaslarını tamamlayarak Ankara'ya dönen Dışişleri Bakanı Ali Babacan, ayağının tozuyla dün KKTC'ye uçtu. Böylece Cumhurbaşkanı Gül gibi Babacan da milli davaya verdiği önemi vurgulamak için, ikili düzeyde ilk resmi yurtdışı ziyaretini KKTC'ye yapmış oldu. Bakan'ın ATA uçağıyla yaptığı günübirlik bu ziyarete, Milliyet yazarı Taha Akyol ile birlikte refakat ettik.
Daha önce devlet bakanı ve başmüzakereci sıfatlarını taşıyan Babacan'la yine benzer seyahatlere katılma fırsatım olmuştu. Ancak çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı ile bir günlüğüne de olsa ilk kez birlikte olacak ve birçok konuyu konuşma imkanı bulacaktık. Bakanı dinleyince, Türk dış politikası için yoğunluk kavramının artık rutin hale geldiğini anlıyorsunuz. New York'ta çok taraflı görüşmeler bir yana, ikili düzeyde 40 meslektaşı ile bir araya gelmiş. Kolay değil, bazı ülkeler gibi tek eksenli bir ülke değil Türkiye. Hem Avrupa hem Asya ülkesi. Aynı zamanda hem Kafkaslar, hem Akdeniz, hem de Balkanların bir parçası. Hem İslam dünyasıyla hem de Batı ile yakın ilişkilere sahip. Dolayısıyla Türkiye'yi temsil eden Dışişleri Bakanı da bütün bu alanlarla ilgili forumlara katılması gerekiyor. Türkiye'nin Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığı sözkonusu olduğu için, ilgi yelpazesi şimdiye kadar pek gündeme alınmamış bölgeleri de kapsıyor. Bu çerçevede, Bakan 15 Karayip ülkesini bir araya getiren bir örgütün New York'taki toplantısına ilk kez iştirak etmiş.
Cumartesi günü Suriye, Filistin, İsrail ve Ürdün'ü kapsayan Ortadoğu turuna çıkacak olan Babacan'ın KKTC programı da çok yoğundu. 8 saate 8 görüşme sıkıştırılmış. Hem Cumhurbaşkanı Talat, hem eski Cumhurbaşkanı Denktaş hem de Başbakan Soyer görüşme trafiğinde yer alıyordu. Ayrıca programda Kıbrıs Türk Kuvvetleri Komutanlığı ve şehitlikleri ziyaret de vardı. Resmi ziyaretlerin hepsinde kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş'ın da yer alması vefakar bir tutum. Sade bir Kıbrıslı, tarihi bir sembol olan Denktaş'a herkesin saygı duyduğunu ve siyaseti bıraktıktan sonra da bu saygının arttığını söylüyor.
Bakan'ı bu yoğun programla baş başa bırakarak, adada Annan Planı'nın oluşturduğu tansiyonun ardından sakin günler geçiren Kıbrıslıları dinlemeye karar verdik. Yavru vatanın en çok satan gazetesi Kıbrıs'ın Yayın Yönetmeni Süleyman Ergüçlü, bizim için yeni durumun fotoğrafını çekiyor. Konuşmasında altını çizdiğim cümle, Kıbrıslı Türkler arasında iyice yayılan havayı özetliyor: "Çözümsüz de yaşayabiliriz." Gerçekten de son 5 yılda ekonomi neredeyse 3 kat büyümüş. Sokağa yansıması tartışmalı olsa da kişi başına milli gelir 11 bin doları aşmış. Rum Kesimi ile gelir uçurumu, 1'e dörtten, 1'e ikiye gerilemiş. Ekonomik büyüme oranı yüzde 12'yi yakalayarak Çin'i bile geçmiş. Yeşil Hat duvar olmaktan çıkmış. İsteyen Güney'e gidip gelebiliyor. İşsizlik, yok denecek seviyede. Ortalama bir öğretmen maaşı 3 milyarı geçiyor. Asgari ücret bin YTL. Suriye'nin Lazkiye şehriyle Mağosa arasında 30 yıl önce durdurulan gemi seferleri başlamış. Hatta Akdeniz'in en büyük yat limanını inşa etme hayalini kuruyorlar. Önemli bir nokta, Annan Planı'nın Rumlarca reddedilmesinden sonra herkes barışın önündeki engelin Türkiye olmadığını, Rumların kendilerini kucaklamak için can atmadığını anlamış. Dolayısıyla 2004'te sokaklara taşan, Annan Planı taraftar ve karşıtları arasındaki tartışma, yerini çevre, sağlık, ekonomi gibi iç sorunlara bırakmış. Bir Kıbrıslı, o dönemdeki bölünmenin aileleri bile böldüğünü, baba ile oğlun karşı karşıya geldiğini hatırlatıyor.
Çözüm umudunun uzaklaştığını söyleyen Ergüçlü, çıkardığı gazetenin dünkü birinci sayfasının adadaki gündemin ne kadar değiştiğini gösterdiğini söylüyor. Manşet, anayasa değişikliği tartışması üzerine. Elbette Türkiye'deki değil, KKTC Anayasa tartışması. "Siz değiştirirsiniz de biz değiştirmez miyiz?" diyor gülerek. Son 10-15 yazısında da Karpaz'la ilgili bir çevre problemini ele almış. Sadece eşeklerin yaşadığı bir bölgeye elektrik götürülmesine karşı savaş açmış. Maketlerini masasına yerleştirdiği eşek eşek Hektor ile kaplumbağa Hera'nın dilinden olayı yazarak, kendince konuya bir de espri katmış.
Çözüme yanaşmayan Rumların ve söz verdiği halde Kıbrıslı Türkleri ambargolardan kurtarmayan uluslararası toplumun, özellikle de AB'nin adadaki buyeni havayı dikkate almasında büyük fayda var. Çünkü böyle giderse, Kuzey ile Güney'i tek çatı altında toplamak ebediieyn mümkün olmayabilir.
Zaman
BM Genel Kurulu çerçevesinde 10 günlük New York temaslarını tamamlayarak Ankara'ya dönen Dışişleri Bakanı Ali Babacan, ayağının tozuyla dün KKTC'ye uçtu. Böylece Cumhurbaşkanı Gül gibi Babacan da milli davaya verdiği önemi vurgulamak için, ikili düzeyde ilk resmi yurtdışı ziyaretini KKTC'ye yapmış oldu. Bakan'ın ATA uçağıyla yaptığı günübirlik bu ziyarete, Milliyet yazarı Taha Akyol ile birlikte refakat ettik.
Daha önce devlet bakanı ve başmüzakereci sıfatlarını taşıyan Babacan'la yine benzer seyahatlere katılma fırsatım olmuştu. Ancak çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı ile bir günlüğüne de olsa ilk kez birlikte olacak ve birçok konuyu konuşma imkanı bulacaktık. Bakanı dinleyince, Türk dış politikası için yoğunluk kavramının artık rutin hale geldiğini anlıyorsunuz. New York'ta çok taraflı görüşmeler bir yana, ikili düzeyde 40 meslektaşı ile bir araya gelmiş. Kolay değil, bazı ülkeler gibi tek eksenli bir ülke değil Türkiye. Hem Avrupa hem Asya ülkesi. Aynı zamanda hem Kafkaslar, hem Akdeniz, hem de Balkanların bir parçası. Hem İslam dünyasıyla hem de Batı ile yakın ilişkilere sahip. Dolayısıyla Türkiye'yi temsil eden Dışişleri Bakanı da bütün bu alanlarla ilgili forumlara katılması gerekiyor. Türkiye'nin Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığı sözkonusu olduğu için, ilgi yelpazesi şimdiye kadar pek gündeme alınmamış bölgeleri de kapsıyor. Bu çerçevede, Bakan 15 Karayip ülkesini bir araya getiren bir örgütün New York'taki toplantısına ilk kez iştirak etmiş.
Cumartesi günü Suriye, Filistin, İsrail ve Ürdün'ü kapsayan Ortadoğu turuna çıkacak olan Babacan'ın KKTC programı da çok yoğundu. 8 saate 8 görüşme sıkıştırılmış. Hem Cumhurbaşkanı Talat, hem eski Cumhurbaşkanı Denktaş hem de Başbakan Soyer görüşme trafiğinde yer alıyordu. Ayrıca programda Kıbrıs Türk Kuvvetleri Komutanlığı ve şehitlikleri ziyaret de vardı. Resmi ziyaretlerin hepsinde kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş'ın da yer alması vefakar bir tutum. Sade bir Kıbrıslı, tarihi bir sembol olan Denktaş'a herkesin saygı duyduğunu ve siyaseti bıraktıktan sonra da bu saygının arttığını söylüyor.
Bakan'ı bu yoğun programla baş başa bırakarak, adada Annan Planı'nın oluşturduğu tansiyonun ardından sakin günler geçiren Kıbrıslıları dinlemeye karar verdik. Yavru vatanın en çok satan gazetesi Kıbrıs'ın Yayın Yönetmeni Süleyman Ergüçlü, bizim için yeni durumun fotoğrafını çekiyor. Konuşmasında altını çizdiğim cümle, Kıbrıslı Türkler arasında iyice yayılan havayı özetliyor: "Çözümsüz de yaşayabiliriz." Gerçekten de son 5 yılda ekonomi neredeyse 3 kat büyümüş. Sokağa yansıması tartışmalı olsa da kişi başına milli gelir 11 bin doları aşmış. Rum Kesimi ile gelir uçurumu, 1'e dörtten, 1'e ikiye gerilemiş. Ekonomik büyüme oranı yüzde 12'yi yakalayarak Çin'i bile geçmiş. Yeşil Hat duvar olmaktan çıkmış. İsteyen Güney'e gidip gelebiliyor. İşsizlik, yok denecek seviyede. Ortalama bir öğretmen maaşı 3 milyarı geçiyor. Asgari ücret bin YTL. Suriye'nin Lazkiye şehriyle Mağosa arasında 30 yıl önce durdurulan gemi seferleri başlamış. Hatta Akdeniz'in en büyük yat limanını inşa etme hayalini kuruyorlar. Önemli bir nokta, Annan Planı'nın Rumlarca reddedilmesinden sonra herkes barışın önündeki engelin Türkiye olmadığını, Rumların kendilerini kucaklamak için can atmadığını anlamış. Dolayısıyla 2004'te sokaklara taşan, Annan Planı taraftar ve karşıtları arasındaki tartışma, yerini çevre, sağlık, ekonomi gibi iç sorunlara bırakmış. Bir Kıbrıslı, o dönemdeki bölünmenin aileleri bile böldüğünü, baba ile oğlun karşı karşıya geldiğini hatırlatıyor.
Çözüm umudunun uzaklaştığını söyleyen Ergüçlü, çıkardığı gazetenin dünkü birinci sayfasının adadaki gündemin ne kadar değiştiğini gösterdiğini söylüyor. Manşet, anayasa değişikliği tartışması üzerine. Elbette Türkiye'deki değil, KKTC Anayasa tartışması. "Siz değiştirirsiniz de biz değiştirmez miyiz?" diyor gülerek. Son 10-15 yazısında da Karpaz'la ilgili bir çevre problemini ele almış. Sadece eşeklerin yaşadığı bir bölgeye elektrik götürülmesine karşı savaş açmış. Maketlerini masasına yerleştirdiği eşek eşek Hektor ile kaplumbağa Hera'nın dilinden olayı yazarak, kendince konuya bir de espri katmış.
Çözüme yanaşmayan Rumların ve söz verdiği halde Kıbrıslı Türkleri ambargolardan kurtarmayan uluslararası toplumun, özellikle de AB'nin adadaki buyeni havayı dikkate almasında büyük fayda var. Çünkü böyle giderse, Kuzey ile Güney'i tek çatı altında toplamak ebediieyn mümkün olmayabilir.
Zaman


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.