13 Ekim 2007 Cumartesi

Yanlış denklem: Soykırım mı, İncirlik mi?


Değiştir


Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi, nihayet Ermeni tasarısını 21'e karşı 27 oyla kabul etti. Türkiye'nin ve Bush yönetiminin mücadelesi, sonucu değiştiremedi. Şimdi tasarının Genel Kurul'a gelip gelmeyeceği, gelirse burada kabul edilip edilmeyeceği merak ediliyor.
Bazıları, daha önceki oylamalarla karşılaştırarak 'hayır' oylarındaki artışı teselli unsuru olarak görüyor. Ama hayır diyenlerin çoğunun, aslında 1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettiği; ancak ya bu konuyu meclisin işi olarak görmediğinden ya da Irak'taki askerlerini zor duruma düşürmek istemediğinden böyle davrandığı göz ardı ediliyor. Halbuki müttefik bir ülkeden beklenen, 1915 olaylarının doğru anlaşılması olmalı. Soykırım olarak kabul ettikleri halde, siyasi nedenlerle öyle düşünmüyormuş gibi yapmaları fazla değer taşımıyor. Böyle bir düzlemde 'hayır' diyenlerin, aynı tasarıya yarın 'evet' demeyeceğini kim garanti edebilir? Gerçekten 1915 olaylarının ne anlama geldiğini tespit etmek bu kadar önemliyse, bunu ancak iki milletin de tarafsızlığından emin olduğu bir hakem heyetinin yapabileceğini kabul etmek gerekir. Kendi iddiasını kabul ettirmek için milyarlarca dolar harcayan bir lobinin baskısıyla hareket eden ve küçük oy hesaplarıyla karar veren kişilerin, bu konuda ehil olacağı düşünülüyorsa, kargalar da dünya barışını sağlayabilir.

Bu gerçek ortada iken, değişik ülke parlamentolarının alet olduğu siyasi oyunun basitliği, karşı duruşu da sıradanlaştırıyor. Kongre üyelerini kararından vazgeçirmek için ileri sürülen her tezin, "Aslında bu iddia doğru; ama şimdi bunu ikrar etmeyin" kanaatine yol açtığı gibi. Mesela Bush yönetimi, Kongre'yi etkilemek için Irak ve Afganistan'daki savaş açısından Türkiye'nin önemini hatırlatıyor. Amerika'nın yaşayan 8 eski Dışişleri Bakanı, yazdıkları mektupta "Irak'taki askerlerimizin emniyeti de dahil olmak üzere, bölgedeki ulusal güvenliğimiz tehlikeye girecektir" diyor. Savunma Bakanı Gates, Irak'a giden hava kargosunun yüzde 70'inin Türkiye'den geçtiği, kullanılan yakıtın yüzde 30'unun Türkiye'den geldiği uyarısında bulunuyor. Washington'a giden TBMM heyetine başkanlık eden Egemen Bağış da tasarının kabulü halinde Türkiye'nin lojistik desteğini keseceğini söylüyor.

Bunların hepsi doğru; ama ortaya çarpık bir denklem çıkmıyor mu? Nitekim Komite Başkanı Lantos'un oylama öncesi yaptığı konuşma, bu çarpıklığın abidesiydi. Bir yanda durup dururken 'vahşi Türkler'in kurbanı olmuş Ermenilerin 1915 olaylarına dair görüşleri, diğer yanda Türkiye'nin ve Bush yönetiminin bu görüşün reddini sağlamak için yaptığı tehditler. 'Evet' cephesini, bir anda ahlaken üste çıkaran bir denklem değil mi bu? Sanki Ermeni tezi mutlak doğru ve Türkiye'nin İncirlik dışında bir argümanı yok.

Bu açıdan bakınca, Jak Kamhi'nin, 1915 için soykırım diyen ADL'ye yazdığı mektuptaki üslup daha sağlıklı görünüyor. Kamhi, önce 'bu konuda tarihçiler arasında fikir birliği olduğu iddiasının yanlışlığına' dikkat çekiyor. Soykırım iddiasına temel teşkil eden ABD Büyükelçisi Morgethau'nun tarafsızlığının tartışmalı olduğunu hatırlatıyor. Ardından tarihin en kanlı savaşının ardından yıkılan Osmanlı'nın bu bölgesinde trajik katliamların yaşandığını; ama sadece Ermenilerin değil, yüzyıllarca birlikte yaşamış Müslüman olan ve olmayan birçok etnik ve dini grubun da kurbanlar arasında bulunduğunu vurguluyor. Ayrıca bu trajedinin, Osmanlı'nın olduğu kadar, onun çöküşünü hızlandırmak için asi grupları kışkırtan ve silahlandıran Rusya, Fransa, İngiltere gibi güçlerin tarihinin de bir parçası olduğunu kaydediyor. 'Toplama kampı' kavramını İngilizlerin icat ettiğini, Fransız ve İtalyanların Kuzey Afrika'da, Belçika'nın Kongo'da ve Avrupa'nın sömürgecilik için savaştığı her kıtada milyonlarca insanın benzer trajediler yaşadığını hatırlatan Kamhi, şöyle soruyordu: Bunlar hakkında da açıklamalar yapmak ve bu olayları da soykırım diye niteleme niyetiniz var mı?

Hepinizin bayramını tebrik ederim.

Önemli not: Meslek büyüğümüz Oktay Ekşi'nin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la yaptığım röportajdan (6 Ekim, Zaman) alıntı yapmasına sevindim. Gerçi Ekşi'yi okuyan dostlarım, hafta boyunca "Senden muhabir diye bahsetmiş" diye takıldı. Buna gülüp geçtim. Gazeteciliğin özü muhabirlik değil mi? Ama Ekşi'nin, Babacan'ın sözlerinden, ADL'nin soykırım kararı yüzünden Türkiye'deki Yahudileri tehdit ettiği yorumunu çıkarmasına üzüldüm. Babacan'ın sözleri açık. ADL'nin tavır değişikliğinden sonra Ermeni tasarısı kabul edilirse, kendileri istemese de Türkiye'de Yahudilerin de (Türkiye, Yahudilerinin denmiyor) bu neticeden sorumlu olduğuna dair bir algı doğacağını söylüyor. Jak Kamhi gibi isimler de bunu gördüğünden, imajı düzeltmek için gayret ediyor. Tehdit bunun neresinde?..
Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009