Özkan AÇIKGÖZ
1-Giriş
1-Giriş
Daha önceki makalelerimizde de ifade ettiğimiz üzere; Irak’ta dört ana etnik grup yaşamaktadır. Bunlar oranı çok olandan az olana doğru sırasıyla Araplar, Kürtler, Türkmenler ve Asurilerdir. Bunların ülke nüfusu içindeki oranları ise, sırasıyla ve yaklaşık olarak; Araplarda % 65, Kürtlerde % 17, Türkmenlerde % 10 ve Asurilerde % 5 şeklinde gerçekleşir. Her etnik grubun kendi içinde bir de dini ve mezhepsel ayrışması söz konusudur. Hıristiyan Araplar, Yahudi Kürtler, Şii Türkmenler ve Süryani Asuriler bu tür ayrışmalardan sadece bir kaçını temsil eder. Bununla beraber mezhepsel ayrımın en dramatik bir şekilde hissedildiği etnik grup muhakkak ki Araplar olmuştur. Bu grubun % 52’si Şii ve geri kalan % 48’i de Sünni’dir. Türkmenlerde de benzer oranlı bir Şii-Sünni ayrışması vardır fakat bu ayrışma Araplardaki kadar derin değildir.
Türkmenler bir dizi sebepten dolayı en dezavantajlı etnik gurubu temsil ederler. Bu sebeplerden en önemlileri şöyledir:
1-Aynı etnik gruba ait bir devlet olan Türkiye’ye yakın olma dolayısıyla Irak içinde Türkiye politikalarının uzantısı olarak değerlendirilmeleri ve bu nedenle siyasi ve sosyal olarak kendilerine özenle hiçbir fırsat verilmeyip, kontrol altında tutulmalarıdır ki, bu durum Türkmenler açısından kısaca yakınlık paradoksu olarak ifade edilebilir. Avantaj sunması gereken bu durum, Türkmenler için büyük bir dezavantaja dönüşmüştür. Benzer durumu dünyanın birçok bölgesinde gözlemlemek mümkündür.
2-Nüfuslarının görece olarak az olması.
3-Şiddetin hâkim olduğu bir dönemde Türkmenlerin şiddeti sevmeyen şehirli ve medeni bir toplumu temsil etmesi.
4-Özellikle Osmanlı’dan sonra yaklaşık yüz yıldır siyasi ve sosyal rolleri sürekli gerileyen bir toplum olarak, bugün bu gerileyişin birikmiş dramatik sonuçlarını yaşıyor olmaları.
5-Şehirli bir toplum olmaya bağlı olarak, nüfus artış oranlarının düşük olması.
6-Belki en önemli sebep olarak, Asabiye duygusu veya etnik mobilizasyon da diyebileceğimiz, etnik hırs ve enerjisi azalmış Türkmenler’in, etnik duyguları yüksek bir toplumdan, medeni terbiyesi ileri bir topluma dönüşmüş bulunmaları.
Türkmenleri Irak içerisinde en dezavantajlı konuma düşüren bu altı önemli sebepten hiç biri diğerinden bağımsız değildir. Hepsinin diğeri ile ilişkisi vardır. Bu durum yüzyıllara uzanan siyasi ve toplumsal bir birikimin sonucudur. Bununla beraber her toplumsal duruma uygun olarak avantaj sunan siyaset geliştirmek mümkündür. Önemli olan bu siyasetin gelişmesini sağlamaktır. Irak’ın en dezavantajlı etnik grubu olan Türkmenler için de böyle bir siyaset vardır. Bu siyaset ayanı zamanda diğer etnik gruplar için de en faydalı siyasettir. Bu siyasetin adı ise: Her hal ve şartta istikrara destek verme siyasetidir. Şimdi çok basit gibi görünen bu siyasetin detaylarını sunup, gerekçelerini göstermeye çalışalım.
2-Irak’ta Şifre Siyaset: İstikrara Destek (Pasif Direniş)
Her toplum veya etnik grubun kendi sosyal dokusuna uygun siyaset üreteceği ve bu ölçüde güç kazanacağı tecrübesi, dünyanın her yerinde, her zaman ve her toplum için geçerli bir tecrübedir. Mesela, göçebe bir toplumun üyeleri küçük gruplar halinde yerleşik bir toplum içinde geçerli bir siyaset üretemezler. Bugün bile hemen her ülkede göçebe topluluklar mevcuttur. Fakat bunların hemen hiç biri içerisinde bulunduğu toplumun siyasetine hâkim gelebilecek bir siyaset üretebilmekten uzaktırlar. Değişik ülkelerdeki Türkmenler, Yörükler, Bedeviler ve hatta çingeneler bu bağlamda düşünülebilir.
Eğitim düzeyi düşük bir toplum küçük gruplar halinde içine nüfuz ettiği eğitimli ve medeni bir toplum içinde avantajlı bir siyaset üretemez. Üç milyona yakın nüfuslarına rağmen Almanya’daki Türkler, yine yüzbinlerce nüfuslarına rağmen Avustralya’daki Afganlar, hatta Amerika’daki milyonlarca Asyalı guruplar bu bağlamda düşünülebilir.
Aynı şekilde şiddeti sevmeyen, medeni ve eğitimli bir toplum da şiddetin hâkim olduğu bir ülkede kendine avantaj sunacak bir siyaset üretebilmekten uzak olacaktır. Çok daha artırılabilecek olan bu olumsuzluklardan Türkmenlerin durumu son prensibe uymaktadır. Dünyanın daha birçok ülkesinde benzer konuma sahip etnik gruplar bulmak mümkündür.
Türkmenler Iraktaki en şehirli etnik gruptur. Ülke şehirleşmesinin çok üzerinde bir şehirleşme oranına sahiptirler. Bu durumları yüzyıllardır devam eden sosyal bir hal olduğu için, şehirli olma anlamında istikrarlı bir toplum yapısına kavuşmuşlardır. Şehir hayatının toplumları eğittiği, etnik duygular yerine toplumsal görev bilincini öne çıkardığı, kan bağı yerine sosyal dayanışmayı desteklediği, nihayet şehir hayatına uygun bir toplumsal forma soktuğu ve bu doğrultuda terbiye ettiği gerçeği, İbni Haldun’dan beri bilinen bilimsel bir gerçektir. Iraktaki Türkmenler de ekseriyeti yüzyıllardır şehirde yaşayan bir toplum olarak, bu topraklara göç ettikleri Abbasiler ve Selçuklular dönemindeki göçebe, şavaşçı ve asabiyeti yüksek bir toplum olmaktan, yerleşik, savaşı ve şiddeti sevmeyen, eğitimli, medeni ve asabiye yerine sosyal görev ve yetkilerde paylaşımı ve dayanışmayı esas alan bir topluma dönüşmüşlerdir. Oysa yüz yıldan fazla bir zamandır Irak’ta şiddet, istikrarsızlık, despotizm ve karmaşa hüküm sürmektedir. Irak’ın bu döneminde Türkmenlerin kendi potansiyellerini etkili bir şekilde politikaya dönüştürmeleri ise imkânsız olmuştur. Zira Irak’ın son asırdaki siyasi yapısı, Türkmenlerin sosyal dokusunun üretebileceği muhtemel etkili politikaların çok uzağında bir yapı sergilemektedir. Parçanın potansiyeli, yapının baskın dokusuna uyumsuzdur.
Türkmenler bugün de şehirli, eğitimli ve medeni bir toplumdur. Irak’ın memur özelikle de öğretmen kadroları içerisinde Türkmenlerin önemli bir ağırlığı söz konusudur. Eğitim düzeyi yüksek, okur-yazar oranı % 100’e yakındır. Buna karşın Araplarda ve özellikle Kürtlerde eğitim düzeyi daha düşük ve okur-yazarlık oranı son derece kötüdür. Bu nedenle Türkmenlerin etkili bir politika üretebileceği Irak, silahların konuştuğu, her gün başka bir grup faili meçhul cinayetin işlendiği, sokaklarında canlı bombaların gezdiği bir Irak değil; emniyetin ve asayişin tesis edildiği, içte ve dışta istikrarlı bir Iraktır. Bu ikinci Irak, okuma-yazma oranı ve eğitim düzeyi yüksek, şehirli ve medeni Türkmenlerin ülke içinde en az diğer etnik guruplar kadar etkili olması için müsait bir ortam sunacaktır. Parçanın potansiyeli, yapı içinde gün yüzüne çıkma, kendini ifade etme imkanı bulacaktır. Bu nedenle gerek Türkiye’nin ve gerek Türkmenlerin Irak’ta izlemesi gereken strateji her hal ve şartta Irak’ın istikrarına destek vermektir. Bu destek, Şii Arap yönetimi durumunda da, Sünni veya laik Kürt yönetimi durumunda da aynen geçerlidir. Zira bunun örnekleri dünyanın başka yerlerinde yaşanmıştır.
Mesela 1989’da Güney Afrika zencileri beyazlara baş kaldırıp, ülke içindeki nüfusları % 10 olan beyazlardan iktidarı talep edince, beyazların iktidarı, askeri yollarla bu isyanı bastırabilecek güçte idi. Fakat bunun kalıcı bir durum olmayacağı ve zencilerin fırsat buldukça bu talepte bulunacaklarını anlayan beyazlar hemen bir anlaşma yaparak iktidarı zencilere devrettiler. Beyazlar bu manevra ile ülkeyi bir karışıklığın içine düşmekten korumuş oldular. İstikrarlı bir G. Afrika ise, beyazların daha uzun yıllar etkili olmalarını sağlayabilecekti. Nitekim öyle de oldu. İktidara gelen zenciler başbakanlıktan valiliğe, emniyet müdürlüğünden okul müdürlüğüne kadar her alanda yönetici olabilecek eğitimli ve yetişmiş eleman sıkıntısı içinde olduklarını anlamış ve ister istemez zenci başbakanın yanına işleri çekip çeviren beyaz bir başbakan yardımcısı koymakla kurtulamayıp, diğer bütün yönetim kademelerinde de bunun aynısını yapmak durumunda kalmıştır. Böylece, beyazlar hem muhtemel bir karışıklık durumunda toptan öldürülmekten ve sürülüp çıkarılmaktan kurtulmuşlar ve hem de iktidarlarını ikinci derecen ve dolaylı olarak da olsa devam ettirmişlerdir. Benzeri tecrübeleri dünyanın başka yerlerinde de görmek mümkündür.
İstikrarlı bir Irak, Türkmenlere istikrarlı bir G. Afrika’nın beyazlara verdiği kadar olmasa da bugünkünden çok daha iyi bir imkân sunacaktır. Şiiler de iktidarda olsa, Kürtler de iktidarda olsa veya bugünkü gibi her ikisi birden de iktidarda olsalar, Türkiye ve Türkmenler için izlenebilecek en iyi tutum istikrara yani bu Şii ve/veya Kürt yönetimine destek vermektir. Bu desteğe karşılık kültürel, ekonomik haklarını talep edebilecek ve sürülen veya kızağa alının Türkmen öğretmen ve çeşitli kademelerdeki Türkmen yöneticilerin iyi konumlara gelmesini sağlayabilecektir. İstikrarlı bir Irak’ın kendisinden en fazla istifade etmek durumunda olduğu etnik gurup Türkmenler olacaktır. Bu ise, zamanla beraberinde Türkmenlerin daha da güçlenmelerini getirecektir. Güçlü bir Türkmen toplumu Kerkük’te, Telafer’de, Erbil’de, Tuzhurmatu, Altınköprü ve diğer Türkmen bölgelerinde haklarını daha etkili bir şekilde arayabilecektir. Daha önce gasp edilen evine, emlakine ve her türlü mülküne geri kavuşabilecektir. Bu noktada en büyük sorunların yaşandığı yer Kerkük’tür. Peki Kerkük’te ne yapılmalıdır.
3-Kerkük’te Şifre Siyaset
Bugün Kerkük’te Türkmenlerin durumu diğer birçok yerden daha kritik durumdadır. Zira şehir hızla Peşmerge göçü almakta ve bu insanlar kırdan gelen, şehir hayatını bilmeyen, ona alışık olmayan, medeni hayat tarzından uzak, göçebe hayat tarzına alışık, konuşmak ve anlaşmaktan ziyade sorunlarını zorla, cebirle, korkutma, sindirme ve nihayet şiddetle halletme eğiliminde olan bir halktır. Son birkaç yıldır Kerkük bu şekilde tehlikeli bir enerji ile dolmaktadır. Bir gün gelecek eğer Türkmenler haklarında ısrarlı olacak olurlarsa bu şehir patlayacaktır. Çatışmalar yaşanacak ve dış bir müdahale olmadıkça bu çatışmalardan mutlak bir zararla çıkacak olan Türkmenler olacaktır. Oysa ne Türkiye için ve ne de hiçbir Türkmen için tek bir Türkmen’in burnunun kanaması göze alınacak bir durum değildir. Zira Türkmenler bu yöntemle hiçbir zaman bir sonuç elde edemezler. Sonunda elde edemeyeceği bir şey için, başından da bir kayıp vermeyi göze almak akıl kârı değildir. Türkiye’nin Irak’ta ikinci bir Kıbrıs üretme lüksü yoktur. Bunu yapsa da birincinin durumu ortadadır. İkinci bundan farklı olmayacaktır. Bu nedenle Türkmenler Kerkük’te de olabildiğince ağır, attığı adımı bilen, birlik ve bütünlük içinde hareket ederek, konuşma yoluyla sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Gerekirse asgari haklar karşılığında Kürt valiyi tanımalı ve ona destek vermekten çekinmemelidir. Zira bu pasif direnişin sonucunda ve uzun vadede netice Türkmenlerin lehine olacaktır.
Kerkük Petrolü Kime Kalacak?
Kerkük’teki en kritik konulardan biri de Kerkük petrolleri konusudur. Bazı yaklaşımlara göre, her ne pahasına olursa olsun, Kerkük’teki petroller Kerkük toplumunda yani büyük oranda Türkmenlerin kontrolünde kalmalı ve tek başına Barzani-Talabani Peşmergelerinin kontrolüne bırakılmamalıdır. Kerkük’te ne yazık ki, böyle bir yaklaşımı besleyecek sosyal ve siyasi durum mevcut değildir. Bu yaklaşımın ısrarlı bir şekilde sürdürülmesi durumunda bir gün gelecek Türkmenler yalnız kalacak ve Peşmergelerin olmayan insafına teslim olacaklardır. Dolayısıyla bu konuda Türkmenlerin yapması gereken, petrolün peşinde değil, siyasi ve kültürel haklarının peşinde olduklarını ifade etmek ve petrolün işletimini beraberce kurup tanıyacakları idareye vermeye hazır olduklarını deklare etmektir. Böyle bir idareye Türkmenler hiç dâhil edilmese bile yapılması gereken yine budur. Petrol, ne Barzani ve ne de Talabani Peşmergelerinin sorununu çözmeyecektir. Zira bu petrolün, özellikle de Barzani ve Talabani Peşmergeleri elinde bulunacak bir petrolün, toplumuna refah getirecek bir petrol olmaktan uzak olduğu açıktır. Bunun için ne yerel, ne bölgesel ve ne de uluslar arası ekonomik ve psikolojik konsensüs mevcut değildir. Asgari siyasi, ekonomik, psikolojik ve kültürel destekleyici şartlardan uzak olan iktisadi kaynakların tek başına iktisadi refah ve sosyal huzur getirmediği daha önce çok kez yaşanmış bir trajik gerçektir. Petrol bölgede çok daha önceleri Arapların eline geçtiği halde onların da sorununu çözememiştir. Irak dışındaki petrol sahibi Arapların hali de ortadadır. Gerçek sahip her zaman Amerika ve Avrupa gibi dünyanın süper güçleri olmuştur. Dolayısıyla Türkmenler böyle bir yükün altına hiçbir zaman girmemelidirler. Onlar için daha doğru olanı, ilk elde kültürel ve ikinci derecede de siyasi hakları ve son olarak da petrol dışındaki ekonomik haklarını elde edebilmek olmalıdır. Petrol için tek bir Türkmen’in bile burnunun kanamasına izin verilmemelidir. Bu oyun, uluslar arası büyük bir oyundur. Türkmenler bu oyunda ancak önemsiz bir araç olabilirler. Sırası geldiğinde merhametsizce yok edilmekten de kurtulamazlar. Böyle bir yok etme sürecine ise, Türkiye kesinlikle zamanında müdahale edemeyecektir. O halde akıllı siyaset, çoğuna bile engel olamayacağımız bir Türkmen katliamının azını da göze almamaktır.
Bu sebeplerden dolayı, Kerkük’te seviyeli ve saygılı bir Peşmerge idaresi tanınabilmeli ve petrolün yönetimi eğer çok istiyorlarsa, en temel Türkmen haklarının garantisi karşılığında, tek başına Peşmergelere bırakılabilmelidir. Türkiye ve Türkmenler belki petrol kartını kullanarak Türkmenlerin kültürel, siyasi ve ekonomik asgari haklarını elde etmeye çalışmalıdır. Bunların dışındaki yaklaşımlar en azından şu an için uygulanabilirliği olmayan, Türkmenleri kırdırabilecek hamasi yaklaşımlardır.
Oysa Kerkük’te ve bütün Irak’ta istikrar hâkim olacak olsa, namlular kenara çekilip, kalemlere ihtiyaç duyulsa, Türkmenlerin vazgeçilmezliği anlaşılacaktır. Bu durumda Türkmenler ister istemez Irak içinde etkili bir konuma yükselecekler ve belki Araplarla birlikte ülkenin en güçlü grubu olacaklardır. Böyle bir durumda ne petrol ve ne de başka bir ülke zenginliği, bu tür güçlü etnik gruplardan bağımsız tasarruf edilemeyecektir. Türkmenler sağduyulu davranır, Türkiye doğru siyaset izlerse, Türkmenler en nihayetinde petrolün dahi yönetiminde etkili bir söze sahip olacak konuma yükselebileceklerdir.
4-Sonuç
Irak’ta hüküm sürecek Şiddet ve çatışma ortamı, bunu bir kültür haline getirmiş Barzani ve Talabani Peşmergelerinin işine yarayacaktır. Bu grupların tek kartı şiddettir. Şiddet ortamı hâkim oldukça geçerli kart yalnızca Peşmergelerin kartı olacaktır. Bugüne kadar olan budur. İstikrar ve sükun ise, bu grupların otomatikman devre dışı kalmalarıyla sonuçlanacaktır. Irak’taki etnik gruplar arasında kültür olarak şiddete en uzak grup ise Türkmenlerdir. Şiddeti esas alan stratejiler, eninde sonunda yine Türkmenleri mağdur edecektir. Bu nedenle Türkmenler için en akıllı siyaset istikrar için uzlaşmacı tavır sergilemektir. Bu siyaset, bir tür pasif direniştir. Bugün için kayıp gibi görünebilir, fakat bugün aza sabredilirse, zaman içinde en fazla getirinin yine Türkmenlere yöneleceği görülecektir. Dolayısıyla Türkmenler için en büyük siyaset istikrara hizmet etmek, uzlaşmacı olmak ve nihayet pasif direniş yapmaktır.
--------------------------------------------------------------------------------
*Bu deneme daha önce yayımlanan “Irak Seçimlerinde Yaşanan Türkmen ‘Mağlubiyeti’nin Arka Yüzü” başlıklı deneme metninin devamı mahiyetinde kaleme alınmıştır.
Irakta etnik grupların oranları ile ilgili geniş bilgi için bak. Özkan Açıkgöz, “Irak’ın Etnik Sosyal Yapısı ve Büyük Ortadoğu Projesi”, Büyük Ortadoğu Projesi Yeni Oluşumlar ve Değişen Dengeler, (Ed.) Atilla Sandıklı, Dr. Kenan Dağcı, TASAM Yayınları, İstanbul 2006.
Türkmenler bir dizi sebepten dolayı en dezavantajlı etnik gurubu temsil ederler. Bu sebeplerden en önemlileri şöyledir:
1-Aynı etnik gruba ait bir devlet olan Türkiye’ye yakın olma dolayısıyla Irak içinde Türkiye politikalarının uzantısı olarak değerlendirilmeleri ve bu nedenle siyasi ve sosyal olarak kendilerine özenle hiçbir fırsat verilmeyip, kontrol altında tutulmalarıdır ki, bu durum Türkmenler açısından kısaca yakınlık paradoksu olarak ifade edilebilir. Avantaj sunması gereken bu durum, Türkmenler için büyük bir dezavantaja dönüşmüştür. Benzer durumu dünyanın birçok bölgesinde gözlemlemek mümkündür.
2-Nüfuslarının görece olarak az olması.
3-Şiddetin hâkim olduğu bir dönemde Türkmenlerin şiddeti sevmeyen şehirli ve medeni bir toplumu temsil etmesi.
4-Özellikle Osmanlı’dan sonra yaklaşık yüz yıldır siyasi ve sosyal rolleri sürekli gerileyen bir toplum olarak, bugün bu gerileyişin birikmiş dramatik sonuçlarını yaşıyor olmaları.
5-Şehirli bir toplum olmaya bağlı olarak, nüfus artış oranlarının düşük olması.
6-Belki en önemli sebep olarak, Asabiye duygusu veya etnik mobilizasyon da diyebileceğimiz, etnik hırs ve enerjisi azalmış Türkmenler’in, etnik duyguları yüksek bir toplumdan, medeni terbiyesi ileri bir topluma dönüşmüş bulunmaları.
Türkmenleri Irak içerisinde en dezavantajlı konuma düşüren bu altı önemli sebepten hiç biri diğerinden bağımsız değildir. Hepsinin diğeri ile ilişkisi vardır. Bu durum yüzyıllara uzanan siyasi ve toplumsal bir birikimin sonucudur. Bununla beraber her toplumsal duruma uygun olarak avantaj sunan siyaset geliştirmek mümkündür. Önemli olan bu siyasetin gelişmesini sağlamaktır. Irak’ın en dezavantajlı etnik grubu olan Türkmenler için de böyle bir siyaset vardır. Bu siyaset ayanı zamanda diğer etnik gruplar için de en faydalı siyasettir. Bu siyasetin adı ise: Her hal ve şartta istikrara destek verme siyasetidir. Şimdi çok basit gibi görünen bu siyasetin detaylarını sunup, gerekçelerini göstermeye çalışalım.
2-Irak’ta Şifre Siyaset: İstikrara Destek (Pasif Direniş)
Her toplum veya etnik grubun kendi sosyal dokusuna uygun siyaset üreteceği ve bu ölçüde güç kazanacağı tecrübesi, dünyanın her yerinde, her zaman ve her toplum için geçerli bir tecrübedir. Mesela, göçebe bir toplumun üyeleri küçük gruplar halinde yerleşik bir toplum içinde geçerli bir siyaset üretemezler. Bugün bile hemen her ülkede göçebe topluluklar mevcuttur. Fakat bunların hemen hiç biri içerisinde bulunduğu toplumun siyasetine hâkim gelebilecek bir siyaset üretebilmekten uzaktırlar. Değişik ülkelerdeki Türkmenler, Yörükler, Bedeviler ve hatta çingeneler bu bağlamda düşünülebilir.
Eğitim düzeyi düşük bir toplum küçük gruplar halinde içine nüfuz ettiği eğitimli ve medeni bir toplum içinde avantajlı bir siyaset üretemez. Üç milyona yakın nüfuslarına rağmen Almanya’daki Türkler, yine yüzbinlerce nüfuslarına rağmen Avustralya’daki Afganlar, hatta Amerika’daki milyonlarca Asyalı guruplar bu bağlamda düşünülebilir.
Aynı şekilde şiddeti sevmeyen, medeni ve eğitimli bir toplum da şiddetin hâkim olduğu bir ülkede kendine avantaj sunacak bir siyaset üretebilmekten uzak olacaktır. Çok daha artırılabilecek olan bu olumsuzluklardan Türkmenlerin durumu son prensibe uymaktadır. Dünyanın daha birçok ülkesinde benzer konuma sahip etnik gruplar bulmak mümkündür.
Türkmenler Iraktaki en şehirli etnik gruptur. Ülke şehirleşmesinin çok üzerinde bir şehirleşme oranına sahiptirler. Bu durumları yüzyıllardır devam eden sosyal bir hal olduğu için, şehirli olma anlamında istikrarlı bir toplum yapısına kavuşmuşlardır. Şehir hayatının toplumları eğittiği, etnik duygular yerine toplumsal görev bilincini öne çıkardığı, kan bağı yerine sosyal dayanışmayı desteklediği, nihayet şehir hayatına uygun bir toplumsal forma soktuğu ve bu doğrultuda terbiye ettiği gerçeği, İbni Haldun’dan beri bilinen bilimsel bir gerçektir. Iraktaki Türkmenler de ekseriyeti yüzyıllardır şehirde yaşayan bir toplum olarak, bu topraklara göç ettikleri Abbasiler ve Selçuklular dönemindeki göçebe, şavaşçı ve asabiyeti yüksek bir toplum olmaktan, yerleşik, savaşı ve şiddeti sevmeyen, eğitimli, medeni ve asabiye yerine sosyal görev ve yetkilerde paylaşımı ve dayanışmayı esas alan bir topluma dönüşmüşlerdir. Oysa yüz yıldan fazla bir zamandır Irak’ta şiddet, istikrarsızlık, despotizm ve karmaşa hüküm sürmektedir. Irak’ın bu döneminde Türkmenlerin kendi potansiyellerini etkili bir şekilde politikaya dönüştürmeleri ise imkânsız olmuştur. Zira Irak’ın son asırdaki siyasi yapısı, Türkmenlerin sosyal dokusunun üretebileceği muhtemel etkili politikaların çok uzağında bir yapı sergilemektedir. Parçanın potansiyeli, yapının baskın dokusuna uyumsuzdur.
Türkmenler bugün de şehirli, eğitimli ve medeni bir toplumdur. Irak’ın memur özelikle de öğretmen kadroları içerisinde Türkmenlerin önemli bir ağırlığı söz konusudur. Eğitim düzeyi yüksek, okur-yazar oranı % 100’e yakındır. Buna karşın Araplarda ve özellikle Kürtlerde eğitim düzeyi daha düşük ve okur-yazarlık oranı son derece kötüdür. Bu nedenle Türkmenlerin etkili bir politika üretebileceği Irak, silahların konuştuğu, her gün başka bir grup faili meçhul cinayetin işlendiği, sokaklarında canlı bombaların gezdiği bir Irak değil; emniyetin ve asayişin tesis edildiği, içte ve dışta istikrarlı bir Iraktır. Bu ikinci Irak, okuma-yazma oranı ve eğitim düzeyi yüksek, şehirli ve medeni Türkmenlerin ülke içinde en az diğer etnik guruplar kadar etkili olması için müsait bir ortam sunacaktır. Parçanın potansiyeli, yapı içinde gün yüzüne çıkma, kendini ifade etme imkanı bulacaktır. Bu nedenle gerek Türkiye’nin ve gerek Türkmenlerin Irak’ta izlemesi gereken strateji her hal ve şartta Irak’ın istikrarına destek vermektir. Bu destek, Şii Arap yönetimi durumunda da, Sünni veya laik Kürt yönetimi durumunda da aynen geçerlidir. Zira bunun örnekleri dünyanın başka yerlerinde yaşanmıştır.
Mesela 1989’da Güney Afrika zencileri beyazlara baş kaldırıp, ülke içindeki nüfusları % 10 olan beyazlardan iktidarı talep edince, beyazların iktidarı, askeri yollarla bu isyanı bastırabilecek güçte idi. Fakat bunun kalıcı bir durum olmayacağı ve zencilerin fırsat buldukça bu talepte bulunacaklarını anlayan beyazlar hemen bir anlaşma yaparak iktidarı zencilere devrettiler. Beyazlar bu manevra ile ülkeyi bir karışıklığın içine düşmekten korumuş oldular. İstikrarlı bir G. Afrika ise, beyazların daha uzun yıllar etkili olmalarını sağlayabilecekti. Nitekim öyle de oldu. İktidara gelen zenciler başbakanlıktan valiliğe, emniyet müdürlüğünden okul müdürlüğüne kadar her alanda yönetici olabilecek eğitimli ve yetişmiş eleman sıkıntısı içinde olduklarını anlamış ve ister istemez zenci başbakanın yanına işleri çekip çeviren beyaz bir başbakan yardımcısı koymakla kurtulamayıp, diğer bütün yönetim kademelerinde de bunun aynısını yapmak durumunda kalmıştır. Böylece, beyazlar hem muhtemel bir karışıklık durumunda toptan öldürülmekten ve sürülüp çıkarılmaktan kurtulmuşlar ve hem de iktidarlarını ikinci derecen ve dolaylı olarak da olsa devam ettirmişlerdir. Benzeri tecrübeleri dünyanın başka yerlerinde de görmek mümkündür.
İstikrarlı bir Irak, Türkmenlere istikrarlı bir G. Afrika’nın beyazlara verdiği kadar olmasa da bugünkünden çok daha iyi bir imkân sunacaktır. Şiiler de iktidarda olsa, Kürtler de iktidarda olsa veya bugünkü gibi her ikisi birden de iktidarda olsalar, Türkiye ve Türkmenler için izlenebilecek en iyi tutum istikrara yani bu Şii ve/veya Kürt yönetimine destek vermektir. Bu desteğe karşılık kültürel, ekonomik haklarını talep edebilecek ve sürülen veya kızağa alının Türkmen öğretmen ve çeşitli kademelerdeki Türkmen yöneticilerin iyi konumlara gelmesini sağlayabilecektir. İstikrarlı bir Irak’ın kendisinden en fazla istifade etmek durumunda olduğu etnik gurup Türkmenler olacaktır. Bu ise, zamanla beraberinde Türkmenlerin daha da güçlenmelerini getirecektir. Güçlü bir Türkmen toplumu Kerkük’te, Telafer’de, Erbil’de, Tuzhurmatu, Altınköprü ve diğer Türkmen bölgelerinde haklarını daha etkili bir şekilde arayabilecektir. Daha önce gasp edilen evine, emlakine ve her türlü mülküne geri kavuşabilecektir. Bu noktada en büyük sorunların yaşandığı yer Kerkük’tür. Peki Kerkük’te ne yapılmalıdır.
3-Kerkük’te Şifre Siyaset
Bugün Kerkük’te Türkmenlerin durumu diğer birçok yerden daha kritik durumdadır. Zira şehir hızla Peşmerge göçü almakta ve bu insanlar kırdan gelen, şehir hayatını bilmeyen, ona alışık olmayan, medeni hayat tarzından uzak, göçebe hayat tarzına alışık, konuşmak ve anlaşmaktan ziyade sorunlarını zorla, cebirle, korkutma, sindirme ve nihayet şiddetle halletme eğiliminde olan bir halktır. Son birkaç yıldır Kerkük bu şekilde tehlikeli bir enerji ile dolmaktadır. Bir gün gelecek eğer Türkmenler haklarında ısrarlı olacak olurlarsa bu şehir patlayacaktır. Çatışmalar yaşanacak ve dış bir müdahale olmadıkça bu çatışmalardan mutlak bir zararla çıkacak olan Türkmenler olacaktır. Oysa ne Türkiye için ve ne de hiçbir Türkmen için tek bir Türkmen’in burnunun kanaması göze alınacak bir durum değildir. Zira Türkmenler bu yöntemle hiçbir zaman bir sonuç elde edemezler. Sonunda elde edemeyeceği bir şey için, başından da bir kayıp vermeyi göze almak akıl kârı değildir. Türkiye’nin Irak’ta ikinci bir Kıbrıs üretme lüksü yoktur. Bunu yapsa da birincinin durumu ortadadır. İkinci bundan farklı olmayacaktır. Bu nedenle Türkmenler Kerkük’te de olabildiğince ağır, attığı adımı bilen, birlik ve bütünlük içinde hareket ederek, konuşma yoluyla sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Gerekirse asgari haklar karşılığında Kürt valiyi tanımalı ve ona destek vermekten çekinmemelidir. Zira bu pasif direnişin sonucunda ve uzun vadede netice Türkmenlerin lehine olacaktır.
Kerkük Petrolü Kime Kalacak?
Kerkük’teki en kritik konulardan biri de Kerkük petrolleri konusudur. Bazı yaklaşımlara göre, her ne pahasına olursa olsun, Kerkük’teki petroller Kerkük toplumunda yani büyük oranda Türkmenlerin kontrolünde kalmalı ve tek başına Barzani-Talabani Peşmergelerinin kontrolüne bırakılmamalıdır. Kerkük’te ne yazık ki, böyle bir yaklaşımı besleyecek sosyal ve siyasi durum mevcut değildir. Bu yaklaşımın ısrarlı bir şekilde sürdürülmesi durumunda bir gün gelecek Türkmenler yalnız kalacak ve Peşmergelerin olmayan insafına teslim olacaklardır. Dolayısıyla bu konuda Türkmenlerin yapması gereken, petrolün peşinde değil, siyasi ve kültürel haklarının peşinde olduklarını ifade etmek ve petrolün işletimini beraberce kurup tanıyacakları idareye vermeye hazır olduklarını deklare etmektir. Böyle bir idareye Türkmenler hiç dâhil edilmese bile yapılması gereken yine budur. Petrol, ne Barzani ve ne de Talabani Peşmergelerinin sorununu çözmeyecektir. Zira bu petrolün, özellikle de Barzani ve Talabani Peşmergeleri elinde bulunacak bir petrolün, toplumuna refah getirecek bir petrol olmaktan uzak olduğu açıktır. Bunun için ne yerel, ne bölgesel ve ne de uluslar arası ekonomik ve psikolojik konsensüs mevcut değildir. Asgari siyasi, ekonomik, psikolojik ve kültürel destekleyici şartlardan uzak olan iktisadi kaynakların tek başına iktisadi refah ve sosyal huzur getirmediği daha önce çok kez yaşanmış bir trajik gerçektir. Petrol bölgede çok daha önceleri Arapların eline geçtiği halde onların da sorununu çözememiştir. Irak dışındaki petrol sahibi Arapların hali de ortadadır. Gerçek sahip her zaman Amerika ve Avrupa gibi dünyanın süper güçleri olmuştur. Dolayısıyla Türkmenler böyle bir yükün altına hiçbir zaman girmemelidirler. Onlar için daha doğru olanı, ilk elde kültürel ve ikinci derecede de siyasi hakları ve son olarak da petrol dışındaki ekonomik haklarını elde edebilmek olmalıdır. Petrol için tek bir Türkmen’in bile burnunun kanamasına izin verilmemelidir. Bu oyun, uluslar arası büyük bir oyundur. Türkmenler bu oyunda ancak önemsiz bir araç olabilirler. Sırası geldiğinde merhametsizce yok edilmekten de kurtulamazlar. Böyle bir yok etme sürecine ise, Türkiye kesinlikle zamanında müdahale edemeyecektir. O halde akıllı siyaset, çoğuna bile engel olamayacağımız bir Türkmen katliamının azını da göze almamaktır.
Bu sebeplerden dolayı, Kerkük’te seviyeli ve saygılı bir Peşmerge idaresi tanınabilmeli ve petrolün yönetimi eğer çok istiyorlarsa, en temel Türkmen haklarının garantisi karşılığında, tek başına Peşmergelere bırakılabilmelidir. Türkiye ve Türkmenler belki petrol kartını kullanarak Türkmenlerin kültürel, siyasi ve ekonomik asgari haklarını elde etmeye çalışmalıdır. Bunların dışındaki yaklaşımlar en azından şu an için uygulanabilirliği olmayan, Türkmenleri kırdırabilecek hamasi yaklaşımlardır.
Oysa Kerkük’te ve bütün Irak’ta istikrar hâkim olacak olsa, namlular kenara çekilip, kalemlere ihtiyaç duyulsa, Türkmenlerin vazgeçilmezliği anlaşılacaktır. Bu durumda Türkmenler ister istemez Irak içinde etkili bir konuma yükselecekler ve belki Araplarla birlikte ülkenin en güçlü grubu olacaklardır. Böyle bir durumda ne petrol ve ne de başka bir ülke zenginliği, bu tür güçlü etnik gruplardan bağımsız tasarruf edilemeyecektir. Türkmenler sağduyulu davranır, Türkiye doğru siyaset izlerse, Türkmenler en nihayetinde petrolün dahi yönetiminde etkili bir söze sahip olacak konuma yükselebileceklerdir.
4-Sonuç
Irak’ta hüküm sürecek Şiddet ve çatışma ortamı, bunu bir kültür haline getirmiş Barzani ve Talabani Peşmergelerinin işine yarayacaktır. Bu grupların tek kartı şiddettir. Şiddet ortamı hâkim oldukça geçerli kart yalnızca Peşmergelerin kartı olacaktır. Bugüne kadar olan budur. İstikrar ve sükun ise, bu grupların otomatikman devre dışı kalmalarıyla sonuçlanacaktır. Irak’taki etnik gruplar arasında kültür olarak şiddete en uzak grup ise Türkmenlerdir. Şiddeti esas alan stratejiler, eninde sonunda yine Türkmenleri mağdur edecektir. Bu nedenle Türkmenler için en akıllı siyaset istikrar için uzlaşmacı tavır sergilemektir. Bu siyaset, bir tür pasif direniştir. Bugün için kayıp gibi görünebilir, fakat bugün aza sabredilirse, zaman içinde en fazla getirinin yine Türkmenlere yöneleceği görülecektir. Dolayısıyla Türkmenler için en büyük siyaset istikrara hizmet etmek, uzlaşmacı olmak ve nihayet pasif direniş yapmaktır.
--------------------------------------------------------------------------------
*Bu deneme daha önce yayımlanan “Irak Seçimlerinde Yaşanan Türkmen ‘Mağlubiyeti’nin Arka Yüzü” başlıklı deneme metninin devamı mahiyetinde kaleme alınmıştır.
Irakta etnik grupların oranları ile ilgili geniş bilgi için bak. Özkan Açıkgöz, “Irak’ın Etnik Sosyal Yapısı ve Büyük Ortadoğu Projesi”, Büyük Ortadoğu Projesi Yeni Oluşumlar ve Değişen Dengeler, (Ed.) Atilla Sandıklı, Dr. Kenan Dağcı, TASAM Yayınları, İstanbul 2006.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.