Esir düşen sekiz askerimiz dün sabahın erken saatlerinde, Kuzey Irak Bölgesel yönetiminin İçişleri Bakanı tarafından DPT milletvekillerine teslim edildi.
Saat öğle olmamıştı ki Genelkurmay, sekiz askerin ordu saflarına yeniden katıldığını resmen açıkladı.
Sadece dün değil...
Bir gün öncesi de yoğun bir gündemle yüklüydü.
İstanbul’da yapılan Genişletilmiş Irak’a Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı, sonuç bildirisinin üzerinde erken uzlaşıya varıldığı için beklenenden daha önce tamamlanmıştı.
Bu toplantıya katılan Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de ‘ Kuzey Irak’taki PKK liderlerinin Türkiye’ye iade edilip edilmeyeceği şeklindeki’ bir soruya şu sözlerle cevap veriyordu:
‘Kimse yanılgıya kapılmasın. Irak hükümeti Türkiye’ye terörle mücadele konusunda destek vermede ciddidir. Bu anlamda somut önlemler olacaktır. PKK’nın hareket alanının sınırlandırılması ve kontrol noktalarının artırılması, örgüte lojistik desteğin kesilmesi, örgütün bürolarının kapatılması ve Türkiye’nin iadesini istediği örgüt üyelerinin listesinin oluşturulması. Bu önlemlerin kısa sürede uygulanacağını siz de göreceksiniz. Samimi işbirliğimizi göreceksiniz.’
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı George W. Bush ile bugün görüşecek.
Başbakan Erdoğan, bu ziyaretin ABD’nin terörle mücadelede somut adımlar atması konusunda olumlu sonuçlar doğuracağını söylüyor... Ayrıca terör saldırılarının Türkiye’nin sabrını son noktaya taşıdığını vurgulayarak, ABD ziyaretinin iki ülke arasındaki ilişkilerin ciddi sınav verdiği bir dönemde gerçekleştiğine dikkat çekiyor.
***
Dünyaya ‘terör mağduru’ olduğumuzu anlatmaya çalışıp duruyoruz.
Biz ne kadar PKK terörüne vurgu yapsak da, şu anda canımızı yakan acının kaynağı bu olsa da meselenin özünde ‘Kürt sorunu’ yatıyor.
Bir haftadır bölgeyi adım adım gezen Hasan Cemal tüm gözlemlerini sistematik bir bütünlük içinde sergiliyordu.
Yazısı şu saptamayla bitmekteydi:
‘Bakın, Türkiye’nin en yakıcı sorunu öteden beri Kürt sorunudur. Bunu kimse görmezden gelmesin. PKK bu sorunun bir ürünüdür.
Her iki sorun da bugünden yarına şipşak çözülemez.
Kürt sorununu çözüm yoluna sokamadığımız sürece, Türkiye’nin barış ve istikrarı bu sorunun ve ‘başkaları’nın ya da ‘dış güçler’in insafına kalır. Tam düzeldiğimizi, iyi yola girdiğimizi sandığımız sırada, ‘dışarı’dan birileri düğmeye basar, şehit cenazeleri doğudan batıya gelirken, biz de ayaklanır, savaş tam tamlarıyla yedi düvele meydan okumaya başlarız.
Bu kısırdöngünün kırılması şarttır, eğer istikrarı kalıcı kılmak istiyorsak...
Bir başka deyişle:
Eğer o başkalarının ya da klasik deyişle o ‘dış güçler’in oyuncağı olmak istemiyorsak, PKK tarafından ‘rehin alınmak’ istemiyorsak, o zaman herkes Kürt ve PKK sorununun altına elini sokmalıdır.
Bu sorun sadece bir terör ve şiddet sorunu değildir, sadece askeri yoldan çözülecek bir sorun değildir. Ve yine bu sorun ‘sadece askere bırakılmayacak kadar’ önemli bir sorundur.
Son söz:
Kuzey Irak’a operasyon yalnız Türkler ve Kürkler için değil, yalnız Türkiye için değil, hem ABD, hem AB, hem de bölgesel istikrar için ortak bir tuzaktır.
Bu tuzağa düşmeyelim.’
***
Peki ya PKK?
Hasan Cemal bu konuya da şöyle yaklaşıyordu:
‘PKK şiddete devam ettikçe, silah bırakmadıkça, PKK’ya karşı Türkiye’nin haklı ve meşru mücadelesi devam edecektir. Ama siyasal iktidarın, Erdoğan hükümetinin Kürt sorunu konusunu çok daha ciddiye alması gerekir. Bu nokta göz ardı edilerek PKK’nın Türkiye’de etkisizleştirilmesi uzak ihtimaldir.’
Peki ne yapmalı?
Hasan Cemal siyasal bir cesaretle eski şablonun kırılmasını bekliyordu. Şablon kırılmadıkça sorun bitmiyordu çünkü:
‘Türkiye, Kıbrıs konusunda uzun yıllar ‘çözümün değil, sorunun tarafı’ olmuştu. Erdoğan hükümeti 2003’ten itibaren bunu tersine çevirdi. Siyasal kararlılık göstererek, ‘bir adım önde’ politikasıyla çözümün tarafı oldu. Böylece Türkiye’ye AB yolu açıldı, müzakereler başladı.
Şimdi Kürt sorununda böyle bir kararlılığı gösterebilecek mi Başbakan Erdoğan? Yoksa o da zamanla devlet tarafından teslim alınıp ‘eskiler’in rayına mı oturacak?’
***
Başbakan’ın ABD gezisi çok önemli ama doğal olarak bu sorunu sihirli bir şekilde sona erdirmekten de uzak.
Neticede sorun burada, bu ülkede, buranın insanları tarafından çözülecek.
Provokasyonlara kulak asmadan, konuyu daha geniş bir çerçevede, yeni ve taze bir mantıkla ele alabilecek miyiz acaba?
Tabii ki hiç kolay değil ama..
Yüz yıldır devam eden bir sorun, yüz yıllık yöntemlerle çözülmüyor.
Yeni bir gelecek için yeni bir çözüm bulmak gerekiyor.
Saat öğle olmamıştı ki Genelkurmay, sekiz askerin ordu saflarına yeniden katıldığını resmen açıkladı.
Sadece dün değil...
Bir gün öncesi de yoğun bir gündemle yüklüydü.
İstanbul’da yapılan Genişletilmiş Irak’a Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı, sonuç bildirisinin üzerinde erken uzlaşıya varıldığı için beklenenden daha önce tamamlanmıştı.
Bu toplantıya katılan Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de ‘ Kuzey Irak’taki PKK liderlerinin Türkiye’ye iade edilip edilmeyeceği şeklindeki’ bir soruya şu sözlerle cevap veriyordu:
‘Kimse yanılgıya kapılmasın. Irak hükümeti Türkiye’ye terörle mücadele konusunda destek vermede ciddidir. Bu anlamda somut önlemler olacaktır. PKK’nın hareket alanının sınırlandırılması ve kontrol noktalarının artırılması, örgüte lojistik desteğin kesilmesi, örgütün bürolarının kapatılması ve Türkiye’nin iadesini istediği örgüt üyelerinin listesinin oluşturulması. Bu önlemlerin kısa sürede uygulanacağını siz de göreceksiniz. Samimi işbirliğimizi göreceksiniz.’
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı George W. Bush ile bugün görüşecek.
Başbakan Erdoğan, bu ziyaretin ABD’nin terörle mücadelede somut adımlar atması konusunda olumlu sonuçlar doğuracağını söylüyor... Ayrıca terör saldırılarının Türkiye’nin sabrını son noktaya taşıdığını vurgulayarak, ABD ziyaretinin iki ülke arasındaki ilişkilerin ciddi sınav verdiği bir dönemde gerçekleştiğine dikkat çekiyor.
***
Dünyaya ‘terör mağduru’ olduğumuzu anlatmaya çalışıp duruyoruz.
Biz ne kadar PKK terörüne vurgu yapsak da, şu anda canımızı yakan acının kaynağı bu olsa da meselenin özünde ‘Kürt sorunu’ yatıyor.
Bir haftadır bölgeyi adım adım gezen Hasan Cemal tüm gözlemlerini sistematik bir bütünlük içinde sergiliyordu.
Yazısı şu saptamayla bitmekteydi:
‘Bakın, Türkiye’nin en yakıcı sorunu öteden beri Kürt sorunudur. Bunu kimse görmezden gelmesin. PKK bu sorunun bir ürünüdür.
Her iki sorun da bugünden yarına şipşak çözülemez.
Kürt sorununu çözüm yoluna sokamadığımız sürece, Türkiye’nin barış ve istikrarı bu sorunun ve ‘başkaları’nın ya da ‘dış güçler’in insafına kalır. Tam düzeldiğimizi, iyi yola girdiğimizi sandığımız sırada, ‘dışarı’dan birileri düğmeye basar, şehit cenazeleri doğudan batıya gelirken, biz de ayaklanır, savaş tam tamlarıyla yedi düvele meydan okumaya başlarız.
Bu kısırdöngünün kırılması şarttır, eğer istikrarı kalıcı kılmak istiyorsak...
Bir başka deyişle:
Eğer o başkalarının ya da klasik deyişle o ‘dış güçler’in oyuncağı olmak istemiyorsak, PKK tarafından ‘rehin alınmak’ istemiyorsak, o zaman herkes Kürt ve PKK sorununun altına elini sokmalıdır.
Bu sorun sadece bir terör ve şiddet sorunu değildir, sadece askeri yoldan çözülecek bir sorun değildir. Ve yine bu sorun ‘sadece askere bırakılmayacak kadar’ önemli bir sorundur.
Son söz:
Kuzey Irak’a operasyon yalnız Türkler ve Kürkler için değil, yalnız Türkiye için değil, hem ABD, hem AB, hem de bölgesel istikrar için ortak bir tuzaktır.
Bu tuzağa düşmeyelim.’
***
Peki ya PKK?
Hasan Cemal bu konuya da şöyle yaklaşıyordu:
‘PKK şiddete devam ettikçe, silah bırakmadıkça, PKK’ya karşı Türkiye’nin haklı ve meşru mücadelesi devam edecektir. Ama siyasal iktidarın, Erdoğan hükümetinin Kürt sorunu konusunu çok daha ciddiye alması gerekir. Bu nokta göz ardı edilerek PKK’nın Türkiye’de etkisizleştirilmesi uzak ihtimaldir.’
Peki ne yapmalı?
Hasan Cemal siyasal bir cesaretle eski şablonun kırılmasını bekliyordu. Şablon kırılmadıkça sorun bitmiyordu çünkü:
‘Türkiye, Kıbrıs konusunda uzun yıllar ‘çözümün değil, sorunun tarafı’ olmuştu. Erdoğan hükümeti 2003’ten itibaren bunu tersine çevirdi. Siyasal kararlılık göstererek, ‘bir adım önde’ politikasıyla çözümün tarafı oldu. Böylece Türkiye’ye AB yolu açıldı, müzakereler başladı.
Şimdi Kürt sorununda böyle bir kararlılığı gösterebilecek mi Başbakan Erdoğan? Yoksa o da zamanla devlet tarafından teslim alınıp ‘eskiler’in rayına mı oturacak?’
***
Başbakan’ın ABD gezisi çok önemli ama doğal olarak bu sorunu sihirli bir şekilde sona erdirmekten de uzak.
Neticede sorun burada, bu ülkede, buranın insanları tarafından çözülecek.
Provokasyonlara kulak asmadan, konuyu daha geniş bir çerçevede, yeni ve taze bir mantıkla ele alabilecek miyiz acaba?
Tabii ki hiç kolay değil ama..
Yüz yıldır devam eden bir sorun, yüz yıllık yöntemlerle çözülmüyor.
Yeni bir gelecek için yeni bir çözüm bulmak gerekiyor.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.