3 Kasım 2007 Cumartesi

Ortadoğu'da yaşamak mı zor, ölmek mi?


Değiştir


Dünya'nın en eski ve en prestijli haftalık tıp dergilerinden biri olan The Lancet, işgalin başladığı Mart 2003 tarihinden Haziran 2006 yılına kadar Irak'ta 600 bin kişinin hayatını kaybettiğini yazıyor.
Bu rakamların, 1994 yılında Fransa'nın gözetimi altında Ruanda'da gerçekleşen ve 500 binin üzerinde insanın öldüğü katliamla yarıştığını vurguluyor. 'Opinion Research Business' adlı İngiliz araştırma kurumunun Eylül 2007'de yaptığı araştırmaya göre ise bu savaşta hayatını kaybeden Iraklı sayısı 1,2 milyon.

Bombalı saldırılarda ya da işgal kuvvetlerinin açtığı ateş sonucu her gün ortalama 81 kişi ölüyor. Anlamı henüz çözülemeyen bir savaş yüzünden her gün 81 kişi hayatını kaybediyor. Birleşmiş Milletler'in Ocak 2007'de yaptığı açıklamaya göre de Irak sınırları dahilinde 2006 yılında 34.452 sivil öldürüldü. ABD'nin Johns Hopkins Üniversitesi, savaşın başladığı Mart 2003 ile Haziran 2006 tarihleri arasında Irak'ta hayatını kaybeden sivil sayısını 654.964 olarak açıklıyor. Sadece son 10 aydaki kayıp sayısı 59.873. Peki geçmişteki durum neydi? Bir araştırmaya göre, Irak'ta 1979-2003 tarihleri arasında yani Saddam Hüseyin döneminde öldürülenlerin sayısı 300 bin.

Evet, sayılara boğuldunuz. Rakamlar yazılırken yuvarlanabilir veya sayılardan hiç bahsedilmeyebilirdi bu yazıda. Ama rakamlar çok önemli, ölen insan sayısının ne denli korkunç boyutlara ulaştığını hatırlamak için... Saddam Hüseyin'in elinde kitle imha silahları olsaydı ve bunları kullansaydı, acaba bu kadar insan ölür müydü? Ayrıca, sayının 59.873 ya da 74 olması bizim için fazla önem taşımasa da Irak'taki insanlar için yaşamak kadar önemli. Artık merhamet yorgunuyuz hepimiz. Ölümleri rakamlara indirgiyoruz ve belleklerimizde yer etmiyor. Ölüm sadece rakamlardan ibaret, sayısı da 'istatistiki veri' demek. Bir bilgisayar oyununda alınan puanlar kadar önemi ya var ya yok. Savaş sanki bilgisayarda yapılıyor, insanın, hayatın hiçbir anlamı yok.

Şark, anlaşılması güç bir şekilde ölümle dans ediyor. Batı'nın ve kendi içinden çıkan silahın arasına sıkışmış masumlar, hayata tutunmaya çalışırken sebebini anlayamadan ölümle burun buruna geliyor, adeta ölüm üstlerine yağıyor. Onun hayatı ya da ölümü, gazete sütünlarına istiflenen rakamların içine sıkıştırılmış. Batılı işgal güçleri öldürüyor, bu yetmiyormuş gibi, doğu kendi kendine de ateş ediyor. Patlayan bombalar, intihar eylemleri ve sıkılan kurşunlar yaşamaktan nefret eden bir toplum intibaı uyandırıyor.Şiiler, Sünniler, Araplar, Kürtler, Farisiler birbirini öldürüp duruyor. Ölüm, sofraya oturup yemek yemek, yatağa uzanıp uyumak gibi hayatın tam ortasında duran bir şey. Şark neden ölümle bu kadar barışık? Neden her gün yüzlerce insanın hayatını kaybetmesi anormal gelmiyor? Neden bu katliamlar, büyük değişimlere yol açmıyor? Şark'ta hayat neden ölümden besleniyor?

Batı, Ruanda'da, Irak'ta, Bosna'da yaşandığı gibi kendisinden olmayanı öldürmekte hiç çekingen davranmıyor. İkinci Dünya Savaşı'na kadar kendi içinde de öteki hayatların önemi yoktu. Kendi sınırları dahilinde bunu çözdü. Artık Batılı için ölüm de hayat da daha değerli. Kendi içindeki ölümleri önemsiyor, ölüm acısına saygılı davranıyor. Ama aynı Batı, başkasının acısı konusunda çok hoyrat. Başkasının ölümü onlar için sayılardan ibaret. Maalesef Şark, hayatın kudsiyetini kendi içinde de henüz anlamadı. Ortadoğu'da hayat, henüz yaşamak üzerine kurulu değil.

Zaman



Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009