Stephen J. Flanagan
Bu makale Ali KARAKUŞ tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.
Türkiye ile sağlam bir ilişki, Avro-Asya ve Ortadoğu'daki ABD çıkarlarının kapsamlı bir düzenlemesini sürdürmek için hayatidir. Komşularla ilişkilerde olduğu kadar--Ak Parti'nin 2007 seçimlerindeki etkileyici zaferlerinde dışa vuran--Türk politikalarındaki ve toplumundaki derin değişimler pek çok Türk'ün kendi ulusal çıkarlarıyla ilgili düşüncelerini değiştirdi. Yıllarca saklanan farklılıklar ve kanayan bir dizi yakın dönem problemleri, ABD ve Avrupa ile ikili ilişkileri gerdi. Bu durum; müttefikleri için yıkıcı sonuçlarla birlikte Türkiye'nin Avro-Atlantik bağlarını değiştireceği ile ilgili endişeleri arttırdı.
Değişen Bağlam
Soğuk Savaş boyunca ABD ve Türkiye açık stratejik bir ilişkiye sahipti. Komünist yayılmadan Batı'yı koruyacak olan bir çevreleme stratejisinin anahtarı olarak Türkiye ile ikili bağlar karşılıklı bir güvenlik çerçevesi içine oturtulmuştu. Bu statü transatlantik topluluğuna derin entegrasyon için Türkiye'nin arayışını pekiştirdi. Fakat Sovyetler Birliği çöktüğünde bu çerçevenin ana mantığı ortadan kayboldu, ikincil ve üçüncül meseleler vakit kaybetmeden Türkiye'nin uzun dönem müttefikleriyle ilişkilerinde etkin olmaya başladılar.
1991 Körfez Savaşı, Ankara--Washington ilişkisine yeni bir amaç veriyor göründü. Türkiye, ABD öncülüğündeki savaş çabasında kilit rolü oynadı ve Washington'da, istikrarsız bir bölgede istikrarın dayanak noktası olarak görülme aşamasına geldi. Irak'ın Kuveyt'i işgali ve Avrupa'nın karşılıklı savunma taahhütlerini güncelleme konusunda duraksaması Türkiye'nin ABD ile güçlü bağlara sahip olma ihtiyacının önemini arttırdı. Aynı zamanda güvenlikle ilgili olmayan meselelerde işbirliği, özellikle enerji, gelişti. ABD-Türkiye savunma işbirliği sağlam kaldı ve Türkiye, Saddam Hüseyin'in kuşatılmasına, Bosna'da, Kosova'da ve Afganistan'daki NATO operasyonlarına kıymetli katkılar sağladı. Bununla birlikte vitrindeki bu olumlu işaretler görüntünün altındaki huzursuzluğu gizlediler.
Türkiye'nin ABD ve Avrupa ilişkileri 2003'ten bu yana çok fazla gerildi. Irak Savaşı'nın arefesinde birkaç Avrupa hükümeti, ABD'nin, Türkiye'nin savunmasına yönelik NATO taahhütlerini teyit ettirme isteğini yine izin vermediler ve Türk parlamentosu ABD ordu birliklerinin Kuzey Irak'a Türkiye üzerinden girişine izin vermedi. 30 yıllık yedek üyelikten ve önemli politik, adli ve insan hakları reformları uygulamasından sonra Ankara resmi üyelik görüşmelerine 2005'te başladı fakat müzakereler, 35 müzakere "başlığının" 4'ü üzerinde açıldı. AB, Kıbrıs sorunlarında ilerleme eksikliğinden dolayı Aralık 2006'da müzakereleri kısmen askıya aldı. Türkiye'nin AB ile gelecekteki ilişkileri, Birliğe Türk üyeliğine alternatif olarak "imtiyazlı bir ortaklığı" destekleyen Fransız başkan Nicholas Sarkozy'nin seçilmesiyle daha da belirsizleşti. Fransa, Türkiye'nin üyelik müzakerelerini yavaşlattı ve gelecekteki alanlarını böylesi bir üyelikle uyumlu olacak başlıklarla sınırladı.
ABD ile ilgili Türk hayal kırıklığı, Irak Savaşı'nın ardından büyüdü. 1984 ve 1999 arasında Türkiye'de kanlı bir ayaklanmayı sürdüren terörist bir grup PKK, aynı zamanda otonom bir Kürt devletinin şekillenmeye başladığı Kuzey Irak'ta yeniden toparlandı. Pek çok Türk ABD'nin Kuzey Irak'taki PKK faaliyetlerini durdurmada başarısız olmasını terörizmle ilgili çifte standardın bir delili olarak görüyor ve Türkler, Kuzey Irak'taki otonom bir Kürt entitesinin Türkiye'nin güneydoğu sınır bölgesinde yoğunlaşan 14 milyon Kürt arasında ayrılıkçı eğilimleri ateşleyeceğinden korkuyorlar. Türk genelkurmay başkanı PKK'ya karşı Kuzey Irak'a sınır ötesi operasyon için tekrar tekrar çağrıda bulundu. PKK'nın şiddeti arttırması, daha büyük bir çatışma ve Ankara'nın Washingtonla ilişkilerinde başka bir kriz korkularını arttıracak bir şekilde Ekim 2007'de Türk parlamentosunun hükümete böylesi operasyonlar yapması için yetki veren oylamanın nerdeyse oybirliği ile kabul edilmesine öncülük etti.
Alternatif İstikametler
ABD ve Avrupa ilgili bu büyüyen şüpheler karşısında bazı Türk liderler, Avro-Atlantik topluluğuna entegrasyonu önemsizleştirecek ve Batı ile ilişkilerini doğu ve güney komşuları ile olan ilişkileriyle dengelemeye vurgu yapacak olan "Avro-Asya seçeneği" üzerinde düşünmeye başladılar. Türkiye'nin alternatifleri İran, Suriye, Rusya ve Çin ile yeni ilişkileri içerebilir. Türkiye aynı zamanda Orta Asya'da, Güney Kafkaslar/Kara Deniz bölgesinde daha büyük bir nüfuz ekseni arayabilir. Fakat böylesi herhangi bir strateji pek çok meydan okuma ile yüzleşecektir.
Tarihi güvensizliklere, Kafkaslarda ve Orta Asya'daki çıkar farklılıklarına ve Rus doğal gazına giderek büyüyen bağımlılığa karşın Türk politik liderlerin çoğu Rusya ile işbirliği ilişkileri konusunda iyimserdir. Ankara aynı zamanda Washington'un Tahran'ı yakın bir tehlike olarak gören düşüncesini paylaşmıyor ve gelecekteki bölgesel istikrarsızlıktan korkarak İran nükleer programını durdurmaya yönelik bir ABD askeri harekatına muhalefet ediyor. Komşularıyla ilgili karşılıklı endişelerden doğan Türkiye'nin İsrail'le olan yakın işbirliği, Irak Savaşı ile ilgili farklılıklardan ve Türkiye'de politik İslam'ın gelişmesinden dolayı çok ihtiyatlı bir hale dönüştü. Pek çok Arap Türkiye'ye güvenmemeye devam etmesine rağmen Türkiye komşularına global ekonomiye entegre olmuş Müslüman bir ülkenin güçlü örneğini sunmaktadır.
Türkiye'deki geleneksel laik partiler evde etkilerini kaybettiler fakat aynı zamanda ABD tarafından ihanete uğradıklarını düşünüyorlar. Hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi pek çok Türk tarafından ince örtülü bir "İslamcı" ajandaya sahip olarak görülürken o, ABD ve AB işbirliği ilişkilerini sürdürdü. Ağustos 2007'de yani politik kargaşadan bir kaç ay sonra Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP hükümeti daha güçlü bir vekaletle hükümete döndü ve meclis, AKP'nin merkeziyetçi bir üyesi olan dışişleri bakanı Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı olarak seçti. AKP'nin hükümeti ve yasama üzerindeki veto gücüyle sıkı laikliğin Kemalist mirasının bir kalesi olan cumhurbaşkanlığını kontrol etmesi Türkiye'nin gelecekteki yönü ile ilgili endişeleri arttırdı.
Dünya Bülteni
Bu makale Ali KARAKUŞ tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.
Türkiye ile sağlam bir ilişki, Avro-Asya ve Ortadoğu'daki ABD çıkarlarının kapsamlı bir düzenlemesini sürdürmek için hayatidir. Komşularla ilişkilerde olduğu kadar--Ak Parti'nin 2007 seçimlerindeki etkileyici zaferlerinde dışa vuran--Türk politikalarındaki ve toplumundaki derin değişimler pek çok Türk'ün kendi ulusal çıkarlarıyla ilgili düşüncelerini değiştirdi. Yıllarca saklanan farklılıklar ve kanayan bir dizi yakın dönem problemleri, ABD ve Avrupa ile ikili ilişkileri gerdi. Bu durum; müttefikleri için yıkıcı sonuçlarla birlikte Türkiye'nin Avro-Atlantik bağlarını değiştireceği ile ilgili endişeleri arttırdı.
Değişen Bağlam
Soğuk Savaş boyunca ABD ve Türkiye açık stratejik bir ilişkiye sahipti. Komünist yayılmadan Batı'yı koruyacak olan bir çevreleme stratejisinin anahtarı olarak Türkiye ile ikili bağlar karşılıklı bir güvenlik çerçevesi içine oturtulmuştu. Bu statü transatlantik topluluğuna derin entegrasyon için Türkiye'nin arayışını pekiştirdi. Fakat Sovyetler Birliği çöktüğünde bu çerçevenin ana mantığı ortadan kayboldu, ikincil ve üçüncül meseleler vakit kaybetmeden Türkiye'nin uzun dönem müttefikleriyle ilişkilerinde etkin olmaya başladılar.
1991 Körfez Savaşı, Ankara--Washington ilişkisine yeni bir amaç veriyor göründü. Türkiye, ABD öncülüğündeki savaş çabasında kilit rolü oynadı ve Washington'da, istikrarsız bir bölgede istikrarın dayanak noktası olarak görülme aşamasına geldi. Irak'ın Kuveyt'i işgali ve Avrupa'nın karşılıklı savunma taahhütlerini güncelleme konusunda duraksaması Türkiye'nin ABD ile güçlü bağlara sahip olma ihtiyacının önemini arttırdı. Aynı zamanda güvenlikle ilgili olmayan meselelerde işbirliği, özellikle enerji, gelişti. ABD-Türkiye savunma işbirliği sağlam kaldı ve Türkiye, Saddam Hüseyin'in kuşatılmasına, Bosna'da, Kosova'da ve Afganistan'daki NATO operasyonlarına kıymetli katkılar sağladı. Bununla birlikte vitrindeki bu olumlu işaretler görüntünün altındaki huzursuzluğu gizlediler.
Türkiye'nin ABD ve Avrupa ilişkileri 2003'ten bu yana çok fazla gerildi. Irak Savaşı'nın arefesinde birkaç Avrupa hükümeti, ABD'nin, Türkiye'nin savunmasına yönelik NATO taahhütlerini teyit ettirme isteğini yine izin vermediler ve Türk parlamentosu ABD ordu birliklerinin Kuzey Irak'a Türkiye üzerinden girişine izin vermedi. 30 yıllık yedek üyelikten ve önemli politik, adli ve insan hakları reformları uygulamasından sonra Ankara resmi üyelik görüşmelerine 2005'te başladı fakat müzakereler, 35 müzakere "başlığının" 4'ü üzerinde açıldı. AB, Kıbrıs sorunlarında ilerleme eksikliğinden dolayı Aralık 2006'da müzakereleri kısmen askıya aldı. Türkiye'nin AB ile gelecekteki ilişkileri, Birliğe Türk üyeliğine alternatif olarak "imtiyazlı bir ortaklığı" destekleyen Fransız başkan Nicholas Sarkozy'nin seçilmesiyle daha da belirsizleşti. Fransa, Türkiye'nin üyelik müzakerelerini yavaşlattı ve gelecekteki alanlarını böylesi bir üyelikle uyumlu olacak başlıklarla sınırladı.
ABD ile ilgili Türk hayal kırıklığı, Irak Savaşı'nın ardından büyüdü. 1984 ve 1999 arasında Türkiye'de kanlı bir ayaklanmayı sürdüren terörist bir grup PKK, aynı zamanda otonom bir Kürt devletinin şekillenmeye başladığı Kuzey Irak'ta yeniden toparlandı. Pek çok Türk ABD'nin Kuzey Irak'taki PKK faaliyetlerini durdurmada başarısız olmasını terörizmle ilgili çifte standardın bir delili olarak görüyor ve Türkler, Kuzey Irak'taki otonom bir Kürt entitesinin Türkiye'nin güneydoğu sınır bölgesinde yoğunlaşan 14 milyon Kürt arasında ayrılıkçı eğilimleri ateşleyeceğinden korkuyorlar. Türk genelkurmay başkanı PKK'ya karşı Kuzey Irak'a sınır ötesi operasyon için tekrar tekrar çağrıda bulundu. PKK'nın şiddeti arttırması, daha büyük bir çatışma ve Ankara'nın Washingtonla ilişkilerinde başka bir kriz korkularını arttıracak bir şekilde Ekim 2007'de Türk parlamentosunun hükümete böylesi operasyonlar yapması için yetki veren oylamanın nerdeyse oybirliği ile kabul edilmesine öncülük etti.
Alternatif İstikametler
ABD ve Avrupa ilgili bu büyüyen şüpheler karşısında bazı Türk liderler, Avro-Atlantik topluluğuna entegrasyonu önemsizleştirecek ve Batı ile ilişkilerini doğu ve güney komşuları ile olan ilişkileriyle dengelemeye vurgu yapacak olan "Avro-Asya seçeneği" üzerinde düşünmeye başladılar. Türkiye'nin alternatifleri İran, Suriye, Rusya ve Çin ile yeni ilişkileri içerebilir. Türkiye aynı zamanda Orta Asya'da, Güney Kafkaslar/Kara Deniz bölgesinde daha büyük bir nüfuz ekseni arayabilir. Fakat böylesi herhangi bir strateji pek çok meydan okuma ile yüzleşecektir.
Tarihi güvensizliklere, Kafkaslarda ve Orta Asya'daki çıkar farklılıklarına ve Rus doğal gazına giderek büyüyen bağımlılığa karşın Türk politik liderlerin çoğu Rusya ile işbirliği ilişkileri konusunda iyimserdir. Ankara aynı zamanda Washington'un Tahran'ı yakın bir tehlike olarak gören düşüncesini paylaşmıyor ve gelecekteki bölgesel istikrarsızlıktan korkarak İran nükleer programını durdurmaya yönelik bir ABD askeri harekatına muhalefet ediyor. Komşularıyla ilgili karşılıklı endişelerden doğan Türkiye'nin İsrail'le olan yakın işbirliği, Irak Savaşı ile ilgili farklılıklardan ve Türkiye'de politik İslam'ın gelişmesinden dolayı çok ihtiyatlı bir hale dönüştü. Pek çok Arap Türkiye'ye güvenmemeye devam etmesine rağmen Türkiye komşularına global ekonomiye entegre olmuş Müslüman bir ülkenin güçlü örneğini sunmaktadır.
Türkiye'deki geleneksel laik partiler evde etkilerini kaybettiler fakat aynı zamanda ABD tarafından ihanete uğradıklarını düşünüyorlar. Hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi pek çok Türk tarafından ince örtülü bir "İslamcı" ajandaya sahip olarak görülürken o, ABD ve AB işbirliği ilişkilerini sürdürdü. Ağustos 2007'de yani politik kargaşadan bir kaç ay sonra Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP hükümeti daha güçlü bir vekaletle hükümete döndü ve meclis, AKP'nin merkeziyetçi bir üyesi olan dışişleri bakanı Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı olarak seçti. AKP'nin hükümeti ve yasama üzerindeki veto gücüyle sıkı laikliğin Kemalist mirasının bir kalesi olan cumhurbaşkanlığını kontrol etmesi Türkiye'nin gelecekteki yönü ile ilgili endişeleri arttırdı.
Dünya Bülteni
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.