Adar Primor
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesinden rahatsız olan Kıbrıslı Rumlar, Türkiye'yi dengelemek için İsrail'e 'diplomatik çıkarma' yaptı. Dışişleri Bakanı Kozaku-Markullis, resmen Annapolis'i değerlendirmek için gittiği Tel Aviv'den, kuzeyde temsilcilik açılmayacağına dair güvence aldı
Kıbrıs, Türkiye'yle İsrail arasında sıkılaşan ilişkilerden huzursuz. Ada cumhuriyetinin dışişleri bakanı Erato Kozaku-Markullis'in geçen haftaki İsrail ziyaretinde bunu görmek mümkündü. Üst düzey Kıbrıslı bir diplomat İsrail'i en son Mayıs 2005'te, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ve dışişleri bakanı (bugünün cumhurbaşkanı) Abdullah Gül'ün Kudüs ziyaretlerinden hemen sonra gerçekleşmişti.
O dönemin Kıbrıs dışişleri bakanı Yorgo Yakovu ziyaretinin çok önceden planlandığını ve iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini amaçladığını öne sürmüştü, fakat Türk hasmının artan etkisini kırmak veya en azından dengelemek için ülkesinin bayrağını Kutsal Topraklar'a dikmek istediğini söylemek muhtemelen yanlış olmaz.
Boru hattı iddiası ele alındı
Kozaku-Markullis'in iki buçuk yıl sonraki ziyareti, İsrail-Kıbrıs-Türkiye ilişki üçgeninde geçmişten bugüne pek birşeyin değişmediğini gösteriyor. Resmi olarak Kozaku-Markullis Annapolis konferansını takiben barış sürecinde yaşanan yeni gelişmeleri görüşmek, ülkesinin sürecin ilerlemesine katkı sunacağını söylemek ve İsrail-Kıbrıs ilişkilerinin geliştirilmesinin yollarını konuşmak için İsrail'deydi. Ne var ki ziyareti tertipleyen bazı kaynaklar Kıbrıslı bakanın daha ziyade 'bir doz güvence' istediğini söylüyor: İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın geçen ay büyük yankı uyandıran Ankara ziyaretleri, Türk diplomasisinin nadir bir başarısı olarak görülüyor. Haaretz'le söyleşisinde Kozaku-Markullis bunu kabul etmekten kaçınmadı. Fakat Türkiye'nin başarısının Lefkoşa'nın gözden çıkarılmasına yol açmayacağının güvencesini almak istiyor.
Türkiye ve İsrail halihazırda bir 'altyapı koridoru' üzerinde çalışıyor; Ceyhan'dan Hayfa'ya denizaltından uzanacak olan bu koridor, petrol, doğalgaz, elektrik ve su hatlarını ve fiberoptik kabloları içerecek. Projenin maliyetinin 5 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Kozaku-Markullis, "İsrail ve Türkiye'nin gerek askeri gerekse ekonomik alanda mükemmel ilişkilere sahip olması ve yeni projelerin de tartışılıyor olması bizi tehdit etmiyor" diyor. Fakat Türklerin İsrail'e giden boru hatlarının Kuzey Kıbrıs'tan geçmesini istediğine dair haberler geliyor. Ve Kıbrıs açısından daha da rahatsız edici olan şu: Gül ve Erdoğan, Peres'in nezdinde İsrail'den, Kuzey Kıbrıs'ın Tel Aviv'de diplomatik temsilcilik açmasını, ayrıca Hayfa'yla adanın kuzey kısmındaki Magosa arasında bir deniz ve hava hattı kurulmasını değerlendirmesini istedi.
Bu, Kıbrıs'ın kabul etmesinin mümkün olmadığı bir istek. Türklerin adanın 1974'te işgal ettikleri kuzey kesiminin (Kıbrıs dışişleri bakanı, 'bölücü yaşadışı varlık' diye niteliyor) siyasi statüsünü yükseltme girişimleri, Kıbrıs için aşılmaması gereken kırmızı çizgi.
Tekrar Kıbrıslı bakana kulak verelim: "Türkler birçok hükümete yaklaşıp kuzeyde diplomatik temsilcilikler açmalarını istedi. Fakat uluslararası toplum BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarına uymakla yükümlü ve bu yüzden dünyada hiçbir ülke bu yasadışı varlıkla ilişki kuramaz."
Meslektaşı Tzipi Livni ve Peres'le yaptığı görüşmelerde Kozaku-Markullis'e, İsrail'le Türkiye arasındaki aşk hikâyesinin sınırları olduğu açıkça söylendi: İsrail topraklarında Kuzey Kıbrıs temsilciliği açmayacak veya istenen hava ve deniz hatlarını kurmayacak; ayrıca 'altyapı koridorunun' Kıbrıs'ın kuzey kesiminden geçmesine yönelik herhangi bir plan da yok. İsrailli yetkililer bunu teyit ediyor.
Kıbrıslı bakan hanesine bir başka başarı da yazdırabilir. Geçen ay Şam'a yaptığı bir ziyarette, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'dan geçenlerde Suriye limanı Lazkiye'yle Magosa arasında başlatılan feribot seferlerinin iptal edileceğinin garantisini aldı. Bu garanti Kozaku-Markullis'in Beyrut'a gidip Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora'yla görüşmesi ve Kıbrıs'ın Lübnan'ın toprak bütünlüğünü desteklediğini söylemesinden sonra verildi ancak. Bir değerlendirmeye göre, Esad'ı yumuşatan şey, Kıbrıs'ın 'Lübnan kartını' masaya sürmesi oldu.
Kozaku-Markullis, Peres'in Türkiye'nin AB üyeliğine verdiği hatırı sayılır desteği anlayışla karşılıyor. Kıbrıs'ın da bu konuda Türkiye'yi desteklediğini söylüyor. Bunu söylerken, Avrupa'nın şu anki öncü siyasi yapısı dahilinde, Kıbrıs'ın iyi ve cömert çocuk rolünü oynayıp Türkiye'nin üyeliğine açıkça karşı çıkan Fransa lideri Nicolas Sarkozy ve Almanya lideri Angela Merkel'in arkasına saklanabileceğine yönelik değerlendirmeleri de reddediyor.
Kıbrıslı bakan Peres'in 'AB ya Avrupalı bir Türkiye ya da Tanrı saklasın, İranvari-köktendinci bir Türkiye arasında tercih yapmak durumunda' biçiminde ortaya koyduğu denklemi reddederken, şunu da söylemekten geri durmuyor: "Türkiye bizim komşumuz ve bu yüzden dönüşümden geçmesini, istikrarlı, demokratik ve laik olmasını arzuluyoruz. Topraklarımızın bir kısmını kontrol ettiği sürece, Türkiye'nin İslami bir devlete dönüşmesi Kıbrıs'ın işgal altındaki kesimine İslami bir gündemi taşıması tehlikesini de artıracaktır." Kozaku-Markullis, bu dönüşüm gerçekleşene kadar (ki bu Türkiye'deki ordu kontrolünün ve Kuzey Kıbrıs'taki işgalin sona ermesini de kapsıyor), Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili konuşulacak hiçbir şey olamayacağını savunuyor. AB'de ortaklarının gözünde Kıbrıs bir Avrupa ülkesi olduğu kadar bir Ortadoğu ülkesi de.
İhtilaf çözülmeden aracı olamaz
Türkiye Doğu'yla Batı arasında bir köprü olarak tanımlanıyorsa, Kıbrıs da kendisini Avrupa'nın Ortadoğu'ya, Ortadoğu'nun da Avrupa'ya açılan kapısı olarak sunuyor. Kıbrıs dışişleri bakanının, ülkesinin Annapolis konfenransına davet edilmemesi hakkında konuşurken neredeyse rahatsız olmuş gibi bir izlenim vermesi boşuna değil: "Sadece bölgesel yakınlığımızdan dolayı değil, yıllar boyu Ortadoğu'daki çeşitli meselelere yaptığımız katkıdan ve Arap ülkeleriyle, özellikle de Ortadoğu'da bir çözüme katkı yapabilecek olanlarıyla çok iyi ilişkilerimizden dolayı da orada olmaktan memnuniyet duyardık."
Belli durumlarda Kıbrıs AB'nin Ortadoğu temsilcisi haline gelebilir. Bu yakın Avrupalı komşu bölgeyi biliyor, her iki tarafla da iyi ilişkiler yürütüyor, kimseyi endişelendirmeyecek kadar küçük ve gizli bir gündemi de yok. Fakat 'küçük' bir sorun var: Bizzat Kıbrıs'ın kendisi ihtilaf içinde olan ve yıllardır süren iç sorununu çözemeyen bir ülke. Annapolis'ten sonra İsrail-Filistin ihtilafının Kıbrıs ihtilafından ('uluslararası diplomasinin mezarlığı' deniyor bu ihtilafa) önce çözülme ihtimali var mı? Kozaku-Markullis kehanetlerde bulunma riskine girmemeyi tercih ediyor, fakat görünen o ki olumlu cevap verme eğiliminde: "Bizim durumumuzda ne yazık ki Türkiye son derece anakronik bir politika izlemeyi sürdürüyor, AB üyesi bir ülkenin topraklarını (Kuzey Kıbrıs) 43 bin askerle işgal altında tutuyor. Bu, Avrupalı bir ülkeye yakışan bir davranış değil."
Radikal
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesinden rahatsız olan Kıbrıslı Rumlar, Türkiye'yi dengelemek için İsrail'e 'diplomatik çıkarma' yaptı. Dışişleri Bakanı Kozaku-Markullis, resmen Annapolis'i değerlendirmek için gittiği Tel Aviv'den, kuzeyde temsilcilik açılmayacağına dair güvence aldı
Kıbrıs, Türkiye'yle İsrail arasında sıkılaşan ilişkilerden huzursuz. Ada cumhuriyetinin dışişleri bakanı Erato Kozaku-Markullis'in geçen haftaki İsrail ziyaretinde bunu görmek mümkündü. Üst düzey Kıbrıslı bir diplomat İsrail'i en son Mayıs 2005'te, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ve dışişleri bakanı (bugünün cumhurbaşkanı) Abdullah Gül'ün Kudüs ziyaretlerinden hemen sonra gerçekleşmişti.
O dönemin Kıbrıs dışişleri bakanı Yorgo Yakovu ziyaretinin çok önceden planlandığını ve iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini amaçladığını öne sürmüştü, fakat Türk hasmının artan etkisini kırmak veya en azından dengelemek için ülkesinin bayrağını Kutsal Topraklar'a dikmek istediğini söylemek muhtemelen yanlış olmaz.
Boru hattı iddiası ele alındı
Kozaku-Markullis'in iki buçuk yıl sonraki ziyareti, İsrail-Kıbrıs-Türkiye ilişki üçgeninde geçmişten bugüne pek birşeyin değişmediğini gösteriyor. Resmi olarak Kozaku-Markullis Annapolis konferansını takiben barış sürecinde yaşanan yeni gelişmeleri görüşmek, ülkesinin sürecin ilerlemesine katkı sunacağını söylemek ve İsrail-Kıbrıs ilişkilerinin geliştirilmesinin yollarını konuşmak için İsrail'deydi. Ne var ki ziyareti tertipleyen bazı kaynaklar Kıbrıslı bakanın daha ziyade 'bir doz güvence' istediğini söylüyor: İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın geçen ay büyük yankı uyandıran Ankara ziyaretleri, Türk diplomasisinin nadir bir başarısı olarak görülüyor. Haaretz'le söyleşisinde Kozaku-Markullis bunu kabul etmekten kaçınmadı. Fakat Türkiye'nin başarısının Lefkoşa'nın gözden çıkarılmasına yol açmayacağının güvencesini almak istiyor.
Türkiye ve İsrail halihazırda bir 'altyapı koridoru' üzerinde çalışıyor; Ceyhan'dan Hayfa'ya denizaltından uzanacak olan bu koridor, petrol, doğalgaz, elektrik ve su hatlarını ve fiberoptik kabloları içerecek. Projenin maliyetinin 5 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Kozaku-Markullis, "İsrail ve Türkiye'nin gerek askeri gerekse ekonomik alanda mükemmel ilişkilere sahip olması ve yeni projelerin de tartışılıyor olması bizi tehdit etmiyor" diyor. Fakat Türklerin İsrail'e giden boru hatlarının Kuzey Kıbrıs'tan geçmesini istediğine dair haberler geliyor. Ve Kıbrıs açısından daha da rahatsız edici olan şu: Gül ve Erdoğan, Peres'in nezdinde İsrail'den, Kuzey Kıbrıs'ın Tel Aviv'de diplomatik temsilcilik açmasını, ayrıca Hayfa'yla adanın kuzey kısmındaki Magosa arasında bir deniz ve hava hattı kurulmasını değerlendirmesini istedi.
Bu, Kıbrıs'ın kabul etmesinin mümkün olmadığı bir istek. Türklerin adanın 1974'te işgal ettikleri kuzey kesiminin (Kıbrıs dışişleri bakanı, 'bölücü yaşadışı varlık' diye niteliyor) siyasi statüsünü yükseltme girişimleri, Kıbrıs için aşılmaması gereken kırmızı çizgi.
Tekrar Kıbrıslı bakana kulak verelim: "Türkler birçok hükümete yaklaşıp kuzeyde diplomatik temsilcilikler açmalarını istedi. Fakat uluslararası toplum BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarına uymakla yükümlü ve bu yüzden dünyada hiçbir ülke bu yasadışı varlıkla ilişki kuramaz."
Meslektaşı Tzipi Livni ve Peres'le yaptığı görüşmelerde Kozaku-Markullis'e, İsrail'le Türkiye arasındaki aşk hikâyesinin sınırları olduğu açıkça söylendi: İsrail topraklarında Kuzey Kıbrıs temsilciliği açmayacak veya istenen hava ve deniz hatlarını kurmayacak; ayrıca 'altyapı koridorunun' Kıbrıs'ın kuzey kesiminden geçmesine yönelik herhangi bir plan da yok. İsrailli yetkililer bunu teyit ediyor.
Kıbrıslı bakan hanesine bir başka başarı da yazdırabilir. Geçen ay Şam'a yaptığı bir ziyarette, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'dan geçenlerde Suriye limanı Lazkiye'yle Magosa arasında başlatılan feribot seferlerinin iptal edileceğinin garantisini aldı. Bu garanti Kozaku-Markullis'in Beyrut'a gidip Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora'yla görüşmesi ve Kıbrıs'ın Lübnan'ın toprak bütünlüğünü desteklediğini söylemesinden sonra verildi ancak. Bir değerlendirmeye göre, Esad'ı yumuşatan şey, Kıbrıs'ın 'Lübnan kartını' masaya sürmesi oldu.
Kozaku-Markullis, Peres'in Türkiye'nin AB üyeliğine verdiği hatırı sayılır desteği anlayışla karşılıyor. Kıbrıs'ın da bu konuda Türkiye'yi desteklediğini söylüyor. Bunu söylerken, Avrupa'nın şu anki öncü siyasi yapısı dahilinde, Kıbrıs'ın iyi ve cömert çocuk rolünü oynayıp Türkiye'nin üyeliğine açıkça karşı çıkan Fransa lideri Nicolas Sarkozy ve Almanya lideri Angela Merkel'in arkasına saklanabileceğine yönelik değerlendirmeleri de reddediyor.
Kıbrıslı bakan Peres'in 'AB ya Avrupalı bir Türkiye ya da Tanrı saklasın, İranvari-köktendinci bir Türkiye arasında tercih yapmak durumunda' biçiminde ortaya koyduğu denklemi reddederken, şunu da söylemekten geri durmuyor: "Türkiye bizim komşumuz ve bu yüzden dönüşümden geçmesini, istikrarlı, demokratik ve laik olmasını arzuluyoruz. Topraklarımızın bir kısmını kontrol ettiği sürece, Türkiye'nin İslami bir devlete dönüşmesi Kıbrıs'ın işgal altındaki kesimine İslami bir gündemi taşıması tehlikesini de artıracaktır." Kozaku-Markullis, bu dönüşüm gerçekleşene kadar (ki bu Türkiye'deki ordu kontrolünün ve Kuzey Kıbrıs'taki işgalin sona ermesini de kapsıyor), Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili konuşulacak hiçbir şey olamayacağını savunuyor. AB'de ortaklarının gözünde Kıbrıs bir Avrupa ülkesi olduğu kadar bir Ortadoğu ülkesi de.
İhtilaf çözülmeden aracı olamaz
Türkiye Doğu'yla Batı arasında bir köprü olarak tanımlanıyorsa, Kıbrıs da kendisini Avrupa'nın Ortadoğu'ya, Ortadoğu'nun da Avrupa'ya açılan kapısı olarak sunuyor. Kıbrıs dışişleri bakanının, ülkesinin Annapolis konfenransına davet edilmemesi hakkında konuşurken neredeyse rahatsız olmuş gibi bir izlenim vermesi boşuna değil: "Sadece bölgesel yakınlığımızdan dolayı değil, yıllar boyu Ortadoğu'daki çeşitli meselelere yaptığımız katkıdan ve Arap ülkeleriyle, özellikle de Ortadoğu'da bir çözüme katkı yapabilecek olanlarıyla çok iyi ilişkilerimizden dolayı da orada olmaktan memnuniyet duyardık."
Belli durumlarda Kıbrıs AB'nin Ortadoğu temsilcisi haline gelebilir. Bu yakın Avrupalı komşu bölgeyi biliyor, her iki tarafla da iyi ilişkiler yürütüyor, kimseyi endişelendirmeyecek kadar küçük ve gizli bir gündemi de yok. Fakat 'küçük' bir sorun var: Bizzat Kıbrıs'ın kendisi ihtilaf içinde olan ve yıllardır süren iç sorununu çözemeyen bir ülke. Annapolis'ten sonra İsrail-Filistin ihtilafının Kıbrıs ihtilafından ('uluslararası diplomasinin mezarlığı' deniyor bu ihtilafa) önce çözülme ihtimali var mı? Kozaku-Markullis kehanetlerde bulunma riskine girmemeyi tercih ediyor, fakat görünen o ki olumlu cevap verme eğiliminde: "Bizim durumumuzda ne yazık ki Türkiye son derece anakronik bir politika izlemeyi sürdürüyor, AB üyesi bir ülkenin topraklarını (Kuzey Kıbrıs) 43 bin askerle işgal altında tutuyor. Bu, Avrupalı bir ülkeye yakışan bir davranış değil."
Radikal
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.