Ali ÜNAL
Bir TV kanalında dönen bir dizide İttihat-Terakki üyesi, kanun kaçağı, tek başına Bulgar çeteleriyle savaşan, tıbbiyeli bir "rambo", buna karşılık, çetelerle mücadeleyi yerli ve gayrimüslim tüccarla anlaşmada bulan çok çirkin bir Abdülhamid portresi çiziliyor.
Bir TV kanalında dönen bir dizide İttihat-Terakki üyesi, kanun kaçağı, tek başına Bulgar çeteleriyle savaşan, tıbbiyeli bir "rambo", buna karşılık, çetelerle mücadeleyi yerli ve gayrimüslim tüccarla anlaşmada bulan çok çirkin bir Abdülhamid portresi çiziliyor.
Hâlâ gerçekleri tersyüz etmede üstümüze yok. 1965-1986 yılları arasında MİT'in İstanbul Bölge ve Dış İstihbarat Başkanlığı'nda bulunmuş Mete Günyol'un Abdullah Çatlı ve ASALA'yla mücadele konusunda Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu'nu gerçeğin tam tersi ifadeleriyle nasıl aldattığını Star'da Şamil Tayyar yazdı. Tayyar, bir başka yazısında, önceki dönem milletvekillerinden Cavit Torun'un 23 Temmuz 2003 günü Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada 12 Eylül sonrası Diyarbakır Askerî Mahkemesi'nde görülen PKK davasıyla ilgili aktardığı bilgilere ve 12 Eylül'de bitirilen Kürtçü örgütlerin PKK'yı "Kürt hareketini sabote etmek amacıyla kurulmuş derin bir kuruluş" olarak gördüğü gerçeğine yer veriyor ve yazılarının sonunda soruyordu: "ASALA itirafı tamam, PKK ve Hizbullah itirafı ne zaman gelecek? Görevdeyken her türlü yalan mubah ise yapılan resmî açıklamalara nasıl inanacağız?" Evet, nasıl PKK, terör ve onunla mücadele dahil günümüzde olup bitenler hakkındaki resmî açıklamaların hemen hepsi inandırıcılıktan uzak ise, aynı şekilde tamamen resmî kurgulara dayalı bir tarihimiz var.
Avrupa'da 1492'de başladığı kabul edilen sömürgecilik, eşitsizlik temeline oturuyor ve sadece sömürgeci ülkenin menfaatini esas alıyordu. Sömürgeci ülkeler, kendileri için birer ucuz hammadde ve ucuz işgücü kaynağı, aynı zamanda birer pazar olan sömürge ülkelerin bütün zenginliklerini Avrupa'ya taşıyorlardı. Sanayi inkılâbı, bunun neticesidir. Sömürgecilik, bu inkılâp ve onun getirdiği seri üretim neticesinde 19'uncu asrın ikinci yarısından itibaren artık emperyalizm olarak adlandırılacak safhaya girdi. Emperyalizm, sadece askerî değil, iktisadî, siyasî ve kültürel sahaları da içine alıyordu.
Avrupa, Prof. Dr. Bayram Kodaman'ın değerlendirmeleriyle (Büyük İslâm Tarihi, Zaman, C. 12), başka yerlerde tatbik ettiği sömürü sistemini Osmanlı Devleti üzerinde tatbik edemedi. Bunun yerine, "müşterek himaye, müşterek müdahale" ve "müşterek sömürü" sistemiyle Osmanlı Devleti'ni kendine muhtaç hale getiriyordu. Mukabil tedbir olarak ıslahatlara başvuran Bâb-ı Âlî, Avrupa'nın adaletsiz ticarî saldırısı, faiz ve kâr oranı yüksek sermaye ihracı, daha çok kendine yarayan teknik yardımı, politik baskısı ve diplomatik oyunları karşısında bunalıyordu. Osmanlı ülkesini her yönden tesirine alan emperyalizm, kendi ülkesinde benimsediği ve din, aile, gelenek, devlet gibi otoriteler karşısında ferdin hürriyetini esas alan liberalizmle, Osmanlı Devleti sınırları içinde Osmanlıcılık ve milliyetçilik gibi en nihayet kendi menfaatlerine hizmet eden akımların doğmasında ve 1839 Tanzimat, 1856 Islahat fermanları ve 1876, 1908 Meşrutiyet hareketlerinde önemli rol oynadı. Bu dönemde Saray, özellikle II. Abdülhamid, çok yönlü ve fevkalâde dengeli siyasetiyle devleti ve ülkeyi ayakta tutmaya çalışırken, üyelerinin büyük çoğunluğunu masonların teşkil ettiği İttihat-Terakki ise, en nihayet imparatorluğu yıkıma götürecek politika ve maceralar içindeydi. Emperyalist devletlere çok güvenen, onlar tarafından desteklenen, Balkanlar'da ordu mensubu üyelerinin isyan ederek dağlara çıkıp, burada hem Bulgar hem ihtilâlci Arnavut çeteleriyle işbirliği yaptığı, hatta Ermeni Taşnak cemiyetiyle de işbirliği yapan, 1896 ve 1897 yılında Türk-Yunan Savaşı'ndan da istifadeyle iki defa darbe teşebbüsünde bulunup, Türkiye'de sadece orduyu siyasete alet etme değil, muhalif gazeteci Hasan Fehmi'yi, Manastır'da Şemsi Paşa'yı öldürerek siyasî cinayetler ve Bâb-ı Âlî, yani başbakanlık baskınıyla "baskın basanındır" geleneklerini de başlatan, nihayet hürriyet adıyla en şiddetli istibdadı uygulayan da hep İttihat-Terakkî olmuştur. Ve, yeni Türkiye'nin bugüne kadar devam eden karakter ve kimliğini de bu cemiyet, bu parti tayin etmiştir. Bu kimlik üzerinde inşallah haftaya duralım.
Zaman
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.