İhsan DAĞI
Pazar günü Kuzey Irak'ta yuvalanan PKK unsurlarına karşı yürütülen sınırötesi operasyonun ardından Türkiye'nin, bırakın 'bölgesel güç'ü, 'süper güç' olduğu yönünde bir hava oluştu. Daha üç-beş ay önce bu ülkenin tarihinde görülmedik derin bir krize yuvarlandığını iddia edenler, bugün 'süper güç' olduğumuzu söylüyorlar. Ne dün derin bir krizdeydik, ne de bugün 'süper güç' olduk. Özgüven çok önemlidir ve birçok alanda Türkiye'nin özgüveni hak eden bir performans sergilediği de tartışmasızdır. Ancak, dış politikada ayakları yere basmayan bir özgüven ülkeleri felaketlere sürükleyebilir.
PKK'ya ilişkin istihbaratın önemli ölçüde ABD'den geldiği, Irak hava sahasının operasyon süresince ABD tarafından açıldığı dikkate alındığında Türkiye'nin gücünün askeri vuruş kapasitesinde değil, diplomasisinde yattığını anlarız. Operasyonu mümkün kılan, hükümetin PKK terörü ile mücadelede uluslararası toplumun desteğini alabilmesi olmuştur. ABD başta olmak üzere dünya kamuoyu operasyonun meşruluğu konusunda 'ikna' edilmiştir. Bu, bir ülkenin diplomasi dahil sahip olduğu sosyal, siyasal ve ekonomik sermayesi ile muhataplarını etkileme gücüne, yani 'ince güç'üne (soft power) işaret eder. 'İnce güç'ünüzü oluşturmak ve kullanmak için pozisyonunuzun ve tezlerinizin haklılığı konusundaki inanılırlığınızı sürdürmeniz esastır.
PKK'nın fiili tasfiyesinin de başladığını gösteren bu operasyonun ardından hata yapmamak gerekir. Hedefin, terör örgütü olduğu konusunda tereddütler yaratacak, eylemde veya söylemde bir sapma, Türkiye'nin tezinin inanılırlığını anında yok edebilir. Hem merkezi Irak hükümetini hem de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'ni hedef alacak açıklamalardan kaçınılmalıdır. Özellikle Genelkurmay'ın, operasyonun teknik bilgisi dışında konularda görüş bildirmesi, Kuzey Irak yönetimini muhatap alıcı açıklamalarda veya imalarda bulunması Türkiye'nin son dönemdeki etkin diplomasisine zarar verecektir. Gücümüz, teröre karşı mücadelede sağlanan geniş küresel uzlaşıdadır.
Kuzey Irak operasyonunun 'konu komşuya haddini bildirdik' edasıyla sunulması büyük yanlıştır. 'Kaba güç' gösterisi duyguları okşayabilir belki, ama ülkeye bir şey vermez; yeni düşmanlar ve ittifaklar yaratır etrafınızda. Korkutarak, gözdağı vererek yönetemezsiniz bölgesel siyaseti. Türkiye'yi birileri korkutarak yönetebiliyor mu? Nereye kadar yönetebiliyor? Halk korkuya pabuç bırakmıyor nihayette. İktidar/güç korkutabilme kapasitesinde değil ikna edebilme yeteneğinde çünkü. Bölgesel siyasette de durumun farklı olduğunu sanmayın. Korku ile bir yere kadar; sonra, korkuttuklarınız, gelir bir araya ve sizi korkutmaya başlar...
Bu bağlamda, Kuzey Irak'a 'kaba güç'le yaklaşmak tarihi bir yanlış olacaktır. Türkiye, 'ince güç'üyle Kuzey Irak'ı kazanabilir. Tarihsel ve kültürel akrabalık ölçülemez bir değerdir. Bu zeminde gelişen ekonomik ilişkiler iki toplumu yeniden kaynaştırıyor. Ticaretle birlikte barışın yeni dinamikleri de kuruluyor. Güç, sadece sahip olduğunuz silahta değil; sosyal ve kültürel varlığınızda, tarihsel derinliğinizde, ekonomik dinamizminizde. Güç, taşıdığınız cazibede ülke olarak. Bu cazibeyle bir çekim merkezi olabilmenizde. Türkiye'nin tarihsel ve kültürel derinliği ve küresel siyasal pozisyonu, ona, kendi coğrafyasını aşan büyük bir güç veriyor. Bu, 'kaba güç' değil, 'derin güç'tür ve diğer ayağı da Türkiye'nin bugünkü başarılarıdır; demokrasidir, AB üyelik sürecidir, ekonomik performansı, işleyen ve gelişen pazar ekonomisidir.
Ne yeni-Osmanlıcılık, ne 'büyük Türkiye' ülküsü... Bu başka ve daha gerçek bir şey... Tarihsel ve kültürel arkaplana yaslanan ama bugünkü Türkiye'nin çekiciliğine dayalı, bu ülkenin bugün başardıklarına yaslanan bir güçten söz ediyoruz. Ne emperyal, ne de bölgesel güç; 'derin güç'.
Zaman
Pazar günü Kuzey Irak'ta yuvalanan PKK unsurlarına karşı yürütülen sınırötesi operasyonun ardından Türkiye'nin, bırakın 'bölgesel güç'ü, 'süper güç' olduğu yönünde bir hava oluştu. Daha üç-beş ay önce bu ülkenin tarihinde görülmedik derin bir krize yuvarlandığını iddia edenler, bugün 'süper güç' olduğumuzu söylüyorlar. Ne dün derin bir krizdeydik, ne de bugün 'süper güç' olduk. Özgüven çok önemlidir ve birçok alanda Türkiye'nin özgüveni hak eden bir performans sergilediği de tartışmasızdır. Ancak, dış politikada ayakları yere basmayan bir özgüven ülkeleri felaketlere sürükleyebilir.
PKK'ya ilişkin istihbaratın önemli ölçüde ABD'den geldiği, Irak hava sahasının operasyon süresince ABD tarafından açıldığı dikkate alındığında Türkiye'nin gücünün askeri vuruş kapasitesinde değil, diplomasisinde yattığını anlarız. Operasyonu mümkün kılan, hükümetin PKK terörü ile mücadelede uluslararası toplumun desteğini alabilmesi olmuştur. ABD başta olmak üzere dünya kamuoyu operasyonun meşruluğu konusunda 'ikna' edilmiştir. Bu, bir ülkenin diplomasi dahil sahip olduğu sosyal, siyasal ve ekonomik sermayesi ile muhataplarını etkileme gücüne, yani 'ince güç'üne (soft power) işaret eder. 'İnce güç'ünüzü oluşturmak ve kullanmak için pozisyonunuzun ve tezlerinizin haklılığı konusundaki inanılırlığınızı sürdürmeniz esastır.
PKK'nın fiili tasfiyesinin de başladığını gösteren bu operasyonun ardından hata yapmamak gerekir. Hedefin, terör örgütü olduğu konusunda tereddütler yaratacak, eylemde veya söylemde bir sapma, Türkiye'nin tezinin inanılırlığını anında yok edebilir. Hem merkezi Irak hükümetini hem de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'ni hedef alacak açıklamalardan kaçınılmalıdır. Özellikle Genelkurmay'ın, operasyonun teknik bilgisi dışında konularda görüş bildirmesi, Kuzey Irak yönetimini muhatap alıcı açıklamalarda veya imalarda bulunması Türkiye'nin son dönemdeki etkin diplomasisine zarar verecektir. Gücümüz, teröre karşı mücadelede sağlanan geniş küresel uzlaşıdadır.
Kuzey Irak operasyonunun 'konu komşuya haddini bildirdik' edasıyla sunulması büyük yanlıştır. 'Kaba güç' gösterisi duyguları okşayabilir belki, ama ülkeye bir şey vermez; yeni düşmanlar ve ittifaklar yaratır etrafınızda. Korkutarak, gözdağı vererek yönetemezsiniz bölgesel siyaseti. Türkiye'yi birileri korkutarak yönetebiliyor mu? Nereye kadar yönetebiliyor? Halk korkuya pabuç bırakmıyor nihayette. İktidar/güç korkutabilme kapasitesinde değil ikna edebilme yeteneğinde çünkü. Bölgesel siyasette de durumun farklı olduğunu sanmayın. Korku ile bir yere kadar; sonra, korkuttuklarınız, gelir bir araya ve sizi korkutmaya başlar...
Bu bağlamda, Kuzey Irak'a 'kaba güç'le yaklaşmak tarihi bir yanlış olacaktır. Türkiye, 'ince güç'üyle Kuzey Irak'ı kazanabilir. Tarihsel ve kültürel akrabalık ölçülemez bir değerdir. Bu zeminde gelişen ekonomik ilişkiler iki toplumu yeniden kaynaştırıyor. Ticaretle birlikte barışın yeni dinamikleri de kuruluyor. Güç, sadece sahip olduğunuz silahta değil; sosyal ve kültürel varlığınızda, tarihsel derinliğinizde, ekonomik dinamizminizde. Güç, taşıdığınız cazibede ülke olarak. Bu cazibeyle bir çekim merkezi olabilmenizde. Türkiye'nin tarihsel ve kültürel derinliği ve küresel siyasal pozisyonu, ona, kendi coğrafyasını aşan büyük bir güç veriyor. Bu, 'kaba güç' değil, 'derin güç'tür ve diğer ayağı da Türkiye'nin bugünkü başarılarıdır; demokrasidir, AB üyelik sürecidir, ekonomik performansı, işleyen ve gelişen pazar ekonomisidir.
Ne yeni-Osmanlıcılık, ne 'büyük Türkiye' ülküsü... Bu başka ve daha gerçek bir şey... Tarihsel ve kültürel arkaplana yaslanan ama bugünkü Türkiye'nin çekiciliğine dayalı, bu ülkenin bugün başardıklarına yaslanan bir güçten söz ediyoruz. Ne emperyal, ne de bölgesel güç; 'derin güç'.
Zaman
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.