Dr. Hicran KAZANCI
TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası
Dünyamızın Soğuk Savaş sonrası girdiği dönem, jeopolik dengelerin yeniden oluşturulduğu süreci beraberinde getirdi. Bu süreçte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Yugoslavya, Çekoslovakya gibi ülkeler karşılaştıkları hayati tehditlere yenik düşerek bölündüler. Aynı süreç içerisinde Irak’ı işgal eden ABD, ülkeyi parçalanmaya sürükleyen kontrolü krizler yaratmaya çalıştı. Açık bir ifadeyle, ülke güvenliğini sağlayan çoğu Sünni kökenli askerlerden oluşan ordu ve güvenlik birimlerini lağvederek onları direnişe zorladı. Aynı zamanda ABD, Irak’ın çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen ülkenin siyasi denkleminden uzun yıllardır uzak tutulan Şiileri, Sünni bölgelerinde çıkan direnişe katılmama şartıyla, iktidara taşıdı. Ayrıca ABD, Irak vatandaşı Kürt kökenlilerin “kendi geleceklerini belirleme hakkı” olduğunu defalarca açıkladı ve onlara bu konuda büyük destek verdi. Buna ilave olarak, Irak’ta etnisiteye dayalı bir şekilde devlet kurumlarını yeniden oluşturan ABD, ülkedeki etnik-mezhep ayrımını iyice derinleştirdi. Irak işgalinin yol açtığı güvenlik boşluğunun giderek büyümesine göz yuman ABD, “cihat uğruna” dışarıdan gelen El-Kaide elemanlarının, Irak’ın özellikle Sünni bölgelerini, Kandahar’dan sonra ikinci eğitim kampına dönüştürmesine sebep oldu. Irak’taki El-Kaide’nin ABD’yi hedef alan saldırıları, Irak’ın işgali ile her şeylerini kaybeden ve ülkenin iktidar arenasının dışında tutulan Sünnilerin işgale karşı gösterdikleri direniş stratejisiyle örtüşmesinden dolayı, Iraklı Sünniler El-Kaide’nin Irak’taki faaliyetlerine göz yumdu. Bu gelişme, ABD’nin Irak’ta kontrolü kriz yaratma politikasını alt üst ederek ABD açısından büyük kayıplara neden oldu.
ABD VE IRAK AŞİRETLERİ
Yine de sonrasında durumun değiştiğini söylemek gerekir. Son dönemlerde, Irak’taki El-Kaide tarafından gerçekleştirilen saldırıların çoğunun ABD askerlerini değil Iraklı sivil insanları hedef alması, El-Kaide’nin barındığı Sünni bölgelerde yaşayan halkta tepki ve nefret oluşumuna yol açtı. Ayrıca, Iraklı bazı Sünni grupların siyasi sürece dâhil olması, El-Kaide’nin Sünnilere karşı tutumunun değişmesine yol açtı. El-Kaide’nin Iraklı sivilleri hedef alan saldırılarının artmasına paralel olarak artan halkın tepki ve nefreti de eyleme dönüştü. Böylece, Irak’taki en büyük Sünni kenti olan El-Anbar bölgesindeki yaşayan aşiretlerin reisi olan Abdulsattar Ebu-Rişe, Ürdün’den dönerek 2007 yılının Haziran ayında El-Anbar Uyanış Konseyi’ni oluşturdu. El-Anbar bölgesindeki Sünni aşiretlerinin ittifakından oluşan söz konusu konsey, El-Kaide örgütüne karşı saldırılara geçti ve El-Anbar bölgesinde barınan El-Kaide elemanlarını kısa sürede tasfiye etti. El-Kaide ise, El-Anbar Uyanış Konseyine karşı İslam Tugayları adlı bir askeri kanat oluşturdu ve 14 Eylül 2007 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıda Abdulsattar Ebu-Rişe’yi öldürdü. Ancak, ABD’nin maddi ve askeri desteği sayesinde bu uyanış konseylerinin oluşumu, El-Anbar’dan sonra Diyala, Salahattin, Kerkük, Musul ve Bağdat’ta yaşayan aşiretler arasında hızla arttı. Bugün Irak’ın 180 bölgesinde faaliyet gösteren 180 Uyanış Konseyindeki eski Iraklı subaylar tarafından yönetilen silahlı üyelerin toplam sayısı yaklaşık 78 bine ulaştı. Irak’ın işgal edilişinden beri ülkede ortaya çıkan direniş, suç örgütü, silahlı milisler ve El-Kaide’nin gerçekleştirdikleri eylemlerin birbirine karıştığı bir Irak tablosundan yararlanan ABD, uyanış konseylerine kuruluşlarından bugüne dek sağladığı altmış dört milyon dolarlık destekle, Irak’ın birçok bölgesinde güvenliğin sağlanmasını onlara ihale etti. ABD’nin yöntemini değiştirmesi sayesinde, Irak’ta süregelen saldırılarda yüzde 60 azalma kaydedildi. Bu bağlamda, Irak’ın siyasi yapısında kendilerini ispatlamaya çalışan konsey reisleri, Irak hükümet yetkililerini atlayarak direk ABD yetkilileriyle temasa geçer oldular. Şimdi artık bu gelişme, Konsey reisleriyle Irak hükümeti arasında anlaşmazlıklara yol açıyor. Buna ilave olarak, söz konusu aşiret reislerinin eskiden beri bazı Sünni gruplar, Şii milisler ve El-Kaide ile sorun yaşamaları, Irak’taki nüfuz kavgasının rotasını ülkedeki ABD varlığı üzerinden Iraklı grupların üzerine çevirdi. Şimdi ortaya çıkan tabloda ise Irak’ın bütçesinden Konsey elemanlarına aylık üç yüz dolar tahsis eden ABD, geçmişte başarısızlığa uğrayan ve hedefinden sapan “Irak’ta kontrollü kriz yaratma” politikasını geri kazanmaya çalışıyor.
ABD’NİN DENGE POLİTİKASI
ABD’nin bugün Iraklı aşiretlere yönelik uyguladığı siyasetin aynısını, Birinci Dünya Savaşı’nda bölgeyi işgal eden İngiltere Irak’ı kolay kontrol etmek maksadıyla uygulamıştır. ABD’nin Uyanış Konseyleri çerçevesinde Iraklı Sünni aşiretleri silahlandırması, Irak Hükümetinde egemen bir konumda olan Şiileri kaygılandırdı. ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi ve/veya sayısının azalması halinde Irak Hükümeti ile Uyanış Konseyleri arasında ortaya çıkacak muhtemel anlaşmazlıkların çatışmaya dönüşebileceğinden kaygılanan Şiiler -ABD ile direk bağlantıda olan Iraklı aşiret reisleri-, şimdiden ABD’yi bu konuda uyardılar. Ayrıca bu arada Uyanış Konseyleri şemsiyesi altında güçlenen Iraklı aşiretler, egemen oldukları bölgeleri korumak maksadıyla kontrol noktaları ve karakollar kurdular. Başka bir deyişle, Iraklı bir aşiret hâkim olduğu bölgede karakol ve kontrol noktası kuruyorsa rakip Iraklı diğer aşiret de ayni yöntemi uyguluyor. Açık ki, Irak Devleti’nin kuruluşundan bugüne kadar görülmeyen bir olayla karşı karşıyayız. Farklı etnik, mezhep ve aşiret yapısından oluşan Irak toplumu arasında ortaya çıkan etnik-mezhep ayrımından sonra aşiret ayrımı da artık yaşanabilir. Artık sadece Kürt - Arap ya da Türk veya Sünni - Şii ayrımı değil, belirli bir bütünlük arz eden gruplar içerisinde dahi aşirete dayalı yeni bir parçalanmanın ve karşıtlaşmanın söz konusu olduğunu görüyoruz. Irak’ın güney ve orta kesimlerinde aşiretler arasında ortaya çıkan uyanış konseylerin benzerini Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürt aşiretler arasında da gerçekleştirme fikri taşıyan ABD, Irak’ın siyasi denkleminde egemen olan güç odaklarına yeni alternatifler yaratmaya çalışıyor. Irak’ı işgal etmesinden bu güne kadar olan süreç içerisinde Irak’ta ortaya çıkan sıkıntılar ile baş edebilecek türden geniş tabana sahip bir yönetim kadrosu oluşturmada başarısız olan ABD’nin Iraklı aşiretlere yönelik politikası, zaaf içerisinde olduğunun göstergesidir. Irak’taki siyasi sürecin ilerletebilmenin tek yolu, siyasi grup ve partiler arasında siyasal mutabakat sağlamaktan geçer. Dolayısıyla, uzlaşıcı görüşlerden yoksun bir siyasi süreç ilerlemeyecektir; dahası bugüne dek ortaya çıkan anlaşmazlıklar da derinleşecektir. Şüphesiz ki bu da, ABD başta olmak üzere ülkedeki tüm güç konumundaki odakları derinden etkileyecektir.
TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası
Dünyamızın Soğuk Savaş sonrası girdiği dönem, jeopolik dengelerin yeniden oluşturulduğu süreci beraberinde getirdi. Bu süreçte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Yugoslavya, Çekoslovakya gibi ülkeler karşılaştıkları hayati tehditlere yenik düşerek bölündüler. Aynı süreç içerisinde Irak’ı işgal eden ABD, ülkeyi parçalanmaya sürükleyen kontrolü krizler yaratmaya çalıştı. Açık bir ifadeyle, ülke güvenliğini sağlayan çoğu Sünni kökenli askerlerden oluşan ordu ve güvenlik birimlerini lağvederek onları direnişe zorladı. Aynı zamanda ABD, Irak’ın çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen ülkenin siyasi denkleminden uzun yıllardır uzak tutulan Şiileri, Sünni bölgelerinde çıkan direnişe katılmama şartıyla, iktidara taşıdı. Ayrıca ABD, Irak vatandaşı Kürt kökenlilerin “kendi geleceklerini belirleme hakkı” olduğunu defalarca açıkladı ve onlara bu konuda büyük destek verdi. Buna ilave olarak, Irak’ta etnisiteye dayalı bir şekilde devlet kurumlarını yeniden oluşturan ABD, ülkedeki etnik-mezhep ayrımını iyice derinleştirdi. Irak işgalinin yol açtığı güvenlik boşluğunun giderek büyümesine göz yuman ABD, “cihat uğruna” dışarıdan gelen El-Kaide elemanlarının, Irak’ın özellikle Sünni bölgelerini, Kandahar’dan sonra ikinci eğitim kampına dönüştürmesine sebep oldu. Irak’taki El-Kaide’nin ABD’yi hedef alan saldırıları, Irak’ın işgali ile her şeylerini kaybeden ve ülkenin iktidar arenasının dışında tutulan Sünnilerin işgale karşı gösterdikleri direniş stratejisiyle örtüşmesinden dolayı, Iraklı Sünniler El-Kaide’nin Irak’taki faaliyetlerine göz yumdu. Bu gelişme, ABD’nin Irak’ta kontrolü kriz yaratma politikasını alt üst ederek ABD açısından büyük kayıplara neden oldu.
ABD VE IRAK AŞİRETLERİ
Yine de sonrasında durumun değiştiğini söylemek gerekir. Son dönemlerde, Irak’taki El-Kaide tarafından gerçekleştirilen saldırıların çoğunun ABD askerlerini değil Iraklı sivil insanları hedef alması, El-Kaide’nin barındığı Sünni bölgelerde yaşayan halkta tepki ve nefret oluşumuna yol açtı. Ayrıca, Iraklı bazı Sünni grupların siyasi sürece dâhil olması, El-Kaide’nin Sünnilere karşı tutumunun değişmesine yol açtı. El-Kaide’nin Iraklı sivilleri hedef alan saldırılarının artmasına paralel olarak artan halkın tepki ve nefreti de eyleme dönüştü. Böylece, Irak’taki en büyük Sünni kenti olan El-Anbar bölgesindeki yaşayan aşiretlerin reisi olan Abdulsattar Ebu-Rişe, Ürdün’den dönerek 2007 yılının Haziran ayında El-Anbar Uyanış Konseyi’ni oluşturdu. El-Anbar bölgesindeki Sünni aşiretlerinin ittifakından oluşan söz konusu konsey, El-Kaide örgütüne karşı saldırılara geçti ve El-Anbar bölgesinde barınan El-Kaide elemanlarını kısa sürede tasfiye etti. El-Kaide ise, El-Anbar Uyanış Konseyine karşı İslam Tugayları adlı bir askeri kanat oluşturdu ve 14 Eylül 2007 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıda Abdulsattar Ebu-Rişe’yi öldürdü. Ancak, ABD’nin maddi ve askeri desteği sayesinde bu uyanış konseylerinin oluşumu, El-Anbar’dan sonra Diyala, Salahattin, Kerkük, Musul ve Bağdat’ta yaşayan aşiretler arasında hızla arttı. Bugün Irak’ın 180 bölgesinde faaliyet gösteren 180 Uyanış Konseyindeki eski Iraklı subaylar tarafından yönetilen silahlı üyelerin toplam sayısı yaklaşık 78 bine ulaştı. Irak’ın işgal edilişinden beri ülkede ortaya çıkan direniş, suç örgütü, silahlı milisler ve El-Kaide’nin gerçekleştirdikleri eylemlerin birbirine karıştığı bir Irak tablosundan yararlanan ABD, uyanış konseylerine kuruluşlarından bugüne dek sağladığı altmış dört milyon dolarlık destekle, Irak’ın birçok bölgesinde güvenliğin sağlanmasını onlara ihale etti. ABD’nin yöntemini değiştirmesi sayesinde, Irak’ta süregelen saldırılarda yüzde 60 azalma kaydedildi. Bu bağlamda, Irak’ın siyasi yapısında kendilerini ispatlamaya çalışan konsey reisleri, Irak hükümet yetkililerini atlayarak direk ABD yetkilileriyle temasa geçer oldular. Şimdi artık bu gelişme, Konsey reisleriyle Irak hükümeti arasında anlaşmazlıklara yol açıyor. Buna ilave olarak, söz konusu aşiret reislerinin eskiden beri bazı Sünni gruplar, Şii milisler ve El-Kaide ile sorun yaşamaları, Irak’taki nüfuz kavgasının rotasını ülkedeki ABD varlığı üzerinden Iraklı grupların üzerine çevirdi. Şimdi ortaya çıkan tabloda ise Irak’ın bütçesinden Konsey elemanlarına aylık üç yüz dolar tahsis eden ABD, geçmişte başarısızlığa uğrayan ve hedefinden sapan “Irak’ta kontrollü kriz yaratma” politikasını geri kazanmaya çalışıyor.
ABD’NİN DENGE POLİTİKASI
ABD’nin bugün Iraklı aşiretlere yönelik uyguladığı siyasetin aynısını, Birinci Dünya Savaşı’nda bölgeyi işgal eden İngiltere Irak’ı kolay kontrol etmek maksadıyla uygulamıştır. ABD’nin Uyanış Konseyleri çerçevesinde Iraklı Sünni aşiretleri silahlandırması, Irak Hükümetinde egemen bir konumda olan Şiileri kaygılandırdı. ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi ve/veya sayısının azalması halinde Irak Hükümeti ile Uyanış Konseyleri arasında ortaya çıkacak muhtemel anlaşmazlıkların çatışmaya dönüşebileceğinden kaygılanan Şiiler -ABD ile direk bağlantıda olan Iraklı aşiret reisleri-, şimdiden ABD’yi bu konuda uyardılar. Ayrıca bu arada Uyanış Konseyleri şemsiyesi altında güçlenen Iraklı aşiretler, egemen oldukları bölgeleri korumak maksadıyla kontrol noktaları ve karakollar kurdular. Başka bir deyişle, Iraklı bir aşiret hâkim olduğu bölgede karakol ve kontrol noktası kuruyorsa rakip Iraklı diğer aşiret de ayni yöntemi uyguluyor. Açık ki, Irak Devleti’nin kuruluşundan bugüne kadar görülmeyen bir olayla karşı karşıyayız. Farklı etnik, mezhep ve aşiret yapısından oluşan Irak toplumu arasında ortaya çıkan etnik-mezhep ayrımından sonra aşiret ayrımı da artık yaşanabilir. Artık sadece Kürt - Arap ya da Türk veya Sünni - Şii ayrımı değil, belirli bir bütünlük arz eden gruplar içerisinde dahi aşirete dayalı yeni bir parçalanmanın ve karşıtlaşmanın söz konusu olduğunu görüyoruz. Irak’ın güney ve orta kesimlerinde aşiretler arasında ortaya çıkan uyanış konseylerin benzerini Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürt aşiretler arasında da gerçekleştirme fikri taşıyan ABD, Irak’ın siyasi denkleminde egemen olan güç odaklarına yeni alternatifler yaratmaya çalışıyor. Irak’ı işgal etmesinden bu güne kadar olan süreç içerisinde Irak’ta ortaya çıkan sıkıntılar ile baş edebilecek türden geniş tabana sahip bir yönetim kadrosu oluşturmada başarısız olan ABD’nin Iraklı aşiretlere yönelik politikası, zaaf içerisinde olduğunun göstergesidir. Irak’taki siyasi sürecin ilerletebilmenin tek yolu, siyasi grup ve partiler arasında siyasal mutabakat sağlamaktan geçer. Dolayısıyla, uzlaşıcı görüşlerden yoksun bir siyasi süreç ilerlemeyecektir; dahası bugüne dek ortaya çıkan anlaşmazlıklar da derinleşecektir. Şüphesiz ki bu da, ABD başta olmak üzere ülkedeki tüm güç konumundaki odakları derinden etkileyecektir.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.