18 Mart 2008 Salı

Sarkozy’nin Büyük Yenilgisi: Akdeniz Birliği Projesinin Değiştirilmesi


Değiştir
Dr. Deniz Altınbaş
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi



Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ilk olarak cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında, özellikle Türkiye’nin AB üyeliğine alternatif sunma amacıyla dile getirdiği Akdeniz Birliği projesi AB Zirvesi’nde ciddi şekilde değiştirilerek kabul edildi.

Sadece Akdeniz’e kıyısı olan ülkeleri kapsayacak olan oluşumun AB benzeri bir yapılanma ileancak AB’den bağımsız bir şekilde ticaret, terör ve kaçak göçle mücadele, güvenlik, enerji, sürdürülebilir kalkınma, sağlık, eğitim, kültür gibi alanlarda sıkı işbirliği içermesi planlanıyordu. Sarkozy’nin amaçları, seçmenlerine söz verdiği gibi Türkiye’yi Akdeniz Birliği’ne razı ederek AB üyelik sürecinin dışına çıkarmak, AB entegrasyon süreci örneğinden yola çıkarak Orta Doğu’ya daimî barış ve istikrar getirmek, yasa dışı göç ve terörü kaynağında durdurmak, Afrika’daki enerji kaynaklarına daha kolay ulaşmak gibi görünüyordu.

Ancak, Avrupa Komisyonu, İngiltere, Almanya, Doğu Avrupa ülkeleri gibi bu projeye itiraz edenlerin başlıca endişesi; Fransa’nın AB içinde kaybettiği etkinliği AB’ye paralel bir oluşumla ve üstelik AB kaynaklarını kullanarak Akdeniz’de ele geçirme arzusunda olduğu idi. Bir başka ifadeyle, AB’nin Akdeniz politikalarının Brüksel yerine Paris’ten yapılacak olma ihtimali idi. Sarkozy’nin “Akdeniz, Fransa’nın dünyada başarılı olabilmesi için kilit konumdadır”, “bu bir işgal değil medenileşme rüyası” şeklindeki sözleri Fransa’nın sömürge gücü olduğu dönemlerdeki “medenileştirme” misyonlarını anımsatıyor, etkinlik ve güç peşinde olduğu izlenimini vererek Avrupa’da ciddi endişe uyandırıyordu. Sarkozy’nin Afrika ve Orta Doğu ülkeleri ile kişisel ilişkilerini ilerleterek bir dizi nükleer proje ve ticaret anlaşması yapması; ayrıca 1995 yılında başlatılan ve Akdeniz ülkeleri ile AB arasında yakın işbirliğini öngören “Barselona Süreci” adı altında mevcut bir yapı varken, AB’nin bazı ülkelerini dışarıda bırakarak aynı amaçtaki farklı bir girişime yönelmesi şüpheleri doğrular nitelikteydi. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Akdeniz Birliği ile AB’nin dağılma sürecine bile girebileceğini söylüyor, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa’nın yeni katılan üyeleri ise onların da doğuya yönelik bir başka girişim başlatmaları için fırsat oluştuğunu ileri sürüyorlardı.

Öte yandan, AB dışındaki Akdeniz ülkeleri her ne kadar destek mesajları verdilerse de, katılım konusunda ciddiye alınır bir açıklama yapılmıyordu. Türkiye, ne Akdeniz Birliği’ni ne de başka girişimleri asla AB tam üyeliğine alternatif olarak kabul etmeyeceğine dair net mesajlar veriyordu.

Barselona Süreci’ne, 1999 yılından bu yana gözlemci statüsünde olan Libya ile birlikte Türkiye, Cezayir, Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, Filistin, Lübnan, Suriye, İsrail dâhildi. 2010’da AB ile serbest ticaret bölgesi oluşturulması planlanmasına rağmen önemli adımlar atılamamıştı. Başarısızlık sebebi ise AB kaynaklı olmaktan çok, diğer üye ülkelerin gönülsüzlüğü ve Arap-İsrail çatışmasının yarattığı gerginlik olmuştu.

AB’nin 13-14 Mart 2008 tarihlerindeki gayriresmî Bahar Zirvesi’nde Sarkozy’nin Akdeniz Birliği önerisi, “Barselona Süreci: Akdeniz için Birlik” adıyla tüm AB üyeleri dâhil edilerek ve AB çatısı altına alınarak kabul edildi. Dolayısıyla, Sarkozy başarısız olurken, tek yenilik başarısız olan Barselona Süreci’nin yeniden canlandırılması girişimi oldu. “Yeni” girişim, 2008’in Temmuz’unda Fransa’nın dönem başkanlığında yapılması zaten önceden planlanmış olan, ancak bu sefer farklı bir isimle gerçekleştirilecek olan “Barselona Süreci: Akdeniz için Birlik Zirvesi”nde şekilleninceye kadar Komisyon’un ayrıntılar üzerine çalışması ve bu zaman içinde tartışmaların devam etmesi bekleniyor. Akdeniz Birliği projesinin ortaya çıkışından sonra yapılan tartışmalar ise bizi bir barış projesi olan ve ortak hedef için bir araya gelen ülkelerin oluşturduğu AB’nin içindeki güç çekişmelerinin, etkinlik mücadelesinin ve uluslararası düzleme yansıyan rekabetin boyutunu göstermesi açısından önemli bir örnek oluşturdu.

Türkiye açısından baktığımızda, Sarkozy’nin önerisinin ortadan kalktığından yola çıkarsak yeni oluşumun AB üyeliğine alternatif olarak sunulma özelliğini kaybettiğini söyleyebiliriz. Nitekim, Zirve sırasında Türkiye’nin adı geçmediği gibi bir çok resmî ağızdan herhangi bir tehlike oluşturmadığı da dile getirildi. Sonuç olarak, Türkiye’nin zaten içinde yer aldığı Barselona Süreci’nin canlandırılması dışında bir değişiklik olmadığı “görüntüsü”nden yola çıkarsak Türkiye için –en azından şimdilik- yeni bir sorun söz konusu olmayacak gibi. Ancak, Sarkozy’nin Zirve sonrasında, Türkiye konusunda “taraflarla görüşmeler devam ediyor” şeklindeki sözlerinden, Akdeniz için Birlik oluşumunun içine Türkiye’nin üyelik sürecinin sona erdirilmesi çabasının dâhil edilmesi veya Türkiye’nin dışarıda bırakılması gibi girişimlerin devamını bekleyebiliriz.


ASAM







Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009