Otoritenin bir kraldan veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türü. Yunanca «monos», yalnız ve «arkhein», buyurmak'tan.
Etimolojik anlamına bakılırsa monarşi bir kişinin yönettiği bir devlet düzenidir. Gerçekte ise bu terim, iktidarın aynı ailede soydan geçme yoluyla kalması biçiminde nitelendirilebilecek bir yönetim biçimini tanımlar.
Tanrısal hakka dayanan iktidar
Monarşi, yüzyıllar boyu, dünyada en yaygın yönetim biçimi olageldi. Bunlar çoğu zaman, geleneksel tanıma en yakın, tanrısal hakka dayanan monarşilerdi: prens, iktidarı tek başına elinde tutar ve Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda değildir, çünkü otoritesini ondan almıştır. Aslında, bu tip yönetim hiç bir zaman tam anlamıyla uygulanamamıştır. Gerçekten, en müstebit hükümdarlar bile, uyruklarının bazılarını (zengin ve güçlü soylular, etkili din adamları gibi) kollamak zorundaydılar; üstelik ulaşım ve haberleşme araçlarının yavaşlığı da onları, uzak bölgelerdeki topraklarını başkaları eliyle yönetmeğe zorluyordu. Bununla birlikte otorite gene de kralın veya danışmanlarının elinde toplanmıştı ve halk, alınan kararlara karışamıyordu.
Meşrutiyet geçidi
Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle XVIII. yy. sonlarında, «meşrutî» adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı: o zaman hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmış oluyordu. Bu monarşi genellikle «parlamenter»dir ve demokrasiye pek yakın olabilir: kral, devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükümete bırakır; hükümet de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uymağa zorunludur. Sözgelimi Hollanda, Danimarka, İngiltere, İsveç ve Belçika'da durum böyledir.
Etimolojik anlamına bakılırsa monarşi bir kişinin yönettiği bir devlet düzenidir. Gerçekte ise bu terim, iktidarın aynı ailede soydan geçme yoluyla kalması biçiminde nitelendirilebilecek bir yönetim biçimini tanımlar.
Tanrısal hakka dayanan iktidar
Monarşi, yüzyıllar boyu, dünyada en yaygın yönetim biçimi olageldi. Bunlar çoğu zaman, geleneksel tanıma en yakın, tanrısal hakka dayanan monarşilerdi: prens, iktidarı tek başına elinde tutar ve Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda değildir, çünkü otoritesini ondan almıştır. Aslında, bu tip yönetim hiç bir zaman tam anlamıyla uygulanamamıştır. Gerçekten, en müstebit hükümdarlar bile, uyruklarının bazılarını (zengin ve güçlü soylular, etkili din adamları gibi) kollamak zorundaydılar; üstelik ulaşım ve haberleşme araçlarının yavaşlığı da onları, uzak bölgelerdeki topraklarını başkaları eliyle yönetmeğe zorluyordu. Bununla birlikte otorite gene de kralın veya danışmanlarının elinde toplanmıştı ve halk, alınan kararlara karışamıyordu.
Meşrutiyet geçidi
Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle XVIII. yy. sonlarında, «meşrutî» adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı: o zaman hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmış oluyordu. Bu monarşi genellikle «parlamenter»dir ve demokrasiye pek yakın olabilir: kral, devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükümete bırakır; hükümet de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uymağa zorunludur. Sözgelimi Hollanda, Danimarka, İngiltere, İsveç ve Belçika'da durum böyledir.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.