14 Mayıs 2008 Çarşamba

Türk Hakimiyetindeki Musul


Değiştir


Musul’un Türk Komutanlar tarafından yönetilmesinin, tam anlamıyla Türklerin yönetimine girmesi, Hamdanîlerin Musul üzerinedeki etkileri sürerken gerçekleşmiştir. Mısır ve Suriye’de Abbasî halifesine bağlı olarak kurulan ilk Türk devletinin kurucusu Ahmet b. Tulun’un ,884 yılındaki Suriye seferi sırasında Musul, bu devletin hakimiyeti altına alınmıştır. Tulunoğulları Devleti 905 yılına kadar yaşamış ve bu süre içerisinde Musul, Türk Hâkimiyetinde kalmıştır.
Hamdan’ilerden sonra yine bir başka Arap kabilesi olan Ukaylîler Musul’a 992 yılında egemen olmuşlardır. Ancak, Musul da Ukaylîlerin hâkimiyeti sürerken Musul ve çevresine, Türklerin yaşam biçimlerine uygun olması nedeniyle, büyük göç dalgası gerçekleşme başlamıştır. Özellikle Göktaş, Mansur ve Oğuzoğlu komutasında 1034 yılında gerçekleşen toplu göç dalgasında Oğuz Türkleri, ilk başta Ukaylîler karşısında başarısız olmuşlardır. Fakat daha sonraki komutan ve göçlerle yapmış oldukları yerleşme çalışmaları başarılı olmuştur. Bunun sonunda Oğuz Türkleri, Hanekin’den Tikrit’e ,Telafer’den Mardin’e kadar bütün Musul yöresine yerleşmişlerdir.

1050 yılına gelindiğinde Musul ve çevresindeki durum, Oğuz Türkleri lehine değişmeye başlamıştır, 1050 yılında Musul Emiri Kureyş (Karvaş) Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey adına hutbe okutarak, bir yandan kendi hâkimiyetini de başlamıştır. Musul’un idaresi ise Sultan Tuğrul Bey tarafından İbrahim Yınal’a verilmiştir. Böylece, 1926 yılına kadar yaklaşık 900 yıl sürecek olan, Musul’daki Türk hâkimiyeti dönemi başlamıştır.

Tuğrul Beyin ölümü üzerine tahta geçen Alparslan, Musul’un idaresini 1067 yılında Şerefü’d-Devle Kureyş’e verilmiştir. Musul’daki bağlı Ukaylî emirliğine Melikşah son vermiştir. Musul Atabeglerinin atası sayılan Kasımü’d-Devle Aksungur ve Artuk Bey, son Ukaylî emiri Müslim’i ortadan kaldırarak, Musul’u 1084 yılının güzünde ele geçirmişlerdir. Büyük Selçuklu Devletinde Nizamül-Mülk ve Melikşah’ın arka arkaya öldürülmesinden sonra taht mücadeleleri başlamış ve başa Berkiyaruk geçmiştir.


Sultan Berkiyaruk Kürboğa’yı Musul Emiri olarak tayin etmiştir. Sultan Berkiyaruk ve Mehmet Tapar arasındaki mücadele sonrasında Büyük Selçuklu Devleti ikiye ayrılmış, Mehmet Tapar Azerbaycan, Diyarbekir, Elcezire, Musul ve Suriye’de Sultan olarak tanınmıştır. Bu ayrılıktan sonra Atabey Çavlı, Emir Mevdud ve Aksungur Porsikî gibi Türk Beylerinin yönetiminde kalmıştır. Mehmet Tapar ölümü üzerine tahta Mahmut’u, melik sıfatıyla ülkenin batı kesimini idarecisi olarak 118 yılında görevlendirilmiştir. Böylece, Irak Selçukluları ortaya çıkmıştır. Atabeg İmadeddin Zengi burada kuvvetli bir ordu kurarak Halep, Urfa gibi geniş bir alanı içine alan Musul Atabeyliği olarak da bilinen Atabeyliğini kurmuştur. Bu Atabeylik 1233 yılına kadar sürmüştür. Bu dönemde harabe hâline gelmiş olan şehirde büyük imar faaliyetlerine girilmiş ve Musul büyük bir gelişme kaydetmiştir.

Musul’un Türkleştirmesine büyük önem verilmiştir. .Bunun sonucunda da Musul her bakımdan çağının en güzel şehirlerinden biri haline gelmiştir.Musul,1185 yılında Zengilerinkomutanlarından olan ve Mısır’da bir Türk devleti kuran Selahettin Eyyübî Devletine bağlanmıştır. Önce 1210 yılından itibaren Zengilerin veziri sıfatıyla ve 1231 yılından sonra da bağımsız olarak Musul; Bedreddin Lulu tarafından idare edilmiştir. Ancak,1243 yılından itibaren Bedreddin Lulu yönetiminde Moğol (İlhanı)Hükümdarı Hülagu ‘nun hâkimiyetine girmiştir. Bu durum, Musul’u herhangi bir tahripten koruduysa da daha sonra Bedreddin Lulu’nun oğlu Melik Salih İsmail’in Hülagu’ya karşı sultan Melik’üz-zikr ile 1262 yılında yapmış olduğu ittifak, şehrin Moğollar tarafından yağma edilmesine yol açmıştır. Musul 1262 yılında yağma edilmiş ve Melik Salih de Moğollar tarafından öldürülmüştür.

Musul,1336 yılında İlhanlıların yıkılışına kadar. İlhanlıların önemli dirliklerinden olup, Moğul-Türk boylarının kışlak yerlerinden birisi olarak önemini korumuştur. İklimi nedeniyle Musul ve çevresi, aynı gerekçe ile Celayirlilerin dikkatini çekmiştir. Bu nedenle, Celayirli hükümdarı Sultan Şeyh Üveys, Musul’u 1364 yılında topraklarına katmıştır. Bu hükümdar zamanında şehrin bakımı ve onarımı en üst seviyeye çıkarılmıştır. Ayrıca bu dönemde, Türk nüfusu yoğunluk bakımından bölgenin ilk sıralarında yer almıştır. Celayir Hükümdarı Şeyh Üveys 1374 yılında ölümünden sonra Musul, Celayirlilere bağlı kalmak şartı ile Bayram Hocaoğlu, sonra oğlu veya yeğeni Kara Mehmed ‘in idareleri altında bulunmuştur. Böylece Musul, asıl yurtları, burası olan Karakoyunlu Oğuz Türkeri(Türkmenleri)tarafından idare edilmeye başlanmıştır.


Timur zamanında Musul, diğer ön Asya ve Anadolu şehirlerine (Bağdat, Şam, Sivas ve Bursa)gösterilmeyen hoşgörüye maruz kalmıştır. Musul’a büyük hizmetlerde bulunmuştur. Timur,1401 yılında Musul’dan ayrılırken Hüseyin Bey’i nâib olarak bırakmıştır. Timur’un ölümünden sonra imparatorluk dağılmış ve Musul’da Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu Yülük Osman tarafından 1409 yılında feth edilmiştir. Bundan sonra Musul, 1462 yılında Akkoyunlu Melikleri arasındaki mücadelelerde büyük hasarlar görmüştür. Musul’daki asayiş ve istikrar, Musul hâkimi Cihangir b. Ai Bey Türkmanî’nin 1503 yılında ölümünden sonra sağlanmıştır.

Ancak, buradaki asayişin sağlanmasından beş sene sonra Musul, bu sefer de Safevîlerin yönetimine girmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın ölümünden sonra, Akkoyunlu hanedanı arasında taht mücadeleleri başlamıştır. Çeşitli Akkoyunlu Şehzadeleri el değiştirdikten sonra Musul, Şah İsmail’i destekleyen Musullu boyunun Safevî Devleti’nden yana tavır koymasıyla, 1508 yılında bu devlitin hâkimiyetine girmiştir. Safevîler, Musul ve çevresinin yönetimini Avşar boyundan Ahmet Bey’e bırakmışsa da Musul ve Oğuz Türkleri (Türkmenler) bu dönemde, Şia mezhebinin etkisiyle pek çok huzursuzluk yaşamıştır. Ancak, Musul’daki Safevî hâkimiyeti kısa süreli olmuş ve şehrin müstakbel belli olmuştur. Musul, Yavuz Sultan Selim’in doğu ve güneydoğu politikası sonrasında, Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılında Safevîlere Çaldıran Savaşın’da galip geldikten sonra Ferhat Paşa’yı bölgenin fethi için görevlendirilmiştir. Ferhat Paşa’da 1561 yılındaki Koçhisar Savaşından sonra, Mardin’den başlayarak Musul, Kerkük,Erbil ve Elcezire bölgesini bütünüyle Osmanlı hakimiyetine dahîı etmiştir.Böylece Bağdat Eyaleti’nin temelleri atılmış ve mirî sistem yerleştirilmeye başlanmıştır.


Yavuz Sultan Selim zamanında Musul’un idarî yapısında, devlete itaat edip vergisini vermek şartıyla, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Musul, Hit, Ane, Hadise. Sincar ve rakbe sancağı ile birlikte Diyarbekir Eyalitini meydana getirmiştie. Bu iradî yapı, Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn seferine kadar devam etmiştir. Bölge halkının bu tarihten sonra da iki ülke arasında sık sık tabiiyet değiştirmesi, bölgede ve Musul’da istikrarsızlığın devam etmesine yol açmıştır. Musul ve bölgenin tam anlamıyla Osmanlı yönetimine girmesi, Kanunî Sultan Süleyman’ın Irak seferine çıktığı 1534 yılından sonradır. Böylece, Musul’da 26 yıl süren Safevî hâkimiyeti tamamen ortadan kalkmıştır.

Kanunî Sultan Süleyman, bölgedeki idarî yapıyı değiştirerek, Musul’u bir eyalet merkezi hâline getirmiştir. Şehrin gelişimine de özel önem vermiştir. Bu dönemde Musul eyaleti, Musul, Bacıvan,Tikrit,Eski Musul ,Horen ve Bâna Sancakları’ndan oluşmuştur. Ancak, bu düzenleme belli bir süre sonra değiştirilmiştir.1578–88 yılları arasında Osmanlı idarî düzeni içerisinde yer alan Musul Eyaleti; Erbil, Eski Musul, Nusaybin, Sincar, Bacıvan, Akçakale ve Zaho Sancakları’ndan oluşmuştur. Aynî Ali Efendi tarafından I.Ahmet’in veziri Murat Paşa’ya 1609 yılında sunulmuş olunan risalede, Musul’un bir vilayet olduğunu ve Musul, Bacıvan Tikrit ,Horen ve Bâna Sancakları’ndan oluştuğunu belirtmektedir.Musul Eyaleti ile birlikte Irak’ta bulunan altı eyalet,1831 yılına kadar Bğdat’ta bulunan genel valinin yönetiminde kalmıştır. O yapılanma içerisinde, yaklışık yüz yıllık süre içerisinde, Musul’da herhengi bir olumsuz olayla karşılaşılmamıştır. Bu dönemde Musul, sahip olduğu tarım imkânlarını ve tarıma dayalı sanayi kuruluşlarını güçlendirerek, Osmanlı Devleti’nin önemli iş merkezlerinden birisi haline gelmiştir.
Bu özelliği ve siyasî öneminden dolayı Musul, İranlılar ile Osmanlılar arasında mücadeleye sebep olmuş ve IV. Murat Bağdat’ı 1638 yılında tekrar ele geçirerek Osmanlı hâkimiyetini yeniden kurmuştur. Musul şehri 1677 yılında şiddetli bir depreme maruz kalmış ve büyük hasar görmüştür. 1711 yılında ise şehirde meydana gelen aşırı kuraklık, kıtlık ve İran’ın bölgeye olan tecavüzü nedeniyle halkın büyük bölümü başka bögelere göç etmek zorunda kalmıştır.

Musul,1726 yılından itibaren Osmanlı yönetiminde, zaman zaman Abdü’l-Celilzâdeler ünvanı ile tanınan yerli ailenin yönetimine verilmiştir. Merkezden gönderilen valileri etkileyen bazen de valilik yetkilerini dahi kullanan bu aile mensupları, hiçbir zaman Bağdat’ta bulunan kölemenler gibi başlarına buruk olmamışlardır. Devletin sadık birer valisi olarak yetkilerini kullanmışlardır. Bu dönemde İranlılar büyük mücadeleler yaşanmıştır. Musul’a yönelik son İran saldırısı ise 1777 yılında gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonra Musul’da, halkın valilere karşı isyan hareketleri meydana gelmeye başlamıştır. Bu isyanların en önemlisi 1809 yılında vali Ahmet Paşa ve pek çok idarecinin öldürülmesidir. Yine bu dönemde, Musul eyaleti içerisinde yer alan Sincar ve çevresinde yaşayan Yezidîler ile zaman zaman anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Ayrıca Osmanlı Devliti’ne itaat etmek istemeyen Şamar aşiretinin ortaya çıkardığı ayaklanmalarda bastırılmıştır.

Osmanlı Devliti merkezî idareyi güçlendirmek üzere, 1834 yılında Mehmet Bayraktar Paşay’ı göndermiş ve Musul’daki Celili ailesi dönemine son verilmiştir, Mehmet Bayraktar Paşa, Musul ve çevresindeki güç odaklarını birer birer ortadan kaldırarak, merkezî idareyi tesis etmiştir. Musul Vilâyeti 1851 yılında sancak (mutasarraflık) durumuna getirilerek, Bağdat Vilâyeti’ne bağlanmıştır. Mithat Paşa’nın 27 Şubat 1869 yılında Bağdat Valisi olmasından sonra, Musul’da 1864 yılında çıkarılan Vilâyet sistemi uygulanmaya başlanmıştır. 1878 yılından itibaren Musul, Şehrizor(Kerkük) Vilâyeti’ni de içine alarak, İstanbul’a bağlı bir vilâyet durumuna getirilmiş ve ilk vali olarak Fevzi Paşa bu göreve atanmıştır. Musul Vilâyeti, Osmanlı Devleti’nin elinden çıktığı I.Dünya Savaşı sonrasına kadar bu idari yapılanma içerisinde olmuştur.

Türkmeneli Öğrenci Birliği
Tarih Bülteni

1 Yorum:

Adsız dedi ki...

NACİ YENGİN
http://www.tarihistan.org


Musul-Kerkük Sorunu



Son aylarda mutlu olduğum gelişmelerin başında 25 Aralık 2008 tarihinden itibaren Kerkük ‘de Türkçe’nin de resmi dil olarak kabul edilmesi oldu.

Buruk bir sevinçti belki ama önemliydi Kerkük Türkmenlerinin ana dilleriyle okuyup yazabilecek olmaları. Umarız devamı gelir ve öksüz bırakılmış vatan adına sevindirici gelişmeler duymaya devam ederiz.

Musul-Kerkük bölgesinin tarihi M.Ö 2750’ye kadar gider. Sümerlerin bölgeyi ele geçirmesiyle birlikte bölgenin önemi artmaya başlamıştır. Bu tarihe ait çivi yazılı belgeler bunun en önemli kanıtıdır.

Sümer, Asur, Babil, Hitit ve Mitannilerden sonra M.Ö 612’de Kafkaslardan gelen Türk atlı süvarilerinden oluşan İskit (Saka) Türklerinin eline geçmiştir. Daha sonra yeniden Babillerden sonra Persler ve Büyük İskender İmparatorluğu da hüküm sürmüştür.

Hz. Ömer Döneminde Müslümanların yönetimine geçen Musul yakınlarındaki Samarra şehri annesi Türk olan Abbasi halifesi Mu’tasım döneminde Türkler adına kurulmuştur.

Büyük Selçuklu Devleti, Zengiler Atabeyliği, Eyyubiler, Moğol İlhanlıları, Timur İmparatorluğu, Karakoyunlu ve Akkoyunluların elinde kalmış Yavuz Döneminde Osmanlı’ya bağlanman Musul Vilayeti Kanuni Döneminde Irakeyn seferleri sonucu kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir.1534

Vermeye çalıştığımız Musul ve civarının tarihi seyri içerisinde Türklerin bölgeye gelişlerinin M.Ö’ye dayandığı ortaya konmuştur.



Musul-Kerkük Sorunu

Petrolün öneminin anlaşılması 19. Yüzyılın ikinci çeyreğine rastlar. Bu tarih Osmanlı Devletinin 1853-1856 Kırım Savaşı tarihidir aynı zamanda. İngiltere’nin Osmanlının yanında sözüm ona Rusya’ya karşı savaşa girmesinde Rusya’nın Akdeniz’e inmesini önleme ve Doğu Akdeniz’de İngiltere’nin planladığı Kıbrıs, Mısır ve Arapların çoğunlukta olduğu petrol bölgelerine yerleşerek İsrail Devleti kurmak gibi bir plan peşinde koştuğu bilinen bir gerçektir.

İngiltere’nin 1877-1878 (93Harbi) sonunda Kıbrıs’a asker çıkarması Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’i radikal kararlar almaya yöneltmiş İngiliz yanlısı dış politikasını Alman yanlısı politikayla dengelemeye çalışmıştır. Osmanlı’nın dış politika değişikliği İngiltere’nin çıkarlarına darbe vuracak önemli bir adımdır.

II. Abdülhamit’in İngiltere ve Yahudi planlarını bozmak amacıyla Musul-Kerkük’te almış olduğu en önemli kararların başında bölge topraklarının tapusunu bir fermanla özel mülkü haline getirmiş olmasıdır.(1890) “Emlak-ı Şahane” olarak isimlendirilen fermanda II. Abdülhamit’in bölge petrollerini özel arazisi haline getirmesi İngiliz oyunlarını bozmuş, buna karşı İngiltere padişaha karşı İttihatçıları desteklemeye başlamıştır.

Arkeolog kimliği ile İngiliz-Yahudi araştırmacıların tespit ettiği petrol bölgelerinin padişahın tapulu arazisi haline getirilmesi hem İsrail devletinin kurulmasını önleme ve Yahudi göçünün önüne geçmek adına da ayrı bir önemi vardır! Zira Dünya Yahudi Kongresi Filistin’de bir İsrail devleti kurmak için İngiltere ile çoktan işbirliğine girmiştir!

II. Abdülhamit’in Musul-Kerkük petrollerinin İngiliz-Yahudi sermayesinin eline geçmesini önlemek, bölgede Osmanlı’ya karşı kışkırtacakları Arap milliyetçiliğini engellemek ve İsrail Devletini kurarak bölge huzurunun bozulmasının önüne geçebilmek amacıyla önce Almanya’yı kullanarak onlara bazı imtiyazlar vererek İngiliz- Yahudi oyununu bozmaya çalışmıştır. (1888 Osmanlı-Almanya Bağdat-Berlin demiryolu Projesi adı verilen proje padişahın tahtan indirilmesiyle yarıda kalacaktır.)Ancak Almanya’yı kullanarak İngiltere’nin bölgeye olan ilgisi azalmamış tam tersi Osmanlının akılcı politikaları karşısında İngiltere İttihatçıları kullanmaya başlamıştır. Bunun üzerine Padiaşah II.Abdülhamit Amerkadan bir heyet davet etmiş ve heyet başkanı Colby M. Chester’la demiryolu inşaatının finanse edilmesi karşılığında, toplam 40 km’lik bir şerit halinde inşan edilen demiryolu hatlarının her iki yanından 20 km’yi kapsayan alan içindeki tüm madenlerin işletim hakkı 99 yıllığına ABD’ye verilecektir. Osmanlı’nın bu tutumunda İngiltere’nin bölgeyi ele geçirmesini önleme politikası önceliklidir.

Son dönemde Amerika ile İngiltere arasında görülen yakınlaşma ve çıkar birliği II. Dünya Savaşıyla başlar. Ancak her ne kadar dış dünyaya karşı ittifak gibi görünse de aslında iki devlet arasında derin görüş farklarının bulunduğu da bir gerçektir.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009