Erhan AFYONCU
Üç gün sonra İkinci Meşrutiyet’in 100. Yıldönümü. 100 yıl önce İttihatçılar, Reval’de İngiltere ile Rusya Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaştı, vatan elden gitti diye propaganda yaparak İkinci Meşrutiyet’i ilân ettirip, yönetimi ele geçirmişlerdi.
Tarihi severiz ama bir türlü ders almayız. Avrupa bizi hep aynı şekilde oyuna getirir, bir türlü anlamayız. Hep aynı şekilde vatan elden gitti, ülke satıldı diye propaganda ile yönetim değiştirilir, farkına varmayız.
REVAL’DE GÖVDE GÖSTERİSİ
Bugünkü gelişmeleri de yakından ilgilendiren bir hadise 100 yıl önce cereyan etmişti. Yıllarca Sultan Abdülhamid’i devirmeye çalışan Jön Türkler, amaçlarına yoğun bir propaganda ve silahlanıp, dağa çıkarak 1908 yılında ulaşmışlardı. Jön Türkler’in bu darbesine giden yolda en önemli dönemeç Rus Çarı İkinci Nikolay ile İngiltere Kralı Yedinci Edward’ın Reval görüşmeleriydi. Jön Türkler, bu görüşmede sultanın pasif politikasından dolayı imparatorluğun paylaşıldığı yönünde yoğun bir propagandaya başlamışlar ve bu propagandanın sonucunda İkinci Meşrutiyeti ilân ettirip, İkinci Abdülhamid dönemini resmen olmasa da fiilen sona erdirmişlerdi.
Yıllar önce Reval görüşmelerinde İngiltere ile Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmadıklarına Orhan Koloğlu dikkat çekmişti. Alman kaynaklarını çok iyi bilen Dr. Necmettin Alkan ise bu meseleye son noktayı son noktayı koydu. (“1908 Jön Türk İhtilalinin Başlamasında Reval Buluşmasının Önemi”, Toplumsal Tarih, sayı: 175 (Temmuz 2008), s. 48-52).
İngiltere ve Rusya 19. yüzyılın süper güçleriydiler. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Rusya ve İngiltere’nin karşısına yeni bir güç olarak Almanya çıktı. Almanya’nın izlediği politikalar İngiltere ve Rusya’nın çıkarlarını tehdit ediyordu. Rus Çarı İkinci Nikolay ile İngiltere Kralı Yedinci Edward, Reval’de, yani Estonya’nın Talinn şehrinde 8-9 Haziran 1908’de buluşup, izleyecekleri politikaları belirlediler. Reval görüşmesi aslında Almanya’ya karşı bir güç gösterisiydi. Reval’deki görüşmelere kralların yanı sıra İngiltere Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Hardinge ile Rusya Dışişleri Bakanı İswolski de katılmışlardı. Rusya görüşmeye tam kadro katılırken, İngiltere’nin görüşme ekibi aynı düzeyde değildi.
İki hükümdarın katıldığı Reval görüşmesinde İran, Afgan hududu, Girit, Balkan demiryolları ve Makedonya gibi çeşitli konular masaya yatırıldı. Ayrıca Almanya ve Avusturya’ya karşı izlenecek politika da görüşüldü. Makedonya meselesi görüşülmüşü ama Rusya Dışişleri Bakanı İswolski’nin bizzat ifadesine göre “Reval’de henüz Makedon reformu konusunda tam bir karar alınmamıştı”.
İngiltere ve Rusya bu görüşmede Osmanlı’yı paylaşmasa da bu durum dışarıya farklı yansıdı. Geçmişte olup bitenler şüphelenmeyi haklı çıkarıyordu. Rusya, 1768’ten sonra izlediği politika ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan devamlı toprak koparmış, Balkanlar’daki Hristiyanlar’ı imparatorluktan ayırmıştı. Gerek İkinci Abdülhamid, gerekse Jön Türkler Reval’de neler olup bittiğini anlamaya çalıştılar. İkinci Abdülhamid, Rus elçisini kabulünde nelerin görüşüldüğünü sorunca, elçinin Tibet’le ilgili bir görüşme yapıldığını, önemli bir buluşma olmadığını söylemesi sultanı daha fazla şüpheye düşürmüş olmalıdır.
VATANI PAYLAŞTILAR
Jön Türkler, bu dönemde İttihat ve Terakki çatısı altında teşkilatlanıp, Sultan Abdülhamid’e karşı faaliyet yürütüyorlardı. İttihatçılar, Reval görüşmesini yabancı postaneler aracılığıyla kendilerine ulaşan Avrupalı gazeteler ile Makedonya’daki Avrupalı konsoloslardan öğrendiler. Avrupalı gazeteler de iki hükümdarın görüşmelerinde çeşitli meselelerin yanı sıra Makedonya’nın da masaya yatırılıp, bu Osmanlı toprağında yapılacak ıslahatın ele alındığı yazıyorlardı. Islahat demek, o bölgenin kısa bir süre sonra imparatorluktan koparılması demekti.
İttihatçılar, Reval’de Rusya ile İngiltere’nin Türkiye’ye son darbeyi vurmaya, hasta adamın ölümünü erkene almaya, Makedonya’yı, hatta Osmanlı İmparatorluğu paylaşmaya karar verdiklerine inandılar. Bu duruma da İkinci Abdülhamid’in pasif ve yanlış dış politikasının sebep olduğu kanaatindeydiler. Eğer meclis açılır, Hristiyanlar’a eşitlik verilirse Makedonya elden çıkmaz, ülkenin bütünlüğü sağlanır diye düşünüyorlardı. Reval görüşmesini sultana karşı siyasi bir propaganda silahı olarak kullandılar. Bu da uzun süreden hazırlanılan ihtilal sürecini hızlandırdı. 12 Temmuz’da harekete geçip, 23 Temmuz’da anayasayı yürürlüğe koydurup, İkinci Meşrutiyet dönemini başlattılar. Ancak kurtardıklarını sandıkları Makedonya ve Doğu Trakya dışındaki Osmanlı’nın diğer Balkan toprakları izledikleri yanlış siyaset yüzünden dört yıl içerisinde tamamen kaybedildi.
İKİNCİ MEŞRUTİYET’İN 100. YILDÖNÜMÜ
Üç gün sonra, tarihimizin önemli dönüm noktalarından İkinci Meşrutiyet’in 100. yıldönümü. Arapça bir kavram olan “Meşrutiyyet” kelimesi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı siyasî literatüründe “anayasalı ve meclisli monarşi” karşılığında kullanıldı. Kanun-ı Esasî”nin, yani ilk anayasanın ilân edildiği 23 Aralık 1876’dan Meclis-i Mebusan’ın geçici olarak kapatıldığı 13 Şubat 1878’e kadar olan döneme “Birinci Meşrutiyet”, İttihatçılar’ın faaliyetleri sonucu meclisin yeniden toplanmaya davet edildiği 23 Temmuz 1908’den 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’na kadar olan döneme de “İkinci Meşrutiyet” adı verilir.
İkinci Abdülhamid, 93 Harbi’nin sonunda meclisi resmen kapatmasa da süresiz tatil etti. İlk Türk anayasası olan Kanun-ı Esasi, özgürlükler yönünden cılız olmasına rağmen, Jön Türkler tarafından özgürlüğün sembolü olarak görüldü. Meşrutiyet taraftarları 1878 sonrasında İkinci Abdülhamid rejimini değiştirip, tekrar meclisi açtırmak için yoğun bir muhalefete giriştiler. Yurtiçinde faaliyet gösteremeyince de faaliyetlerini yurtdışında sürdürdüler. Jön Türk muhalefeti, 1895’ten itibaren hız kazandı. Jön Türkler’i destekleyen ulema da meşrutî idarenin şeriata uygunluğunu savunuyordu. Meşrutiyetçiler, halka Meşrutî idarenin İslâmiyet’e uygun olduğunu, Kanun-ı Esasî’nin yeniden uygulamaya konulmasını, şeriatın uygulanmasına engel olmadığı propagandasını yaparak taraftarlarını artırmaya çalıştılar.
Reval görüşmesinden sonra ülkenin paylaşıldığına inanan ve gözlerine uyku girmeyen İttihatçılar, bir an önce şeyler yapılması gerektiği yönünde yoğun bir propaganda faaliyetine giriştiler. Sonunda bazı İttihatçı subayların birlikleriyle dağa çıkmaları ve bölgede Sultan Abdülhamid’i temsil eden subaylara ardı ardına yapılan suikastlar sonucunda 23 Temmuz 1908’de meclisin açılacağı ilân edilerek İkinci Meşrutiyet dönemi başladı.
İkinci Meşrutiyet döneminde üzerinde çeşitli defalar düzeltmeler yapılarak, 1876 Kanun-ı Esasisi kullanıldı. 1909’da anayasada yapılan değişiklikle yasama kuvvetlendirilip, yürütmenin gücü azaltılarak Avrupa’daki Meşrutî sistemlere benzer bir yapılanmaya gidildi. İlk Türk anayasası daha sonra da TBMM tarafından Milli Mücadele döneminde değişiklikler ve düzeltmeler yapılarak uygulandı. 1924 anayasasının kabulü ile tamamen yürürlükten kalktı.
İTTİHAT TERAKKİ’NİN NE OLDUĞUNU İTTİHATÇI LİDERLER DE BİLMİYORDU
Tarihimizde çok önemli bir rol oynayan İttihatçılar’ın tarihçilere büyük bir hizmeti vardır. Çoğu genç yaşta ölmelerine rağmen hatıralarını kaleme almışlardır. Talât Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa, Resneli Niyazi, İbrahim Temo, Midhat Şükür Bleda, Halil Menteşe, Kazım Nami Duru, Halil Paşa, Kâzım Karabekir, Cavit Bey ve daha niceleri. İyi bir analizden sonra İttihatçılar’ın hatıraları önemli birer tarih kaynağıdır. Günümüzdeki devlet adamlarının hatıralarını yazmamaları ise gelecekteki tarihçiler açısından büyük bir kayıp olacak.
Bu hatıraların bir kısmı kitap olarak yayınlanırken, bir kısmı da gazetelerde tefrika edilmiş, ancak son yıllara kadar tozlu sayfalarda kalmıştır. Böyle önemli hatıralardan biri, önemli İttihatçılar’dan Muhiddin Birgen’in hatıralarıydı. Prof. Dr. Zeki Arıkan, Muhiddin Birgen’in 1936-1937 yıllarında Son Posta Gazetesi’nde yayınlanan, ancak tozlu ve sararmış sayfalarda kalan hatıralarını yazar hakkında geniş bir incelemeyle birlikte bir süre önce kitap yayınevi yayınları arasında “İttihat ve Terakki’de On Sene” ismiyle iki cilt hâlinde yayınlayarak tarihimizin en önemli örgüt ve partilerinden olan İttihat ve Terakki’nin tarihinin aydınlatılmasına önemli katkı yapmıştı.
Tanin Gazetesi’nde başyazarlık, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde milletvekilliği ve Atatürk döneminde “Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü” yapan Muhittin Birgen’in hatıraları Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönemlerine ışık tutuyor. Ancak hatıratın en ilginç yanı Muhittin Birgen’in İttihat ve Terakki’nin lideri Talât Paşa’ya “İttihat ve Terakki nedir?” diye sorunca aldığı cevap. Talât Paşa, Türk tarihini değiştiren partisini “Ne olduğunu ben de pek bilmiyorum ama idaresi pek müşkül bir şey” diye tarif etmiş.
Bugün
Üç gün sonra İkinci Meşrutiyet’in 100. Yıldönümü. 100 yıl önce İttihatçılar, Reval’de İngiltere ile Rusya Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaştı, vatan elden gitti diye propaganda yaparak İkinci Meşrutiyet’i ilân ettirip, yönetimi ele geçirmişlerdi.
Tarihi severiz ama bir türlü ders almayız. Avrupa bizi hep aynı şekilde oyuna getirir, bir türlü anlamayız. Hep aynı şekilde vatan elden gitti, ülke satıldı diye propaganda ile yönetim değiştirilir, farkına varmayız.
REVAL’DE GÖVDE GÖSTERİSİ
Bugünkü gelişmeleri de yakından ilgilendiren bir hadise 100 yıl önce cereyan etmişti. Yıllarca Sultan Abdülhamid’i devirmeye çalışan Jön Türkler, amaçlarına yoğun bir propaganda ve silahlanıp, dağa çıkarak 1908 yılında ulaşmışlardı. Jön Türkler’in bu darbesine giden yolda en önemli dönemeç Rus Çarı İkinci Nikolay ile İngiltere Kralı Yedinci Edward’ın Reval görüşmeleriydi. Jön Türkler, bu görüşmede sultanın pasif politikasından dolayı imparatorluğun paylaşıldığı yönünde yoğun bir propagandaya başlamışlar ve bu propagandanın sonucunda İkinci Meşrutiyeti ilân ettirip, İkinci Abdülhamid dönemini resmen olmasa da fiilen sona erdirmişlerdi.
Yıllar önce Reval görüşmelerinde İngiltere ile Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmadıklarına Orhan Koloğlu dikkat çekmişti. Alman kaynaklarını çok iyi bilen Dr. Necmettin Alkan ise bu meseleye son noktayı son noktayı koydu. (“1908 Jön Türk İhtilalinin Başlamasında Reval Buluşmasının Önemi”, Toplumsal Tarih, sayı: 175 (Temmuz 2008), s. 48-52).
İngiltere ve Rusya 19. yüzyılın süper güçleriydiler. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Rusya ve İngiltere’nin karşısına yeni bir güç olarak Almanya çıktı. Almanya’nın izlediği politikalar İngiltere ve Rusya’nın çıkarlarını tehdit ediyordu. Rus Çarı İkinci Nikolay ile İngiltere Kralı Yedinci Edward, Reval’de, yani Estonya’nın Talinn şehrinde 8-9 Haziran 1908’de buluşup, izleyecekleri politikaları belirlediler. Reval görüşmesi aslında Almanya’ya karşı bir güç gösterisiydi. Reval’deki görüşmelere kralların yanı sıra İngiltere Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Hardinge ile Rusya Dışişleri Bakanı İswolski de katılmışlardı. Rusya görüşmeye tam kadro katılırken, İngiltere’nin görüşme ekibi aynı düzeyde değildi.
İki hükümdarın katıldığı Reval görüşmesinde İran, Afgan hududu, Girit, Balkan demiryolları ve Makedonya gibi çeşitli konular masaya yatırıldı. Ayrıca Almanya ve Avusturya’ya karşı izlenecek politika da görüşüldü. Makedonya meselesi görüşülmüşü ama Rusya Dışişleri Bakanı İswolski’nin bizzat ifadesine göre “Reval’de henüz Makedon reformu konusunda tam bir karar alınmamıştı”.
İngiltere ve Rusya bu görüşmede Osmanlı’yı paylaşmasa da bu durum dışarıya farklı yansıdı. Geçmişte olup bitenler şüphelenmeyi haklı çıkarıyordu. Rusya, 1768’ten sonra izlediği politika ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan devamlı toprak koparmış, Balkanlar’daki Hristiyanlar’ı imparatorluktan ayırmıştı. Gerek İkinci Abdülhamid, gerekse Jön Türkler Reval’de neler olup bittiğini anlamaya çalıştılar. İkinci Abdülhamid, Rus elçisini kabulünde nelerin görüşüldüğünü sorunca, elçinin Tibet’le ilgili bir görüşme yapıldığını, önemli bir buluşma olmadığını söylemesi sultanı daha fazla şüpheye düşürmüş olmalıdır.
VATANI PAYLAŞTILAR
Jön Türkler, bu dönemde İttihat ve Terakki çatısı altında teşkilatlanıp, Sultan Abdülhamid’e karşı faaliyet yürütüyorlardı. İttihatçılar, Reval görüşmesini yabancı postaneler aracılığıyla kendilerine ulaşan Avrupalı gazeteler ile Makedonya’daki Avrupalı konsoloslardan öğrendiler. Avrupalı gazeteler de iki hükümdarın görüşmelerinde çeşitli meselelerin yanı sıra Makedonya’nın da masaya yatırılıp, bu Osmanlı toprağında yapılacak ıslahatın ele alındığı yazıyorlardı. Islahat demek, o bölgenin kısa bir süre sonra imparatorluktan koparılması demekti.
İttihatçılar, Reval’de Rusya ile İngiltere’nin Türkiye’ye son darbeyi vurmaya, hasta adamın ölümünü erkene almaya, Makedonya’yı, hatta Osmanlı İmparatorluğu paylaşmaya karar verdiklerine inandılar. Bu duruma da İkinci Abdülhamid’in pasif ve yanlış dış politikasının sebep olduğu kanaatindeydiler. Eğer meclis açılır, Hristiyanlar’a eşitlik verilirse Makedonya elden çıkmaz, ülkenin bütünlüğü sağlanır diye düşünüyorlardı. Reval görüşmesini sultana karşı siyasi bir propaganda silahı olarak kullandılar. Bu da uzun süreden hazırlanılan ihtilal sürecini hızlandırdı. 12 Temmuz’da harekete geçip, 23 Temmuz’da anayasayı yürürlüğe koydurup, İkinci Meşrutiyet dönemini başlattılar. Ancak kurtardıklarını sandıkları Makedonya ve Doğu Trakya dışındaki Osmanlı’nın diğer Balkan toprakları izledikleri yanlış siyaset yüzünden dört yıl içerisinde tamamen kaybedildi.
İKİNCİ MEŞRUTİYET’İN 100. YILDÖNÜMÜ
Üç gün sonra, tarihimizin önemli dönüm noktalarından İkinci Meşrutiyet’in 100. yıldönümü. Arapça bir kavram olan “Meşrutiyyet” kelimesi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı siyasî literatüründe “anayasalı ve meclisli monarşi” karşılığında kullanıldı. Kanun-ı Esasî”nin, yani ilk anayasanın ilân edildiği 23 Aralık 1876’dan Meclis-i Mebusan’ın geçici olarak kapatıldığı 13 Şubat 1878’e kadar olan döneme “Birinci Meşrutiyet”, İttihatçılar’ın faaliyetleri sonucu meclisin yeniden toplanmaya davet edildiği 23 Temmuz 1908’den 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’na kadar olan döneme de “İkinci Meşrutiyet” adı verilir.
İkinci Abdülhamid, 93 Harbi’nin sonunda meclisi resmen kapatmasa da süresiz tatil etti. İlk Türk anayasası olan Kanun-ı Esasi, özgürlükler yönünden cılız olmasına rağmen, Jön Türkler tarafından özgürlüğün sembolü olarak görüldü. Meşrutiyet taraftarları 1878 sonrasında İkinci Abdülhamid rejimini değiştirip, tekrar meclisi açtırmak için yoğun bir muhalefete giriştiler. Yurtiçinde faaliyet gösteremeyince de faaliyetlerini yurtdışında sürdürdüler. Jön Türk muhalefeti, 1895’ten itibaren hız kazandı. Jön Türkler’i destekleyen ulema da meşrutî idarenin şeriata uygunluğunu savunuyordu. Meşrutiyetçiler, halka Meşrutî idarenin İslâmiyet’e uygun olduğunu, Kanun-ı Esasî’nin yeniden uygulamaya konulmasını, şeriatın uygulanmasına engel olmadığı propagandasını yaparak taraftarlarını artırmaya çalıştılar.
Reval görüşmesinden sonra ülkenin paylaşıldığına inanan ve gözlerine uyku girmeyen İttihatçılar, bir an önce şeyler yapılması gerektiği yönünde yoğun bir propaganda faaliyetine giriştiler. Sonunda bazı İttihatçı subayların birlikleriyle dağa çıkmaları ve bölgede Sultan Abdülhamid’i temsil eden subaylara ardı ardına yapılan suikastlar sonucunda 23 Temmuz 1908’de meclisin açılacağı ilân edilerek İkinci Meşrutiyet dönemi başladı.
İkinci Meşrutiyet döneminde üzerinde çeşitli defalar düzeltmeler yapılarak, 1876 Kanun-ı Esasisi kullanıldı. 1909’da anayasada yapılan değişiklikle yasama kuvvetlendirilip, yürütmenin gücü azaltılarak Avrupa’daki Meşrutî sistemlere benzer bir yapılanmaya gidildi. İlk Türk anayasası daha sonra da TBMM tarafından Milli Mücadele döneminde değişiklikler ve düzeltmeler yapılarak uygulandı. 1924 anayasasının kabulü ile tamamen yürürlükten kalktı.
İTTİHAT TERAKKİ’NİN NE OLDUĞUNU İTTİHATÇI LİDERLER DE BİLMİYORDU
Tarihimizde çok önemli bir rol oynayan İttihatçılar’ın tarihçilere büyük bir hizmeti vardır. Çoğu genç yaşta ölmelerine rağmen hatıralarını kaleme almışlardır. Talât Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa, Resneli Niyazi, İbrahim Temo, Midhat Şükür Bleda, Halil Menteşe, Kazım Nami Duru, Halil Paşa, Kâzım Karabekir, Cavit Bey ve daha niceleri. İyi bir analizden sonra İttihatçılar’ın hatıraları önemli birer tarih kaynağıdır. Günümüzdeki devlet adamlarının hatıralarını yazmamaları ise gelecekteki tarihçiler açısından büyük bir kayıp olacak.
Bu hatıraların bir kısmı kitap olarak yayınlanırken, bir kısmı da gazetelerde tefrika edilmiş, ancak son yıllara kadar tozlu sayfalarda kalmıştır. Böyle önemli hatıralardan biri, önemli İttihatçılar’dan Muhiddin Birgen’in hatıralarıydı. Prof. Dr. Zeki Arıkan, Muhiddin Birgen’in 1936-1937 yıllarında Son Posta Gazetesi’nde yayınlanan, ancak tozlu ve sararmış sayfalarda kalan hatıralarını yazar hakkında geniş bir incelemeyle birlikte bir süre önce kitap yayınevi yayınları arasında “İttihat ve Terakki’de On Sene” ismiyle iki cilt hâlinde yayınlayarak tarihimizin en önemli örgüt ve partilerinden olan İttihat ve Terakki’nin tarihinin aydınlatılmasına önemli katkı yapmıştı.
Tanin Gazetesi’nde başyazarlık, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde milletvekilliği ve Atatürk döneminde “Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü” yapan Muhittin Birgen’in hatıraları Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönemlerine ışık tutuyor. Ancak hatıratın en ilginç yanı Muhittin Birgen’in İttihat ve Terakki’nin lideri Talât Paşa’ya “İttihat ve Terakki nedir?” diye sorunca aldığı cevap. Talât Paşa, Türk tarihini değiştiren partisini “Ne olduğunu ben de pek bilmiyorum ama idaresi pek müşkül bir şey” diye tarif etmiş.
Bugün
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.