Ana Konu:Osmanlı'da Askeri Teşkilat
Osmanlı kapıkulu ordusunu teşkil eden ikinci sınıf askerî güç, Kapıkulu süvarisidir. Osmanlıların muvaffakiyetli hamlelerinde bu sınıfın da büyük bir hissesi vardır. Osmanlı topraklan genişledikçe tımarlar çoğalıyor, tımarlar çoğaldıkça da tımarlı süvari (sipahi)nin sayısı da artıyordu. Fakat bunlar, kendi tımarlarında ikamet ettiklerinden, başarıları mahdud kılıyordu. Bu bakımdan daha kuruluş yıllarından itibaren devlet merkezinde, yeniçeriler gibi devamlı ve maaş alan bir süvari birliğinin bulundurulması ihtiyacı hissediliyordu. Bu sebeple Sultan I. Murad döneminde, Rumeli Beylerbeyi olan Timurtaş Paşa’nın yardim ve tavsiyesiyle ilk adim atılmış oluyordu. Önce "Sipah" ve "Silahdar" adi ile iki bölük olarak teşkil edilen Kapıkulu süvarisine daha sonra "Sag Ulûfeci" ve "Sol Ulûfeci" (Ulûfeciyan-i yemin ve yesâr) ile "Sag ve Sol Garipler" (Gureba-i yemin ve yesâr) ismi verilen dört bölük daha ilave edilerek Kapıkulu süvari ocağı altı bölüğe yükseltilmiş oldu.
Osmanlı kapıkulu ordusunu teşkil eden ikinci sınıf askerî güç, Kapıkulu süvarisidir. Osmanlıların muvaffakiyetli hamlelerinde bu sınıfın da büyük bir hissesi vardır. Osmanlı topraklan genişledikçe tımarlar çoğalıyor, tımarlar çoğaldıkça da tımarlı süvari (sipahi)nin sayısı da artıyordu. Fakat bunlar, kendi tımarlarında ikamet ettiklerinden, başarıları mahdud kılıyordu. Bu bakımdan daha kuruluş yıllarından itibaren devlet merkezinde, yeniçeriler gibi devamlı ve maaş alan bir süvari birliğinin bulundurulması ihtiyacı hissediliyordu. Bu sebeple Sultan I. Murad döneminde, Rumeli Beylerbeyi olan Timurtaş Paşa’nın yardim ve tavsiyesiyle ilk adim atılmış oluyordu. Önce "Sipah" ve "Silahdar" adi ile iki bölük olarak teşkil edilen Kapıkulu süvarisine daha sonra "Sag Ulûfeci" ve "Sol Ulûfeci" (Ulûfeciyan-i yemin ve yesâr) ile "Sag ve Sol Garipler" (Gureba-i yemin ve yesâr) ismi verilen dört bölük daha ilave edilerek Kapıkulu süvari ocağı altı bölüğe yükseltilmiş oldu.
Kapıkulu süvari sınıfını meydana getiren efrat da devşirme çocukları ile harplerde esir alınan çocuklardan meydana geliyordu. Bunlar da yeniçeriler gibi hükümdarın şahsına mahsus olan atlı kuvvetler idi. Bunlardan vücutça uygun ve kabiliyetli olanlar, İstanbul, Edirne ve Gelibolu saraylarında terbiye olunduktan sonra yedi senede bir "Bölüğe çıkmak" tabir edilen bölüklere verme işlemi yapılırdı. Derece ve maaş itibariyle yeniçerilerden daha yüksek olmalarına rağmen, idare üzerindeki nüfuzları ve harplerdeki önemleri itibarıyla onlar kadar ilerde değillerdi.
Kapıkulu süvari birliklerinden ilk ikisine "Bas", öbür ikisine "Orta", son ikisine de "Aşağı bölükler" adi verilmişti. Bunlardan sipah bölüğüne "Kırmızı bayrak", silahtar bölüğüne "San bayrak", orta ve aşağı bölükler için de Alaca bayrak" tabiri kullanılırdı.
Kapıkulu süvarileri, hükümdarla birlikte sefere gittikleri zaman onun sag ve solunda yürürlerdi. Sipah sağda, silahtar da solda bulunurdu. Sipahin sağında sağ ulûfeciler, silahtarların solunda da sol ulûfeceler yürürlerdi. Bunların sag ve solunda da sag ve sol garipler yürüyorlardı.
Sipah ve silahtarlar, muharebe meydanında padişahın çadırını (Otag-i hümâyun), ulûfeciler gerek muharebe esnasında, gerekse konaklama yerlerinde saltanat sancaklarını, garipler ise ordu ağırlıkları ile hazineyi muhafaza ederlerdi.
Adı geçen "Altı Bölük" efradı, hayvan besledikleri için devlet merkezinden fazla uzak olmayan ve mer'asi bol yerlerde ikamet ediyorlardı. Bu yüzden bunlardan bir kısmı Bursa ile Edirne, bir kısmı da İstanbul ve civarında ikamet etmek zorunda idiler. Kanunî Sultan Süleyman zamanından başlamak üzere, bunlardan 300 kişi, sefer zamanlarında devlet merkezinde bir çeşit yaverlik yapmak vazifesi ile görevlendirilmişlerdi. Mülazım adi verilen bu 300 kişi, barış zamanlarında mirî mukataaların idaresi ile cizye cibâyeti (toplanması) gibi islerle görevlendirilmişlerdi.
Kapıkulu süvarilerini meydana getiren her bölüğün âmiri olarak ayrı ayrı ağaları vardı. Bunlar, Sipah ağası, Silahtar ağası, Sag ulûfeciler ağası gibi isimler alıyorlardı. Belge ve kanunnâmelerde bu isimler aynen kullanılıyordu. Nitekim 18 Muharrem 973 (15 Ağustos 1565) tarihli Semendire ve Belgrad'a kadar yol üzerinde bulunan kadılara gönderilen hükümde bu isimlerden ayni lafızlarla söz edilmesi bunun örneklerinden biridir. Protokol bakımından bunların en ileride olanı Sipah ağası oldugu gibi, bunun komutasında bulunan bölük de en itibarlı bölük idi. Ağalardan başka her bölüğün bölük başıları, kethüdaları, kethüda yeri, katip ve kalfa isimlerini taşıyan bir komuta heyeti ile başçavuş ve çavuş adlarında küçük rütbeli zâbitleri vardı.
Kapıkulu süvarilerinin kullandıkları silahlar, genellikle o dönemde her kavim ve millet tarafından kullanılan silahlardı. Bunların orijinalliği, silahların imal ve kullanılmasında idi. Türk silahlarının daha hafif, yani taşınma ve kullanılmasının kolay olması bir üstünlük sağlıyordu. Hafif silahlar grubuna giren bu silahlar, ok, yay, kalkan, harbe veya mızrak ile bele takılan balta, pala veya hançerle atların eğer kaşına asılmış olan gaddare denilen geniş yüzlü kısa bir kılıç ve bozdoğan ismi verilen yuvarlak başlı bir ağaç topuzdu. Kapıkulu süvarilerinin bellerindeki ok keselerinde (sadak) okları vardı. Muharebelerde, bu silahlardan duruma göre uygun olanını kullanırlardı. Bu süvarilerin üzerlerinde çelik zırhlı gömlekler vardı. Kalkanları ise elbise ve başlıklarının renginde boyanmıştı. Muharebelerde yanlarında yedek hayvanları da bulunurdu.
Sultan III. Murad döneminden önce hariçten bir kimsenin giremediği bu ocağa, adi geçen hükümdar zamanında, dışardan iltihaklar başladı. Ocak teşkilâtı bozulduktan sonra "veledes" denilen süvari oğulları da ocağa alınmaya başlamıştı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında sayılan yedi bin kişi civarında iken, hariçten ocağa girenler yüzünden bu sayı yirmi bini bulmuştu. Bilahare Kaptan-i Derya Kara Murad Paşa’nın, ocakları, İbsir Pasa aleyhine kışkırtması sonucunda süvari mevcudu, ocaktan tard edilmiş olanları da tekrar almak suretiyle elli bine ulaşmıştı XVII. asrin ortalarında, vezir olarak Osmanlı Devleti'ne hizmet etmiş bir aile olan Köprülüler iktidara geçince, devletin inhitatını uzunca bir müddet yavaşlatmaya ve hatta durdurmaya başladıkları gibi bazı ıslahat hareketlerinde de bulunmaya teşebbüs etmişlerdi. İşte bu dönemde, süvari bölüklerinde yapılan tenkisatla sayılan on beş bin civarına indirilebilmişti. Bunların, yaptıkları bazı isyanları da bastırılınca takibata uğradılar. Bunun üzerine önemleri kalmayan bir sınıf haline geldiler. Zaman zaman zorbalıklar yapan ve isyan eden bu askerî birliklerin, Dördüncü Murad ile Köprülü Mehmed Paşa’dan yedikleri iki büyük darbe, bunları önemsiz bir hale getirmişti. Hezarfen Hüseyin Efendi, bunların, bu dönemdeki sayılarını su rakamlarla bize aktarmaktadır. Ona göre Sipah bölüğü 7203, Silahtar bölüğü 6254, Ülûfeciyan-i yemin 488, Ulûfeciyan-i yesâr 488, Gureba-i yemin 410, Gruba-i yesâr 312 olmak üzere toplam 15155 kişiye kadar yükselmektedir.
XVIII. asırdan itibaren sayı ve güçleri giderek zayıflayan Kapıkulu süvarisi de "Vak'a-i Hayriye" diye adlandırılan ve yeniçeriliğin ortadan kalkmasıyla sonuçlanan olayda lagv edildiler. Yeniçerilerin bu sıralardaki serkeşlik ve isyanlarına katılmayan bu ocak mensuplarından, isteyenlerin yeni kurulan modem süvaride vazife almalarına müsaade edilmişti.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.