Ana Konu:Osmanlı'da Askeri Teşkilat
Kuşatma altındaki surlarının altından tünel (lağım) kazmak suretiyle yıkan veya düşmanın açtığı tünelleri kapatan bir ocaktır. Osmanlı ordusunda mühendislik bilgisine dayalı olan bu ocak, XVII. asrin ortalarından itibaren bozulmaya yüz tutmuştu. Biri, Cebeci başının komutasında ve maaşlı, diğeri de Lağımcı başı denilen komutanın emri altında ve tımarlı olan iki kısma ayrılıyorlardı.
Kuşatma altındaki surlarının altından tünel (lağım) kazmak suretiyle yıkan veya düşmanın açtığı tünelleri kapatan bir ocaktır. Osmanlı ordusunda mühendislik bilgisine dayalı olan bu ocak, XVII. asrin ortalarından itibaren bozulmaya yüz tutmuştu. Biri, Cebeci başının komutasında ve maaşlı, diğeri de Lağımcı başı denilen komutanın emri altında ve tımarlı olan iki kısma ayrılıyorlardı.
Yer altında yollar açarak fitil ve barutla kale bedenlerini yıkan veya lağım açarak berheva eden lağımcılık, Osmanlı ordusunda çok gelişmişti. Gerçekten, günümüzün istihkâm sınıfı diye adlandırabileceğimiz bu ocak hakkında su ifadeler kullanılmaktadır: "XVIII. asra kadar Türk istihkamcısı, gerek teknik ve gerekse tabya bakımından dünyanın mukayese edilemeyecek kadar en üstün istihkâm sınıfı idi. Bunu, o dönemin bütün Avrupalı yazarları ve tanınmış generalleri teyide etmektedirler. Modem Avrupa istihkamcılığının kurucusu da Türklerdir. Türk istihkâm tekniğini ilk defa Fransızlar öğrenmiş ve XIV. Louis devrinde tatbik etmişlerdir. Daha sonra bu teknik bilgi, Avrupa orduları tarafından aynen iktibas edilmiştir. (Lavisse-Rambaud, VI, 96) Avrupa istihkamcılığının babası sayılan mühendis general Vauban, ilk defa Türkler'den öğrendiği tabya tekniğini, 1673 senesinde Hollanda’nın Maestricht kalesi kuşatmasında kullanmış, basarili olması üzerine ayni asrin sonlarında bu teknik, bütün Avrupa'ya yayılmıştır. Vauban, Türk istihkam tabyasını Kandiye'de öğrenmişti."
Vazifesi, sadece tünel açmakla bitmeyen bu ocak, hem ordunun hem de ağırlıklarının geçirilmesi için köprü yapmak ve gerekiyorsa mevcutları tamir etmek gibi vazifelerle de yükümlü idi. Kale muhasaralarında bunların bilgi, teknik ve faaliyetlerinden epey istifade edilmiştir. Bu sayede zaptı kabil olmayan pek çok kale, bu ocak mensuplarının açtıkları tüneller sayesinde kolayca ele geçirilmişti. Nitekim Serdar-i Ekrem Köprülüzâde Ahmed Paşa’nın 1078 (1667) senesindeki Kandiye kuşatma ve fethinden bahsedilirken lağımcıların burada ne denli hizmet ve yararlılıklar gösterdiğine temas edilir. Bu tarihten sonra da Osmanlıların lağımcılığı yavaş yavaş gerilemeye başlamıştı. Bu sebeple olsa gerek ki, 1207 (1792) de "Nizam-i Cedid" denilen yeni bir sistemle dönemine göre modern bir hale getirilmeye çalışıldı. Bu maksatla ocak, biri lağım bağlamak, diğeri köprü, tabya ve kale yapmak gibi mimarî bilgi gerektiren iki kısma ayrıldı.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.