"Kimse idam cezasını istemez; ama o dönemde bunlar idam edildiğinde toplumsal bir coşku vardı. 27 Mayıs’ı burada ihtilal olarak görmek hata olur. 1960 ihtilali aslında bir devrimdir."
Gazeteci Emin Çölaşan’ın eşi, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan bu sözleri geçen Mart ayında söylediğinde aklıselim sahibi herkesin tepkisini çekmişti. Çünkü, ülkede genel siyasi anlayışı perişan eden ve daha sonra geleneksel hâle gelecek darbeciliğin temeli 27 Mayıs’ta askerî hiyerarşiyi de çiğneyen bir avuç askerin girişimiyle başlamıştı.
Aslında darbeye bu şekilde bakan kafa yapısı pek haksız sayılmazdı. Çünkü, bugün, tepkiler üzerine Millî Eğitim Bakanlığı, ilköğretim 8. sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabındaki askerî darbelere ilişkin bilgilerde değişiklik yapma ihtiyacı hissetmesine rağmen, geçmişte ilkokul öğrencilerine darbeyi öven ve Demokrat Parti’yi (DP) kötüleyen metinler ‘ders’ diye okutuluyordu. Gazeteci ve yayınevi sahibi Rakım Çalapala ile öğretmen Ali Ekrem İnal’ın ilkokul beşinci sınıf tarih kitabına ek olması için kaleme aldıkları 27 Mayıs İnkılabı isimli 8 sayfalık broşürün, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 5 Eylül 1960 tarihli kararıyla öğrencilere okutulması uygun görüldüğü anlaşılıyordu.
Tansel Çölaşan, 27 Mayıs’a boşuna ‘devrimdir’ demiyordu. Zira, darbe yapıldığında 16 yaşında olan Çölaşan’ın büyükleri 27 Mayıs’ı kafalara ‘inkılap’ olarak kazıyordu. Okullarda okutulan metnin yazarları düşüncelerini bakın nasıl dile getirmişti: “27 Mayıs 1960 tarihinde yurdumuzda büyük bir devrim oldu. O güne kadar devletimizi idare etmekte olan DP hükûmeti zorla başımızdan uzaklaştırıldı.”
DP’nin ilk yıllarından takdirle bahsedilen broşürde, 1954 seçimlerinden sonra ikinci defa hükûmet etme hakkı kazanan parti için ‘halkın bu sevgisinden âdeta şımardı’ deniliyordu. Ayrıca DP’nin yaptığı fabrika, köprü ve baraj gibi bütün kalkınma hamleleri de ‘baştan başa plansız ve programsızdı’ ifadesiyle küçümseniyordu. DP’nin ve partililerin yerden yere vurulduğu güya ders kitabında ‘tarafsız’ gazete yazarlarının hükûmeti ve DP ileri gelenlerini uyardığı, fakat bu uyarıların Menderes ve ekibi tarafından dikkate alınmadığı belirtiliyordu.
İŞLER NASIL ÇIĞIRINDAN ÇIKTI?
DP’nin, muhalifleri susturduğundan, milletin hak ve hürriyetlerini kısıtladığından dem vurulan metinde, hükûmetin, 28 Nisan’da İstanbul, 29 Nisan’da Ankara’da yapılan öğrenci eylemlerini anlamadığına da yer veriliyor. 21 Mayıs günü ise Harp Okulu öğrenci ve subayları Ankara’da sessiz bir yürüyüşle protestolara destek vermişti. İlkokul 5. sınıf öğrencilerine okutulan ders kitabına bu olay şöyle yansımıştı: “Hükümet, bu hareketin de manasını anlamadı. Tersine, gençleri ve ordunun subay kaynağı olan Harp Okulu’nu dağıtmak için kan dökmeyi bile göze aldığını gösteren tertiplere girişti. Zorla iş başında kalmak için her şeyi yapabileceğini gösterdi.”
Ordunun bu gelişmeler karşısındaki duruşu ise metinde şöyle anlatılıyor: “Türk ordusu, hükümetin bu yanlış tutumunu beğenmiyordu. Ordumuz, Atatürk devrinden beri siyaset dışında kalmıştı. Fakat cumhuriyetin tehlikeye düştüğünü görünce, memlekette kardeş kanı dökülmesini önlemek zorunda kaldı. 27 Mayıs sabahının erken saatlerinde radyodan heyecanla seslenen bir subay, Türk milletine bu müjdeyi verdi. Sokaklara dökülen halk, bayram sevinci içinde birbirleriyle kucaklaşıyordu. Her yer bayraklarla donanıvermişti. Şanlı Türk ordusu bir kere daha tarihî bir vazifeyi başarmıştı. Memleketi felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmıştı.”
Taze beyinlere ‘inkılap/devrim’ şeklinde işlenmeye çalışılan düpedüz darbe metinleri yıllar geçtikçe biraz olsun yumuşatılır. Ama metni yazanlar, darbecilerin, bu ülkede başbakanlık ve bakanlık yapmış üç insanı idam ettikleri bilgisine yer vermez hiç.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın değiştirmeye karar verdiği ilköğretim 8. sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük kitaplarındaki metinler ise hayli yumuşatılmıştı:
27 MAYIS: 1950’lerin ikinci yarısından itibaren yabancı kredilerin azalması ve tarımda verimsiz bir dönemin başlamasıyla artan muhalefet karşısında DP hükûmeti, muhalefeti etkisiz hâle getirmeye çalıştı. Artan ekonomik ve siyasi sıkıntılar 27 Mayıs 1960’ta askerî müdahaleye yol açtı.
12 MART MUHTIRASI: 1961 Anayasası ile yeni bir döneme giren o yıllardaki Türkiye’de, politikacıların siyasi, sosyal ve ekonomik sıkıntılara çözüm getirmeyen çekişmeleri, toplumsal gerginliği artırdı... Tüm bu gelişmeler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1971’de ülkedeki çatışma ortamına son vermek için hükûmete bir muhtıra vermesine yol açtı.
12 EYLÜL: Demirel’in başkanlığındaki hükûmet, Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekili Turgut Özal’ın hazırladığı ekonomik istikrar programını 24 Ocak 1980’de uygulamaya koydu. Ancak uygulama, ülkede yaşanan sıkıntıya çözüm olmadığı gibi huzursuzluklara da neden oldu... 1980 12 Eylül’üne gelindiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri geçici bir süre için yönetime el koydu. Bütün ülkede sıkıyönetim ilan edildi.
28 ŞUBAT SÜRECİ: 1996’da hükûmet Refah Partisi ile DYP arasında kuruldu. Laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin artması üzerine Millî Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 tarihinde hükûmeti uyardı.
Menderes’i idama götüren darbe uzun yıllar ‘27 Mayıs, Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ adıyla kutlandı bu ülkede. Kaldırılması da, 1982’de, bir başka darbeci ekibe, Kenan Evren’in başında yer aldığı 12 Eylül’cülere nasip oldu.
27 Mayıs, Hürriyet ve Anayasa Bayramı, 3 Nisan 1963’te ilan edilmişti; fakat darbeciler vakit kaybetmeden, darbenin ertesi yılında (1961) başlamıştı merasimlere. Mesela 1961 yılı için hazırlanmış bir ‘27 Mayıs Merasim Programı’na göre, üniversite öğrencilerinin yanında ‘sivil’ liselerden seçme öğrenciler de bunlara katılmakla yükümlüydü. Örf-i idarenin hüküm sürdüğü İstanbul’daki merasim programına göre, darbeciler eylemlerini 19 Mayıs havasında kutluyordu. İstanbul Örf-i İdare Kumandanı Korgeneral Cemal Tural imzasıyla hazırlanan program saat 08.00’de başlıyordu. Tören sırasıyla Orduevi bahçesi anıtına çelenk, Atatürk’ün Şişli’deki evine 27 Mayıs çelengi, Taksim Abidesi’ne çelenk, Turan Emeksiz Bayrağı’nın çekilmesi ve İstanbul Üniversitesi Abidesi’ne çelenk konulması ile devam ediyordu.
Turan Emeksiz, DP tarafından Tahkikat Komisyonu kurulmasına dair kanunun kabul edilmesi üzerine çıkan olaylarda öldürülen 20 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Askerlerin güdümündeki öğrenciler, 28 Nisan 1960 sabahı İstanbul Üniversitesi bahçesinde protesto mitingi düzenlemiş, bunun üzerine polis olaylara müdahale için üniversite bahçesine girmiş, kargaşa Beyazıt Meydanı’na yayılmıştı. İşte bu sırada Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz bir kurşunla hayatını kaybetmişti...
Anlaşılan 27 Mayısçılar, bu öğrenciyi kendilerine bayrak edinmiş olacak ki, darbeyi anma gününde ‘Turan Emeksiz Bayrağı’ icat etmişti.
Kumandan, vali ve varsa Millî Birlik Komitesi üyelerinin 1. Ordu Komutanlığı Şeref Salonu’nda tebrikleri kabul etmesinin ardından Vatan Caddesi’ne geçilecekti. (Burada dikkat çeken husus örf-i idare kumandanının protokolde validen üstün tutulmasıydı. Malum, darbe ile birlikte valiler aynı zamanda belediye başkanı olmuştu. O tarihte vali olan asker kökenli Refik Tulga da valilik ve belediye başkanlığı görevini 26 Şubat 1962’ye kadar sürdürmüştü.)
19 Mayıs törenlerine benzer bir program tertip edilmesi için Mithat Paşa, yani Beşiktaş İnönü Stadyumu seçilmişti. Kuleli Askerî Lisesi ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin yanında sivil liselerden seçilmiş öğrenciler de bu ‘darbe bayramı’na katılmak zorundaydı.
Akşam ise fener alayı vardı. 66. Tümen Komutanlığı’nca tertip edilecek alayın şehrin önemli semtlerinden geçmesi öngörülüyordu. Donanma gündüz saat 10’dan itibaren rıhtımda tertiplenerek halkın ziyaretine açık tutulacak, akşam 9’da da Açıkhava Tiyatrosu’nda festival düzenlenecekti. Organizasyonu ise İstanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birliği yapacaktı. Emir büyük yerdendi, katılmamak olmazdı!
27 Mayıs Merasimi bunlarla bitmiyordu. Havai fişek gösterileri belediyece tanzim edilecek, ayrıca Beyazıt ve Galata kulelerine mahyalar yazılacaktı.
İstanbul Bölgesi’nde 66. Tümen, Kadıköy Bölgesi’nde de 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nca gerekli bütün emniyet tedbirlerinin alınacağı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün emniyetle ilgili unsurlarının 27 Mayıs günü Garnizon Kumandanlıkları’nın emrine verileceğinin belirtildiği merasim programına, Türkiye Millî Talebe Federasyonu ikinci başkanı, İstanbul, İstanbul Teknik, Yüksek Okullar, Maçka Teknik Okul Talebe Birliği başkanlarının katılması da zorunluydu.
Bu törenler yıllardır yapılmıyor; Millî Eğitim de darbeyi öven kitapları okutmayacak artık. Peki 10 yılda bir tekrarlanan darbelerin izleri bu coğrafyada kaç yılda silinebilecek?
Gazeteci Emin Çölaşan’ın eşi, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan bu sözleri geçen Mart ayında söylediğinde aklıselim sahibi herkesin tepkisini çekmişti. Çünkü, ülkede genel siyasi anlayışı perişan eden ve daha sonra geleneksel hâle gelecek darbeciliğin temeli 27 Mayıs’ta askerî hiyerarşiyi de çiğneyen bir avuç askerin girişimiyle başlamıştı.
Aslında darbeye bu şekilde bakan kafa yapısı pek haksız sayılmazdı. Çünkü, bugün, tepkiler üzerine Millî Eğitim Bakanlığı, ilköğretim 8. sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabındaki askerî darbelere ilişkin bilgilerde değişiklik yapma ihtiyacı hissetmesine rağmen, geçmişte ilkokul öğrencilerine darbeyi öven ve Demokrat Parti’yi (DP) kötüleyen metinler ‘ders’ diye okutuluyordu. Gazeteci ve yayınevi sahibi Rakım Çalapala ile öğretmen Ali Ekrem İnal’ın ilkokul beşinci sınıf tarih kitabına ek olması için kaleme aldıkları 27 Mayıs İnkılabı isimli 8 sayfalık broşürün, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 5 Eylül 1960 tarihli kararıyla öğrencilere okutulması uygun görüldüğü anlaşılıyordu.
Tansel Çölaşan, 27 Mayıs’a boşuna ‘devrimdir’ demiyordu. Zira, darbe yapıldığında 16 yaşında olan Çölaşan’ın büyükleri 27 Mayıs’ı kafalara ‘inkılap’ olarak kazıyordu. Okullarda okutulan metnin yazarları düşüncelerini bakın nasıl dile getirmişti: “27 Mayıs 1960 tarihinde yurdumuzda büyük bir devrim oldu. O güne kadar devletimizi idare etmekte olan DP hükûmeti zorla başımızdan uzaklaştırıldı.”
DP’nin ilk yıllarından takdirle bahsedilen broşürde, 1954 seçimlerinden sonra ikinci defa hükûmet etme hakkı kazanan parti için ‘halkın bu sevgisinden âdeta şımardı’ deniliyordu. Ayrıca DP’nin yaptığı fabrika, köprü ve baraj gibi bütün kalkınma hamleleri de ‘baştan başa plansız ve programsızdı’ ifadesiyle küçümseniyordu. DP’nin ve partililerin yerden yere vurulduğu güya ders kitabında ‘tarafsız’ gazete yazarlarının hükûmeti ve DP ileri gelenlerini uyardığı, fakat bu uyarıların Menderes ve ekibi tarafından dikkate alınmadığı belirtiliyordu.
İŞLER NASIL ÇIĞIRINDAN ÇIKTI?
DP’nin, muhalifleri susturduğundan, milletin hak ve hürriyetlerini kısıtladığından dem vurulan metinde, hükûmetin, 28 Nisan’da İstanbul, 29 Nisan’da Ankara’da yapılan öğrenci eylemlerini anlamadığına da yer veriliyor. 21 Mayıs günü ise Harp Okulu öğrenci ve subayları Ankara’da sessiz bir yürüyüşle protestolara destek vermişti. İlkokul 5. sınıf öğrencilerine okutulan ders kitabına bu olay şöyle yansımıştı: “Hükümet, bu hareketin de manasını anlamadı. Tersine, gençleri ve ordunun subay kaynağı olan Harp Okulu’nu dağıtmak için kan dökmeyi bile göze aldığını gösteren tertiplere girişti. Zorla iş başında kalmak için her şeyi yapabileceğini gösterdi.”
Ordunun bu gelişmeler karşısındaki duruşu ise metinde şöyle anlatılıyor: “Türk ordusu, hükümetin bu yanlış tutumunu beğenmiyordu. Ordumuz, Atatürk devrinden beri siyaset dışında kalmıştı. Fakat cumhuriyetin tehlikeye düştüğünü görünce, memlekette kardeş kanı dökülmesini önlemek zorunda kaldı. 27 Mayıs sabahının erken saatlerinde radyodan heyecanla seslenen bir subay, Türk milletine bu müjdeyi verdi. Sokaklara dökülen halk, bayram sevinci içinde birbirleriyle kucaklaşıyordu. Her yer bayraklarla donanıvermişti. Şanlı Türk ordusu bir kere daha tarihî bir vazifeyi başarmıştı. Memleketi felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmıştı.”
Taze beyinlere ‘inkılap/devrim’ şeklinde işlenmeye çalışılan düpedüz darbe metinleri yıllar geçtikçe biraz olsun yumuşatılır. Ama metni yazanlar, darbecilerin, bu ülkede başbakanlık ve bakanlık yapmış üç insanı idam ettikleri bilgisine yer vermez hiç.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın değiştirmeye karar verdiği ilköğretim 8. sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük kitaplarındaki metinler ise hayli yumuşatılmıştı:
27 MAYIS: 1950’lerin ikinci yarısından itibaren yabancı kredilerin azalması ve tarımda verimsiz bir dönemin başlamasıyla artan muhalefet karşısında DP hükûmeti, muhalefeti etkisiz hâle getirmeye çalıştı. Artan ekonomik ve siyasi sıkıntılar 27 Mayıs 1960’ta askerî müdahaleye yol açtı.
12 MART MUHTIRASI: 1961 Anayasası ile yeni bir döneme giren o yıllardaki Türkiye’de, politikacıların siyasi, sosyal ve ekonomik sıkıntılara çözüm getirmeyen çekişmeleri, toplumsal gerginliği artırdı... Tüm bu gelişmeler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1971’de ülkedeki çatışma ortamına son vermek için hükûmete bir muhtıra vermesine yol açtı.
12 EYLÜL: Demirel’in başkanlığındaki hükûmet, Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekili Turgut Özal’ın hazırladığı ekonomik istikrar programını 24 Ocak 1980’de uygulamaya koydu. Ancak uygulama, ülkede yaşanan sıkıntıya çözüm olmadığı gibi huzursuzluklara da neden oldu... 1980 12 Eylül’üne gelindiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri geçici bir süre için yönetime el koydu. Bütün ülkede sıkıyönetim ilan edildi.
28 ŞUBAT SÜRECİ: 1996’da hükûmet Refah Partisi ile DYP arasında kuruldu. Laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin artması üzerine Millî Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 tarihinde hükûmeti uyardı.
Menderes’i idama götüren darbe uzun yıllar ‘27 Mayıs, Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ adıyla kutlandı bu ülkede. Kaldırılması da, 1982’de, bir başka darbeci ekibe, Kenan Evren’in başında yer aldığı 12 Eylül’cülere nasip oldu.
27 Mayıs, Hürriyet ve Anayasa Bayramı, 3 Nisan 1963’te ilan edilmişti; fakat darbeciler vakit kaybetmeden, darbenin ertesi yılında (1961) başlamıştı merasimlere. Mesela 1961 yılı için hazırlanmış bir ‘27 Mayıs Merasim Programı’na göre, üniversite öğrencilerinin yanında ‘sivil’ liselerden seçme öğrenciler de bunlara katılmakla yükümlüydü. Örf-i idarenin hüküm sürdüğü İstanbul’daki merasim programına göre, darbeciler eylemlerini 19 Mayıs havasında kutluyordu. İstanbul Örf-i İdare Kumandanı Korgeneral Cemal Tural imzasıyla hazırlanan program saat 08.00’de başlıyordu. Tören sırasıyla Orduevi bahçesi anıtına çelenk, Atatürk’ün Şişli’deki evine 27 Mayıs çelengi, Taksim Abidesi’ne çelenk, Turan Emeksiz Bayrağı’nın çekilmesi ve İstanbul Üniversitesi Abidesi’ne çelenk konulması ile devam ediyordu.
Turan Emeksiz, DP tarafından Tahkikat Komisyonu kurulmasına dair kanunun kabul edilmesi üzerine çıkan olaylarda öldürülen 20 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Askerlerin güdümündeki öğrenciler, 28 Nisan 1960 sabahı İstanbul Üniversitesi bahçesinde protesto mitingi düzenlemiş, bunun üzerine polis olaylara müdahale için üniversite bahçesine girmiş, kargaşa Beyazıt Meydanı’na yayılmıştı. İşte bu sırada Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz bir kurşunla hayatını kaybetmişti...
Anlaşılan 27 Mayısçılar, bu öğrenciyi kendilerine bayrak edinmiş olacak ki, darbeyi anma gününde ‘Turan Emeksiz Bayrağı’ icat etmişti.
Kumandan, vali ve varsa Millî Birlik Komitesi üyelerinin 1. Ordu Komutanlığı Şeref Salonu’nda tebrikleri kabul etmesinin ardından Vatan Caddesi’ne geçilecekti. (Burada dikkat çeken husus örf-i idare kumandanının protokolde validen üstün tutulmasıydı. Malum, darbe ile birlikte valiler aynı zamanda belediye başkanı olmuştu. O tarihte vali olan asker kökenli Refik Tulga da valilik ve belediye başkanlığı görevini 26 Şubat 1962’ye kadar sürdürmüştü.)
19 Mayıs törenlerine benzer bir program tertip edilmesi için Mithat Paşa, yani Beşiktaş İnönü Stadyumu seçilmişti. Kuleli Askerî Lisesi ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin yanında sivil liselerden seçilmiş öğrenciler de bu ‘darbe bayramı’na katılmak zorundaydı.
Akşam ise fener alayı vardı. 66. Tümen Komutanlığı’nca tertip edilecek alayın şehrin önemli semtlerinden geçmesi öngörülüyordu. Donanma gündüz saat 10’dan itibaren rıhtımda tertiplenerek halkın ziyaretine açık tutulacak, akşam 9’da da Açıkhava Tiyatrosu’nda festival düzenlenecekti. Organizasyonu ise İstanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birliği yapacaktı. Emir büyük yerdendi, katılmamak olmazdı!
27 Mayıs Merasimi bunlarla bitmiyordu. Havai fişek gösterileri belediyece tanzim edilecek, ayrıca Beyazıt ve Galata kulelerine mahyalar yazılacaktı.
İstanbul Bölgesi’nde 66. Tümen, Kadıköy Bölgesi’nde de 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nca gerekli bütün emniyet tedbirlerinin alınacağı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün emniyetle ilgili unsurlarının 27 Mayıs günü Garnizon Kumandanlıkları’nın emrine verileceğinin belirtildiği merasim programına, Türkiye Millî Talebe Federasyonu ikinci başkanı, İstanbul, İstanbul Teknik, Yüksek Okullar, Maçka Teknik Okul Talebe Birliği başkanlarının katılması da zorunluydu.
Bu törenler yıllardır yapılmıyor; Millî Eğitim de darbeyi öven kitapları okutmayacak artık. Peki 10 yılda bir tekrarlanan darbelerin izleri bu coğrafyada kaç yılda silinebilecek?
Cemal A. KALYONCU
Aksiyon Dergisi
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.