Seven NİŞANYAN
Lozan’da kim kaybetti? Yunanistan kaybetti, bu belli. İzmir ve Doğu Trakya hayali ellerinden gitti, dayak yedikleriyle kaldılar. Bir de Fransa kaybetti. Sevr Antlaşması, Türkiye’ye yakın güç ve büyüklükte, Fransız denetiminde bir Suriye öngörmüştü. O iş olmadı. Yirmi sene içinde Fransa Ortadoğu’dan silinip gitti. Tabii ki Türkiye, 1918’deki korkunç yenilgiden sonra varlığını ve onurunu korumak için büyük bir mücadele verdi ve günün şartlarında olabildiğince başarılı bir şekilde sonuçlandırdı. Gene de insan düşünmeden edemiyor: 1918’de başka bir yol seçilseydi bugün içinde yaşadığımız ülke şimdikinden daha medeni, daha dünyalı, daha müreffeh, daha komplekssiz bir yer olur muydu?
Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye, İngiltere karşısında feci bir hezimete uğradı. Her kilometresi için çatır çatır savaşarak, bugünkü Türkiye’nin aşağı yukarı dört katı toprak kaybetti. Bu topraklar üzerinde daha sonra Hicaz, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, İsrail diye altı tane devlet kurdular.
1918 Eylül’ünde Allenby’nin ordusu bugünkü İsrail’in ortalarında bir yerde hücuma geçti. Alman başkomutanın yanında Mustafa Kemal Paşa’nın kumanda ettiği 7. ve 8. Osmanlı ordularını neredeyse tüm mevcuduyla esir aldı. Bunu haber alan Ürdün’deki 4. ordu da çil yavrusu gibi dağıldı. Bir buçuk ayda İngilizler Suriye’yi aşıp Kilis-İskenderun hattına dayandılar. Karşılarında organize birlik namına bir şey kalmamıştı. Fransızlara verilmiş sözleri vardı, Adana ile Maraş’ı alıp size vereceğiz diye. Buna rağmen, bugüne dek açıklanmamış bir nedenle, İngilizler bu hatta durup ateşkesi kabul ettiler.
1918’de Britanya İmparatorluğu’nun siláh altında yaklaşık beş milyon askeri bulunuyordu. Bunların 200 bin kadarı Filistin ve Irak cephelerinde Osmanlı ile savaştı. Demek ki İngiltere, toplam askeri gücünün yirmibeşte birini Türk cephesine ayırmıştı. Buna karşılık, Mart 1918 itibariyle Osmanlı ordusunun toplam mevcudu 200 binin altındaydı; bunun yarısı İngilizlere karşı harpteydi.
Mondros Mütarekesi
Büyük Britanya’nın 1914’te ulusal geliri (kolonileri hariç) 2,5 milyar sterlin idi. Osmanlı’nın rakamları tam belli değil, ama bunun yirmibeşte biri kadar bir şey olmalı. Kamu bütçeleri arasındaki fark daha da feciydi, sanırım altmış-yetmiş kat gibi. Yani Britanya İmparatorluğu, canı isterse, parasını verip 60-70 tane Osmanlı ordusu ile donanması satın alacak durumdaydı. Cihan Harbi’nde Almanlar biraz yardım ettiler de hemen çökmedik, dört sene sonra çöktük.
Bunları neden anlatıyoruz?
Olayları bir perspektife koyalım, hayal mahsulü gazalarda lüzumsuz vakit kaybetmeyelim diye. Yahut dilerseniz şöyle diyelim: 1918’de bizi perişan eden düşmanı 1922’de nasıl denize dökmüşüz, daha net bir şekilde değerlendirelim diye.
Bunlar ders kitabı konuları, ööğ, deyip bırakmayın lütfen. Yazı ilginçleşecek.
30 Ekim 1918’de Mondros’ta ateşkes imzalandı. Ateşkes hükümleri ağırdı: Türk ordusunun artanı derhal terhis edilecek; müttefik esirleri bırakılacak; ateşkes sınırının dışında kalan birlikler teslim olacak; galip devletler gerekli gördükleri limanları, demiryolu istasyonlarını, stratejik noktaları işgal edecekler; askeri teçhizat teslim edilecek.
Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye, İngiltere karşısında feci bir hezimete uğradı. Her kilometresi için çatır çatır savaşarak, bugünkü Türkiye’nin aşağı yukarı dört katı toprak kaybetti. Bu topraklar üzerinde daha sonra Hicaz, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, İsrail diye altı tane devlet kurdular.
1918 Eylül’ünde Allenby’nin ordusu bugünkü İsrail’in ortalarında bir yerde hücuma geçti. Alman başkomutanın yanında Mustafa Kemal Paşa’nın kumanda ettiği 7. ve 8. Osmanlı ordularını neredeyse tüm mevcuduyla esir aldı. Bunu haber alan Ürdün’deki 4. ordu da çil yavrusu gibi dağıldı. Bir buçuk ayda İngilizler Suriye’yi aşıp Kilis-İskenderun hattına dayandılar. Karşılarında organize birlik namına bir şey kalmamıştı. Fransızlara verilmiş sözleri vardı, Adana ile Maraş’ı alıp size vereceğiz diye. Buna rağmen, bugüne dek açıklanmamış bir nedenle, İngilizler bu hatta durup ateşkesi kabul ettiler.
1918’de Britanya İmparatorluğu’nun siláh altında yaklaşık beş milyon askeri bulunuyordu. Bunların 200 bin kadarı Filistin ve Irak cephelerinde Osmanlı ile savaştı. Demek ki İngiltere, toplam askeri gücünün yirmibeşte birini Türk cephesine ayırmıştı. Buna karşılık, Mart 1918 itibariyle Osmanlı ordusunun toplam mevcudu 200 binin altındaydı; bunun yarısı İngilizlere karşı harpteydi.
Mondros Mütarekesi
Büyük Britanya’nın 1914’te ulusal geliri (kolonileri hariç) 2,5 milyar sterlin idi. Osmanlı’nın rakamları tam belli değil, ama bunun yirmibeşte biri kadar bir şey olmalı. Kamu bütçeleri arasındaki fark daha da feciydi, sanırım altmış-yetmiş kat gibi. Yani Britanya İmparatorluğu, canı isterse, parasını verip 60-70 tane Osmanlı ordusu ile donanması satın alacak durumdaydı. Cihan Harbi’nde Almanlar biraz yardım ettiler de hemen çökmedik, dört sene sonra çöktük.
Bunları neden anlatıyoruz?
Olayları bir perspektife koyalım, hayal mahsulü gazalarda lüzumsuz vakit kaybetmeyelim diye. Yahut dilerseniz şöyle diyelim: 1918’de bizi perişan eden düşmanı 1922’de nasıl denize dökmüşüz, daha net bir şekilde değerlendirelim diye.
Bunlar ders kitabı konuları, ööğ, deyip bırakmayın lütfen. Yazı ilginçleşecek.
30 Ekim 1918’de Mondros’ta ateşkes imzalandı. Ateşkes hükümleri ağırdı: Türk ordusunun artanı derhal terhis edilecek; müttefik esirleri bırakılacak; ateşkes sınırının dışında kalan birlikler teslim olacak; galip devletler gerekli gördükleri limanları, demiryolu istasyonlarını, stratejik noktaları işgal edecekler; askeri teçhizat teslim edilecek.
Yazının devamını Star Gazete'nin "Açık Görüş" isimli ekinden okuyabilirsiniz.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.