10 Ekim 2008 Cuma

Yeni Vizyon


Değiştir
Taha AKYOL
Milliyet Gazetesi

Tampon bölge sanıldığı kadar kolay değildir ama niye gündeme geliyor? Dağlardan, derin vadilerden geçen sınırı korumanın fevkalade zor olmasından...
Umuluyor ki, hiç olmazsa Kuzey Irak'ta 20 km kadar içeriye girerek düzlük arazide bir güvenlik şeridi oluşturulsun...
Sınır çizilirken bu husus niye düşünülmedi?
Düşünülmedi değil. Atatürk'ün, Karabekir'in, İnönü'nün, Çakmak'ın adeta feryatları vardır: Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük bölgesini alamazsak, yarın Türkiye'nin bütünlüğü tehlikeye girer!
Fakat buna gücümüz yetmemiştir! İsmet Paşa, Lozan'da çok bunaldığı sırada, 27 Ocak 1923 günü Ankara'ya çektiği uzun telgrafta özetle şöyle bir soru sormuştur:
"Musul'dan feragatle sulh aramak fikrindeyim, ne dersiniz?.."
Telgraf İngiliz istihbaratının eline geçmiş, o andan itibaren İngiltere bir adım geri atmamış, neticede, iç sorunlarımızın da etkisiyle, 1926'da Letonyalı General Laidoner'in çizdiği bugünkü sınırı Türkiye kabullenmek zorunda kalmıştır!

Sınır ve Kürt kimliği
Sorunun iki boyutu var; biri güvenliksiz sınır çizgisi, öbürü Kürt meselesi.
Türkiye 1990'lı yıllarda Çekiç Güç'ten yararlanarak istediği anda 30 bin, 40 bin kişilik kuvvetlerle Kuzey Irak'a girmiş, hatta o zamanki konjonktürde Barzani de desteklemişti.
Ama sorun çözülememişti.
Demek ki, sınır ötesi operasyonlar terörle mücadele için gerekli ama çözüm için yeterli değil.
İşte böyle delik deşik bir sınır etrafında Barzani Kürtlük duygusuna dayalı hesaplarla PKK'yı destekliyor.
Gazi'nin 1923'te "Bize de sirayet edebilir" dediği etnik hareketle karşı karşıyayız!
Diplomasi planında Kuzey Irak yönetimi üzerinde siyasi ve ekonomik baskı kurmak, bu konuda ABD ile işbirliğini daha da geliştirmek gerekiyor; 1990'larda yaptığımız gibi...
Ülke içinde ise, güvenlik mücadelesinin yanında, etnik ayrılıkçı hareketlerin nasıl sakinleştirileceği konusunda siyasi, psikolojik, hukuki, kültürel yaklaşımlar gerekiyor. Bu konuda maalesef duru bir vizyona sahip değiliz.

Kimlik sorunu
Genelkurmay'ın sivil uzmanları dinlemeye ihtiyaç duyması, umuyorum ki, eski bakış açılarının yetersiz kaldığının görülmesinden, yeni vizyonlara ihtiyaç duyulmasındandır.
Bu noktada hayati soru şudur: Kendi kimliğinin farkına vararak etnik milliyetçiliğe yönelen topluluklar, toplumun geneline mi, yoksa ayrılıkçı harekete mi yönelir? Hangi şartlarda hangi eğilim güçlenir?
Bunun kesin bilimsel bir cevabı yoktur ama dünya tecrübelerinden genel bir fikir edinmek mümkündür:
Evvela "bastırılmışlık" duygusu etnik kimliği militanlaştırıyor. Bu sebepledir ki, demokrasi hayati derecede önemlidir. Yeni OHAL'ler, adı konulmamış sıkıyönetimler kitleleri 'karşı taraf'a iter; geçmişte öyle oldu zaten.
Bunun yanında, kimliğe saygı gösterilmesi, zamanla etnik milliyetçiliğin ateşini azaltıyor. Bizde, "üniter devlet vatandaşlığı" çerçevesinde, Kürt kimliğine saygı duyulduğunu gösteren açılımlar yapılması, bu yolla vatandaşlarımızda "benimsenme" duygusunun yaratılması gerekiyor.
Evet, "demokrasi" ve "kimliğe saygı" etnik milliyetçiliği yok etmiyor ama uzun vadede ateşini düşürüyor.
Sorunun bu boyutlarını görmemiz lazım artık.
Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009