26 Kasım 2008 Çarşamba

Yeniçeri Ocağı'nın Bozulması ve Islahı


Değiştir
Yeniçeri Ocağı 16.yy ortalarında bütün teşkilatıyla tam ve mükemmel bir hale gelmişti. Ocağın nizamının bozulmasında; birinci derece bir elin Ocak üzerinden kalkması, iltimas, iltizam ve himaye ile Yeniçeri Ocağı’na kanun haricinde adam alınması, makam ve mevki hırsı ve kar kaygısıyla vezirlerin, ağaların, kendi arzularına hizmet etmek üzere ocağı isyan için tahrik etmeleri birinci dereceden nedenler olmuşlardır.

Kanuni’ye kadar Osmanlı hükümdarının başında bulunmaları ve onların en ufak yolsuzluklarında bile müsamaha etmeleri Kapıkulu Ocakları’nı asrının en modern ordusu olarak gösteriyordu. Hatta yabancı tarihçiler bile Osmanlı Ordusu’nda özellikle Yeniçerilerdeki itaat ve kuvvete hayrandılar.

Ocağın nizamının çözülmeye başlaması III. Murad zamanında başlar. III. Murad Yeniçeri Ocak nizamına aykırı olarak bazı “yabancı” unsurları ocağa iltimasla almıştır. III. Murad (1574-1595) ilk defa oğlu, daha sonra III. Mehmed (1595-1603) unvanıyla tahta çıkacak olan şehzade Mehmed’in sünnet düğününde, bazı küçük hizmetleri olan, çeşitli hünerler gösteren kişileri ocağa aldırmasıyla bu kapı aralanmış ve bir daha da kapatılmamıştır.6 Yine bu padişah zamanında, İran ve Avusturya Savaşları münasebetiyle Ocağı’na yabancı unsurlar alınmıştır.7 Ocağa giren bu yabancılar ocaktaki efradı kendilerine uydurup serkeşliğe sevk ediyorlardı.

Diğer önemli problem ise, ekonomik bir görüş çerçevesinde ileri sürülen sebeptir. Buna göre ocak mensupları aldıkları ulufelerle geçinemez olmuşlar ve geçimlerini temin için esnaflığa soyunmuşlardır. Dolayısıyla askerliği ikinci plana atarak, ocağın bozulmasına yol açmışlardır.

Nizamın bozulması, üst rütbelerde de giderek artan bir yozlaşmayı beraberinde getirmiştir. Üst rütbeli subayların düşük ve sık sık geciken maaşları, bu kişilerin gösterecekleri müsamaha sonucunda elde edecekleri maddi çıkarlar için kural ihlallerini kasten görmezden gelmelerine yol açmıştır. Akçenin değerinin sürekli düşmesi ve ulufelerin ödenmesinin gecikmesi nedeniyle maddi durumları bozulan Yeniçeriler ek gelir yaratma çabasına girmişlerdir.10 16.yy ortalarından itibaren aralarında evlenmelerde başlamıştır.

Bazen saray birliklerinin, idareci gurubun bazı kademelerindeki çıkar çatışmalarına alet oldukları da oluyor, aynı zamanda yeniçeriler ve kapıkullarının karşı karşıya geldikleri bazı durumlarda vardı. Örneğin bir gün Sipahiler Serdar Yemişçi Hasan Paşa’nın görevinden alınmasını talep ettiklerinde Yeniçeriler Paşa’nın yardımına gelmişler ve zafer kazanmışlarıdır.

Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasında ocağın iç yapısı ve mensupların ekonomik durumdan bozulmasından farklı olarak nizamın bozulmasından doğrudan bir ilişki olmasa da bu devre kadar Osmanlı komşu devletlerinde düzenli bir ordu bulunmamaktaydı. Bir bakıma Osmanlı Yeniçeri nizamı Avrupalı devletlere ilham kaynağı olmuş ve il defa Avusturya daimi bir ordu teşkil etmiştir. Ayrıca savaş teknik ve taklitlerine dair gelişmeler olmuştur. Aynı şekilde Rus çarı Petro’da bu durumun farkına varmış ve düzenli bir ordu tertibine muvaffak olmuştur.

Bir bakıma Yeniçerilerin tarihindeki başarıları, muhatapları olan orduların zafiyetlerine bağlıdır. Avrupa ve Rusya’da askerliğin bir sanat olarak gelişmesi ve mükemmeliyete doğru gitmeleri: 16. ve kısmen 17. yy’daki Hıristiyan dünyasının korkulu rüyası Yeniçerilerin Azametlerini yitirmesini de beraberinde getirmiştir.

Bu bakımdan, Avrupa devletlerinin ve Rusya’nın askeri alandaki atılımlarına karşı, Yeniçeri Ocağı’nın içinde bulunduğu başıboş ve perişan hali de gözler önüne seriliyor; Kanuni devrindeki savaşçı Yeniçerilerin yerinde, işe yaramazlar gurubu bulunuyordu. Artık Yeniçerilerin Kanuni devri Yeniçerileriyle alakası yoktur. Böyle bir askerin başarılı olması mümkün değildir.

Bunun neticesinde Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması’ndan (26 Ocak 1699) itibaren bir çöküşe doğru giderken, devlet adamları bu çöküşün ve gerileyişin sebeplerini tespitte zorlanmamışlardır. Avrupa tarzında eğitimli bir ordunun alt yapısını hazırlayacak, yetişmiş insan gücü gereksinimini karşılayacak eğitim kurumlarının tesisi ve geliştirilmesi çabaları, bu tespitlerin sonucudur. Bunun içindir ki I. Muhmud (1730-1754), bu sebeple İtalyanca’dan savaş tekniklerine dair kitaplar tecrübe etmiştir; III. Mustafa (1757-1774) talimli asker tertibine teşebbüs etmiş; I. Abdülhamid’ (1774-1789) sürat topçularının sayıca artırılması yönünde ciddi adımlar atmış ve yine talimli asker tertibine girişmiş ve nihayet III. Selim (1789-1807) Nizam-ı Cedid hareketini başlatmıştır.


Bu makalenin telif hakları konusunda buradan iltişim kurabilirsiniz.
Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009