16 Haziran 2009 Salı

1920 Yılı Haziran'ında TBMM'nin ve Türk Ordusunun Sorunları


Değiştir

1920 yılının Nisan- Mayıs aylarında İtilaf devletleri liderleri yaptıkları görüşmeler sonucunda, Türkiye’ye uygulanacak barış antlaşması şartlarının gerçekleştirilmesi için Anadolu’da ve özellikle Ankara’da üstlenmiş Milli Güçlerin susturulması gerektiğini anlamışlardı. Toplantılara hâkim olan İngiltere Başbakanı Lloyd George; Bu engeli aşmak için İstanbul’daki Osmanlı Hükümeti ve Halife tarafından başlatılmış olan iç savaş güçleri (Hilafet Orduları) ile Yunan ordusunun yeterli olacağını kabul ettirdi. Bundan sonra hiç vakit kaybedilmedi ve Türk Ulusunun ünlü idam fermanı “Sevr Barış Anlaşması” esasları, 11 Mayıs 1920’de Osmanlı temsilcisi Tevfik Paşa’ya bildirildi.(1)

Barış şartlarının ağırlığı karşısında şaşıran İstanbul hükümeti hala Ankara ve Mustafa Kemal’le uğraşmakta, idam hükümleri yayınlamaktaydı. Böylece Emperyalizm’in acımasızlığı yanında insafsızlığı da kendini göstermekte gecikmedi. Bütün savunma imkânları elinden alınan İstanbul hükümetini teslim almak ve Ankara’daki milliyetçilere gözdağı vermek için ellerindeki son koz olan Yunan Ordusunu tereddütsüz bir şekilde masum Anadolu ve Trakya Türklerine karşı kullandılar. Çağdaş, medeni ve hiçbir topluluktan beklenmeyecek bu ilkel ve vahşi davranış onarılamayacak seviyede işlenmiş büyük bir insanlık suçuydu. Milli menfaatleri gereği dört yıl çetin bir savaşı hiçbir adiliğe sapmadan (yani kendisine yapıldığı gibi biyolojik ve belki de kimyasal silahlar kullanmadan, esirlere işkence yapmadan) tamamlamış(2) bir ulus onurlu bir barış vaat edilerek kandırılmış, silahları elinden alınmış ve sonra da komşu Hıristiyan topluluklara “Vurun, öldürün, katledin” emri verilmiştir.

Venizelos’un planı Paris’te desteklendi. Kemalist direnci yok etmek için Yunan ordusunun Anadolu merkezine doğru ilerlemesi, Trakya’nın işgal edilmesi uygun görüldü. Uzmanlar (Mareşal Foch ve Sir Henry Wilson) Yunan planlarını onaylarken(3) 20 Haziran’da toplanan Hythe konferansında Lloyd George ile Millöran (Yeni Fransız Başbakanı) arasındaki görüşmelerde 22 Haziran’da başlayacak Yunan saldırısına izin verildi(4) ve her iki Başbakan seri hareket edilmesini tavsiye ettiler. Böylece Kilikya ve Güney Anadolu’da Fransızlar üzerindeki baskı da hafifleyerek, sarsılan prestijleri güçlenecekti.(5) Yunan ordusunun savaş planları Profesör Arnold Teynbee’nin belirttiğine göre İngiliz kurmay subayları tarafından hazırlanmıştı.(6) Venizelos ve Yunanlılar Hıristiyan batı dünyasının verdikleri imkânlarla mutlu, mağrur; Türkleri ayakları dibine serme ve kılıcını Türk’ün boğazına dayayarak teslim alma hazırlığı içindeydiler.(7)

Türk tarafına gelince; 23 Nisan 1923 günü Ankara’da yeniden açılan Büyük Millet Meclisinde bulunması tasarlanan milletvekillerinin sayısının 414 olması gerekirken, ölen ve istifa edenler nedeni ile bu sayı 381’e düşmüştü. Sivil üyeleri cesaretlendirmek için bazı Komutanlar da bu Meclisin üyesi yapılmışlardı. Meclis üyelerinin 51 tanesi büyük veya küçük rütbeli subay veya subay emeklisiydi.(8) Böylelikle askerler birinci Meclis’te %13,5 oranında görev almış bir durumda idiler.

Birinci Meclis’i meydana getiren milletvekillerinin siyasi partileri yoktu, amma ilk günlerden sonra belirli siyasi gruplar yavaş yavaş oluşmaya başladı. Amerikalı bir temsilci, Julian E. Gillespie’nin İstanbul’dan ABD Ticaret Bakanlığına gönderdiği bir raporda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu şekilde bir gruplanma olduğu belirtiliyordu.

a.Kemalistler: Bunlar Mustafa Kemal Paşa’yı yakından izleyen, tam bir siyasi, ekonomik ticari özgürlük ve bağımsızlık isteyenlerdir.
b. İstanbul Grubu: Padişah’ın devletin başı olarak kalmasını ve bazı yetkilere sahip olmasını isteyenler
c. Enver Paşa taraftarları: Eski İttihat ve Terakki Partisi üyeleri ile Pan-İslamcılar bu grubu oluşturmaktadırlar.
d. Bolşevikler: Rusya ile yakın işbirliği kurulmasını isteyenlerin oluşturduğu grup (9)

Meclis’in açılmasından kısa bir süre sonra farklı amaçlar istikametinde çatışmalar da başlayacaktır. Askerlerin bu dönemde sorunları dev boyutlara ulaşmıştır. En önemli görev Meclis’in yüceliğinin korunması ve düşmanca faaliyetlerin önlenmesidir. Padişah taraftarı hocalar, din adamları inanılmaz bir gaflet içinde, ne olup bittiğinin farkına varmadan, sadece inançları etkisinde kalarak Padişah’ın hükümetinin emirlerine uymakta ve subaylara karşı sanki ateş püskürtmektedirler.

Haziran’ın üçüncü günü Konya’nın Aziziye camiinde halka vaaz veren 40 yaşlarında Müderris Hacı Ahmet adında birisi, vaaz esnasında “Subayların evlerinde erkek hizmetçi bulunduranları (hizmet erleri kastediliyor) deyyus, çocukları da piçtir. Bu çocukların bazısı kumandan olarak yetiştiği için memlekete mazarratlarından başka faydaları olmaz demiştir.”(10)

19 Mayıs 1920 tarihinde yayınlanan bir bildirinin subayları hedef alan ve halkı direnç göstermeye davet eden sözleri şöyledir:

“Ey padişaha, dine, devlete beş yüz seneden beri bağlılığı ile dünyayı hayrette bırakmış olan gerçek Müslümanlar. Bolşevik adı altında dört yüz yıllık din ve devlet düşmanımız olan Moskoflardan çıkmış dinsel yasaya aykırı ve kanun dışı olan bir görüşe kapılan bir takım eşkıya, vatanı kurtaracağız diye Anadolu’nun siz saf ve dürüst halkını aldatarak, Padişahına, Müslümanların halifesine isyan bayrağı çekmişlerdir. Bolşeviklik, paranın, malın ve arazinin ayak takımı yersiz, yurtsuz bir takım haydutlar tarafından yağma edilerek bu haylaz, tembel, cani herifler arasında bölünmesi, hiç kimsenin nikahlı karısı olmayıp her kopuğun her kadını istediği gibi kullanması, çocuklar iki yaşına kadar analarının kucağında kaldıktan sonra alınıp genelevlerde beslenerek anasız ve babasız yetiştirilmesidir ki, ne bir baba çocuğunu, ne bir evlat ana babasını tanımaması demektir. Bu, dinimiz olan Islama aykırı olduğu gibi aile hayatına, insanlığa her şeye zıt bulunduğu için Müslüman memleketlerinde sökemez…
Ancak memleketimiz ötedenberi haydutluk ve soygunculuğa alışmış, seferberlik sürdüğü müddetçe vurgun vurarak kanunun üstünde bir üst gibi bulundukları yerlerde zorbacasına hareket ve rahat yaşamayı, eğlence ve içkiye rezaletle ulaşmış birtakım subaylar ile hapishaneden kaçmış yahut her nasılsa yakasını şimdiye kadar kanunun pençesine vermemiş olanlar vardır ki bunlar kanunu, hükümeti, padişahı tanımıyorlar. Vatanı kurtaracağız, Padişahımız tutsaktır kurtaracağız diye zorla asker ve para topluyorlar.” (11)

Anzavur ayaklanmasını bastırmak için Eskişehir’den gönderilen İkinci Piyade Alayı’nın taburları Bursa’dan geçerken, Bursa halkının kötü söz ve davranışlarına maruz kalmışlardır. Hatta onlar çok acı sözlerle zehirlenmişlerdir. Bahçelerde çalışan kadınlar bile askerlerin karşısına çıkarak “subaylarınız sizi padişahımızın gönderdiği Anzavur Paşa’ya karşı kavgaya götürüyorlar. Padişah askerlerine karşı kurşun arttıracaklar” diyerek bir taburun daha Bursa’ya varmadan önce diğer bir taburun da Bursa’dan çıktıktan sonra dağılmasına yol açmışlardır. (12)

Orduya karşı saldırılar 22 Haziran tarihinde başlayan Yunan ilerlemesi sonucunda inanılmaz boyutlara ulaştı. Bu haksız tecavüz karşısında, İstanbul hükümetinin bir bakanı ile yapılan bir röportaj ihanetin boyutlarını açıklamak için yeterlidir: Damat Ferit Hükümetinin Adliye Nazırı’nın bir gazeteci ile yaptığı konuşma şöyledir:

“Soru : Hükümet Yunan Ordusu tarafından yapılan hareketi protesto etmek niyetinde midir?
Nazırın cevabı: Hükümetimiz Mustafa Kemal taraftarlarını resmen mahkûm etmiş ve hilafet ve vatan haini olduklarını ilan etmiştir. Binaenaleyh vazifesi asilere layık oldukları cezayı vermektir. O halde kendi programımıza dâhil olan bir hareketi niye protesto edelim.

Soru : Bu hareket mühim güçlüklerle karşılaşacak mıdır?
Cevap : Hayır, bunun sebebi şudur ki, Mustafa Kemal ordusu öteden beriden toplanmış haydutlardan, sabıkalılardan ve sırf yağma hırsıyla hareket eden bir takım şahıslardan mürekkep, teşkilatsız, inzibatsız ve mümaresiz bir ordudur.

Soru : Fikrinizce hareket uzun sürecek midir?
Cevap : Asker değilim fakat intibaım şu merkezde ki; General Paraskevopulos’un ordusu şimdi süratle ve şiddetle harekete devam eyleyecek olursa, birkaç hafta da Ankara sınırları önünde bulunacaktır”.(13)

Türk askeri üstün düşman kuvvetleri karşısında çekilirken özellikle Bursa yöresinde mürteciler de harekete geçirilecektir. “Milli kuvvetlerin dağılması ve Yunan ordusunun ilerlemesi tabii olarak mürteci ruhun mukavemet ve müdafaa taraftarlarına (Ordu mensupları ve onları destekleyen sivillere) karşı olan hiddetini kamçıladı. Çekilen askerimize ve bilhassa subaylara karşı bazı kasaba ve köylerde çok kötü muameleler yapıldı. Bunlara yiyecek, hatta su verilmedi ve içlerinden bazıları öldürüldü. Bazı subaylar, köylülerin tecavüzlerinden korunmak için üzerlerindeki askeri elbiseleri atıp, köylü kıyafetine girmekle kendilerini kurtardılar”.(14) Bursa’nın düşüşünden sonra, TBMM’de de ordu aleyhindeki kampanya daha da ağırlaştırıldı.(15) Ancak, bütün bu zorluklara rağmen başarılması gereken önemli görevler vardı, Büyük Millet meclisi ve Türk Ordusu, özgürlüğe giden o uzun ve çetin yolda ilerlemek mecburiyetindeydiler.


DİPNOTLAR:
(1) Yusuf Hikmet Bayur: XX Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyaseti Üzerindeki Etkileri, s.184 (TTK Ankara–1989); Osman Olcay: Sevres Antlaşmasına Doğru, s.16–24( SBF, Ankara–1981)
(2) Alan Moorehead: Çanakkale Geçilmez” Gallipoli”, s.246, 247( Milliyet, İstanbul–1972)
(3) Jorge Blanco Vilalta: Atatürk, s.249(TTK, Ankara–1973)
(4) H. Bayur, Türklüğün….s.184
(5) J.B. Vilalta, a.g.e., s.249
(6) Mili Kurtuluş Tarihi-I, s.167
(7) J.B. Villalta, s.251
(8) Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s.148 (İstanbul–1961)
(9) Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları, s.153 (İstanbul–1978); Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s.281, 282( MEB, İstanbul–1982)
(10) Fahrettin Altay: Görüp Geçirdiklerim, 10 Yıl Savaş ve sonrası (1912–1922) s.246( İstanbul–1970)
(11) Ömür Sezgin: Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, s.28, 29 ( Ankara–1984)
(12) Şükrü Erkal, İkinci Askeri Tarih Semineri, s.165( Gen kur. Ankara–1987)
(13) İhsan Güneş, İkinci Askeri Tarih Semineri, s.149, 150
(14) Rahmi Apak: Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, s.198 ( TTK, Ankara- 1983)
(15) Aynı eser, s.152; detaylı bilgi için bkz. Samet Ağaoğlu: Kuvayı Milliye Ruhu, s.115–128( İstanbul–1944)


Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009