Abit YAŞAROĞLU / Bu Ülke
Kişi vardır bir mezar dahi nasip olmamıştır şu geçici dünyada. Kişi vardır ona atfedilen birçok mezarı vardır. Hangisi onun gerçek mezarıdır, hangisi makamıdır bilinmez, Yunus Emre’ye, Ashab-ı Kehf ‘e atfedilen mezarların sayısını bilemediğimiz gibi. Bazılarının mezarlarının varlığı bilinir ama yerleri gizlidir, bilinmez; Atilla’nın ve Cengiz Han’ın mezarları bunlardandır.
Bu yazımızda gerçekten iki mezara birden sahip bir kişiden bahsedeceğiz; Ömrünü savaş alanlarında geçirmiş Kanuni Sultan Süleyman’dan.
Kanuni Sultan Süleyman nice seferlere çıkmış, nice zaferler kazanmış ve kaç kez düşmanı mağlup etmişti. Ama bu sefer farklıydı. Muhteşem Süleyman hastaydı. Son seferine giderken adeta ölüm seferine çıkıyordu. Başka bir ifade ile öleceğini bile bile bu sefere çıkıyordu sanki. Harp meydanında ve ordusunun içinde ölmek ister gibiydi. Sadece ihtiyarlıkla değil aynı zamanda hastalıklarla da uğraşıyordu, ayağında da aileden gelen bir hastalık olan "Nikris" vardı. Bu sebeple yürümekte zorluk çektiği için bazı yerlerde araba, bazı yerlerde de tahtırevan ile gidiyordu. Fakat kasabalara girileceği sırada dinçlik ve zindelik gösterip halk üzerinde iyi bir tesir bırakması için ata biniyordu.
Kanuni’nin bu sefere çıkmasına sebep Avusturya idi. İmparator Ferdinand ölüp yerine oğlu II. Maximilien geçince Osmanlı aralarındaki anlaşmanın yenilenip yenilenmeyeceğini anlamak ve cülusu tebrik etmek için bir elçi gönderir. Maksimilien, Osmanlılara vergisini ödemediği gibi çıkan olayları bahane ederek anlaşmalara aykırı olarak Erdel’e saldırır. Bütün görüşmeler bir sonuç vermediğinden Avusturya'ya karşı harp ilan edilir(l566 ). Kanuni , Vezir-i Azam-ı Sokullu'nun da tesiriyle bu sefere bizzat çıkmak ve böylece l0 yıldır sefere çıkmamasını eleştirenleri de susturmak niyetinde idi. Bu sıralarda yaşı yetmiş ikiyi bulmuştu. Sonuçta Kanuni 13. ve son seferine çıkar.
Osmanlı ordusu Zigetvar’ı kuşatır. Kale muhasara edilerek toplarla dövülür. Arka arkaya yapılan ve bir sonuç alınamayan başarısız hücumlar karşısında yaşlı hükümdar üzülmekte ve "... Bu kal'e benüm yüregüm yakmışdur, dilerüm Hakk'dan ateşlere yana..." diye hislerini izhar etmekteydi. Süleyman, 6 Eylül'ü 7 Eylül'e bağlayan gece (20 Safer 974) sabaha dört saat kala vefat eder. Zigetvar şehrindeki kalenin fethinden bir gün önce 72 yaşında Kanuni Sultan Süleyman hayatını kaybedince, askerler arasında moral bozukluğu yaratmaması için ölüm haberi gizlendi. Vezir-i Azam Sokullu Mehmet Paşa bir taraftan Otağ-i Hümayunda, yazısı Pâdişah’ın yazısına benzeyen Silahtar Cafer Ağa’yı oturtup onun yazısıyla değişik işlerle ilgili Hatt-ı Hümayûnlar gönderterek Pâdişah hayatta imiş gibi hareket ederken, diğer taraftan Pâdişah’ın na'şını Otağ-i Hümayûn’da yıkatıp vefat haberine vâkıf olan tamamı l2 kişiden mürekkep bir cemaatle cenaze namazını kıldırır. Bundan sonra iç organlarını çıkartıp orada gömdürür, cesedi de ilaçlatır. Sonra, cesedi kokulu bez ve muşambalara sarıp bir tabuta koyar. Bu tabutu da Otağ-ı Hümayun’daki tahtın altına gizler.
Sokullu Mehmet Pasa, Zigetvar'ın fethinden sonra vezirleri Kanunî'nin vefatından haberdar eder. Böylece Pâdişah’ın vefat haberinden muayyen bir zümrenin haberi olur. Vezir-i Azam, bu tehlikeli durumun yayılmasını önlemek için elde edilen zaferden dolayı etrafa fetihnâmeler gönderiyor, kaleyi tamir ettirip içine asker ve silah koydurtuyor, fetih münasebetiyle ilk gün Otağ-i Hümayûn’da ikinci gün de kendi çadırında mevlitler okutturuyor, şenlikler tertipliyor ve Zigetvar kilisesini tamir ettirerek câmie çevirdikten sonra Pâdişah’ın Cuma namazına çıkacağını ilan ettiriyordu. Birkaç gün sonra da nikris illetinden fazla rahatsız olan Gâzi Hünkâr’ın namaza çıkamayacağını yaydırıyordu. Bu arada asker arasında henüz fısıltı halinde dolaşan söylentileri de bertaraf etmek için orduda tellallar gezdirip Divan-i Hümayûn toplantısının yapılacağını ilan ettirmek suretiyle dedikodulara son verdiriyordu. Bu konuda Yeniçeri Ağası ile görüşen Vezir-i Azam sanki gerçek divan toplanmış gibi askere verilecek terakkilerden bahseder ve Pâdişah’ın onlara yaptığı hayır duaları onun ağzından söylüyormuş gibi tekrarlar.
Sokullu, ordunun Belgrat’a hareketi esnasında da Kanunî'nin ölümünü gizlemiş, hatta arabaya ona çok benzeyen birini bindirerek, padişahmış gibi sağa sola selam verdirerek askerin şüphelerini gidermeye çalışmıştı. Nihayet, hafızların arabanın etrafında Kuran okumaya başlamaları üzerine hükümdarın vefat ettiği anlaşılarak feryatlar başlamıştır. Sokullu, askeri yatıştırmaya muvaffak olmuştu. Ordu, Belgrat’a ulaştıktan sonra babasının yerine Osmanlı tahtına geçmiş bulunan II. Selim'in otağı önünde cenaze namazı kılındıktan sonra tabut İstanbul’a gönderilmiş ve Süleymaniye Camii avlusundaki bugünkü yerine gömülmüştür.
Tahta çıkan 2. Selim daha sonra babası Kanuni’nin iç organlarının gömülü olduğu yere türbe, etrafına da külliye yaptırdı. Bu türbenin yeri Zigetvar Kalesi'yle Macarların "Süleyman Köy" dedikleri köyün güneyindedir. 150 yıl kadar kalan bu yapılar daha sonra Zigetvar Kalesi’nin Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla yıkıldı. 17. asırda da Katolik papazlar tarafından kilise haline getirilmiştir. Hatta türbenin üzerine yapıldığı tahmin edilen kilisenin adına da Turbek Kilisesi denildi. Macarlar, daha sonra bu bölgeye “Süleyman’ın kalbinin gömülü olduğu türbe” anlamına gelen “Turbek” ismini koydu.
Bugün Kanuni’nin mezarı olarak bilinen yer 1994'de Zigetvar'ın girişinde açılan Türk-Macar Dostluk Parkı'nda temsili bir mezardır.
1 Yorum:
sokullunu ölüm günü imiş bugün ayrıca.
ikisininde mekanı cennet olsun.ama yavuz bir oğlu olduğunun bilincinde hayatını kaybetmiştir inşallah.o nasıl bir hırstır yarabbi . iyi çalışmalar
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.