"... Ve daha garib bir tecelliye bakınız ki, "Genç Osmalılar"ı da "Jön Türkler"i de Osmanlı İmparatorlugu'nu parçalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalıyorlardı! Bu devletlerin gözünde ümit bu gençlerdeydi!.. Bunların dediği yapılırsa, Osmanlı İmparatorluğu kurtulacak, dediklerine kulak asılmazsa, batacaktı! İki kere istemeyerek de olsa, dediklerini yaptık ve işte battık!... Bari son kalan bir avuç vatan toprağında yasayanların gözleri açıldı mı?., İnsaallah!..
Evlâdım sayılan bu vatan çocukları, benim, bir sarayın dört duvarı arasında gördüğüm hakikati, koskoca yeryüzünü gezip tozdukları hâlde nasıl görmediler; nasıl görmediler de ecdâd kanı ile sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle hatırdılar!
Suçlamaya dilim varmıyor; fakat görüyorlardi ki, ingilizler, Fransizlar, Ruslar, hattâ Almanlar ve Avusturyalılar yâni bütün büyük Avrupa devletleri, menfaatlerini Osmanli mülkünün parçalanmasinda bulmuslardır. Görüyorlardi ki bu devletler birbirleriyle dalaşıyorlar, ama Osmanlıları bölüşmekte anlasıyorlardı. Anlaşamadıkları, kimin daha büyük parçayı yutacagı idi. Öyle oldugu hâlde, bu düsüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarından da mi bir mânâ çıkaramıyorlardı ?
Söyledim, yine söyleyecegim, anlattım, yine anlatacağım, düsünmüyorlarmiydi ki, Osmanlı ülkesi bir çok milletlerin bir araya gelmesinden meydana gelmistir. Böyle bir ülkede mesrûtiyet, ülkenin unsur-i aslîsi için (temel unsur) ölümdür, İngiliz Parlamentosunda bir Hindli, Afrikalı, Mısırlı; Fransız Parlamentosunda bir Cezayirli meb'ûs varmıydi kı, Osmanlı Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp ve Arap meb'ûsu bulunmasını istemeye kalkıyorlar!..
Hayır, bunca okumuş, düşünmüş, kendisini dâvasına vermiş vatan evlâdının cibilliyetsiz çikacağını kabul edemem! Sâdece aldandılar, derim. Aldandılar ama, cezalarını kendilerinden çok, aldanmayan milyonlarca masum vatan evlâdı çekti! Hem öldüler, hem de vatandan oldular!
Kendilerine "Jön Türkler" denilen kimseler aslında üç-bes kisidir. Bunlar yıllarca Avrupa'da benim aleyhimde çalismislar, benim aleyhimde çalismanin vatanin da aleyhinde çalismak demek oldugunu düsünmeden yazmislar, çizmisler, söylemislerdir. Çikardiklari gazeteleri gizlice memlekete sokmanin yolunu büyük devletlere arkalarini dayayarak buluyorlar, yabanci posta-hânelerden de yabanci uyruklu kimseler araciligi ile çekip suna buna dagitiyorlardi. Yillar yili, ciddî sayilabilecek bir te'sirleri olmamistir; ciddi sayilacak bir fikirleri olmadigi gibi...
Fakat ben buna ragmen, kendileriyle ilgilendim. Yabanci memleketlerde parasizlik yüzünden bâzi seylere katlanmamalari için, gazetelerini satin almak bahanesiyle büyük yardimlarda bulundum, bazi kimselerin memleketten para göndermelerine göz yumdum. Tek yabancilarin masasi olmasinlar, muhalefetleri yanlis da olsa namuslu kalsin diye!..
Ahmed Celâleddîn Pasa'nin Misir'da Ali Kemâl Bey'den aldigi mektubu görmüstüm. Bu mektup her hâlde Yildiz evraki arasinda saklidir. Kimin nereden para aldigini isim isim yaziyordu. Bu mektupta, Dr. Abdullah Cevdet, Dr. Ishak Sükuti, Dr. Bahaddin Sâkir, Dr. Nâzim, Dr. Ibrahim Temo'nun Fransiz ve italyan localarina bagli olduklarini ve bu localarin yardimiyla yasadiklarini, hattâ memleketteki ailelerine dahi bu localar eliyle para gönderildigini yaziyor ve bunlarin vesikalarini gösteriyordu.
Avrupa'da, Misir'da çesitli namlar altinda çikan gazeteler ve buralarda gezinen gizli cemiyetin adamlari, daha önce de söyledigim gibi, memlekete ciddî bir zarar vermediler. Fakat mason localari, bütün takiblerimize ragmen, "Ittihâd ve Terakki'ye bagli subaylari harekete geçirince, bu âvâre insanlar birer bayrak hâline geldiler. Iste Jön Türkler ve Ittihâd ve Terakki cemiyetinin hikâyesi de budur."
Abdülhamîd'in Hâtira Defteri; sh. 60
Evlâdım sayılan bu vatan çocukları, benim, bir sarayın dört duvarı arasında gördüğüm hakikati, koskoca yeryüzünü gezip tozdukları hâlde nasıl görmediler; nasıl görmediler de ecdâd kanı ile sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle hatırdılar!
Suçlamaya dilim varmıyor; fakat görüyorlardi ki, ingilizler, Fransizlar, Ruslar, hattâ Almanlar ve Avusturyalılar yâni bütün büyük Avrupa devletleri, menfaatlerini Osmanli mülkünün parçalanmasinda bulmuslardır. Görüyorlardi ki bu devletler birbirleriyle dalaşıyorlar, ama Osmanlıları bölüşmekte anlasıyorlardı. Anlaşamadıkları, kimin daha büyük parçayı yutacagı idi. Öyle oldugu hâlde, bu düsüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarından da mi bir mânâ çıkaramıyorlardı ?
Söyledim, yine söyleyecegim, anlattım, yine anlatacağım, düsünmüyorlarmiydi ki, Osmanlı ülkesi bir çok milletlerin bir araya gelmesinden meydana gelmistir. Böyle bir ülkede mesrûtiyet, ülkenin unsur-i aslîsi için (temel unsur) ölümdür, İngiliz Parlamentosunda bir Hindli, Afrikalı, Mısırlı; Fransız Parlamentosunda bir Cezayirli meb'ûs varmıydi kı, Osmanlı Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp ve Arap meb'ûsu bulunmasını istemeye kalkıyorlar!..
Hayır, bunca okumuş, düşünmüş, kendisini dâvasına vermiş vatan evlâdının cibilliyetsiz çikacağını kabul edemem! Sâdece aldandılar, derim. Aldandılar ama, cezalarını kendilerinden çok, aldanmayan milyonlarca masum vatan evlâdı çekti! Hem öldüler, hem de vatandan oldular!
Kendilerine "Jön Türkler" denilen kimseler aslında üç-bes kisidir. Bunlar yıllarca Avrupa'da benim aleyhimde çalismislar, benim aleyhimde çalismanin vatanin da aleyhinde çalismak demek oldugunu düsünmeden yazmislar, çizmisler, söylemislerdir. Çikardiklari gazeteleri gizlice memlekete sokmanin yolunu büyük devletlere arkalarini dayayarak buluyorlar, yabanci posta-hânelerden de yabanci uyruklu kimseler araciligi ile çekip suna buna dagitiyorlardi. Yillar yili, ciddî sayilabilecek bir te'sirleri olmamistir; ciddi sayilacak bir fikirleri olmadigi gibi...
Fakat ben buna ragmen, kendileriyle ilgilendim. Yabanci memleketlerde parasizlik yüzünden bâzi seylere katlanmamalari için, gazetelerini satin almak bahanesiyle büyük yardimlarda bulundum, bazi kimselerin memleketten para göndermelerine göz yumdum. Tek yabancilarin masasi olmasinlar, muhalefetleri yanlis da olsa namuslu kalsin diye!..
Ahmed Celâleddîn Pasa'nin Misir'da Ali Kemâl Bey'den aldigi mektubu görmüstüm. Bu mektup her hâlde Yildiz evraki arasinda saklidir. Kimin nereden para aldigini isim isim yaziyordu. Bu mektupta, Dr. Abdullah Cevdet, Dr. Ishak Sükuti, Dr. Bahaddin Sâkir, Dr. Nâzim, Dr. Ibrahim Temo'nun Fransiz ve italyan localarina bagli olduklarini ve bu localarin yardimiyla yasadiklarini, hattâ memleketteki ailelerine dahi bu localar eliyle para gönderildigini yaziyor ve bunlarin vesikalarini gösteriyordu.
Avrupa'da, Misir'da çesitli namlar altinda çikan gazeteler ve buralarda gezinen gizli cemiyetin adamlari, daha önce de söyledigim gibi, memlekete ciddî bir zarar vermediler. Fakat mason localari, bütün takiblerimize ragmen, "Ittihâd ve Terakki'ye bagli subaylari harekete geçirince, bu âvâre insanlar birer bayrak hâline geldiler. Iste Jön Türkler ve Ittihâd ve Terakki cemiyetinin hikâyesi de budur."
Abdülhamîd'in Hâtira Defteri; sh. 60


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.