30 Eylül 2007 Pazar

ABD’nin Füze Savunma Sistemi ve Diğer Ülkeler Üzerindeki Etkisi


Değiştir
Seysen AMİRBEKULI
1.Dünya, yeniden paylaşım dönemini yaşamaktadır
XX. yüzyılın 90’lı yıllarında dünya jeopolitiğinde nispeten ılımlı bir ortam oluşmuştu. Bunun nedeni, ABD ile Batı karşıtı olan güçlü SSCB’nin çökmesiydi. Nükleer silahlı ordusunu sınırlara yığarak, dünyaya tehdit saçan Kızıl İmparatorluğun dağılması, rakibi olduğu ülkeleri az da olsa huzura kavuşturmuştu. Ancak bu ılımlı ortam, çok az bir zaman sonra yerini gerilime bıraktı.
ABD ile Avrupa ülkeleri bu ılımlı süreç sonrasında BDT üyeleri olan ve bağımsızlığını kazanan genç cumhuriyetleri etkisi altına alabilmek için çaba sarf etmeye başladılar, onlar dünya siyasetindeki oyun kurallarını değiştirerek, dünyanın dört bir yanında kendi hâkimiyetini kurmaya çalıştılar. Demek ki bu dönemi dünyayı tekrar bölüşme dönemi saymak gerekir. Bu bölüşümde Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında, “dünyanın patronu” olmaya çalışan ABD’nin rolünü ayrı tutmak doğru olur. Washington dünyanın dört bir yanında bulunan stratejik açıdan önemli bölgeleri eline geçirmek ve dünyanın tek patronu sıfatıyla söz sahibi olmak için çabaladı.
ABD’nin; Balkanlar’da Yugoslavya’yı parçalaması, Irak ve Afganistan’ı terör bahanesiyle işgal etmesi, Ortadoğu ile Basra Körfezinde hakimiyet kurması, Kafkaslar ile Merkezi Asya ülkelerine çeşitli projeleri öne sürerek doğrudan girmesi, Güney Doğu Asya ve Pasifik okyanusu bölgesinde ise bir “yönetici” gibi hareket etmesi bunun ispatıdır.
Ancak son zamanlarda Beyaz Saray’ın dünya üzerinde hakimiyet kurma politikası çıkmaza girmiştir. Çünkü SSCB’nin varisi gibi hareket eden ve bu doğrultuda çaba gösteren Rusya yönetimi harekete geçmiştir. Aynı zamanda Çin de bölgede söz sahibi olma çabası içerisindedir. Latin Amerika’nın birçok ülkesi de Washington’un söz konusu politikasına açık bir şekilde baş kaldırmaktadır.
Beyaz Saray’ın planladığı tek kutuplu politikasının sonu gelmiştir. Dünyanın dört bir yanını tekrar bölüşme dönemi başlamıştır. Elbette ki bu durum, dünyanın küresel güçlerini oluşturan büyük ülkelerin hızlı bir biçimde silahlanmalarına, askeri bütçelerini artırmalarına, savunma teknolojilerini güçlendirmelerine yol açmıştır. 2000 yılından itibaren tüm dünyada silah alım satımı ani bir yükseliş göstermiştir. Çünkü ancak güçlü askeri savunması olan bir ülke kendini güvende hissedebilir ve diğerlerine gözdağı verebilir. Diğer yandan dünya jeopolitiğinde yeni süper güçler oluşmaya başlamıştır. Bunlar: Rusya, Çin, ABD, AB ülkeleri, İran, Kuzey Kore, Venezuela, Hindistan’dır. Gelecekte küresel güç rekabetinin bu ülkeler arasında yaşanacağı bir gerçektir.

2. ABD’nin Füze Savunma Sisteminin amacı nedir?
Burada diğer ülkelerle kıyaslandığında, dünya siyasetinde ABD’nin yerinin apayrı olduğunu belirtmek gerekmektedir. ABD’nin, dünyanın lideri olan bir ülke konumunda olduğu bir gerçektir, bu yüzden olsa gerek, o tek başına dünyaya sözünü geçirme hevesinden vazgeçememektedir. Beyaz Saray’ın sadece ekonomik gücüyle değil, aynı zamanda askeri gücüyle de dünyaya nüfuz etme imkanı büyüktür.
Bunun kanıtı olarak, ABD’nin 2007 yılındaki askeri bütçesinin 600 milyar doları aştığını söylemek bile yeterli olacaktır. Onun rakibi olan Rusya’nın askeri bütçesi 31 milyar, Çin’in askeri bütçesi ise (Pentagon’un hesaplarına göre 90 milyar) resmi bilgilere göre 30 milyar ABD dolarıdır. Bu rakamlara baktığımızda hangi ülkenin silahlı kuvvetlerinin güçlü olduğu bariz bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Ancak Çin (450-500 nükleer füzesinin olduğu tahmin edilmektedir) ve Rusya’nın (21 bin nükleer başlığı var) nükleer silah sahibi devletler olduğunu da unutmamak gerekir. Son dönemlerde ABD’nin ulusal güvenliğini sağlayan Füze Savunma Sistemini (söz konusu sistem 70’li yıllarında değerlendirilmeye başlanmıştı) tekrar gözden geçirip, Rusya ile Çin’i her taraftan kuşatmaya başlaması da boşuna olmasa gerek.
Çünkü her iki ülke de Pentagon’un istihbaratına göre, ABD’ye karşı çıkabilecek ülkelerdir. Washington’un Polonya ile Çek Cumhuriyetine füze savunma sistemi parçalarını yerleştirmesinin altında, Kuzey Kore ile İran’ın balistik roketlerinden Avrupa ile ABD’yi savunma değil, Rusya ile Çin’den ABD’ye karşı ani ve olası bir saldırı durumunda fırlatılacak roketlere karşı güvenlik önlemleri almanın yattığı da aşikârdır.

ABD füzelerinin bahsi geçen her iki ülkeyi doğrudan hedef aldığı da su götürmez bir gerçektir. Geçen hafta ABD Devlet Başkanı George Bush Avrupa ülkelerinden Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan’a özel bir resmi ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaretinde füze savunma sistemini hayata geçirme konusunu bu ülke başkanlarıyla paylaşarak, istişare etmiştir. Bu sisteme Bulgaristan’ın da dahil edildiğini açıklamıştır. Rusya elbette ki yanı başında ABD’nin füze savunma sisteminin (FSS) kurulmasına izin vermez. Çünkü ABD’nin balistik füze sistemi, Rusya tarafından herhangi bir balistik füze fırlatıldığı durumda, onu doğrudan hedef alarak yerinde yok etme imkanına sahip olacaktır.

Bu durumun Rusya yönetimini endişelendirdiği de bellidir. Ancak Rusya ABD’yi ilgili konuda ikna edemeyeceğini anladığından isteksiz olarak “Azerbaycan’daki Gebele Radar İstasyonundan birlikte yararlanalım” şeklinde bir öneride bulunmuştur. Çünkü bu sistem Sovyetler döneminde İran, Türkiye, Yakındoğu ve Doğu Avrupa hava sahasını kontrol altında tutarak, topraklarını doğrudan hedef alarak fırlatılan füzelerin uçuş yönünü tespit etmek için kullanılıyordu. Ancak ABD açısından Gebele Radar İstasyonu pek bir önem arz etmemektedir.

Çünkü İran’dan fırlatılacak bir balistik füzenin uçuş mesafesi kısa olup, Avrupa’ya kadar ulaşması mümkün değildir. Çek Cumhuriyeti ile Polonya’ya yerleştirilecek olan Füze Savunma Sistemi Rusya’nın füze başlıklarını “avlamak” üzere üretilmiştir. Dolayısıyla söz konusu Füze Savunma Sistemi çok büyük önem taşımaktadır. Bundan ABD’nin asla vazgeçmeyeceği bir gerçektir. Kremlin’in “Azerbaycan’daki radar istasyonundan birlikte yararlanalım” teklifine Beyaz Saray “düşünelim, değerlendirelim” şeklinde üstü kapalı bir yanıt vermiştir.
Aslında ABD’nin Füze Savunma Sistemini acil surette kurma çabasına girmesinin iki amacı olabilir.Birincisi, yukarıda bahsi geçen Avrupa yönü, diğeri ise Pasifik okyanusu bölgesidir. Geçen hafta 25 ülke Savunma Bakanları Singapur’da bir araya gelerek, bölge güvenliğini tartışmışlardır. Bu toplantıda ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Pasifik okyanusu bölgesinde Füze Savunma Sisteminin kurulması gerektiğine ilişkin fikrini ortaya atmıştır. Bu projede Japonya, Avustralya ve Çin’in(bu sistemin hâlihazırda ABD ile Japonya arasında hayata geçirilmeye başladığı bellidir) de yer almasını önerdi. Ancak Pekin hükümeti bu öneriye karşı çıktı.
Bu sistem kurulduğu durumda, Pekin’in “tamamen bir Çin ülkesi” olarak gördüğü Tayvan’ı ABD füzelerinin savunması gerekecektir. Buna Çin asla müsaade etmeyecektir. Çünkü Çin eninde sonunda Tayvan’ı kendi himayesine almayı planlamaktadır. ABD için ise bu sistemin verimli olması büyük bir önem taşımaktadır. Birincisi, Füze Savunma Sistemi, askeri planları ile buna ilişkin iddiaları zaman geçtikçe güçlenmekte olan Çin’i sakinleştirecek; ikincisi, Rusya’yı Uzak Doğu’dan kuşatma altına alacaktır. Çünkü Kamçatka’da Rusya’nın ABD’nin saldırısına karşılık verebilecek nükleer denizaltıları bulunmaktadır.

Washington’un önünde bu tehlikeyi önleyerek, Ohota denizinde radar sistemi ve roket savar savunma sistemini kurma hedefi bulunmaktadır. ABD bu yollarla dünyadaki en büyük iki rakibini (Rusya ile Çin) nükleer füzelerle kuşatmak istemektedir. Bu iki ülke dışında kalan ülkeler, yani nükleer silahı olan Hindistan ile Pakistan şimdilik ABD’ye baş kaldırabilecek bir güce sahip değildir. Aksine, Beyaz Saray’ın himayesinde bulunmayı yeğlemektedirler. AB ülkeleri ile ise ABD uzun vadeli ortak amaç doğrultusunda hareket etmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla da onlar müttefik sıfatında olup, bir birlerini destekleyeceklerdir.
3.Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve Kazakistan

ABD’nin Füze Savunma Sistemine karşı Rusya ile müttefikleri ne yapabilir?
Burada Rusya’nın müttefikleri olarak, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üyeleri kastedilmektedir. Ancak bu üyeler, ABD gibi büyük bir ülkeye karşı gelebilecek kadar güçlü değillerdir. Yine de onların her birinin dünyada olan biten olaylardan uzak kalamayacağı da kesin. Bu durumda onların tek başlarına hareket etmektense, kendilerini kolektif halde savunmaları mantıklı olacaktır.
Ancak Rusya’nın kendi çabalarıyla güvenlik meselelerini şimdiden ele almaya başladığını belirtmek mümkündür. Gelecekte füze birliklerini S-400, “İskander”, “Topol-M” gibi güçlü füze ve uçak savar roketlerle donatarak, bunları Beyaz Rusya ile Kafkaslara yerleştirecektir. Bu yolla Rusya güney ve batı topraklarını savunabilecektir. Aslında gelecekte buna benzer savunma sistemlerinin Merkezi Asya bölgesine de yerleştirilmesi planlanmaktadır.
Rusya’nın Kazakistan’dan kiraladığı Baykonır uzay üssünde 4 adet kıtalararası balistik füzeler fırlatan platform bulunmaktadır. Demek ki bu durumda ABD füzelerinin Kazakistan topraklarını hedef alma durumu da göz ardı edilemez.

Bu Kazakistan için bir tehlike oluşturabilir mi? Aslında böyle bir tehlike yok sayılamaz. Üstelik ABD Kırgızların Manas havaalanını kiralamış bulunmaktadır. Bazı istihbarat bilgilerine göre, orada bulunan radar sistem sayesinde ABD, Çin’in batısını, Merkezi Asya’nın tamamını, Kazakistan’ın bazı bölgelerini, özellikle de Baykonır uzay üssünü tam olarak denetim altına almıştır. Söz konusu durum, bölge ülkelerinin güvenliğini olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu bağlamda BDT ülkeleri ve Kazakistan kendi güvenliklerini nasıl sağlayacaklardır? Çok önem arz eden meselelerden biri, 1992 yılında kurulan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütünün kapasitesini artırmaktır. Gelecekte bu meseleyi tekrar gözden geçirerek, BDT’nin savunma sistemini günün şartlarına göre tekrar donatmak gerekecektir. Ülkemizi ve sınırlarımızı ancak bu yolla dış saldırılardan koruyabiliriz.
Çeviren: Dr. Almagül İSİNA-TUSAM Orta Asya Uzmanı

Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009