30 Eylül 2007 Pazar

Değişmeyen kim?


Değiştir
Türkiye’nin dinci bir yönetime doğru hızla ilerlediği, çevre baskısının hayatımızı kökünden değiştireceği tartışılıyor. Bu toplumun içinde yaşamama ve her türlü gelişmeyle yakından ilgilenmeme rağmen tartışmanın iki tarafındakilerin de anlamsız işlerle uğraştığını, karşılaştığımız sorunların çözümünde oynayacakları rolün sadece bir tarafın askeri olmakla sınırlı kalacağını düşünüyorum.

Bana göre önce doğru bir ideoloji benimsenip sonra onun başarısı için mücadele edilmez. Doğru ideoloji yoktur ve eğer mücadeleniz bir ideolojinin başarısını amaçlıyorsa sadece bir araç haline gelmişsiniz demektir. Din yüzyıllardır siyasetin gölgesinde gerçek kimliğini ve ilahi olma vasfını kaybetmiş siyasetçinin silahı haline gelmiştir.

Laikliği ya da cumhuriyetin temel ilkelerini savunduklarını iddia edenler ciddi bir hata yapıyorlar. Günümüzün değişen dengelerini ve şartlarını değerlendirip ülkemiz için bir yol haritası çizecek yerde geçmişte doğru olan ancak artık sürdürülmesi mümkün olmayan kalıpları savunmayı devam ettiler. Sınırlarımızın bir adım ötesinde bir anlam ifade etmeyen ideolojimizi değişen dünya şartlarına göre gözden geçirip yenilemek gerekirken onu bir varolma nedeni saydılar.

Türkiye kendi modelini oluşturması ve bunu en azından çevresi için geçerli hale getirmesi için tüm şartlara sahipken ya olduğu gibi kalmak ya da birilerine benzemek arasında salındı durdu. Aslında benim hayalim daha büyüktü ve tüm dünyanın bir arayış içinde olduğu günümüzde genel bir çözüm üretmek isteyebilirdi.

Yapılan tartışmaların herhangi bir değeri olduğunu düşünmüyorum. Çünkü dünyanın ne yöne gittiği, bölgemizin gelecekte alacağın şeklin ne olduğu konusunda bir modelimiz yok. Taraflardan her biri büyük hayal kırıklıkları yaşayabilir. Mesela İslam dünyası hiçbir ekonomik, teknolojik, askeri gücü yokken dünya ölçeğindeki bir savaşın tarafı haline getirildiler. Kendilerine yönelik düşmanca bir tavır geliştirilirse karşı koyacak ne bir örgütlenmeleri ne de maddi güçleri olduğu söylenemez. Sahip oldukları tek zenginlik olan petrolün akıbeti başkalarının projelerine göre anlamsız hale gelebilir.

Liberal demokratların farklı bir tavır içinde oldukları söylenemez. Onlar da sistemin her şeyi çözeceğini, ortamın hazırlanmasının ötesinde bir politika üretmenin manasız olduğunu düşünüyor. İnsanın rolü iyi olan bir sistemi kurmak ve sonra olacakları seyretmekten ibaret.

Aydınlarımız dünyayla ilgilenmiyor. Geçerli ekonomik modelin ve sorunların ülkemize etkilerini tartışır görünüyor ama bu modelin sınırlarına ulaşıp yeni bir modele geçişin söz konusu olup olmadığını merak etmiyorlar. Ellerindeki ekonomik verilerin kısa vadeli sonuçlarını, ülkemiz ekonomisindeki büyüklükleri nasıl etkileyeceğini sorguluyor ama var olan modelin akıbetini tartışmıyor.

Dış politikada dünyanın geneli bizi ilgilendirmiyor. Ne AB’nin geleceği ne Uzakdoğu’da oluşan yeni güçlerin önündeki engeller ya da başarı şansları ilgimizi çekmiyor. PKK’nın silahlarını nereden sağladığını sorguluyoruz ama bu örgütün niçin mucizevi bir biçimde yaşamakta olduğunu sorgulamıyoruz.

Önce geleceği tahmin etmek ve buna göre bir örgütlenme ve dünya görüşü saptamak yerine beğendiğimiz bir düşünceyi körü körüne savunmaya devam ediyoruz.
Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009