İbrahim KARAGÜL
Mart 2004'te Irak'ta dört ABD paralı askeri öldürülüp cesetleri Felluce'de bir köprüye asılmıştı. Hatırladık mı? Ürperten görüntülerdi… Ardından ABD yönetimi Felluce'ye karşı tarihin an acımasız saldırılarından birini başlattı.
Felluce'de tamamen sivilleri hedef alan şiddetli bir intikam savaşı başlatıldı. Ölenlerin yüzde 90'ından fazlası sivillerdi. Cesetler toplu mezarlara gömüldü. Medyanın Felluce'ye girmesine izin verilmedi. “Sokaklarda parçalanmış cesetler var. İnsanlar yakınlarını toprağa veremiyor. Bazıları keskin nişancılar nedeniyle cesetleri evlerinin içine gömüyor” diyordu o günlerde Felluce'den gelen bir mesaj.
Saldırının üçüncü günü ABD uçakları birkaç kez kente kimyasal silah ve toz attı. Bağdat'taki doktorlar, Felluce'den yaralı gelip ölenlerin bedenlerinde kimyasal silah izleri olduğunu belirterek, bütün dünyayı bunu görmeye çağırdılar. Ama kimseden ses çıkmadı. Haftalarca dünyaya kapatılan kent içindekilerle birlikte imha edildi. Saldırıların ilk günlerinden itibaren kimyasal silahlar ve zehirli gazlar kullanarak yüzlerce insanın ölümüne neden olan ABD, yasak silahların kanıtlarını, bu silahlardan ölenlerin cesetlerini gizlemek için kente kimse sokmadı.
ABD'nin birkaç kez kimyasal silah ve zehirli gaz kullandığını söyleyen bir doktor, iki hastasının bu gazlardan yani yasaklanmış silahlardan öldüğünün kesinleştiğini, bu kişilerin vücutlarında hiçbir yara izi olmadığını, kimyasal silahtan öldüklerinin tespit edildiğini söylüyordu. “Kimyasal silahlarla öldürülen 34 kişi gömüldü ancak gerçekte kaç kişinin öldüğü bilinmiyor. ABD askerleri saldırının kanıtlarını gizlemek için Felluce'ye kimseyi sokmuyor, cesetleri kendileri gömüyor, Colan ve el Saklaviye bölgelerindeki kimyasal saldırı izlerini temizlemeye çalışıyor. Felluce'den çıkanlardan bazıları kayıplarını aramak için geri döndü. ABD askerleri bu kişilerin kimyasal saldırıları kanıtlayacak kamera gibi araçlarla kente girmelerine kesinlikle izin vermiyor. Ölen yakınlarını gömene kadar ABD askerleri de yanlarında duruyor. Cesetler şişmiş, sararmıştı ve kokmuyordu” diyordu.
Böylesine bir kıyım o dört kişi için yapılmıştı. En azından görünen sebebi onlardı. Peki kimdi o dört kişi? O dört kişi, bugünlerde Irak'taki en önemli tartışmanın merkezindeki şirkete mensup paralı askerlerdi. Savaşın özelleştirildiği Irak'taki onlarca güvenlik şirketinden belki de en karanlık olanına mensuplardı.
Birkaç gün önce, aralarında bir kadın ve çocuğunun da bulunduğu 20 sivili öldüren Blackwater adlı güvenlik şirketinin çalışma izni iptal edilmek isteniyor şimdi. Ama Bağdat yönetiminin buna gücü yeter mi? Elbette yetmez…
Dört lejyoneri yüzünden yüzlerce insanın katledildiği, dört çalışanı yüzünden bir kentin yok edildiği, dört kiralık katili yüzünden kimyasal silahların kullanıldığı, bir kentin haftalarca dünyadan koparıldığı bir şirket bu!
Blackwater bu şirketlerden sadece biri ama en önemlilerinden. Savaş özelleşti, ordular özelleşiyor. Bu ve benzeri şirketler gelecekteki savaşların ne kadar vahşi bir seyir izleyeceğini, savaş hukuku ve bazı değerlerin yok olacağını, para ve öldürmeye ayarlı şirketlerin nasıl bir terör estireceğini az çok görmemize zemin hazırlıyor.
Bugün Irak'ta 180 binden fazla Amerikalı, Iraklı ve başka ülkelerden paralı asker bu şirketler bünyesinde çalışıyor. Ölümleri istatistiklere girmiyor, her türlü pis işleri yapıyorlar. Nepalli ya da Şilili paralı askerler öldükleri yerde gömülüyorlar, hatta toplu mezarlara atılıyorlar. Bu yüzden ABD'nin Irak'taki kayıpları bu kadar az. Tabii içlerinde özel şirketlere korumalık yapanlar, alt yapı çalışmalarına katılanlar da var, şirketleri ne isterse onu yapıyorlar. Buna karşı Irak'taki ABD ordusuna mensup asker sayısı 169 bin. Aradaki fark ortada. Asker 169 bin, paralı asker 185 bin…
Blackwater, Irak örneğinde bu şirketlerden en öne çıkmış olanı. Ama Vietnam'dan S. Arabistan'a, Latin Amerika'dan Güney Asya'ya kadar her savaşta cinayet, katliam ve pis işleri yapmak için kurulan bu şirketler artık askeri endüstrinin en önemli gerçekleri haline geldi. Ve etkileri daha da artacak.
Irak'ta iç savaş onlar üzerinden çıkarıldı. Şii-Sünni çatışmalarını provoke etmek için onlar devreye sokuldu. Camilere, dini liderlere, pazar yerlerine saldırılar, patlayıcı araçlar onların ürünüydü. Bir milyon iki yüz bine ulaşan insan kaybının en önemli mimarlarından biri bu kiralık katiller ordusu. Öyle değil mi?
Felluce'de tamamen sivilleri hedef alan şiddetli bir intikam savaşı başlatıldı. Ölenlerin yüzde 90'ından fazlası sivillerdi. Cesetler toplu mezarlara gömüldü. Medyanın Felluce'ye girmesine izin verilmedi. “Sokaklarda parçalanmış cesetler var. İnsanlar yakınlarını toprağa veremiyor. Bazıları keskin nişancılar nedeniyle cesetleri evlerinin içine gömüyor” diyordu o günlerde Felluce'den gelen bir mesaj.
Saldırının üçüncü günü ABD uçakları birkaç kez kente kimyasal silah ve toz attı. Bağdat'taki doktorlar, Felluce'den yaralı gelip ölenlerin bedenlerinde kimyasal silah izleri olduğunu belirterek, bütün dünyayı bunu görmeye çağırdılar. Ama kimseden ses çıkmadı. Haftalarca dünyaya kapatılan kent içindekilerle birlikte imha edildi. Saldırıların ilk günlerinden itibaren kimyasal silahlar ve zehirli gazlar kullanarak yüzlerce insanın ölümüne neden olan ABD, yasak silahların kanıtlarını, bu silahlardan ölenlerin cesetlerini gizlemek için kente kimse sokmadı.
ABD'nin birkaç kez kimyasal silah ve zehirli gaz kullandığını söyleyen bir doktor, iki hastasının bu gazlardan yani yasaklanmış silahlardan öldüğünün kesinleştiğini, bu kişilerin vücutlarında hiçbir yara izi olmadığını, kimyasal silahtan öldüklerinin tespit edildiğini söylüyordu. “Kimyasal silahlarla öldürülen 34 kişi gömüldü ancak gerçekte kaç kişinin öldüğü bilinmiyor. ABD askerleri saldırının kanıtlarını gizlemek için Felluce'ye kimseyi sokmuyor, cesetleri kendileri gömüyor, Colan ve el Saklaviye bölgelerindeki kimyasal saldırı izlerini temizlemeye çalışıyor. Felluce'den çıkanlardan bazıları kayıplarını aramak için geri döndü. ABD askerleri bu kişilerin kimyasal saldırıları kanıtlayacak kamera gibi araçlarla kente girmelerine kesinlikle izin vermiyor. Ölen yakınlarını gömene kadar ABD askerleri de yanlarında duruyor. Cesetler şişmiş, sararmıştı ve kokmuyordu” diyordu.
Böylesine bir kıyım o dört kişi için yapılmıştı. En azından görünen sebebi onlardı. Peki kimdi o dört kişi? O dört kişi, bugünlerde Irak'taki en önemli tartışmanın merkezindeki şirkete mensup paralı askerlerdi. Savaşın özelleştirildiği Irak'taki onlarca güvenlik şirketinden belki de en karanlık olanına mensuplardı.
Birkaç gün önce, aralarında bir kadın ve çocuğunun da bulunduğu 20 sivili öldüren Blackwater adlı güvenlik şirketinin çalışma izni iptal edilmek isteniyor şimdi. Ama Bağdat yönetiminin buna gücü yeter mi? Elbette yetmez…
Dört lejyoneri yüzünden yüzlerce insanın katledildiği, dört çalışanı yüzünden bir kentin yok edildiği, dört kiralık katili yüzünden kimyasal silahların kullanıldığı, bir kentin haftalarca dünyadan koparıldığı bir şirket bu!
Blackwater bu şirketlerden sadece biri ama en önemlilerinden. Savaş özelleşti, ordular özelleşiyor. Bu ve benzeri şirketler gelecekteki savaşların ne kadar vahşi bir seyir izleyeceğini, savaş hukuku ve bazı değerlerin yok olacağını, para ve öldürmeye ayarlı şirketlerin nasıl bir terör estireceğini az çok görmemize zemin hazırlıyor.
Bugün Irak'ta 180 binden fazla Amerikalı, Iraklı ve başka ülkelerden paralı asker bu şirketler bünyesinde çalışıyor. Ölümleri istatistiklere girmiyor, her türlü pis işleri yapıyorlar. Nepalli ya da Şilili paralı askerler öldükleri yerde gömülüyorlar, hatta toplu mezarlara atılıyorlar. Bu yüzden ABD'nin Irak'taki kayıpları bu kadar az. Tabii içlerinde özel şirketlere korumalık yapanlar, alt yapı çalışmalarına katılanlar da var, şirketleri ne isterse onu yapıyorlar. Buna karşı Irak'taki ABD ordusuna mensup asker sayısı 169 bin. Aradaki fark ortada. Asker 169 bin, paralı asker 185 bin…
Blackwater, Irak örneğinde bu şirketlerden en öne çıkmış olanı. Ama Vietnam'dan S. Arabistan'a, Latin Amerika'dan Güney Asya'ya kadar her savaşta cinayet, katliam ve pis işleri yapmak için kurulan bu şirketler artık askeri endüstrinin en önemli gerçekleri haline geldi. Ve etkileri daha da artacak.
Irak'ta iç savaş onlar üzerinden çıkarıldı. Şii-Sünni çatışmalarını provoke etmek için onlar devreye sokuldu. Camilere, dini liderlere, pazar yerlerine saldırılar, patlayıcı araçlar onların ürünüydü. Bir milyon iki yüz bine ulaşan insan kaybının en önemli mimarlarından biri bu kiralık katiller ordusu. Öyle değil mi?
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.