Türkiye-İsrail ilişkileri hakkında soru sormaya başlamışken (bkz. 17 Eylül tarihli yazım), şunu da sormadan edemeyeceğim: Suriye'deki Yunan askerî üssü ne oldu yahu?
Bundan 11 yıl önce Refahyol hükümetine Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasını dayatan çevreler, korkunç bir kuşatma altında olduğumuzu ve bu kuşatmayı ancak İsrail'le askeri işbirliğine giderek yarabileceğimizi ileri sürüyorlardı. Kamuoyunu yanlarına çekmek için yaptıkları en parlak propaganda, "Suriye'deki Yunan üssü"ydü. Orgeneral Çevik Bir ve Oramiral Güven Erkaya komutasındaki basın ordusu, bu propagandayı seferberlik halinde yayarak Suriye-Yunanistan ittifakının ve elbette İran'daki "molla rejimi"nin oluşturduğu tehdide karşı İsrail'le askeri işbirliğinin elzem olduğu intibaını uyandırdılar. Dönemin Suriye Dışişleri Bakanı Faruk el Şara, yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Ali Birand'a verdiği bir mülakatta, 'Nereden çıkardılar bunu? Bizde Yunan üssü filan yok. Var diyenler yerini de söylesinler, beraber gidip bakalım. Türk gazetecilerine bütün ülkeyi gezdirmeye hazırız' dediyse de, kimse oralı olmadı. Neticede imzalandı o anlaşma. Türkiye hava sahası, Filistin ve Lübnan'a bomba yağdıracak pilotların eğitimi için İsrail'e açıldı. Türkiye ve İsrail donanmalarının ortak tatbikatları için start verildi. İki devlet resmen müttefik oldu.
Hamiş: O gün bugündür "Suriye'deki Yunan üssü"nden haber alınamıyor!
* * *
Askeri ittifaklar müşterek düşmanlara karşı kurulur. Türkiye ile İsrail'in müşterek düşmanı var mı? Suriye ve İran, bizim müşterek düşmanlarımız mı? Haşa!
İçimizdeki İsrail lobisinin o aşağılık "Yunan üssü" yalanı bir yana, devletler düzeyindeki Türkiye-Suriye ilişkileri bundan 11 yıl önce gerçekten karşılıklı güvensizliğe dayanıyordu; fakat, PKK ve Fırat suları meselesinin damgasını vurduğu o günler artık geride kaldı. Güven bunalımı aşıldı. Dostluk, işbirliği ve dayanışma yolunda dünya kadar mesafe kat edildi. 800 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırının mayınlardan temizlenmesi için başlatılan çalışmalar gösteriyor ki, bu yoldan dönülebileceğine Ankara da Şam da hiç ihtimal vermiyor. Beri tarafta İran'la da geri dönülmez bir işbirliğine, çatışmaları imkânsız kılan bir karşılıklı bağımlılık ilişkisine girildi. Türkiye'nin geçmişte Suriye ve İran'la yaşadığı sorunlar İsrail'le askeri ittifak kurulmuş olmasını mazur göstermez, ama farz edelim ki bu ittifak o zaman için kaçınılmazdı (yüzbin kere haşa); komşularımızla sorunlarımızı çoktan çözdüğümüz halde İsrail'le askeri işbirliği anlaşması niçin hâlâ yürürlükte? Müşterek askeri tatbikatlara niçin son verilmiyor? Türkiye'nin deniz ve hava kuvvetleri geçen ay Doğu Akdeniz'de İsrail'in deniz ve hava kuvvetleriyle yine müşterek tatbikat yaptı; niçin?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin son tatbikatla ilgili resmi açıklamasında "arama ve kurtarma tatbikatı; doğal afet eğitimi ve insani yardım çalışması"ndan söz edildi. Böylece, 'kimseyi hedef almıyoruz' mesajı verilmiş oldu. Çok güzel. Bu mesajı biraz da İsrail'e verelim, Suriye ve İran'la müşterek "arama ve kurtarma tatbikatı" yaparak!
* * *
Eğri oturalım, doğru konuşalım: İsrail'le kurulan askeri ittifakın Suriye ve İran'a karşı kurulmuş bir ittifak olduğu apaçık ortada. Askeri ittifaklar son tahlilde beraber savaşma iradesini ifade ettiğine göre ve de İsrail'in –diyelim ki- Yunanistan'a karşı Türkiye'nin yanında savaşa girmesi söz konusu olamayacağına göre, bugün bu ittifakta hâlâ ısrar etmenin bir tek açıklaması olabilir: Muhtemel bir İsrail-Suriye ve/veya İsrail-İran savaşında Türkiye'nin İsrail'e destek vereceği senaryosuna 'sıcak bakmak'!
"Böyle bir şey söz konusu olamaz" diyen bir hükümete düşen, Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasını yırtıp çöpe atmaktır. Bazı çevrelerin buna bin dereden su getirerek karşı çıkacağı muhakkak. Onlara şöyle demek lazım: "Laf kalabalığını bırakın da, Suriye'deki Yunan üssü tam olarak nerede, onu söyleyin!"
Bundan 11 yıl önce Refahyol hükümetine Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasını dayatan çevreler, korkunç bir kuşatma altında olduğumuzu ve bu kuşatmayı ancak İsrail'le askeri işbirliğine giderek yarabileceğimizi ileri sürüyorlardı. Kamuoyunu yanlarına çekmek için yaptıkları en parlak propaganda, "Suriye'deki Yunan üssü"ydü. Orgeneral Çevik Bir ve Oramiral Güven Erkaya komutasındaki basın ordusu, bu propagandayı seferberlik halinde yayarak Suriye-Yunanistan ittifakının ve elbette İran'daki "molla rejimi"nin oluşturduğu tehdide karşı İsrail'le askeri işbirliğinin elzem olduğu intibaını uyandırdılar. Dönemin Suriye Dışişleri Bakanı Faruk el Şara, yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Ali Birand'a verdiği bir mülakatta, 'Nereden çıkardılar bunu? Bizde Yunan üssü filan yok. Var diyenler yerini de söylesinler, beraber gidip bakalım. Türk gazetecilerine bütün ülkeyi gezdirmeye hazırız' dediyse de, kimse oralı olmadı. Neticede imzalandı o anlaşma. Türkiye hava sahası, Filistin ve Lübnan'a bomba yağdıracak pilotların eğitimi için İsrail'e açıldı. Türkiye ve İsrail donanmalarının ortak tatbikatları için start verildi. İki devlet resmen müttefik oldu.
Hamiş: O gün bugündür "Suriye'deki Yunan üssü"nden haber alınamıyor!
* * *
Askeri ittifaklar müşterek düşmanlara karşı kurulur. Türkiye ile İsrail'in müşterek düşmanı var mı? Suriye ve İran, bizim müşterek düşmanlarımız mı? Haşa!
İçimizdeki İsrail lobisinin o aşağılık "Yunan üssü" yalanı bir yana, devletler düzeyindeki Türkiye-Suriye ilişkileri bundan 11 yıl önce gerçekten karşılıklı güvensizliğe dayanıyordu; fakat, PKK ve Fırat suları meselesinin damgasını vurduğu o günler artık geride kaldı. Güven bunalımı aşıldı. Dostluk, işbirliği ve dayanışma yolunda dünya kadar mesafe kat edildi. 800 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırının mayınlardan temizlenmesi için başlatılan çalışmalar gösteriyor ki, bu yoldan dönülebileceğine Ankara da Şam da hiç ihtimal vermiyor. Beri tarafta İran'la da geri dönülmez bir işbirliğine, çatışmaları imkânsız kılan bir karşılıklı bağımlılık ilişkisine girildi. Türkiye'nin geçmişte Suriye ve İran'la yaşadığı sorunlar İsrail'le askeri ittifak kurulmuş olmasını mazur göstermez, ama farz edelim ki bu ittifak o zaman için kaçınılmazdı (yüzbin kere haşa); komşularımızla sorunlarımızı çoktan çözdüğümüz halde İsrail'le askeri işbirliği anlaşması niçin hâlâ yürürlükte? Müşterek askeri tatbikatlara niçin son verilmiyor? Türkiye'nin deniz ve hava kuvvetleri geçen ay Doğu Akdeniz'de İsrail'in deniz ve hava kuvvetleriyle yine müşterek tatbikat yaptı; niçin?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin son tatbikatla ilgili resmi açıklamasında "arama ve kurtarma tatbikatı; doğal afet eğitimi ve insani yardım çalışması"ndan söz edildi. Böylece, 'kimseyi hedef almıyoruz' mesajı verilmiş oldu. Çok güzel. Bu mesajı biraz da İsrail'e verelim, Suriye ve İran'la müşterek "arama ve kurtarma tatbikatı" yaparak!
* * *
Eğri oturalım, doğru konuşalım: İsrail'le kurulan askeri ittifakın Suriye ve İran'a karşı kurulmuş bir ittifak olduğu apaçık ortada. Askeri ittifaklar son tahlilde beraber savaşma iradesini ifade ettiğine göre ve de İsrail'in –diyelim ki- Yunanistan'a karşı Türkiye'nin yanında savaşa girmesi söz konusu olamayacağına göre, bugün bu ittifakta hâlâ ısrar etmenin bir tek açıklaması olabilir: Muhtemel bir İsrail-Suriye ve/veya İsrail-İran savaşında Türkiye'nin İsrail'e destek vereceği senaryosuna 'sıcak bakmak'!
"Böyle bir şey söz konusu olamaz" diyen bir hükümete düşen, Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasını yırtıp çöpe atmaktır. Bazı çevrelerin buna bin dereden su getirerek karşı çıkacağı muhakkak. Onlara şöyle demek lazım: "Laf kalabalığını bırakın da, Suriye'deki Yunan üssü tam olarak nerede, onu söyleyin!"
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.