"Usûlün asıldan önce gelmesi", maksada ulaşmak için yol alırken kazaya uğramamak içindir. Eğer usûl kurallarına uymazsanız asıl mevzunun kapısını bile çalamazsınız.
Bu yüzden bazen uzun ve yorucu usûl kurallarına riayet etmek, üzerine bastığınız zemini tesviye etmek için şarttır. Siyaset, özellikle demokratik siyaset her şeyden önce usûl demektir. Üzerinde mutabık olunan usûl kurallarına karşılıklı olarak riayet etmek, zaman kaybetmek değil, sonucu sakatlayacak anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak, dolayısıyla zaman ve emek israfını peşinen önlemektir.
"Sivil Anayasa" konusunda, daha hükümet kendi taslağını açıklamadan girdiğimiz kaos, karşımızda dev gibi usûl sorunları durduğunu gösteriyor. Anayasanın asıl hükümlerini tartışmaya geçmeden önce bu usûl sorununu mutlaka aşmamız gerekiyor. Daha başlangıçta ortalığı kaplayan toz dumanın arkasında, anayasa konusunun siyasî rekabete dönüşmesi duruyor. Halbuki sivil bir anayasanın yapılması için ortak bir mutabakatımız vardı. 82 Anayasası ile yönetildiğimiz son 25 yılın önemli bir kısmını yeni bir anayasayı tartışarak geçirdik. Tartışmanın ötesinde Meclis bu anayasayı ıslah etmek için çok fazla çaba harcadı ve birçok hükmünü değiştirmeyi başardı. Bugün yeni anayasa yapılmasına itiraz edenler, anayasa çalışmalarının hemen durdurulmasını talep edenler bir zamanlar elimizdeki yeni başlangıç metninin de ötesinde özgürlükçü anayasa taslakları hazırlayanlardan oluşuyor. YÖK ve CHP başta olmak üzere.
Şu tablo netleşiyor: AK Parti ve taraftarları yeni anayasadan yana, muhalefet ve destekçileri de eski anayasanın muhafazasından yana saf tutuyor. Eski anayasadan yana olanları, yeni anayasanın tartışılmasına bile tahammül etmemeleri ele veriyor.
Ancak ortaya çıkan kaotik saflaşmanın tek müsebbibi muhalefet değil. Rektörlerin mevcut üniversite düzenini sürdürmek için kaytarabilmelerinde bile, iktidar kanadının usûl hataları rol oynuyor. Daha başında düşülen usûl hatası ise şu: Yeni anayasayı AK Parti hükümetinin ve Parlamento'daki çoğunluğunun yapacağını ileri sürmek. Bu iddia anayasaların anlamına ve anayasa yapma usûlüne aykırı.
Anayasaların yerine getirdiği öncelikli görev, sayıca azınlıkta olanların haklarını çoğunluğa karşı korumaktır. Varsayım şudur: Çoğunluk her zaman dediğini yaptırır. Hukuku, demokrasi içinde sürdürebilmek için azınlığı çoğunluğun baskısına karşı korumak gerekir. Anayasalar, bu korumayı sağlamak ve çoğunluk tarafından kullanılan devlet iktidarının kötüye kullanılmasını engellemek için vardır. Anayasaların düzenlediği kuvvetler ayrılığı prensibi, idarenin eylem ve işlemlerinin tamamı için getirilen yargısal denetim, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvenceye alınması bunun içindir. O zaman anayasa yapımına dair vazgeçilmez bir usûl kuralı ortaya çıkmaktadır: Anayasa yapımı sürecine sayıca az olanlar mutlaka dahil edilmelidir. Bunun yolu da müzakereci demokrasinin yöntemlerini kullanmaktır.
Bu usûl hatasını çözersek, asıl karşımızda duran fiilî zorluğu da çözme imkânımız olur. Bu fiilî durum, 82 Anayasası'nın bütün araçları kullanarak kurduğu azınlık iktidarıdır. Demokrasinin özüne uygun şekilde çoğunluğu iktidar yapabilmek, bürokratik seçkin azınlığın ayrıcalıklarına son vermekle mümkündür. Aksi takdirde karşımıza sayıca az olanların, devlet içindeki seçkin bürokratik azınlıkla koalisyon yaparak demokratik hukuk devletini geciktirmeleri engellenemez.
Modern hayat biçimini benimsemiş olanların kendilerine yegane koruyucu olarak devlet içindeki iktidarı görmek yerine, temel özgürlükleri bütünüyle garanti altına alan yeni sivil anayasaya güvenecek duruma gelmeleri, şu an sürmekte olan kaotik tartışmalardan kurtulmanın yegane yolu olarak görünüyor.
Anayasa yapma usûlü önce azınlığa söz hakkı vermemizi gerektiriyor. Ancak o zaman asıl konumuza yani çoğunluğun temel haklardan mahrum bırakılması sorununa el atabiliriz.
Bu yüzden bazen uzun ve yorucu usûl kurallarına riayet etmek, üzerine bastığınız zemini tesviye etmek için şarttır. Siyaset, özellikle demokratik siyaset her şeyden önce usûl demektir. Üzerinde mutabık olunan usûl kurallarına karşılıklı olarak riayet etmek, zaman kaybetmek değil, sonucu sakatlayacak anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak, dolayısıyla zaman ve emek israfını peşinen önlemektir.
"Sivil Anayasa" konusunda, daha hükümet kendi taslağını açıklamadan girdiğimiz kaos, karşımızda dev gibi usûl sorunları durduğunu gösteriyor. Anayasanın asıl hükümlerini tartışmaya geçmeden önce bu usûl sorununu mutlaka aşmamız gerekiyor. Daha başlangıçta ortalığı kaplayan toz dumanın arkasında, anayasa konusunun siyasî rekabete dönüşmesi duruyor. Halbuki sivil bir anayasanın yapılması için ortak bir mutabakatımız vardı. 82 Anayasası ile yönetildiğimiz son 25 yılın önemli bir kısmını yeni bir anayasayı tartışarak geçirdik. Tartışmanın ötesinde Meclis bu anayasayı ıslah etmek için çok fazla çaba harcadı ve birçok hükmünü değiştirmeyi başardı. Bugün yeni anayasa yapılmasına itiraz edenler, anayasa çalışmalarının hemen durdurulmasını talep edenler bir zamanlar elimizdeki yeni başlangıç metninin de ötesinde özgürlükçü anayasa taslakları hazırlayanlardan oluşuyor. YÖK ve CHP başta olmak üzere.
Şu tablo netleşiyor: AK Parti ve taraftarları yeni anayasadan yana, muhalefet ve destekçileri de eski anayasanın muhafazasından yana saf tutuyor. Eski anayasadan yana olanları, yeni anayasanın tartışılmasına bile tahammül etmemeleri ele veriyor.
Ancak ortaya çıkan kaotik saflaşmanın tek müsebbibi muhalefet değil. Rektörlerin mevcut üniversite düzenini sürdürmek için kaytarabilmelerinde bile, iktidar kanadının usûl hataları rol oynuyor. Daha başında düşülen usûl hatası ise şu: Yeni anayasayı AK Parti hükümetinin ve Parlamento'daki çoğunluğunun yapacağını ileri sürmek. Bu iddia anayasaların anlamına ve anayasa yapma usûlüne aykırı.
Anayasaların yerine getirdiği öncelikli görev, sayıca azınlıkta olanların haklarını çoğunluğa karşı korumaktır. Varsayım şudur: Çoğunluk her zaman dediğini yaptırır. Hukuku, demokrasi içinde sürdürebilmek için azınlığı çoğunluğun baskısına karşı korumak gerekir. Anayasalar, bu korumayı sağlamak ve çoğunluk tarafından kullanılan devlet iktidarının kötüye kullanılmasını engellemek için vardır. Anayasaların düzenlediği kuvvetler ayrılığı prensibi, idarenin eylem ve işlemlerinin tamamı için getirilen yargısal denetim, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvenceye alınması bunun içindir. O zaman anayasa yapımına dair vazgeçilmez bir usûl kuralı ortaya çıkmaktadır: Anayasa yapımı sürecine sayıca az olanlar mutlaka dahil edilmelidir. Bunun yolu da müzakereci demokrasinin yöntemlerini kullanmaktır.
Bu usûl hatasını çözersek, asıl karşımızda duran fiilî zorluğu da çözme imkânımız olur. Bu fiilî durum, 82 Anayasası'nın bütün araçları kullanarak kurduğu azınlık iktidarıdır. Demokrasinin özüne uygun şekilde çoğunluğu iktidar yapabilmek, bürokratik seçkin azınlığın ayrıcalıklarına son vermekle mümkündür. Aksi takdirde karşımıza sayıca az olanların, devlet içindeki seçkin bürokratik azınlıkla koalisyon yaparak demokratik hukuk devletini geciktirmeleri engellenemez.
Modern hayat biçimini benimsemiş olanların kendilerine yegane koruyucu olarak devlet içindeki iktidarı görmek yerine, temel özgürlükleri bütünüyle garanti altına alan yeni sivil anayasaya güvenecek duruma gelmeleri, şu an sürmekte olan kaotik tartışmalardan kurtulmanın yegane yolu olarak görünüyor.
Anayasa yapma usûlü önce azınlığa söz hakkı vermemizi gerektiriyor. Ancak o zaman asıl konumuza yani çoğunluğun temel haklardan mahrum bırakılması sorununa el atabiliriz.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.