Geçmişte ordular arasında yapılan, sonucu silahlı kuvvetlerin belirlediği savaş türü yerini, Çok Boyutlu Savaş olarak adlandırabileceğimiz bir çatışma biçimine terk ediyor. Irak’ta çok kanlı çatışmalar olmasına rağmen ABD askerleri bunların içinde pek fazla yer almıyor ve çatışmalar askerlerin dışında cereyan ediyor.
ABD’nin yeni savaş stratejisini şöyle tanımlayabiliriz: Silahlı kuvvetler ülkeyi tamamen kontrol edebilecek biçimde konuşlandırılıyor ve başka hiçbir gücün, kazansalar bile, kontrolü ele geçirmeleri mümkün olmuyor. Çatışmalar askerlerin dışında sivil halk ya da başka ülkelerden sağlanan paralı askerlerce yürütülüyor. İç güvenlik, askerler tarafından değil, özel güvenlik şirketlerince sağlanıyor.
Bu savaş türünün sağladığı büyük avantajları şöyle sıralayabiliriz: Çatışmalar hiçbir kurala bağlı olmadan, çatışmayı yönlendiren gücü suçlu konuma düşürmeden sürdürülebiliyor. Sivillere yönelik saldırıların hesabının sorulacağı herhangi bir kişi ya da kurumdan söz edilemiyor.
Bu savaş türünün sağladığı en büyük avantaj çok farklı ideoloji ve eğilimdeki kişi ya da grupların aynı sonucu sağlayacak biçimde kullanılmalarının mümkün olması. Yani Sünnilerle Şiiler birbiriyle savaşırken gerçekte bölünme hedefini gerçekleştirecek yönde ve aynı sonucu doğuracak biçimde hareket ediyorlar. Yani geçmişte tüm gayretler belli bir hedefe doğru yöneltilirken şimdi farklı güçlerin, hatta zıt kuvvetlerin bileşkesinin hedefe götürmesi planlanıyor. Savaşı yürüten güç ‘ Kim olursan ol, gel. Seni kullanacağımız bir yer bulunur.’ diyor. İdeolojik, dini eğilimler göz önünde tutuluyor ve biraz da parasal destek sağlanarak kişi ya da gruplar genel modelin içinde bir yere yerleştiriliyor. Savaşı yönlendiren güç çatışmayı bu gruplar arasında tutmayı başarır ve kendisine yönelmesini engelleyebilirse başarı şansı çok yüksektir.
Önümüzdeki dönemde ülkemiz bir çatışmaya girmek zorunda kalırsa aynı modelin kullanılması beklenmelidir. Yani çatışmanın bir tarafında, terörist, direnişçi, gerilla gibi adlar altında savaşacak gruplarla karşılaşacağız ama savaşı yürüten güç kesinlikle ön planda olmayacaktır.
Bu savaş türü yeni bir karşı koyma stratejisinin belirlenmesini gerektirir.Geleneksel yöntemlerle, yani silahlı kuvvetleri kullanarak, sorun çözülemez. Mesela silahlı kuvvetler çatışmaya sokulmamalıdır. Karşı tarafın stratejisine benzer bir biçimde silahlı kuvvetler çatışma bölgesindeki stratejik yerleri kontrol altına almalı, fiili çatışma ya benzer karşı örgütlenmelerle ya da özel olarak yetiştirilmiş birliklerle yapılmalıdır.
Bu çatışma türünde silahlı eylemlerin rolü sınırlıdır ve bu eylemlerin bile en önemli hedefi kitleleri belli bir yönde şartlandırmaktır. Şu anda kullanılan metot kitleleri din, ideoloji ve soy temelinde farklılaştırmak ve birbirine düşman haline getirmektir. Böyle durumlarda tartışmaları karşı tarafında belirlediği alanın dışına kaydırmak gerekir. Mesela bu tartışmaların yerine siyasi hedefler ön plana çıkarılabilir ya da aynı ideolojik tartışmalarda hedef saptırılarak düşmanlık karşı tarafa yöneltilebilir. Ama ilk iş bu mücadeleyi yürütecek bir devlet yapılanmasını oluşturmaktır.
ABD’nin yeni savaş stratejisini şöyle tanımlayabiliriz: Silahlı kuvvetler ülkeyi tamamen kontrol edebilecek biçimde konuşlandırılıyor ve başka hiçbir gücün, kazansalar bile, kontrolü ele geçirmeleri mümkün olmuyor. Çatışmalar askerlerin dışında sivil halk ya da başka ülkelerden sağlanan paralı askerlerce yürütülüyor. İç güvenlik, askerler tarafından değil, özel güvenlik şirketlerince sağlanıyor.
Bu savaş türünün sağladığı büyük avantajları şöyle sıralayabiliriz: Çatışmalar hiçbir kurala bağlı olmadan, çatışmayı yönlendiren gücü suçlu konuma düşürmeden sürdürülebiliyor. Sivillere yönelik saldırıların hesabının sorulacağı herhangi bir kişi ya da kurumdan söz edilemiyor.
Bu savaş türünün sağladığı en büyük avantaj çok farklı ideoloji ve eğilimdeki kişi ya da grupların aynı sonucu sağlayacak biçimde kullanılmalarının mümkün olması. Yani Sünnilerle Şiiler birbiriyle savaşırken gerçekte bölünme hedefini gerçekleştirecek yönde ve aynı sonucu doğuracak biçimde hareket ediyorlar. Yani geçmişte tüm gayretler belli bir hedefe doğru yöneltilirken şimdi farklı güçlerin, hatta zıt kuvvetlerin bileşkesinin hedefe götürmesi planlanıyor. Savaşı yürüten güç ‘ Kim olursan ol, gel. Seni kullanacağımız bir yer bulunur.’ diyor. İdeolojik, dini eğilimler göz önünde tutuluyor ve biraz da parasal destek sağlanarak kişi ya da gruplar genel modelin içinde bir yere yerleştiriliyor. Savaşı yönlendiren güç çatışmayı bu gruplar arasında tutmayı başarır ve kendisine yönelmesini engelleyebilirse başarı şansı çok yüksektir.
Önümüzdeki dönemde ülkemiz bir çatışmaya girmek zorunda kalırsa aynı modelin kullanılması beklenmelidir. Yani çatışmanın bir tarafında, terörist, direnişçi, gerilla gibi adlar altında savaşacak gruplarla karşılaşacağız ama savaşı yürüten güç kesinlikle ön planda olmayacaktır.
Bu savaş türü yeni bir karşı koyma stratejisinin belirlenmesini gerektirir.Geleneksel yöntemlerle, yani silahlı kuvvetleri kullanarak, sorun çözülemez. Mesela silahlı kuvvetler çatışmaya sokulmamalıdır. Karşı tarafın stratejisine benzer bir biçimde silahlı kuvvetler çatışma bölgesindeki stratejik yerleri kontrol altına almalı, fiili çatışma ya benzer karşı örgütlenmelerle ya da özel olarak yetiştirilmiş birliklerle yapılmalıdır.
Bu çatışma türünde silahlı eylemlerin rolü sınırlıdır ve bu eylemlerin bile en önemli hedefi kitleleri belli bir yönde şartlandırmaktır. Şu anda kullanılan metot kitleleri din, ideoloji ve soy temelinde farklılaştırmak ve birbirine düşman haline getirmektir. Böyle durumlarda tartışmaları karşı tarafında belirlediği alanın dışına kaydırmak gerekir. Mesela bu tartışmaların yerine siyasi hedefler ön plana çıkarılabilir ya da aynı ideolojik tartışmalarda hedef saptırılarak düşmanlık karşı tarafa yöneltilebilir. Ama ilk iş bu mücadeleyi yürütecek bir devlet yapılanmasını oluşturmaktır.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.