Başbakan R. Tayyip Erdoğan ile buluştuğumuz mekan aslında, Türkiye açısından tarihin derinliklerinden gelen anlamlar ifade ediyor. İstanbul’a geldiğinde ofis olarak kullandığı Musahiban Dairesi’nin güngörmüş salonunda gerçekleştiriyoruz 24’ün ‘ Ankara Masası-Özel’ yayınını...
Osmanlı saray teşkilatının en önemli dairelerinden biri burası. Dolmabahçe Sarayı’nın uzantısındaki bu dairede, Padişah’ın çeşitli konulardaki emirlerini muhataplarına ileten ‘muhasip’ler çalışıyordu. Yani imparatoluğun birinci dereceden yönetim mekanlarından biri...
Zaten, Türkiye Cumhuriyet Başbakanı ile ele aldığımız konuların dış politikayı ilgilendiren tamamı, Osmanlı’dan bize miras: Kuzey Irak ve Kürt sorunu, Ermeniler ve ‘sözde soykırım’ iddiaları, Amerika’nın 20’nci yüzyılın başında Başkan Wilson döneminde benimsediği, zaman zaman sümenaltı etse de her fırsatta kendini gösteren malüm Ortadoğu-Kafkasya/Hazar Denizi politikaları...
Ülkenin beş yıldır ‘kaptan köşkü’nde oturan Başbakan Erdoğan, bütün bu gerçekleri bilmiyor mu?.. Biliyor... Buna rağmen 5 Kasım’da Washington’da gerçekleşecek ‘tarihi’ nitelikteki Başkan Bush görüşmesine kadar konuşurken gırtlağın dokuz bölüm olduğunun farkında olacak...
Amerikan-PKK / Barzani ve Amerikan-Ermeni ilişkilerin ön plana çıkartıp, neredeyse bu ülkeyle savaşmamız gerektiğini söyleyecek kadar ileri gidenlere mesajı çok açık: ‘ Sapla samanı birbirine karıştımayın. Türkiye ile Amerika’nın çok önemli stratejik işbirliği var. Dostlar arasında anlaşmazlıklar olmaz mı. Olur. Bunları görüşerek çözerler...’
Yani... Başbakan Erdoğan, bize göre Türk-Amerikan ilişkilerinde ‘milat’ özelliği taşıyan Washington ziyaretine ‘ en güçlü müttefiki ile birbirine girmiş bir lider’ olarak gitmemekte kararlı... Aksine, Bush yönetimi ile yapıcı bir diyalog içerisinde bugün yaşanmakta olan sıkıntıları aşabileceğine ilişkin önemli umut işaretleri veriyor.
Fakat... O, ‘savaşa hazırlanan’ bir ülkenin başbakanı...
Ordusu hareketli... Meclisi gerekirse tüm savaş risklerini göze almış bir ülke Türkiye...
... Ve dünya siyaseti açısından çok önemli bir ortak görüşün uluslar arası düzeyde devreye girdiği bir dönemden geçiyoruz: Türkler asla blöf yapmazlar!..
Erdoğan’ın bütün dikkatine rağmen, sözlerinde ‘ benim terörizmi bitirmek için o bölgeye girmeme karşı çıkıyorsan, senin memleketinden binlerce kilometre uzakta Irak’ta Afganistan’da ne işin var’ cümlesini sıkıştırması, hatta ‘ PKK’nın elindeki Amerikan silahının izini ben sürüyorum, o yanıtlıyamıyor’ demesi... Nihayetinde, sürecin başladığına, sabırların taştığına dönük söylemler...
Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurum ve kuruluşlarıyla bedeli ne olursa olsun bir hesaplaşmaya hazırlandığının işaretleridir.
İşin ilginç yanı, daha düne kadar Erdoğan hükümetini ‘ Amerika’dan icazet kovalayan, teslimiyetçi’ bir hükümet olarak niteleyen bazı çevrelerin, Ankara’nın kararlılık dozu arttıkça özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine dönük hassasiyet ve endişe belirtmeleridir.
Bu ülkede kimin hangi düşüncelerinde gerçekten samimi olduğunu, kimim kime ne tür siyasi tuzaklar kurduğunu anlamak giderek çok güçleşiyor. ‘ Nasıl olsa Amerika ile siyasi-askeri gerginliği göze alamaz’ öngörüsüyle hükümete aşırı ulusalcı kanattan yüklenenlerin, birden, ‘ aman dikkat’ noktasına geliyor olması dikkat çekicidir.
Eğer... Kuzey Iraklı Kürt lider, Türkiye’nin içindeki bu türden yalpalama görüntelrine bakıyor ve Amerika’nın da kendisini sonuna kadar destekleyeceğine duyduğu aşırı güvenle o ‘ sadırgan-düşmanca’ açıklamaları yapıyor, ‘ Türkiye düşmanlığına’ dayalı bir ‘ Kürt milliyetçiliği’ hareketi ile siyasi gücünü artırmaya çalışıyorsa büyük bir gaflet içindedir...
Onun bu gafletinin Kuzey Irak’da yaşayan insanlara ağır bir fatura çıkarmaması en büyük dileğimizdir.
Oysa bilmesi gereken, Türkiye’nin geri dönülmez kararlılığıdır...
Kuzey Irak’ın... Orada yaşayan insanların... Bağlantısında tüm Ortadoğu’nun kaderi, Amerikan Başkanı Bush’un Başbakan Erdoğan ile buluşmasında sergileyeceği tutuma bağlıdır... İnandırıcı bir planın ortaya çıkmadığı buluşma sonrasında biliniz ki, bu bölgede artık kimse kendini güvende hissedemeyecektir...
Türkiye, yavaş harekete geçen ama durdurulması çok zor bir ülkedir...
Osmanlı saray teşkilatının en önemli dairelerinden biri burası. Dolmabahçe Sarayı’nın uzantısındaki bu dairede, Padişah’ın çeşitli konulardaki emirlerini muhataplarına ileten ‘muhasip’ler çalışıyordu. Yani imparatoluğun birinci dereceden yönetim mekanlarından biri...
Zaten, Türkiye Cumhuriyet Başbakanı ile ele aldığımız konuların dış politikayı ilgilendiren tamamı, Osmanlı’dan bize miras: Kuzey Irak ve Kürt sorunu, Ermeniler ve ‘sözde soykırım’ iddiaları, Amerika’nın 20’nci yüzyılın başında Başkan Wilson döneminde benimsediği, zaman zaman sümenaltı etse de her fırsatta kendini gösteren malüm Ortadoğu-Kafkasya/Hazar Denizi politikaları...
Ülkenin beş yıldır ‘kaptan köşkü’nde oturan Başbakan Erdoğan, bütün bu gerçekleri bilmiyor mu?.. Biliyor... Buna rağmen 5 Kasım’da Washington’da gerçekleşecek ‘tarihi’ nitelikteki Başkan Bush görüşmesine kadar konuşurken gırtlağın dokuz bölüm olduğunun farkında olacak...
Amerikan-PKK / Barzani ve Amerikan-Ermeni ilişkilerin ön plana çıkartıp, neredeyse bu ülkeyle savaşmamız gerektiğini söyleyecek kadar ileri gidenlere mesajı çok açık: ‘ Sapla samanı birbirine karıştımayın. Türkiye ile Amerika’nın çok önemli stratejik işbirliği var. Dostlar arasında anlaşmazlıklar olmaz mı. Olur. Bunları görüşerek çözerler...’
Yani... Başbakan Erdoğan, bize göre Türk-Amerikan ilişkilerinde ‘milat’ özelliği taşıyan Washington ziyaretine ‘ en güçlü müttefiki ile birbirine girmiş bir lider’ olarak gitmemekte kararlı... Aksine, Bush yönetimi ile yapıcı bir diyalog içerisinde bugün yaşanmakta olan sıkıntıları aşabileceğine ilişkin önemli umut işaretleri veriyor.
Fakat... O, ‘savaşa hazırlanan’ bir ülkenin başbakanı...
Ordusu hareketli... Meclisi gerekirse tüm savaş risklerini göze almış bir ülke Türkiye...
... Ve dünya siyaseti açısından çok önemli bir ortak görüşün uluslar arası düzeyde devreye girdiği bir dönemden geçiyoruz: Türkler asla blöf yapmazlar!..
Erdoğan’ın bütün dikkatine rağmen, sözlerinde ‘ benim terörizmi bitirmek için o bölgeye girmeme karşı çıkıyorsan, senin memleketinden binlerce kilometre uzakta Irak’ta Afganistan’da ne işin var’ cümlesini sıkıştırması, hatta ‘ PKK’nın elindeki Amerikan silahının izini ben sürüyorum, o yanıtlıyamıyor’ demesi... Nihayetinde, sürecin başladığına, sabırların taştığına dönük söylemler...
Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurum ve kuruluşlarıyla bedeli ne olursa olsun bir hesaplaşmaya hazırlandığının işaretleridir.
İşin ilginç yanı, daha düne kadar Erdoğan hükümetini ‘ Amerika’dan icazet kovalayan, teslimiyetçi’ bir hükümet olarak niteleyen bazı çevrelerin, Ankara’nın kararlılık dozu arttıkça özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine dönük hassasiyet ve endişe belirtmeleridir.
Bu ülkede kimin hangi düşüncelerinde gerçekten samimi olduğunu, kimim kime ne tür siyasi tuzaklar kurduğunu anlamak giderek çok güçleşiyor. ‘ Nasıl olsa Amerika ile siyasi-askeri gerginliği göze alamaz’ öngörüsüyle hükümete aşırı ulusalcı kanattan yüklenenlerin, birden, ‘ aman dikkat’ noktasına geliyor olması dikkat çekicidir.
Eğer... Kuzey Iraklı Kürt lider, Türkiye’nin içindeki bu türden yalpalama görüntelrine bakıyor ve Amerika’nın da kendisini sonuna kadar destekleyeceğine duyduğu aşırı güvenle o ‘ sadırgan-düşmanca’ açıklamaları yapıyor, ‘ Türkiye düşmanlığına’ dayalı bir ‘ Kürt milliyetçiliği’ hareketi ile siyasi gücünü artırmaya çalışıyorsa büyük bir gaflet içindedir...
Onun bu gafletinin Kuzey Irak’da yaşayan insanlara ağır bir fatura çıkarmaması en büyük dileğimizdir.
Oysa bilmesi gereken, Türkiye’nin geri dönülmez kararlılığıdır...
Kuzey Irak’ın... Orada yaşayan insanların... Bağlantısında tüm Ortadoğu’nun kaderi, Amerikan Başkanı Bush’un Başbakan Erdoğan ile buluşmasında sergileyeceği tutuma bağlıdır... İnandırıcı bir planın ortaya çıkmadığı buluşma sonrasında biliniz ki, bu bölgede artık kimse kendini güvende hissedemeyecektir...
Türkiye, yavaş harekete geçen ama durdurulması çok zor bir ülkedir...


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.