DTP’nin Meclise girmesinin yeni dönemde ayrılıkçı Kürt hareketinin şiddet yerine politik mücadeleyi öne çıkarmasına yol açacağı tahmin ediliyordu. Oysa, şaşırtıcı biçimde, tersi oldu ve ayrılıkçı şiddet son haftalarda yeniden azdı. En son Sırnak’taki PKK saldırısı sonucunda maalesef 13 erimiz şehit oldu.
Bu elim olay ve daha önceki benzerleri sadece şehit yakınlarının yüreklerini paralamıyor; bu aynı zamanda bütün Türkiye’yi de eleme garkediyor. Dahası, azıtan ayrılıkçı terör ülkede Kürt karşıtı havayı gittikçe yaygınlaştırıyor; toplumu en azından insanların ruh dünyası bakımından bölüyor, kamplaştırıyor. Sadece bu bile Kürt sorununun çözümünü acil bir ihtiyaç haline getirimektedir.
Kürt sorununun çözülmesi icin atılacak adımlar, kısa vadede elbette PKK terörünü ortadan kaldırmaz. Belki de tam tersine, bu meselenin barışçı-demokratik bir şekilde çözüm yoluna girmesi ayrılıkçı şiddeti daha da artırabilir. Esasen, seçimden sonra terörün azmasının ‘şaşırtıcı’ olması da PKK’nın böyle bir stratejisi olduğu varsayımına dayanmaktadır.
Gerçi tam olarak bilemeyiz -aslında ‘uzmanlari’n da bildiklerinden emin değilim- ama bu strateji, Öcalan’ın, Kürt sorununda asıl muhatabın DTP veya başka bir oluşum değil, doğrudan doğruya kendisi olduğunu öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’ne anlatma biçimi olabilir. Bu durum, aynı zamanda PKK’nın bir ayrışma sürecine girdiğinin işareti de olabilir.
Belirttiğim gibi, Türkiye için meselenin hem genel olarak Kürt sorunuyla hem de terörle ilgili yanı var. Dolayısıyla, PKK’yı geriletmek veya ‘çökertmek’ meselenin sadece bir yanıdır; ama nedense, çözüm diye bizim yöneticilerimizin aklına sadece bu geliyor. Binlerce gencimizin hayatlarının baharında yitip gitmesi karşısında elbette hareketsiz kalamayız. Ama bu bile sadece askeri yöntemle temin edilecek bir sonuç değildir.
Her büyük kaybın ardından hemen aklına gelen -ve nedense kolay olduğu sanılan- ‘çözüm’, Kuzey Irak’a bir askeri harekat yapmaktır. Medya da her seferinde hükümeti ve askerleri bu yönde teşvik, hatta tahrik eder. Sanki, böyle bir harekat PKK sorununu anında çözecek büyülü bir araçmış gibi. Sanki, asıl tehdit dışarıdan geliyormuş ve Türkiye’nin içindeki terörist yuvaları tamamen ‘temizlenmiş’ de, sıra sınır ötesindekilere gelmiş gibi...
Kuzey Irak’a bir askeri harekat düzenlemek o kadar kolay değil. Her şey bir yana, böyle bir harekat ABD’nin rızası, hatta desteği olmadan gerçekleştirilemez. Bugüne kadarki işaretler ise ABD’nin buna yatkın olmadığını gösteriyor. Ayrıca, Kuzey Irak’taki yerel Kürt otoritelerinin de bu ise sıcak bakmadığını, hatta bunu kendi egemenliklerinin ihlali olarak gördüklerini biliyoruz. Hepsi böyle bir harekata en azından sessiz kalsalar bile, istenen sonucun alınması yine de imkansız gibidir. Ülke içinde bile başarılamayan bir iş yabancı topraklarda nasıl başarılacak?... Ne yazik ki, daha büyük zayiat verip de dişe dokunur bir sonuç alamamak ihtimali de var.
Öte yandan, Kuzey Irak’a bir askeri harekatın Türkiye’nin içine de olumsuz yansımaları olacaktır. Böyle bir teşebbüs sistemin işleyişindeki askeri etkiyi artırabilir, hatta ülkenin güney doğusunda yeniden sıkıyönetim ilan edilmesine yol açabilir. Daha genel olarak, ülkeye hakim olacak savaş havası hak ve özgürlük taleplerini ‘lüks’ haline getirirken baskıcı eğilimleri ‘haklılaştırabilir.’
Kuzey Irak’a bir askeri harekat, korkarım ki, ne akıllıca ne de hayırlı bir iş olacaktır.
Bu elim olay ve daha önceki benzerleri sadece şehit yakınlarının yüreklerini paralamıyor; bu aynı zamanda bütün Türkiye’yi de eleme garkediyor. Dahası, azıtan ayrılıkçı terör ülkede Kürt karşıtı havayı gittikçe yaygınlaştırıyor; toplumu en azından insanların ruh dünyası bakımından bölüyor, kamplaştırıyor. Sadece bu bile Kürt sorununun çözümünü acil bir ihtiyaç haline getirimektedir.
Kürt sorununun çözülmesi icin atılacak adımlar, kısa vadede elbette PKK terörünü ortadan kaldırmaz. Belki de tam tersine, bu meselenin barışçı-demokratik bir şekilde çözüm yoluna girmesi ayrılıkçı şiddeti daha da artırabilir. Esasen, seçimden sonra terörün azmasının ‘şaşırtıcı’ olması da PKK’nın böyle bir stratejisi olduğu varsayımına dayanmaktadır.
Gerçi tam olarak bilemeyiz -aslında ‘uzmanlari’n da bildiklerinden emin değilim- ama bu strateji, Öcalan’ın, Kürt sorununda asıl muhatabın DTP veya başka bir oluşum değil, doğrudan doğruya kendisi olduğunu öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’ne anlatma biçimi olabilir. Bu durum, aynı zamanda PKK’nın bir ayrışma sürecine girdiğinin işareti de olabilir.
Belirttiğim gibi, Türkiye için meselenin hem genel olarak Kürt sorunuyla hem de terörle ilgili yanı var. Dolayısıyla, PKK’yı geriletmek veya ‘çökertmek’ meselenin sadece bir yanıdır; ama nedense, çözüm diye bizim yöneticilerimizin aklına sadece bu geliyor. Binlerce gencimizin hayatlarının baharında yitip gitmesi karşısında elbette hareketsiz kalamayız. Ama bu bile sadece askeri yöntemle temin edilecek bir sonuç değildir.
Her büyük kaybın ardından hemen aklına gelen -ve nedense kolay olduğu sanılan- ‘çözüm’, Kuzey Irak’a bir askeri harekat yapmaktır. Medya da her seferinde hükümeti ve askerleri bu yönde teşvik, hatta tahrik eder. Sanki, böyle bir harekat PKK sorununu anında çözecek büyülü bir araçmış gibi. Sanki, asıl tehdit dışarıdan geliyormuş ve Türkiye’nin içindeki terörist yuvaları tamamen ‘temizlenmiş’ de, sıra sınır ötesindekilere gelmiş gibi...
Kuzey Irak’a bir askeri harekat düzenlemek o kadar kolay değil. Her şey bir yana, böyle bir harekat ABD’nin rızası, hatta desteği olmadan gerçekleştirilemez. Bugüne kadarki işaretler ise ABD’nin buna yatkın olmadığını gösteriyor. Ayrıca, Kuzey Irak’taki yerel Kürt otoritelerinin de bu ise sıcak bakmadığını, hatta bunu kendi egemenliklerinin ihlali olarak gördüklerini biliyoruz. Hepsi böyle bir harekata en azından sessiz kalsalar bile, istenen sonucun alınması yine de imkansız gibidir. Ülke içinde bile başarılamayan bir iş yabancı topraklarda nasıl başarılacak?... Ne yazik ki, daha büyük zayiat verip de dişe dokunur bir sonuç alamamak ihtimali de var.
Öte yandan, Kuzey Irak’a bir askeri harekatın Türkiye’nin içine de olumsuz yansımaları olacaktır. Böyle bir teşebbüs sistemin işleyişindeki askeri etkiyi artırabilir, hatta ülkenin güney doğusunda yeniden sıkıyönetim ilan edilmesine yol açabilir. Daha genel olarak, ülkeye hakim olacak savaş havası hak ve özgürlük taleplerini ‘lüks’ haline getirirken baskıcı eğilimleri ‘haklılaştırabilir.’
Kuzey Irak’a bir askeri harekat, korkarım ki, ne akıllıca ne de hayırlı bir iş olacaktır.


0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.