PKK saldırıları tırmandıkça, ABD'nin (sorumluluğu altındaki Irak'ta yuvalanan) PKK'ya karşı bir şeyler yapıp yapmayacağı konusunda sorular çoğaldıkça, dahası PKK'yı (PEJAK'ı) İran'ı istikrarsızlaştırmak için kullandığı ayyuka çıkınca, PKK'yı Türkiye'ye karşı da kullandığına dair komplo teorileri ürüyor.
Amerikalı askerlerin PKK saflarında çarpıştıklarını iddia edenlere dahi rastlanıyor... ABD'nin "her taşın altında, her şeye muktedir ve hiç yanılmaz" olduğu ve Türkiye'nin altını oymak istediği varsayımlarına dayalı, deli saçması komplo teorilerini bir yana bırakırsak ancak, ABD'nin bugüne kadar Kuzey Irak'taki PKK hakkında neden somut hiçbir şey yapmadığı sorusuna eleştirel akla ve mantığa dayalı bir cevap arayabiliriz. ABD hakkında analizler yaparken, herhalde öncelikle şunu dikkate almak gerekir: Nasıl tek bir Türkiye'den söz edemiyorsak, tek bir ABD'den söz etmek de mümkün değildir. İktidarla muhalefeti, Başkan ile Kongre'yi bir yana bırakalım. Savunma Bakanlığı'nın bakış açısıyla Dışişleri Bakanlığı'nın aynı değil. Savunma Bakanlığı içinde Irak işgalinin mimarı olan Neo-Muhafazakarlar ("neocon"lar) var; onları tasvip etmeyenler var. Neoconlar içinde "Yurttaşı oldukları ABD'den çok İsrail'e bağlı olmakla" suçlanan, İsrail'in çıkarlarına zarar verecek ölçüde "İsrail'den çok İsrail yanlısı" olanlar ve öyle olmayanlar var. Amerikalı sivil yetkililer ile askeri komutanlar arasında görüş farkları var. Nihayet Başkan Bush ile yardımcısı Cheney'in bile tam uyuşmadıkları söyleniyor. İçindeki bütün bu ayrımları dikkate almadan ABD'nin ne genel, ne Türkiye, ne de PKK politikasını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir. ABD Savunma Bakanlığı üzerinde (azalmış ölçüde de olsa) etkili olan, "İsrail'den fazla İsrail yanlısı" neoconlar düşünebilir ki, Türkiye'de tercihe şayan olan, askeri olmasa bile askerlerin ağırlıkta olduğu, laikçi-milliyetçi bir yönetimdir. Onlardan biri olan Michael Rubin gibiler diyebilir ki, İsrail nasıl ayrım gözetmeksizin bütün Filistinlilere savaş açmalıysa, Türkiye de ayrım gözetmeksizin bütün Kürtlere savaş açmalıdır. "Mesut Barzani, Abdullah Öcalan'ın yanına konmadıkça, PKK bastırılamaz..." Ama ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye çok farklı bir gözle baktığı; muhafazakâr demokrat AKP iktidarı altındaki Türkiye'yi İslam ile demokrasi ve laikliği bağdaştıran ülke olarak bütün İslam âlemine model gördüğü ortadadır. Türkiye-ABD ilişkilerinin eskisi gibi olmadığı açıktır. Bunun son zamanlardaki en iyi analizini CIA eski yöneticilerinden Graham Fuller yaptı (Los Angeles Times, 19 Ekim). Irak'ta başı fena halde dertte olan ABD'nin, oradaki yegane müttefiki Kürtlere fazlasıyla güven verdiği doğrudur. Irak'taki Amerikan askerlerinin başı yeterince belada olduğu gibi, (1 Mart acısıyla) PKK'ya karşı önlem almaya istekli olmadıkları da görülmektedir. Ama bütün bunlar ABD'nin (ve de İsrail'in) Türkiye ile ittifaka duyduğu büyük ihtiyacı bir nebze azaltmaz. Başkan Clinton döneminde Öcalan'ın yakalanmasına yardımcı olan ABD'nin bugüne kadar Irak'taki PKK hakkında neden somut bir şey yapmadığı sorusuna eleştirel akıl ve mantığa dayalı cevap arayanlar için bir kılavuz, Henri J. Barkey'in makalesi. (Washington Post, 27 Ekim). 1998-2000 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı siyaset planlama dairesinde çalışan Barkey'e göre, bugün karşı karşıya olduğumuz, Türkiye'yi, Irak'ı ve ABD'yi tehdit eden kriz, esas olarak Bush yönetimindeki beceriksizlik, bilgisizlik ve basiretsizlikten kaynaklanıyor. Krizin geldiği görülmüştü. Gerginlik tırmanırken krizi önlemek için sayısız fırsatlar doğdu, ama Washington bunlardan yararlanamadı. Gerek Iraklı Kürtler, gerekse AKP hükümeti doğrudan veya dolaylı olarak Washington'a aralarında anlaşmaya istekli olduklarının işaretlerini verdiler. Ama Bush yönetimi, Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında, PKK'nın Kuzey Irak'tan çıkarılması karşılığında Ankara'nın Iraklı Kürtlere ticaret ve güvenlik garantisi vermesini öngören bir anlaşmaya önayak olma fırsatını değerlendiremedi.
Amerikalı askerlerin PKK saflarında çarpıştıklarını iddia edenlere dahi rastlanıyor... ABD'nin "her taşın altında, her şeye muktedir ve hiç yanılmaz" olduğu ve Türkiye'nin altını oymak istediği varsayımlarına dayalı, deli saçması komplo teorilerini bir yana bırakırsak ancak, ABD'nin bugüne kadar Kuzey Irak'taki PKK hakkında neden somut hiçbir şey yapmadığı sorusuna eleştirel akla ve mantığa dayalı bir cevap arayabiliriz. ABD hakkında analizler yaparken, herhalde öncelikle şunu dikkate almak gerekir: Nasıl tek bir Türkiye'den söz edemiyorsak, tek bir ABD'den söz etmek de mümkün değildir. İktidarla muhalefeti, Başkan ile Kongre'yi bir yana bırakalım. Savunma Bakanlığı'nın bakış açısıyla Dışişleri Bakanlığı'nın aynı değil. Savunma Bakanlığı içinde Irak işgalinin mimarı olan Neo-Muhafazakarlar ("neocon"lar) var; onları tasvip etmeyenler var. Neoconlar içinde "Yurttaşı oldukları ABD'den çok İsrail'e bağlı olmakla" suçlanan, İsrail'in çıkarlarına zarar verecek ölçüde "İsrail'den çok İsrail yanlısı" olanlar ve öyle olmayanlar var. Amerikalı sivil yetkililer ile askeri komutanlar arasında görüş farkları var. Nihayet Başkan Bush ile yardımcısı Cheney'in bile tam uyuşmadıkları söyleniyor. İçindeki bütün bu ayrımları dikkate almadan ABD'nin ne genel, ne Türkiye, ne de PKK politikasını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir. ABD Savunma Bakanlığı üzerinde (azalmış ölçüde de olsa) etkili olan, "İsrail'den fazla İsrail yanlısı" neoconlar düşünebilir ki, Türkiye'de tercihe şayan olan, askeri olmasa bile askerlerin ağırlıkta olduğu, laikçi-milliyetçi bir yönetimdir. Onlardan biri olan Michael Rubin gibiler diyebilir ki, İsrail nasıl ayrım gözetmeksizin bütün Filistinlilere savaş açmalıysa, Türkiye de ayrım gözetmeksizin bütün Kürtlere savaş açmalıdır. "Mesut Barzani, Abdullah Öcalan'ın yanına konmadıkça, PKK bastırılamaz..." Ama ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye çok farklı bir gözle baktığı; muhafazakâr demokrat AKP iktidarı altındaki Türkiye'yi İslam ile demokrasi ve laikliği bağdaştıran ülke olarak bütün İslam âlemine model gördüğü ortadadır. Türkiye-ABD ilişkilerinin eskisi gibi olmadığı açıktır. Bunun son zamanlardaki en iyi analizini CIA eski yöneticilerinden Graham Fuller yaptı (Los Angeles Times, 19 Ekim). Irak'ta başı fena halde dertte olan ABD'nin, oradaki yegane müttefiki Kürtlere fazlasıyla güven verdiği doğrudur. Irak'taki Amerikan askerlerinin başı yeterince belada olduğu gibi, (1 Mart acısıyla) PKK'ya karşı önlem almaya istekli olmadıkları da görülmektedir. Ama bütün bunlar ABD'nin (ve de İsrail'in) Türkiye ile ittifaka duyduğu büyük ihtiyacı bir nebze azaltmaz. Başkan Clinton döneminde Öcalan'ın yakalanmasına yardımcı olan ABD'nin bugüne kadar Irak'taki PKK hakkında neden somut bir şey yapmadığı sorusuna eleştirel akıl ve mantığa dayalı cevap arayanlar için bir kılavuz, Henri J. Barkey'in makalesi. (Washington Post, 27 Ekim). 1998-2000 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı siyaset planlama dairesinde çalışan Barkey'e göre, bugün karşı karşıya olduğumuz, Türkiye'yi, Irak'ı ve ABD'yi tehdit eden kriz, esas olarak Bush yönetimindeki beceriksizlik, bilgisizlik ve basiretsizlikten kaynaklanıyor. Krizin geldiği görülmüştü. Gerginlik tırmanırken krizi önlemek için sayısız fırsatlar doğdu, ama Washington bunlardan yararlanamadı. Gerek Iraklı Kürtler, gerekse AKP hükümeti doğrudan veya dolaylı olarak Washington'a aralarında anlaşmaya istekli olduklarının işaretlerini verdiler. Ama Bush yönetimi, Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında, PKK'nın Kuzey Irak'tan çıkarılması karşılığında Ankara'nın Iraklı Kürtlere ticaret ve güvenlik garantisi vermesini öngören bir anlaşmaya önayak olma fırsatını değerlendiremedi.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.