ABD gelecekte arka bahçesinin--Pakistan'dan Fas'a--Ortadoğu olmasına karar verdiği zaman buraları kendisine uygun hale getirmek için yeniden düzenlemeyi tasavvur etti. Sonuçlar felaket oldu ve etkileri uzun süreli olacak.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın siyasi işlerden sorumlu müsteşarı Nicholas Burns bu sene: "On yıl önce Avrupa, Amerikan dış politikasının merkezindeydi. Woodrow Wilson'un batı cephesine bir milyon Amerikan askerini gönderdiği Nisan 1917'den başkan Clinton'un 1999'daki Kosova müdahalesine kadar böyleydi. 20. yy.lın büyük bir bölümünde Avrupa öncelikli ve merkezi odak noktamızdı" dedi. Fakat Burns, her şey değişti ve şimdi Ortadoğu, başkan George Bush ve halefleri için "20. yüzyılın yönetimleri için Avrupa ne idiyse odur" eklemesinde bulundu. (1)
Bir süre önce Başkan Bush çok benzer şekilde "büyük Ortadoğu'daki meydan okuma askeri bir çatışmadan çok daha fazla bir şeydir. O meydan okuma zamanımızın kapsamlı ideolojik bir mücadelesidir. Bir tarafta özgürlük ve itidale inananlar var. Diğer tarafta masumları öldüren ve yaşam tarzımızı yok etmeye niyet etmiş radikaller var" dedi. (2)
Bu büyük Ortadoğu Pakistan'dan, Afrika Boynuzu üzerinden Fas'a kadar uzanan iyi tanımlanmamış bölgedir. 11 Eylül olayından bu yana bu bölge; ABD'nin askeri güç konuşlandırdığı ve küresel bir çatışma olarak gördüğü nihai hatta yegâne alana dönüştü. Bölgenin petrol kaynakları ve stratejik konumu, İsrail'in varlığı bölgeyi özellikle de Fransız ve İngilizlerin 1956'da geri çekilmelerinden bu yana ABD'nin önceliği haline getirdi. Philippe Croz-Vincent'in ince bir "Amerikan zamanı" analizinde vurguladığı gibi Ortadoğu ABD'nin arka bahçesi olarak Latin Amerika'nın yerini aldı. (3) Fakat önemli bir fark vardı: Latin Amerika asla bir üçüncü dünya savaşında sert bir savaş alanı olmamıştı.
Ortadoğu'nun görünümü yeniden çizildi. Bu Pentagon stratejistlerinin ve neo-conların amacıydı; fakat sonuçların, Fransız ve İngilizlerin birinci dünya savaşı sonrasında kurdukları dayanıklı elde tutmayı sağlama almak için bölgenin yeniden düzenlenmesi ile ilgili neo-con rüyalarıyla uyumlu olup olmayacakları şüphelidir.
Batılı güçler büyük Ortadoğu boyunca doğrudan azılı çatışmaların içine dâhil oldular. Afganistan, ABD ve NATO güçlerini de kendisiyle birlikte sürükleyerek kaosa sürüklendi. Dini ve etnik rekabetlerin ve yabancı işgaline direnişin yüzbinlerce ölüye neden olduğu--bazı gözlemcilere göre Ruanda soykırımından daha fazla--Irak'taki yaraları sarmak çok zor olacaktır. Önemli bir BM varlığına karşın İsrail ile savaşın her an başlayabileceği Lübnan, Fuad Siniora hükümeti ile Hizbullah ve Michel Aoun'un Özgür Vatansever Hareketi merkezli muhalefet arasında sessiz bir iç savaşın içindedir. Kolonizasyon ve baskı Filistin'in coğrafi ve sosyal parçalanmasını ve muhtemelen geri dönülemez bir şekilde ulusalcı hareketin çöküşünü hızlandırdı. Etiyopya'nın Aralık 2006'daki ABD destekli müdahalesinden bu yana Somali "teröre karşı savaşta yeni cephe" olarak adlandırılıyor. Dahası; Darfur, Pakistan'daki gerilimler, Kuzey Afrika'daki "terörist bir tehdit" ve Suriye ile İsrail arasında olası bir çatışma var.
Söylentiyle gerçekleşen bir kehanet
Bütün bu çatışmalar onlara özel amaç yükleyen ABD dünya görüşü içine dâhil edildiler. Soğuk savaş sırasında ve sonrasında ABD (Sovyetler Birliği gibi) her türlü krizi Doğu-Batı çatışmasının ışığında düşündü. Yani 1970'ler ve 80'lerde Nikaragua'daki sorun, daha adil bir toplum inşa etmek için vahşi bir diktatörlüğe karşı verilen Sandinista mücadelesi değildi, ülkenin "şer imparatorluğu"nun bir parçasına dönüşmesi tehlikesiydi. (4) Bu Nikaragua halkına on yıllık bir savaşa ve yıkıma mal oldu. ABD, Filistinlilerin problemlerine, Somali'deki krize veya Lübnan'daki mezhepçi çatışmaya ilgisizdir; kafayı iyi ve kötü arasındaki küresel bir çatışmaya takmıştır. Ve bu diskur el-Kaide'nin Yahudilere ve Haçlılara karşı bir savaş sürdürme vizyonunu beslemektedir.
Bu çatallaşma, yerel güçlerin kendi çıkarları için istismar ettiği söylentiyle gerçekleşen bir kehanete dönüştü. Somali'nin--yolsuz, ehliyetsiz savaş lordlarından oluşan--geçici federal hükümeti, Beyaz Saray'ı uluslararası terörizmin iş başında olduğuna ikna etti. (5) ABD, altı ay önce Mogadişu'yu alan İslami Mahkemeler Birliği güçlerini oradan çıkarma girişiminde Etiyopya askeri müdahalesini cesaretlendirerek buna cevap verdi. Küresel önyargılar gerçek iç durumun üzerini örtüyor. Hıristiyan Etiyopya'nın Müslüman komşusunu istilası sadece aşırı radikal İslamcı grupların kredibilitesini arttırıyor. (6)
Lübnan, zarif bir mezhepçi simyaya dayanan kırılgan bir entitedir. ABD ve Fransa birini diğerine karşı destekleyerek herhangi bir iç çözümü daha da zorlaştırdılar. Lübnan batı ve müttefiklerinin İran ve Suriye ile karşılaşacakları bir savaş alanına dönüşüyor. Ve herhangi bir uzlaşma "şer güçleri" için bir başarı olarak algılanma tehlikesi içindedir.
Çatışmalar artarken birbirini etkileyen bir sarmala dönüşüyorlar. Silahlar, savaşçılar ve beceriler bazen yüzbinlerce mültecinin savaşla sürgün edilmesinin ardından geçirgen sınırları aşıyorlar. Son iki yılda Irak'ta öncülüğü yapılan cihat teknikleri Afganistan'a sıçradı--asker sevkiyatlarına karşı basit patlayıcı düzenekleri kullanımı ve Sovyet işgali sırasında bilinmeyen canlı bomba (şu anda Cezayir'e sıçramış durumda).
Bu yaz Lübnan'daki Nahr el-Barid mülteci kampında çoğu Irak'ta savaşan yabancı savaşçılar olan yüzlerce savaşçı Lübnan ordusuna karşı üç aydan fazla direndiler. Şu an faaliyet halinde olan binlerce Arap, Pakistanlı ve Orta Asyalı savaşçı var ve bunların hepsi Irak'ta eğitildi. Sovyetler'in Afganistan işgaline direnmeleri için ABD ve Pakistan tarafından eğitilen diğerleri el-Kaide'ye olduğu kadar Mısır, Cezayir ve başka yerlerdeki savaşçı gruplara katıldılar. Bütün bu savaşlar karlı bir ticareti cesaretlendirdiler: Irak güvenlik güçlerine verilen silahlar şimdi Türk suçlularının elindedir.(7)
Zayıflamış devletler
Hal böyleyken on yıllar süren diktatörlük ve yolsuzluk bölgedeki devletlerin zayıf düşmesine yardım etti. Afganistan gibi olan bazıları çöktü. Irak'ın hali hazırdaki bölünmesi sadece şimdiki çatışmaya bağlanamaz. 13 yıllık (1990-2003) bir ambargo devleti zayıflattı ve kapıları Ürdün'den yiyecek, ilaç, silah ve radikal fikirlerin gizli rotalarına sahip selefi etkisine açtı. (8) Hepsi Irak'ta doğrudan veya dolaylı kendi ajandalarına sahip olan Suudi Arabistan, İran, Türkiye ve Suriye sınırlarındaki istikrarsızlığı görmezden gelemediler. Lübnan'da yeniden merkezi bir otorite kurma girişimleri boşa çıktı. Filistin Otoritesi yabancı askeri ve ekonomik yardıma ve İsrail hükümetinin desteğine bağımlıdır. Irak Kürdistan'ı ve Gazze gibi yerler otonomlaşıyorlar ve Türkiye Kürtleri'nin, İran ve Pakistan Beluclarının ayrılıkçı tutkularını besliyorlar.
Silahlı grupların benzersiz etkisi her türlü görüşmeyi zorlu hale getiriyor. Afganistan, Irak ve Somali'de üstün durumdalar. Hizbullah, Lübnan'a hükmediyor; Gazze, Hamas'ın kontrolünde. Irak'ta, ABD'ye, Afganistan'da NATO'ya karşı müthiş bir şekilde etkili olduklarını ispat ettiler.
Lübnan'da Hizbullah, İsrail'e karşı 33 gün direndi ve oyunun kuralını değiştirdi: 1948-49'dan bu yana ilk kez önemli bir miktar İsrailli sivil evlerini terk etmek zorunda kaldı. Gazze'ye saklanmış olmasına rağmen Hamas hala İsrail'e roketler fırlatmaktadır. (9)
İlkel fakat etkili ve kolayca yeri doldurulabilen mühimmat (basit patlayıcı düzenekleri, Kassam roketleri ve tank-savar silahlar) ABD ve İsrail askeri gücünün sınırlarını belirliyor.
İsrail Haaretz gazetesinin ordu muhabiri merhum Ze'ev Schiff gerçekçi bir değerlendirme yaptı: "Bizler Hamas'ın baskı altında olduğunu ve ateşkes istediğini düzinelerce kez deklare etsek bile Sedrot savaşında İsrail'in etkili bir şekilde yenildiği gerçeğini silemeyiz... Sedrot'ta tecrübe edilen şey bağımsızlık savaşından bu yana tecrübe edilmemiş bir şeydi: düşman bütün bir şehri sessizleştirdi ve normal hayatı durdurdu." (10)
Filistin'deki politik çıkmaz, devletlerin parçalanması ve ABD askeri müdahaleleri ümitsizliğe ait bir intihar duygusu yarattı ve el-Kaide'nin radikal iddialarına güç verdi.
31 Ağustos 2006'da iki Fox News gazetecisinin bilinmeyen bir grup tarafından Gazze'de kaçırılmasının ardından Suudi gazetesi el-Vatan Filistin'de Hamas ve İslami Cihad'a meydan okumak üzere üçüncü nesil İslamcı militanların ortaya çıkışı üzerine bir makale yayınladı. Bu makalede bunlar, kitle desteğinden yoksun, her türlü uzlaşmayı reddeden, politik oyunun kurallarıyla oynamaya karşı çıkan, sadece İsraillileri hedeflemeyen ve isteklerini sadece Filistinle sınırlamayan militanlar olarak tasvir edilmişlerdi. el-Kaide'ye bağlılık iddia eden grupların Irak ve Afganistan'da gelişme, Lübnan'daki Filistin kapmalarına sızma ve kendilerini Kuzey Afrika ve Somali'de yapılandırma kabiliyetleri ideolojik radikalliğin kırılgan sınırları kullanma kapasitesine sahip olduğu baskısını göstermektedir.
1918'den beri büyük Ortadoğu'yu yapılandıran ulusalcılık, etnik ve dini kimliklerin canlanmasıyla şimdi tehlike altındadır--2003'te Musul'un alan, hava indirme gücüne liderlik eden ABD'nin Irak'taki komutanı General David Petraeus'un bilinçli veya bilinçsiz cesaretlendirdiği bir süreçtir bu.
İlk kararlardan biri, Kürtler, Araplar, Türkmenler ve Hıristiyanlar için ayrı seçimlerle şehri temsil edecek seçilmiş bir konsey oluşturmaktı. Iraklılar kavramı duyulmuyordu. Bölgeyi bir azınlıklar mozaiğine indirgeyen ABD politikaları herkesi herhangi bir ulusal veya başka sadakatin zararına kendilerini topluluklarıyla tanımlamaya zorladı. (11) Bu, şimdilik Irak'ta ulusal uyumu zayıflatıp çatışmaları teşvik ediyor ve muhtemelen Suriye'ye de böyle etkileri var ve yarın İran'da aynı etkiyi uyandıracaktır. Bu durum yerel faktörlerin kendi çıkarlarını kovalamalarını manipüle ederek bölgesel ve uluslar arası tarafların müdahalesini cesaretlendiriyor. 1980'den beri özellikle İsrail bundan dolayı suçludur.
Bush'un ilk dönemi sırasında neo-conlar Ortadoğu'da "yapısal istikrarsızlık" doktrinini geliştirdiler. (12) İsrail Temmuz 2006'da Lübnan'ı bombalarken dışişleri bakanı Condoleezza Rice'ın dediği gibi: "burada gördüğümüz şey yeni bir Ortadoğu'nun doğum sancılarıdır, eski Ortadoğu'ya gidiş değildir."
Onun sözlerinin olumsuzculuğu sözleri sarf ettiği dönemde kınayıcı yorumları tahrik etti fakat o bir bakıma haklıydı: 11 Eylül'den bu yana bizler ABD politikacılarının tasarlamış olabilecekleri herhangi bir şeyle benzerlik taşımayan ve dünyada önemli ve uzun ömürlü istikrarsızlaştırıcı bir faktöre dönüşen yeni Ortadoğu'nun ortaya çıkışına şahitlik ettik.
(1) http://bostonreview.net/BR32.3/burn s.html
(2) Birlik Devleti konferansı, 11 Ocak 2007; http://www.whitehouse.gov/news/rele ases/2007/01/20070110-7.html
(3) Philippe Droz-Vincent, Vertiges de la puissance. Le moment américain au Moyen-Orient, La Découverte, Paris, 2007.
(4) Florida eyaletinin Orlando şehrindeki Ulusal Evanjelistler Birliği'ne yaptığı konuşmada Ronald Reagan "her iki tarafı eşit oranda hatalı olarak yaftalamaya, tarihin gerçeklerini ve bir şer imparatorluğunun saldırgan tahriklerini gözardı etmeye, silahlanma yarışını kolaycı büyük bir yanlış anlamaya" yönelik ayartmalara karşı uyardı.
(5) Bkz. Gérard Prunier, "Somali de CIA darbesi", Le Monde diplomatique, İngilizce baskısı, Eylül 2006.
(6) Bkz. Roland Marchal, "Somalie : un nouveau front antiterroriste?", Les Etudes du CERI, 135, Centre d'études et de recherches internationales, Paris, Haziran 2007.
(7) "Irak'a gönderilen ABD silahları Türkiye'de suç için kullanıldı", International Herald Tribune, 31 Ağustos 2007.
(8) Bkz. Vali Nasr, Şia'nın Canlanması: İslam'daki çatışmalar geleceği nasıl şekillendirecek, Norton, New York, 2006.
(9) 7 Ekim'de Kassam füzelerinden daha isabetli ve daha uzun menzilli olan Katyuşa tipi bir füze Gazze'den İsrail'e fırlatıldı.
(10) "Sedrot'ta bir İsrail yenilgisi", Haaretz, Tel Aviv, 8 Temmuz 2007.
(11) Özel bir konfederasyon üyeliğinin Sünni veya Şii kimliği aştığı hem Sünnileri hem Şiileri içeren bir kaç kabile konfederasyonu var.
(12) Bkz. Walid Charara, "Yapısal istikrarsızlık", Le Monde diplomatique, İngilizce baskısı, Temmuz 2005.
Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın siyasi işlerden sorumlu müsteşarı Nicholas Burns bu sene: "On yıl önce Avrupa, Amerikan dış politikasının merkezindeydi. Woodrow Wilson'un batı cephesine bir milyon Amerikan askerini gönderdiği Nisan 1917'den başkan Clinton'un 1999'daki Kosova müdahalesine kadar böyleydi. 20. yy.lın büyük bir bölümünde Avrupa öncelikli ve merkezi odak noktamızdı" dedi. Fakat Burns, her şey değişti ve şimdi Ortadoğu, başkan George Bush ve halefleri için "20. yüzyılın yönetimleri için Avrupa ne idiyse odur" eklemesinde bulundu. (1)
Bir süre önce Başkan Bush çok benzer şekilde "büyük Ortadoğu'daki meydan okuma askeri bir çatışmadan çok daha fazla bir şeydir. O meydan okuma zamanımızın kapsamlı ideolojik bir mücadelesidir. Bir tarafta özgürlük ve itidale inananlar var. Diğer tarafta masumları öldüren ve yaşam tarzımızı yok etmeye niyet etmiş radikaller var" dedi. (2)
Bu büyük Ortadoğu Pakistan'dan, Afrika Boynuzu üzerinden Fas'a kadar uzanan iyi tanımlanmamış bölgedir. 11 Eylül olayından bu yana bu bölge; ABD'nin askeri güç konuşlandırdığı ve küresel bir çatışma olarak gördüğü nihai hatta yegâne alana dönüştü. Bölgenin petrol kaynakları ve stratejik konumu, İsrail'in varlığı bölgeyi özellikle de Fransız ve İngilizlerin 1956'da geri çekilmelerinden bu yana ABD'nin önceliği haline getirdi. Philippe Croz-Vincent'in ince bir "Amerikan zamanı" analizinde vurguladığı gibi Ortadoğu ABD'nin arka bahçesi olarak Latin Amerika'nın yerini aldı. (3) Fakat önemli bir fark vardı: Latin Amerika asla bir üçüncü dünya savaşında sert bir savaş alanı olmamıştı.
Ortadoğu'nun görünümü yeniden çizildi. Bu Pentagon stratejistlerinin ve neo-conların amacıydı; fakat sonuçların, Fransız ve İngilizlerin birinci dünya savaşı sonrasında kurdukları dayanıklı elde tutmayı sağlama almak için bölgenin yeniden düzenlenmesi ile ilgili neo-con rüyalarıyla uyumlu olup olmayacakları şüphelidir.
Batılı güçler büyük Ortadoğu boyunca doğrudan azılı çatışmaların içine dâhil oldular. Afganistan, ABD ve NATO güçlerini de kendisiyle birlikte sürükleyerek kaosa sürüklendi. Dini ve etnik rekabetlerin ve yabancı işgaline direnişin yüzbinlerce ölüye neden olduğu--bazı gözlemcilere göre Ruanda soykırımından daha fazla--Irak'taki yaraları sarmak çok zor olacaktır. Önemli bir BM varlığına karşın İsrail ile savaşın her an başlayabileceği Lübnan, Fuad Siniora hükümeti ile Hizbullah ve Michel Aoun'un Özgür Vatansever Hareketi merkezli muhalefet arasında sessiz bir iç savaşın içindedir. Kolonizasyon ve baskı Filistin'in coğrafi ve sosyal parçalanmasını ve muhtemelen geri dönülemez bir şekilde ulusalcı hareketin çöküşünü hızlandırdı. Etiyopya'nın Aralık 2006'daki ABD destekli müdahalesinden bu yana Somali "teröre karşı savaşta yeni cephe" olarak adlandırılıyor. Dahası; Darfur, Pakistan'daki gerilimler, Kuzey Afrika'daki "terörist bir tehdit" ve Suriye ile İsrail arasında olası bir çatışma var.
Söylentiyle gerçekleşen bir kehanet
Bütün bu çatışmalar onlara özel amaç yükleyen ABD dünya görüşü içine dâhil edildiler. Soğuk savaş sırasında ve sonrasında ABD (Sovyetler Birliği gibi) her türlü krizi Doğu-Batı çatışmasının ışığında düşündü. Yani 1970'ler ve 80'lerde Nikaragua'daki sorun, daha adil bir toplum inşa etmek için vahşi bir diktatörlüğe karşı verilen Sandinista mücadelesi değildi, ülkenin "şer imparatorluğu"nun bir parçasına dönüşmesi tehlikesiydi. (4) Bu Nikaragua halkına on yıllık bir savaşa ve yıkıma mal oldu. ABD, Filistinlilerin problemlerine, Somali'deki krize veya Lübnan'daki mezhepçi çatışmaya ilgisizdir; kafayı iyi ve kötü arasındaki küresel bir çatışmaya takmıştır. Ve bu diskur el-Kaide'nin Yahudilere ve Haçlılara karşı bir savaş sürdürme vizyonunu beslemektedir.
Bu çatallaşma, yerel güçlerin kendi çıkarları için istismar ettiği söylentiyle gerçekleşen bir kehanete dönüştü. Somali'nin--yolsuz, ehliyetsiz savaş lordlarından oluşan--geçici federal hükümeti, Beyaz Saray'ı uluslararası terörizmin iş başında olduğuna ikna etti. (5) ABD, altı ay önce Mogadişu'yu alan İslami Mahkemeler Birliği güçlerini oradan çıkarma girişiminde Etiyopya askeri müdahalesini cesaretlendirerek buna cevap verdi. Küresel önyargılar gerçek iç durumun üzerini örtüyor. Hıristiyan Etiyopya'nın Müslüman komşusunu istilası sadece aşırı radikal İslamcı grupların kredibilitesini arttırıyor. (6)
Lübnan, zarif bir mezhepçi simyaya dayanan kırılgan bir entitedir. ABD ve Fransa birini diğerine karşı destekleyerek herhangi bir iç çözümü daha da zorlaştırdılar. Lübnan batı ve müttefiklerinin İran ve Suriye ile karşılaşacakları bir savaş alanına dönüşüyor. Ve herhangi bir uzlaşma "şer güçleri" için bir başarı olarak algılanma tehlikesi içindedir.
Çatışmalar artarken birbirini etkileyen bir sarmala dönüşüyorlar. Silahlar, savaşçılar ve beceriler bazen yüzbinlerce mültecinin savaşla sürgün edilmesinin ardından geçirgen sınırları aşıyorlar. Son iki yılda Irak'ta öncülüğü yapılan cihat teknikleri Afganistan'a sıçradı--asker sevkiyatlarına karşı basit patlayıcı düzenekleri kullanımı ve Sovyet işgali sırasında bilinmeyen canlı bomba (şu anda Cezayir'e sıçramış durumda).
Bu yaz Lübnan'daki Nahr el-Barid mülteci kampında çoğu Irak'ta savaşan yabancı savaşçılar olan yüzlerce savaşçı Lübnan ordusuna karşı üç aydan fazla direndiler. Şu an faaliyet halinde olan binlerce Arap, Pakistanlı ve Orta Asyalı savaşçı var ve bunların hepsi Irak'ta eğitildi. Sovyetler'in Afganistan işgaline direnmeleri için ABD ve Pakistan tarafından eğitilen diğerleri el-Kaide'ye olduğu kadar Mısır, Cezayir ve başka yerlerdeki savaşçı gruplara katıldılar. Bütün bu savaşlar karlı bir ticareti cesaretlendirdiler: Irak güvenlik güçlerine verilen silahlar şimdi Türk suçlularının elindedir.(7)
Zayıflamış devletler
Hal böyleyken on yıllar süren diktatörlük ve yolsuzluk bölgedeki devletlerin zayıf düşmesine yardım etti. Afganistan gibi olan bazıları çöktü. Irak'ın hali hazırdaki bölünmesi sadece şimdiki çatışmaya bağlanamaz. 13 yıllık (1990-2003) bir ambargo devleti zayıflattı ve kapıları Ürdün'den yiyecek, ilaç, silah ve radikal fikirlerin gizli rotalarına sahip selefi etkisine açtı. (8) Hepsi Irak'ta doğrudan veya dolaylı kendi ajandalarına sahip olan Suudi Arabistan, İran, Türkiye ve Suriye sınırlarındaki istikrarsızlığı görmezden gelemediler. Lübnan'da yeniden merkezi bir otorite kurma girişimleri boşa çıktı. Filistin Otoritesi yabancı askeri ve ekonomik yardıma ve İsrail hükümetinin desteğine bağımlıdır. Irak Kürdistan'ı ve Gazze gibi yerler otonomlaşıyorlar ve Türkiye Kürtleri'nin, İran ve Pakistan Beluclarının ayrılıkçı tutkularını besliyorlar.
Silahlı grupların benzersiz etkisi her türlü görüşmeyi zorlu hale getiriyor. Afganistan, Irak ve Somali'de üstün durumdalar. Hizbullah, Lübnan'a hükmediyor; Gazze, Hamas'ın kontrolünde. Irak'ta, ABD'ye, Afganistan'da NATO'ya karşı müthiş bir şekilde etkili olduklarını ispat ettiler.
Lübnan'da Hizbullah, İsrail'e karşı 33 gün direndi ve oyunun kuralını değiştirdi: 1948-49'dan bu yana ilk kez önemli bir miktar İsrailli sivil evlerini terk etmek zorunda kaldı. Gazze'ye saklanmış olmasına rağmen Hamas hala İsrail'e roketler fırlatmaktadır. (9)
İlkel fakat etkili ve kolayca yeri doldurulabilen mühimmat (basit patlayıcı düzenekleri, Kassam roketleri ve tank-savar silahlar) ABD ve İsrail askeri gücünün sınırlarını belirliyor.
İsrail Haaretz gazetesinin ordu muhabiri merhum Ze'ev Schiff gerçekçi bir değerlendirme yaptı: "Bizler Hamas'ın baskı altında olduğunu ve ateşkes istediğini düzinelerce kez deklare etsek bile Sedrot savaşında İsrail'in etkili bir şekilde yenildiği gerçeğini silemeyiz... Sedrot'ta tecrübe edilen şey bağımsızlık savaşından bu yana tecrübe edilmemiş bir şeydi: düşman bütün bir şehri sessizleştirdi ve normal hayatı durdurdu." (10)
Filistin'deki politik çıkmaz, devletlerin parçalanması ve ABD askeri müdahaleleri ümitsizliğe ait bir intihar duygusu yarattı ve el-Kaide'nin radikal iddialarına güç verdi.
31 Ağustos 2006'da iki Fox News gazetecisinin bilinmeyen bir grup tarafından Gazze'de kaçırılmasının ardından Suudi gazetesi el-Vatan Filistin'de Hamas ve İslami Cihad'a meydan okumak üzere üçüncü nesil İslamcı militanların ortaya çıkışı üzerine bir makale yayınladı. Bu makalede bunlar, kitle desteğinden yoksun, her türlü uzlaşmayı reddeden, politik oyunun kurallarıyla oynamaya karşı çıkan, sadece İsraillileri hedeflemeyen ve isteklerini sadece Filistinle sınırlamayan militanlar olarak tasvir edilmişlerdi. el-Kaide'ye bağlılık iddia eden grupların Irak ve Afganistan'da gelişme, Lübnan'daki Filistin kapmalarına sızma ve kendilerini Kuzey Afrika ve Somali'de yapılandırma kabiliyetleri ideolojik radikalliğin kırılgan sınırları kullanma kapasitesine sahip olduğu baskısını göstermektedir.
1918'den beri büyük Ortadoğu'yu yapılandıran ulusalcılık, etnik ve dini kimliklerin canlanmasıyla şimdi tehlike altındadır--2003'te Musul'un alan, hava indirme gücüne liderlik eden ABD'nin Irak'taki komutanı General David Petraeus'un bilinçli veya bilinçsiz cesaretlendirdiği bir süreçtir bu.
İlk kararlardan biri, Kürtler, Araplar, Türkmenler ve Hıristiyanlar için ayrı seçimlerle şehri temsil edecek seçilmiş bir konsey oluşturmaktı. Iraklılar kavramı duyulmuyordu. Bölgeyi bir azınlıklar mozaiğine indirgeyen ABD politikaları herkesi herhangi bir ulusal veya başka sadakatin zararına kendilerini topluluklarıyla tanımlamaya zorladı. (11) Bu, şimdilik Irak'ta ulusal uyumu zayıflatıp çatışmaları teşvik ediyor ve muhtemelen Suriye'ye de böyle etkileri var ve yarın İran'da aynı etkiyi uyandıracaktır. Bu durum yerel faktörlerin kendi çıkarlarını kovalamalarını manipüle ederek bölgesel ve uluslar arası tarafların müdahalesini cesaretlendiriyor. 1980'den beri özellikle İsrail bundan dolayı suçludur.
Bush'un ilk dönemi sırasında neo-conlar Ortadoğu'da "yapısal istikrarsızlık" doktrinini geliştirdiler. (12) İsrail Temmuz 2006'da Lübnan'ı bombalarken dışişleri bakanı Condoleezza Rice'ın dediği gibi: "burada gördüğümüz şey yeni bir Ortadoğu'nun doğum sancılarıdır, eski Ortadoğu'ya gidiş değildir."
Onun sözlerinin olumsuzculuğu sözleri sarf ettiği dönemde kınayıcı yorumları tahrik etti fakat o bir bakıma haklıydı: 11 Eylül'den bu yana bizler ABD politikacılarının tasarlamış olabilecekleri herhangi bir şeyle benzerlik taşımayan ve dünyada önemli ve uzun ömürlü istikrarsızlaştırıcı bir faktöre dönüşen yeni Ortadoğu'nun ortaya çıkışına şahitlik ettik.
-------DİPNOTLAR------
(1) http://bostonreview.net/BR32.3/burn s.html
(2) Birlik Devleti konferansı, 11 Ocak 2007; http://www.whitehouse.gov/news/rele ases/2007/01/20070110-7.html
(3) Philippe Droz-Vincent, Vertiges de la puissance. Le moment américain au Moyen-Orient, La Découverte, Paris, 2007.
(4) Florida eyaletinin Orlando şehrindeki Ulusal Evanjelistler Birliği'ne yaptığı konuşmada Ronald Reagan "her iki tarafı eşit oranda hatalı olarak yaftalamaya, tarihin gerçeklerini ve bir şer imparatorluğunun saldırgan tahriklerini gözardı etmeye, silahlanma yarışını kolaycı büyük bir yanlış anlamaya" yönelik ayartmalara karşı uyardı.
(5) Bkz. Gérard Prunier, "Somali de CIA darbesi", Le Monde diplomatique, İngilizce baskısı, Eylül 2006.
(6) Bkz. Roland Marchal, "Somalie : un nouveau front antiterroriste?", Les Etudes du CERI, 135, Centre d'études et de recherches internationales, Paris, Haziran 2007.
(7) "Irak'a gönderilen ABD silahları Türkiye'de suç için kullanıldı", International Herald Tribune, 31 Ağustos 2007.
(8) Bkz. Vali Nasr, Şia'nın Canlanması: İslam'daki çatışmalar geleceği nasıl şekillendirecek, Norton, New York, 2006.
(9) 7 Ekim'de Kassam füzelerinden daha isabetli ve daha uzun menzilli olan Katyuşa tipi bir füze Gazze'den İsrail'e fırlatıldı.
(10) "Sedrot'ta bir İsrail yenilgisi", Haaretz, Tel Aviv, 8 Temmuz 2007.
(11) Özel bir konfederasyon üyeliğinin Sünni veya Şii kimliği aştığı hem Sünnileri hem Şiileri içeren bir kaç kabile konfederasyonu var.
(12) Bkz. Walid Charara, "Yapısal istikrarsızlık", Le Monde diplomatique, İngilizce baskısı, Temmuz 2005.
Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.
Bu Yazıyı Facebook'ta Paylaş
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.