Ekrem DUMANLI
Gelin bir hayal kuralım, onca olumsuz şartlara başkaldırarak. Günlük telaşlarımızı bir kenara bırakıp 'keşke böyle olsa' demenin zevkine varalım. Muhteşem bir Türkiye özlemi olsun bu; ivazsız garazsız bir hasret türküsüne dönüşsün her şey. Her türlü küçük hesaptan kurtararak yakamızı, ufka odaklanalım son bir gayretle.
Düşünün ki Türkiye, artık kendi gölgesinden korkmuyor; evlatlarını yiyerek ayakta kalma çabası içinde değil sistem. Her bir ferdin nadide bir yeri var toplumda. Temel hak ve özgürlükler konusunda herkes olabildiğince hür; bir o kadar da 'öteki'ne karşı sorumlu ve saygılı. Hiç kimseye ikinci sınıf insan muamelesi yapılmadığı gibi, hiç kimse iltimas ve ihtiras maskesiyle kazanımlar elde etmiyor. Huzur, ekmeğimiz/suyumuz oluyor asude sofralarımızda. İtminan ve sekine yağıyor hanelerimize... 'Devasa problemleri unutup hayal kurmanın zamanı mı şimdi?' dediğinizi duyar gibiyim. Evet, çepeçevre kuşatılmışlık içinde bunaldığımız ve çıkış yolları aradığımız bu günler, ümitler yeşertmenin tam zamanıdır!
Mesela çok mu zor iktidarından muhalefetine kadar herkesi kuşatacak bir tahammül platformu oluşturmak ve problemlerle yüzleşebilmek? İlle de saç saça, baş başa kavga etmek zorunda mıyız? İlle de bir siyasî yapının söylediği her şeye, diğer bir cephe şiddetle karşı mı çıksın? Yok mudur siyasî itidalin örnekleri dünyada? Tabii ki var. En azından ülkeyi yakından ilgilendiren ve geleceğimizi bir şekilde etkileyecek olan bazı konularda müspet bir ilişki biçimi geliştirilemez mi? Bunca yıldır incir çekirdeğine mahpus kavgalardan bir dane-i hakikat derleyemedik! Çok mu zor Türkiye sevdasını, parti menfaatleri, grup çıkarları, rant hesaplarının üstünde tutmak!
Zaman zaman ortaya çıkan asker-sivil ilişkilerindeki derbeder görüntü, genç ve dinamik nüfusuyla ufukları her an zorlayan bir ülkeye yakışıyor mu? Şöyle bir Türkiye düşlemeye, daha doğrusu talep etmeye, hakkı var bu ülkenin: Bütün kurum ve kuruluşlarıyla yekvücut olmuş, ortak akıl ortak vicdana dönüşmüş ve her nefes daha yaşanır bir ülke için alınıp veriliyor. Muhal bir rüya mıdır bu? Farz edin ki bu ülkenin bütün kurum ve kuruluşları tek bir noktaya, eşsiz bir başarıya odaklanmış olsun ve bu noktaya yükseliş Türkiye'yi dünya dengelerinin en baş mimarlarından biri haline getirsin. Kim istemez bu muhteşem rüyanın gerçeğe dönüşmesini? Sonuçta askeri de ayakta tutan bu ülke sevdası, sivili de.
Çok uzun bir zamandan beri şuuraltı korkularımız, güzel rüyalarımızı esir almış durumda. Vehimlerimizle uyanıyor, kâbuslarımızla amel ediyoruz. Aynadan korkan, kendinden korkuyor aslında. Hâlbuki değişik kimlikler ve farklı hayat tarzları, kültürel zenginliğimizin abidesi. Bu zenginlik sayesinde dünyaya daha kuşatıcı bir nazarla bakabiliyoruz. Farz edin ki herkes sevgiyle, saygıyla yaşıyor bu ülkede. Kimse kimseden endişe etmiyor, ayrılıklarımız ayak bağımız olmuyor artık. Bu kadarcık bir hayal kurmaya hakkı yok mu bu milletin? Yeryüzünde rejim tehlikesine odaklanmış kaç ülke kaldı Allah aşkına!..
Tahayyül edebiliyor musunuz; insanımızın hayat standartları, en gelişmiş ülkeleri bile gıptaya sevk edecek bir kalite yakalamış, eğitim seviyemiz ilim-irfan birlikteliğinin sembolü haline gelmiş... Gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz; üniversitelerimiz özgür düşüncenin ve araştırmanın zafer destanını yazıyor, sivil toplum kuruluşları demokratik hak ve özgürlükler alanında her gün bir destana imza atıyor, kültür-sanatın şahikasına tırmanmış sanatçılarımız her alanda başarıdan başarıya koşuyor...
Çok büyük bir düş değil, inanın, şu saydıklarımız. Bu ülkenin insanı bugün yaşadığı gergin ve yorgun gündemleri hak etmiyor. Çatışmasız bir Türkiye'yi biz görmedik, babalarımız ve dedelerimiz de görememişti. Böyle giderse ne çocuklarımız şahit olacak muhteşem Türkiye manzarasına; ne torunlarımız. Bugün bize absürt bir ütopya gibi gelen isteklerimiz, aslında layık olunan manzaranın ta kendisidir. Ve Türkiye, bu ütopya için mutlaka kendini aşmalıdır...
Zaman
Gelin bir hayal kuralım, onca olumsuz şartlara başkaldırarak. Günlük telaşlarımızı bir kenara bırakıp 'keşke böyle olsa' demenin zevkine varalım. Muhteşem bir Türkiye özlemi olsun bu; ivazsız garazsız bir hasret türküsüne dönüşsün her şey. Her türlü küçük hesaptan kurtararak yakamızı, ufka odaklanalım son bir gayretle.
Düşünün ki Türkiye, artık kendi gölgesinden korkmuyor; evlatlarını yiyerek ayakta kalma çabası içinde değil sistem. Her bir ferdin nadide bir yeri var toplumda. Temel hak ve özgürlükler konusunda herkes olabildiğince hür; bir o kadar da 'öteki'ne karşı sorumlu ve saygılı. Hiç kimseye ikinci sınıf insan muamelesi yapılmadığı gibi, hiç kimse iltimas ve ihtiras maskesiyle kazanımlar elde etmiyor. Huzur, ekmeğimiz/suyumuz oluyor asude sofralarımızda. İtminan ve sekine yağıyor hanelerimize... 'Devasa problemleri unutup hayal kurmanın zamanı mı şimdi?' dediğinizi duyar gibiyim. Evet, çepeçevre kuşatılmışlık içinde bunaldığımız ve çıkış yolları aradığımız bu günler, ümitler yeşertmenin tam zamanıdır!
Mesela çok mu zor iktidarından muhalefetine kadar herkesi kuşatacak bir tahammül platformu oluşturmak ve problemlerle yüzleşebilmek? İlle de saç saça, baş başa kavga etmek zorunda mıyız? İlle de bir siyasî yapının söylediği her şeye, diğer bir cephe şiddetle karşı mı çıksın? Yok mudur siyasî itidalin örnekleri dünyada? Tabii ki var. En azından ülkeyi yakından ilgilendiren ve geleceğimizi bir şekilde etkileyecek olan bazı konularda müspet bir ilişki biçimi geliştirilemez mi? Bunca yıldır incir çekirdeğine mahpus kavgalardan bir dane-i hakikat derleyemedik! Çok mu zor Türkiye sevdasını, parti menfaatleri, grup çıkarları, rant hesaplarının üstünde tutmak!
Zaman zaman ortaya çıkan asker-sivil ilişkilerindeki derbeder görüntü, genç ve dinamik nüfusuyla ufukları her an zorlayan bir ülkeye yakışıyor mu? Şöyle bir Türkiye düşlemeye, daha doğrusu talep etmeye, hakkı var bu ülkenin: Bütün kurum ve kuruluşlarıyla yekvücut olmuş, ortak akıl ortak vicdana dönüşmüş ve her nefes daha yaşanır bir ülke için alınıp veriliyor. Muhal bir rüya mıdır bu? Farz edin ki bu ülkenin bütün kurum ve kuruluşları tek bir noktaya, eşsiz bir başarıya odaklanmış olsun ve bu noktaya yükseliş Türkiye'yi dünya dengelerinin en baş mimarlarından biri haline getirsin. Kim istemez bu muhteşem rüyanın gerçeğe dönüşmesini? Sonuçta askeri de ayakta tutan bu ülke sevdası, sivili de.
Çok uzun bir zamandan beri şuuraltı korkularımız, güzel rüyalarımızı esir almış durumda. Vehimlerimizle uyanıyor, kâbuslarımızla amel ediyoruz. Aynadan korkan, kendinden korkuyor aslında. Hâlbuki değişik kimlikler ve farklı hayat tarzları, kültürel zenginliğimizin abidesi. Bu zenginlik sayesinde dünyaya daha kuşatıcı bir nazarla bakabiliyoruz. Farz edin ki herkes sevgiyle, saygıyla yaşıyor bu ülkede. Kimse kimseden endişe etmiyor, ayrılıklarımız ayak bağımız olmuyor artık. Bu kadarcık bir hayal kurmaya hakkı yok mu bu milletin? Yeryüzünde rejim tehlikesine odaklanmış kaç ülke kaldı Allah aşkına!..
Tahayyül edebiliyor musunuz; insanımızın hayat standartları, en gelişmiş ülkeleri bile gıptaya sevk edecek bir kalite yakalamış, eğitim seviyemiz ilim-irfan birlikteliğinin sembolü haline gelmiş... Gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz; üniversitelerimiz özgür düşüncenin ve araştırmanın zafer destanını yazıyor, sivil toplum kuruluşları demokratik hak ve özgürlükler alanında her gün bir destana imza atıyor, kültür-sanatın şahikasına tırmanmış sanatçılarımız her alanda başarıdan başarıya koşuyor...
Çok büyük bir düş değil, inanın, şu saydıklarımız. Bu ülkenin insanı bugün yaşadığı gergin ve yorgun gündemleri hak etmiyor. Çatışmasız bir Türkiye'yi biz görmedik, babalarımız ve dedelerimiz de görememişti. Böyle giderse ne çocuklarımız şahit olacak muhteşem Türkiye manzarasına; ne torunlarımız. Bugün bize absürt bir ütopya gibi gelen isteklerimiz, aslında layık olunan manzaranın ta kendisidir. Ve Türkiye, bu ütopya için mutlaka kendini aşmalıdır...
Zaman
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.