Fehmi KORU
Son zamanlarda işittiğim en anlamlı cümleyi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen davette, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ söyledi: “Herkes kendi işine baksın...” Ağzı olanın konuştuğu, her kafadan ayrı bir sesin çıktığı günümüz ortamında, hepimizin kulak vermemiz gereken bir talep bu; herkesten önce de Org. Başbuğ'un da mensuplarından biri olduğu Türk Silahlı Kuvvetleri camiasının...
'Çağdaş devlet' arayışında dönüm noktalarından biri, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin yaygın kabule mazhar olmasıdır. Bir tek kişinin ağzından çıkanın bütün toplumu bağlayıcı 'yasa' olarak algılandığı 'tanrısal lider' anlayışının sonunu getiren ilkedir 'kuvvetler ayrılığı'; o sayede devletin birbirinden kalın duvarlarla ayrılmış değişik kurumları arasında denetime dayalı bir işbirliği oluşturulmuştur. Yasama ile yürütmenin ve bu ikisiyle de yargının birbirinden farklı konuşlanması, 'çağdaş devlet'te karar alma mekanizmasının rasyonel çalışmasını getirmiştir.
Org. Başbuğ, “Karar alıcıları rahat bırakın” da dedi aynı konuşmada.
Türkiye'de yürürlükte olan anayasal düzen karar almayı karmaşık bir mekanizma olarak öngörüyor. Cumhurbaşkanı, başbakan gibi devlet yetkililerinin tek başına aldıkları kararlar hayli sınırlı bizde; TBMM ve Bakanlar Kurulu her biri ayrı ayrı belli konularda söz sahibi... Meclis ve Bakanlar Kurulu kararları da yargı denetimine açık tutulmuş. Yetkilerin karmaşık olduğu böyle bir sistemde kimsenin “Ben yaptım oldu” demesi mümkün değil.
Kâğıt üzerinde kesin duvarlarla birbirinden ayrılan kuvvetlerin yetki aşımına gittiği olmuyor mu zaman zaman? Oluyor elbette. Daha da kötüsü, anayasada siyasal anlamda 'kuvvetler' olarak öngörülen devlet organları arasında yeri bulunmayan bazı kurumların da sisteme kısa devre yaptırabilmesidir. Bazen, tek başına medya bile bütün kuvvetlerin yerine geçip alınacak kararı yönlendirebiliyor bizde.
Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ'un uyarılarına muhatap ettiği kurumlar arasında medya da var. Nitekim bazı meslek örgütleri açıklamayı kendi üzerlerine alıp karşı-açıklama da yaptılar. Oysa özünde doğru bir talep Org. Başbuğ'un seslendirdiği; yanlış ve kasıtlı bilgilendirmeyle yalnız karar alıcılar etkilenmiyor medya aracılığıyla, kamuoyunu hareketlendiren atmosfer de zehirlenebiliyor. Şehit cenazeleri üzerine başlatılan kampanyanın peşine kapılıp gitseydi ülkemiz, şimdilerde bir savaşın içerisindeydik; oysa akılcı bir diplomasiyle şartlar ülkemiz lehine çevrilebildi.
Irak'ın kuzeyinde görev yapan meslek itibarına düşkün gazeteciler, gazete ve televizyonlara yansıyan bazı haberlerin gerçeklerle irtibatsız olduğundan yakınıyorlar; “Uçaklar bomba yağdırdı”, “Zırhlı birlikler sınırı geçti” türü yanlış haberler sorumsuzca gazete ve televizyonlarda yer bulabiliyor. Sivil ve askerî yetkililerin sürekli yalanlamalarına rağmen hem de...
Herkesin her konuya karıştığı, yetkilerin belirsiz olduğu, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesine önem verilmeyen ortamlarda, kısa devre yapıp kendini ön plana çıkartanlar da zarar görebiliyor. Org. Başbuğ'un açıklaması askerin kendini sistemin öngördüğü sınırlar içinde tutmaya hazırlandığına işaret olarak da alınabilir. Doğrusu da budur: Kendine ait olmayan işlerle fazlaca meşguliyet esas görev alanına giren konularda zafiyet doğurabiliyor çünkü. Oysa herkesin kendi işini en iyi biçimde yapmaya çabaladığı demokratik ortamlarda, kimseye başarısızlık mazereti de tanınmaz.
Biz şu sıralarda Irak'ın kuzeyinden kaynaklanan topraklarımıza yönelik bir terör dalgasını durdurmaya çabalıyoruz, ama siyasi partilerin temsil kabiliyetinden asker-sivil ilişkilerini anayasal düzenin sınırları içerisine çekmeye kadar bir dizi yan etkisi de oluyor bu sürecin... İyi ki de oluyor.
İçinden geçtiğimiz süreci iyi değerlendirebilirsek, bizi bölmeye kalkanlar, eylemleriyle, Türkiye'yi, halkı birbirine kenetlenmiş demokratik bir ülkeye dönüştürdüklerini görüp şaşırabilirler.
Şaşırmalılar da...
Yeni Şafak
Son zamanlarda işittiğim en anlamlı cümleyi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen davette, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ söyledi: “Herkes kendi işine baksın...” Ağzı olanın konuştuğu, her kafadan ayrı bir sesin çıktığı günümüz ortamında, hepimizin kulak vermemiz gereken bir talep bu; herkesten önce de Org. Başbuğ'un da mensuplarından biri olduğu Türk Silahlı Kuvvetleri camiasının...
'Çağdaş devlet' arayışında dönüm noktalarından biri, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin yaygın kabule mazhar olmasıdır. Bir tek kişinin ağzından çıkanın bütün toplumu bağlayıcı 'yasa' olarak algılandığı 'tanrısal lider' anlayışının sonunu getiren ilkedir 'kuvvetler ayrılığı'; o sayede devletin birbirinden kalın duvarlarla ayrılmış değişik kurumları arasında denetime dayalı bir işbirliği oluşturulmuştur. Yasama ile yürütmenin ve bu ikisiyle de yargının birbirinden farklı konuşlanması, 'çağdaş devlet'te karar alma mekanizmasının rasyonel çalışmasını getirmiştir.
Org. Başbuğ, “Karar alıcıları rahat bırakın” da dedi aynı konuşmada.
Türkiye'de yürürlükte olan anayasal düzen karar almayı karmaşık bir mekanizma olarak öngörüyor. Cumhurbaşkanı, başbakan gibi devlet yetkililerinin tek başına aldıkları kararlar hayli sınırlı bizde; TBMM ve Bakanlar Kurulu her biri ayrı ayrı belli konularda söz sahibi... Meclis ve Bakanlar Kurulu kararları da yargı denetimine açık tutulmuş. Yetkilerin karmaşık olduğu böyle bir sistemde kimsenin “Ben yaptım oldu” demesi mümkün değil.
Kâğıt üzerinde kesin duvarlarla birbirinden ayrılan kuvvetlerin yetki aşımına gittiği olmuyor mu zaman zaman? Oluyor elbette. Daha da kötüsü, anayasada siyasal anlamda 'kuvvetler' olarak öngörülen devlet organları arasında yeri bulunmayan bazı kurumların da sisteme kısa devre yaptırabilmesidir. Bazen, tek başına medya bile bütün kuvvetlerin yerine geçip alınacak kararı yönlendirebiliyor bizde.
Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ'un uyarılarına muhatap ettiği kurumlar arasında medya da var. Nitekim bazı meslek örgütleri açıklamayı kendi üzerlerine alıp karşı-açıklama da yaptılar. Oysa özünde doğru bir talep Org. Başbuğ'un seslendirdiği; yanlış ve kasıtlı bilgilendirmeyle yalnız karar alıcılar etkilenmiyor medya aracılığıyla, kamuoyunu hareketlendiren atmosfer de zehirlenebiliyor. Şehit cenazeleri üzerine başlatılan kampanyanın peşine kapılıp gitseydi ülkemiz, şimdilerde bir savaşın içerisindeydik; oysa akılcı bir diplomasiyle şartlar ülkemiz lehine çevrilebildi.
Irak'ın kuzeyinde görev yapan meslek itibarına düşkün gazeteciler, gazete ve televizyonlara yansıyan bazı haberlerin gerçeklerle irtibatsız olduğundan yakınıyorlar; “Uçaklar bomba yağdırdı”, “Zırhlı birlikler sınırı geçti” türü yanlış haberler sorumsuzca gazete ve televizyonlarda yer bulabiliyor. Sivil ve askerî yetkililerin sürekli yalanlamalarına rağmen hem de...
Herkesin her konuya karıştığı, yetkilerin belirsiz olduğu, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesine önem verilmeyen ortamlarda, kısa devre yapıp kendini ön plana çıkartanlar da zarar görebiliyor. Org. Başbuğ'un açıklaması askerin kendini sistemin öngördüğü sınırlar içinde tutmaya hazırlandığına işaret olarak da alınabilir. Doğrusu da budur: Kendine ait olmayan işlerle fazlaca meşguliyet esas görev alanına giren konularda zafiyet doğurabiliyor çünkü. Oysa herkesin kendi işini en iyi biçimde yapmaya çabaladığı demokratik ortamlarda, kimseye başarısızlık mazereti de tanınmaz.
Biz şu sıralarda Irak'ın kuzeyinden kaynaklanan topraklarımıza yönelik bir terör dalgasını durdurmaya çabalıyoruz, ama siyasi partilerin temsil kabiliyetinden asker-sivil ilişkilerini anayasal düzenin sınırları içerisine çekmeye kadar bir dizi yan etkisi de oluyor bu sürecin... İyi ki de oluyor.
İçinden geçtiğimiz süreci iyi değerlendirebilirsek, bizi bölmeye kalkanlar, eylemleriyle, Türkiye'yi, halkı birbirine kenetlenmiş demokratik bir ülkeye dönüştürdüklerini görüp şaşırabilirler.
Şaşırmalılar da...
Yeni Şafak
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.