O. Faruk LOĞOĞLU
Türk-Amerikan ilişkilerine son dönemde damgasını vuran ve aradaki bağları zorlayan iki sorundan birisi olan ABD Kongresi’ndeki Ermeni tasarıları konusu geçici olarak gündemden düşürülürken, PKK terörü meselesi güncelliğini korumaktadır. Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında 5 Kasım günü yapılan görüşme Irak’taki PKK varlık ve faaliyetleri sorununun ikili ilişkiler bağlamında tarafları en fazla meşgul eden konu olduğunu teyit etmiştir.
Ermeni tasarısı şu an için gündemden çıkmış gibi gözükmektedir. Ermeni lobisinin ısrarlı baskılarına, Temsilciler Meclisi Başkanı ile Ermeni yandaşları üyelerinin çabalarına ve Ermeni iddialarını destekleyen karar tasarısının Dış İlişkiler Komitesi’nde oylanarak kabul edilmesine rağmen, konunun Temsilciler Meclisi genel kuruluna getirilmesi gösterilen yoğun çabalar neticesinde şimdilik engellenmiş bulunmaktadır. Bu sonucun alınmasında, Türk Hükümeti’nin, TBMM, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, Vaşington Büyükelçiliğimiz, Başkonsolosluklarımız ve Amerika’daki Türk lobisinin rolü büyüktür. Aynı şekilde, Bush yönetiminin, ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının, Türkiye’yle iş yapan büyük Amerikan şirketlerinin, ABD’deki Yahudi lobisinin ve Türkiye dostu Amerikan kuruluşları ve vatandaşlarının katkısı da Ermeni karar tasarısının önünün kesilmesi bakımından önemli ve etkili olmuştur.
Amerika’yla ilişkilerimiz kapsamında Ermeni iddialarıyla ilgili olarak üç hususun hatırda tutulmasında yarar vardır: İlki, Ermeni tasarılarının şimdilik askıya alınmış olmasının, meselenin kapandığı anlamına gelmediğidir. Konunun yeniden gündeme gelmesi her zaman mümkündür. ABD Kongresi’nin çalışma usulleri bakımından buna bir engel yoktur. Dolayısıyla, Türk-ABD ilişkilerinin seyrine bağlı olarak, özellikle başka bir alanda çıkabilecek bir bunalımdan istifadeyle, Ermeni yanlısı çevrelerin konuyu tekrar canlandırma imkân ve ihtimalleri her zaman mevcuttur.
İkincisi, gerek ABD Kongresi üyelerinin, gerek Amerikan kamuoyunun genelde, Ermeni iddialarını kabullendikleri gerçeğidir. Dış İlişkiler Komitesi’ndeki oylamada da açıkça görüldüğü üzere, tasarı aleyhinde oy kullanarak Türkiye’nin yanında yer alan üyeler bile “soykırım olmamıştır” dememişler, aksine bu iddiaya katıldıklarını belirtmişlerdir. Diğer bir deyişle, Amerika’daki genel kanı ve hissiyat Ermeni iddialarını destekleyici bir yapıda olup, Kongre’deki oylamalarda Ermeni tasarılarının onaylanma şansı oldukça yüksektir.
Üçüncüsü ise, Ermeni karar tasarısının şu sırada askıya alınmasının sağlanabilmesinin temel nedeni ABD’nin Irak ve Afganistan bağlamında Türkiye’ye olan ihtiyacıdır. Hem Afganistan, hem Irak operasyonları çerçevesinde Türkiye’nin destek, katkı ve temin ettiği kolaylıkların sekteye uğrayabileceği ve neticede Amerikan çıkarlarının zarar görebileceği endişesi, Ermeni tasarısına destek veren kimi Temsilciler Meclisi üyelerinin bile fikir değiştirmesine yol açmıştır. Dolayısıyla, Türk-Amerikan ilişkilerinin belirli bir zaman içindeki durumu, Ermeni iddialarının Kongre gündemine taşınıp taşınmamasını doğrudan etkilemekte, ilişkilerin karşılıklı çıkarlara hizmet ettiği ve yakın olduğu dönemlerde Ermeni çevrelerinin Kongre’de istediklerini elde etme şansları azalmaktadır. Kuşkusuz, bunun tersi de geçerlidir.
Washington’daki Terör düğümü
Terörist örgüt PKK’nın Irak’taki varlığı ve faaliyetleri meselesi Türk-Amerikan ilişkilerini en fazla etkileyen konu olmaya devam etmektedir. Erdoğan-Bush görüşmesiyle ilgili tam ve sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için vakit henüz erkendir. Bu görüşmenin kapsamı, ayrıntıları, varsa bağlı olduğu bir takvim, kamuoyunca bilinmemektedir. Yapılan açıklamalara göre, iki liderin vardıkları mutabakatın özünü PKK’nın ortak düşman ilan edilmesi oluşturmaktadır. Bu, PKK’ya karşı ortak mücadele verileceği anlamını taşımaktadır. Bu amaçla ABD tarafı Türk tarafına “canlı” ve “hemen kullanılabilir” nitelikte istihbarat akımı sağlayacaktır. Bu konuda Türk ve ABD Genel Kurmay Başkanlıkları ile ABD’nin Irak’taki askerî komutanından oluşan bir mekanizma çerçevesinde işbirliği yapılacaktır.
Elimizdeki bilgilerin muhtemelen eksik olduğunu da kaydetmek suretiyle bu safhada Vaşington görüşmelerinin sonuçlarını beş ayrı açıdan değerlendirmek mümkündür. İlki, açıklanan sonuçları itibariyle bu görüşmenin, Türk Hükümetince ziyaret öncesinde ilan edilmiş bulunan beklenti ve taleplerini karşılamadığıdır. Türkiye’nin istekleri, Irak’taki PKK kamplarının kapatılması ve lojistik kanallarının kesilmesi, PKK elebaşlarının yakalanarak Türk adaletine teslim edilmesi, PKK’ya kaynak sağlayan Mahmur mülteci kampının kapatılması ve Irak’lı Kürt grupların PKK terörü karşısında kesin tavır almalarının sağlanması gibi hususları içermekteydi. Beyaz Saray görüşmesinden bu taleplerin karşılanmakta olduğuna dair belirgin bir işaret çıkmamış, bu unsurlar üzerinde varılmış bir anlaşma varsa, bu - anlaşılır sebeplerle- açıklanmamıştır.
İkincisi, Erdoğan-Bush görüşmesinin açıklanan sonuçlarının Türk kamuoyunu tatmin etmekten de uzak kalmış olmasıdır. Son dönemde verdiğimiz şehitler ve kayıplarımızın yarattığı duygusal ve psikolojik ortam, halkımızı, medyanın da etkisiyle, PKK meselesinin çözümünün -doğru olmamakla beraber- sanki Irak’a yapılacak bir sınır ötesi operasyona bağlı olduğu kanısına adeta kilitlemiştir. Dolayısıyla, ABD tarafının tutumu yine bir oyalama taktiği olarak algılanabilecek ve Türk kamuoyunun Hükümetimiz üzerindeki “operasyon” baskısı, hele yeni bir PKK saldırısının vukuu halinde, artarak devam edecektir. Bu nedenle, Vaşington mutabakatının ne zaman ve nasıl hayata geçirileceği ve vereceği sonuçlar halkımızın tepkilerini belirlemek ve yönlendirmek bakımından önem taşımaktadır.
Erdoğan-Bush görüşmesine ilişkin üçüncü nokta, Başbakan Erdoğan’ın, Bush’la görüşmesinin sonuçlarını terörle mücadelenin gerekleri bakımından tatmin edici bulması ve görüşme sonrası yaptığı açıklamalarda bu memnuniyetini net bir dille vurgulamasıdır. Erdoğan’ın yaklaşımının olumlu olması önemlidir ve umutlu olmamız için en azından bu aşamada yeterlidir. Görüşmeyi yapan yetkili kişi olarak Başbakan Erdoğan’ın bu değerlendirmesine itibar edilmesi gerekmektedir. Görüşmeden beklediğini hiç bulamamış olsaydı, bir Türk Başbakanı, hele sözünü esirgemeyen Başbakan Erdoğan, herhalde başka türlü konuşurdu. Şimdi Türk makamlarının Vaşington mutabakatını daha kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutmaları ve ABD’yle ortak hareket yöntemlerinin nasıl uygulanacağına dair tespitlerini yapmaları için biraz beklemek gerekecektir.
Dördüncüsü, ABD Başkanı Bush’un Türk tarafına sunduğu paketin ana maddesini oluşturan “PKK ortak düşmanımızdır” söyleminin önem ve anlamıyla ilgilidir. Bu politikayla, ABD’nin bundan sonra Türkiye’nin Irak’ta yuvalanan PKK’yla mücadelesine kayıtsız kalması ve bu mücadeleye aktif olarak destek vermemesi zor olacaktır. Bush bu açıklamasıyla, PKK terörüyle mücadele bakımından siyasi bir taahhüde bulunmanın ötesinde ABD olarak etik, hatta hukuki bir sorumluluk üstlenmiş bulunmaktadır. Eğer Başkan Bush, “PKK Irak’ın, Türkiye’nin ve ABD’nin düşmanıdır” sözlerini “PKK Iraklı Kürtlerin de düşmanıdır” cümleciğiyle tamamladığı takdirde, bu söylem Türkiye-ABD ilişkilerinin yanı sıra Irak’ın bütünlüğü ve istikrarı bakımından da yapıcı ve olumlu yönde kalıcı bir etki yapacaktır.
Vaşington görüşmelerine ilişkin son ve en önemli nokta ise, varılan sonuçlar hakkında süregelen tartışma ve değerlendirmeler ne olursa olsun, Türk-Amerikan ilişkilerine esas yön verecek olan hususun, Türk-Amerikan mutabakatının ne ölçüde hayata geçirilebileceği ve bundan doğacak sonuçlar olmasıdır. Başka bir deyişle, Erdoğan-Bush görüşmesinin başarı ve yararı uygulamadan doğacak sonuçlara bağlı olacaktır. Bunun anlaşılabilmesi içinse biraz zamana ihtiyaç duyulacak olması doğaldır. Ancak, Türk kamuoyu da yoğun bir beklenti içindedir ve beklemeye tahammülü kalmamıştır. Bu nedenle, Türkiye’nin ABD’ye bakış açısını, öncelikli ve ağırlıklı olarak, terörle mücadele bağlamında Türk-Amerikan işbirliğinin önümüzdeki dönemde vereceği somut ürünler tayin edecektir. Ayrıca, Türk kamuoyunda bu sonuçların Türkiye-ABD işbirliğinden kaynaklandığı konusunda yaygın bir kanı oluşması da gerekecektir.
Yol Ayırımı
Türkiye-ABD ilişkileri bugün yeni bir yol ayırımındadır. Başbakan Erdoğan’ın ziyareti, ilişkileri geren Ermeni tasarılarının gündemden geçici olarak düştüğü bir döneme rastladığı için göreceli bir rahatlık içinde gerçekleşmiştir. PKK terörü odaklı görüşmeden iki lider de memnun çıkmış ve “işbirliği” ve “dayanışma” esaslarında birleşmek ve “stratejik ortaklar” olarak birlikte harekete devam etmek için kararlı olduklarını dünya kamuoyuna ilan edebilmişlerdir. Önümüzdeki dönemde PKK terörüne karşı Türk-Amerikan işbirliğine bağlı önemli gelişme ve kazanımlar sağlanabilirse, ABD’yle ilişkilerimiz rahatlayacaktır. Bu rahatlama, iki dost ve müttefik ülkenin enerji ve yeteneklerini birleştirerek bu sefer Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, İran, Pakistan ve enerji alanlarında daha iyi değerlendirmelerine olanak sağlayacak ve ilişkiler gerçek potansiyelini gösterme çizgisini yakalayabileceklerdir. Dolayısıyla, durum buraya kadar iyi ve olumlu addedilebilir.
Ancak mevcut durum, Türk-Amerikan ilişkilerini yakın gelecekte kolaylıkla zora sokabilecek ve yeni gerginliklere yol açabilecek olumsuz bir potansiyeli de içinde taşımaktadır. Öngörülen canlı istihbarat akımının Türk tarafının belirlediği hedef ve beklentilere cevap vermemesi ve askerler arasında kurulan mekanizmanın işlememesi nedenleriyle veya PKK’nın Türk-Amerikan işbirliğini rayından çıkarmak için yapabileceği kimi girişim ve eylemlerin etkisiyle, Türkiye ile ABD arasında artık onarılması hiç kolay olmayacak olan bir güven bunalımı da doğabilir. Böyle bir bunalım sadece siyasi liderler arasındaki bağları değil, askerden askere olan ilişkileri de sarsacak mahiyette olacağından, iki ülkenin hasar onarma yetenekleri çok zayıflamış olacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin çıtası, Başbakan Erdoğan’ın ziyaretiyle en yüksek düzeye çıkartılmıştır. PKK’yla mücadelede istenilen gelişmeler sağlanamamasından ötürü bu çıta aşılamadığı takdirde, 1 Mart tezkeresi tecrübesinden sonra zor da olsa yapılabildiği gibi, ikili ilişkilerimizi toparlamak bu sefer daha da sıkıntılı olabilir ve daha uzun süre gerektirebilir. Çünkü Türk toplumu için bugün ABD’nin Türkiye’ye olan dostluğunun ölçüsü, öncelikli olarak Irak’taki PKK terörüyle ortak mücadele kriterine bağlanmış bulunmaktadır. Bu dayanışma mevcut koşullarda da sağlanamadığı takdirde, Türk Hükümeti ister istemez ABD’ye ilişkilerimizi bütünüyle gözden geçirmek mecburiyetini hissedebilecektir.
Sonuç olarak, Vaşington mutabakatının yakın gelecekte PKK terörüyle mücadele bakımından belirgin ve olumlu sonuçlar vermesi, Türk-Amerikan ilişkilerinin selameti için şarttır. Tarafların bu bilinçle hareket etmeleri ve Bush-Erdoğan görüşmesinin yarattığı olumlu ivmeden süratle istifadeyle, Türk ve dünya kamuoylarına hiç olmazsa terörle mücadelede Irak’taki PKK terör örgütüne karşı vurulacak somut darbelerle stratejik ortaklıklarının gerçek ve işe yarar olduğunu göstermeleri gerekmektedir.
Türk-Amerikan ilişkilerine son dönemde damgasını vuran ve aradaki bağları zorlayan iki sorundan birisi olan ABD Kongresi’ndeki Ermeni tasarıları konusu geçici olarak gündemden düşürülürken, PKK terörü meselesi güncelliğini korumaktadır. Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında 5 Kasım günü yapılan görüşme Irak’taki PKK varlık ve faaliyetleri sorununun ikili ilişkiler bağlamında tarafları en fazla meşgul eden konu olduğunu teyit etmiştir.
Ermeni tasarısı şu an için gündemden çıkmış gibi gözükmektedir. Ermeni lobisinin ısrarlı baskılarına, Temsilciler Meclisi Başkanı ile Ermeni yandaşları üyelerinin çabalarına ve Ermeni iddialarını destekleyen karar tasarısının Dış İlişkiler Komitesi’nde oylanarak kabul edilmesine rağmen, konunun Temsilciler Meclisi genel kuruluna getirilmesi gösterilen yoğun çabalar neticesinde şimdilik engellenmiş bulunmaktadır. Bu sonucun alınmasında, Türk Hükümeti’nin, TBMM, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, Vaşington Büyükelçiliğimiz, Başkonsolosluklarımız ve Amerika’daki Türk lobisinin rolü büyüktür. Aynı şekilde, Bush yönetiminin, ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının, Türkiye’yle iş yapan büyük Amerikan şirketlerinin, ABD’deki Yahudi lobisinin ve Türkiye dostu Amerikan kuruluşları ve vatandaşlarının katkısı da Ermeni karar tasarısının önünün kesilmesi bakımından önemli ve etkili olmuştur.
Amerika’yla ilişkilerimiz kapsamında Ermeni iddialarıyla ilgili olarak üç hususun hatırda tutulmasında yarar vardır: İlki, Ermeni tasarılarının şimdilik askıya alınmış olmasının, meselenin kapandığı anlamına gelmediğidir. Konunun yeniden gündeme gelmesi her zaman mümkündür. ABD Kongresi’nin çalışma usulleri bakımından buna bir engel yoktur. Dolayısıyla, Türk-ABD ilişkilerinin seyrine bağlı olarak, özellikle başka bir alanda çıkabilecek bir bunalımdan istifadeyle, Ermeni yanlısı çevrelerin konuyu tekrar canlandırma imkân ve ihtimalleri her zaman mevcuttur.
İkincisi, gerek ABD Kongresi üyelerinin, gerek Amerikan kamuoyunun genelde, Ermeni iddialarını kabullendikleri gerçeğidir. Dış İlişkiler Komitesi’ndeki oylamada da açıkça görüldüğü üzere, tasarı aleyhinde oy kullanarak Türkiye’nin yanında yer alan üyeler bile “soykırım olmamıştır” dememişler, aksine bu iddiaya katıldıklarını belirtmişlerdir. Diğer bir deyişle, Amerika’daki genel kanı ve hissiyat Ermeni iddialarını destekleyici bir yapıda olup, Kongre’deki oylamalarda Ermeni tasarılarının onaylanma şansı oldukça yüksektir.
Üçüncüsü ise, Ermeni karar tasarısının şu sırada askıya alınmasının sağlanabilmesinin temel nedeni ABD’nin Irak ve Afganistan bağlamında Türkiye’ye olan ihtiyacıdır. Hem Afganistan, hem Irak operasyonları çerçevesinde Türkiye’nin destek, katkı ve temin ettiği kolaylıkların sekteye uğrayabileceği ve neticede Amerikan çıkarlarının zarar görebileceği endişesi, Ermeni tasarısına destek veren kimi Temsilciler Meclisi üyelerinin bile fikir değiştirmesine yol açmıştır. Dolayısıyla, Türk-Amerikan ilişkilerinin belirli bir zaman içindeki durumu, Ermeni iddialarının Kongre gündemine taşınıp taşınmamasını doğrudan etkilemekte, ilişkilerin karşılıklı çıkarlara hizmet ettiği ve yakın olduğu dönemlerde Ermeni çevrelerinin Kongre’de istediklerini elde etme şansları azalmaktadır. Kuşkusuz, bunun tersi de geçerlidir.
Washington’daki Terör düğümü
Terörist örgüt PKK’nın Irak’taki varlığı ve faaliyetleri meselesi Türk-Amerikan ilişkilerini en fazla etkileyen konu olmaya devam etmektedir. Erdoğan-Bush görüşmesiyle ilgili tam ve sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için vakit henüz erkendir. Bu görüşmenin kapsamı, ayrıntıları, varsa bağlı olduğu bir takvim, kamuoyunca bilinmemektedir. Yapılan açıklamalara göre, iki liderin vardıkları mutabakatın özünü PKK’nın ortak düşman ilan edilmesi oluşturmaktadır. Bu, PKK’ya karşı ortak mücadele verileceği anlamını taşımaktadır. Bu amaçla ABD tarafı Türk tarafına “canlı” ve “hemen kullanılabilir” nitelikte istihbarat akımı sağlayacaktır. Bu konuda Türk ve ABD Genel Kurmay Başkanlıkları ile ABD’nin Irak’taki askerî komutanından oluşan bir mekanizma çerçevesinde işbirliği yapılacaktır.
Elimizdeki bilgilerin muhtemelen eksik olduğunu da kaydetmek suretiyle bu safhada Vaşington görüşmelerinin sonuçlarını beş ayrı açıdan değerlendirmek mümkündür. İlki, açıklanan sonuçları itibariyle bu görüşmenin, Türk Hükümetince ziyaret öncesinde ilan edilmiş bulunan beklenti ve taleplerini karşılamadığıdır. Türkiye’nin istekleri, Irak’taki PKK kamplarının kapatılması ve lojistik kanallarının kesilmesi, PKK elebaşlarının yakalanarak Türk adaletine teslim edilmesi, PKK’ya kaynak sağlayan Mahmur mülteci kampının kapatılması ve Irak’lı Kürt grupların PKK terörü karşısında kesin tavır almalarının sağlanması gibi hususları içermekteydi. Beyaz Saray görüşmesinden bu taleplerin karşılanmakta olduğuna dair belirgin bir işaret çıkmamış, bu unsurlar üzerinde varılmış bir anlaşma varsa, bu - anlaşılır sebeplerle- açıklanmamıştır.
İkincisi, Erdoğan-Bush görüşmesinin açıklanan sonuçlarının Türk kamuoyunu tatmin etmekten de uzak kalmış olmasıdır. Son dönemde verdiğimiz şehitler ve kayıplarımızın yarattığı duygusal ve psikolojik ortam, halkımızı, medyanın da etkisiyle, PKK meselesinin çözümünün -doğru olmamakla beraber- sanki Irak’a yapılacak bir sınır ötesi operasyona bağlı olduğu kanısına adeta kilitlemiştir. Dolayısıyla, ABD tarafının tutumu yine bir oyalama taktiği olarak algılanabilecek ve Türk kamuoyunun Hükümetimiz üzerindeki “operasyon” baskısı, hele yeni bir PKK saldırısının vukuu halinde, artarak devam edecektir. Bu nedenle, Vaşington mutabakatının ne zaman ve nasıl hayata geçirileceği ve vereceği sonuçlar halkımızın tepkilerini belirlemek ve yönlendirmek bakımından önem taşımaktadır.
Erdoğan-Bush görüşmesine ilişkin üçüncü nokta, Başbakan Erdoğan’ın, Bush’la görüşmesinin sonuçlarını terörle mücadelenin gerekleri bakımından tatmin edici bulması ve görüşme sonrası yaptığı açıklamalarda bu memnuniyetini net bir dille vurgulamasıdır. Erdoğan’ın yaklaşımının olumlu olması önemlidir ve umutlu olmamız için en azından bu aşamada yeterlidir. Görüşmeyi yapan yetkili kişi olarak Başbakan Erdoğan’ın bu değerlendirmesine itibar edilmesi gerekmektedir. Görüşmeden beklediğini hiç bulamamış olsaydı, bir Türk Başbakanı, hele sözünü esirgemeyen Başbakan Erdoğan, herhalde başka türlü konuşurdu. Şimdi Türk makamlarının Vaşington mutabakatını daha kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutmaları ve ABD’yle ortak hareket yöntemlerinin nasıl uygulanacağına dair tespitlerini yapmaları için biraz beklemek gerekecektir.
Dördüncüsü, ABD Başkanı Bush’un Türk tarafına sunduğu paketin ana maddesini oluşturan “PKK ortak düşmanımızdır” söyleminin önem ve anlamıyla ilgilidir. Bu politikayla, ABD’nin bundan sonra Türkiye’nin Irak’ta yuvalanan PKK’yla mücadelesine kayıtsız kalması ve bu mücadeleye aktif olarak destek vermemesi zor olacaktır. Bush bu açıklamasıyla, PKK terörüyle mücadele bakımından siyasi bir taahhüde bulunmanın ötesinde ABD olarak etik, hatta hukuki bir sorumluluk üstlenmiş bulunmaktadır. Eğer Başkan Bush, “PKK Irak’ın, Türkiye’nin ve ABD’nin düşmanıdır” sözlerini “PKK Iraklı Kürtlerin de düşmanıdır” cümleciğiyle tamamladığı takdirde, bu söylem Türkiye-ABD ilişkilerinin yanı sıra Irak’ın bütünlüğü ve istikrarı bakımından da yapıcı ve olumlu yönde kalıcı bir etki yapacaktır.
Vaşington görüşmelerine ilişkin son ve en önemli nokta ise, varılan sonuçlar hakkında süregelen tartışma ve değerlendirmeler ne olursa olsun, Türk-Amerikan ilişkilerine esas yön verecek olan hususun, Türk-Amerikan mutabakatının ne ölçüde hayata geçirilebileceği ve bundan doğacak sonuçlar olmasıdır. Başka bir deyişle, Erdoğan-Bush görüşmesinin başarı ve yararı uygulamadan doğacak sonuçlara bağlı olacaktır. Bunun anlaşılabilmesi içinse biraz zamana ihtiyaç duyulacak olması doğaldır. Ancak, Türk kamuoyu da yoğun bir beklenti içindedir ve beklemeye tahammülü kalmamıştır. Bu nedenle, Türkiye’nin ABD’ye bakış açısını, öncelikli ve ağırlıklı olarak, terörle mücadele bağlamında Türk-Amerikan işbirliğinin önümüzdeki dönemde vereceği somut ürünler tayin edecektir. Ayrıca, Türk kamuoyunda bu sonuçların Türkiye-ABD işbirliğinden kaynaklandığı konusunda yaygın bir kanı oluşması da gerekecektir.
Yol Ayırımı
Türkiye-ABD ilişkileri bugün yeni bir yol ayırımındadır. Başbakan Erdoğan’ın ziyareti, ilişkileri geren Ermeni tasarılarının gündemden geçici olarak düştüğü bir döneme rastladığı için göreceli bir rahatlık içinde gerçekleşmiştir. PKK terörü odaklı görüşmeden iki lider de memnun çıkmış ve “işbirliği” ve “dayanışma” esaslarında birleşmek ve “stratejik ortaklar” olarak birlikte harekete devam etmek için kararlı olduklarını dünya kamuoyuna ilan edebilmişlerdir. Önümüzdeki dönemde PKK terörüne karşı Türk-Amerikan işbirliğine bağlı önemli gelişme ve kazanımlar sağlanabilirse, ABD’yle ilişkilerimiz rahatlayacaktır. Bu rahatlama, iki dost ve müttefik ülkenin enerji ve yeteneklerini birleştirerek bu sefer Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, İran, Pakistan ve enerji alanlarında daha iyi değerlendirmelerine olanak sağlayacak ve ilişkiler gerçek potansiyelini gösterme çizgisini yakalayabileceklerdir. Dolayısıyla, durum buraya kadar iyi ve olumlu addedilebilir.
Ancak mevcut durum, Türk-Amerikan ilişkilerini yakın gelecekte kolaylıkla zora sokabilecek ve yeni gerginliklere yol açabilecek olumsuz bir potansiyeli de içinde taşımaktadır. Öngörülen canlı istihbarat akımının Türk tarafının belirlediği hedef ve beklentilere cevap vermemesi ve askerler arasında kurulan mekanizmanın işlememesi nedenleriyle veya PKK’nın Türk-Amerikan işbirliğini rayından çıkarmak için yapabileceği kimi girişim ve eylemlerin etkisiyle, Türkiye ile ABD arasında artık onarılması hiç kolay olmayacak olan bir güven bunalımı da doğabilir. Böyle bir bunalım sadece siyasi liderler arasındaki bağları değil, askerden askere olan ilişkileri de sarsacak mahiyette olacağından, iki ülkenin hasar onarma yetenekleri çok zayıflamış olacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin çıtası, Başbakan Erdoğan’ın ziyaretiyle en yüksek düzeye çıkartılmıştır. PKK’yla mücadelede istenilen gelişmeler sağlanamamasından ötürü bu çıta aşılamadığı takdirde, 1 Mart tezkeresi tecrübesinden sonra zor da olsa yapılabildiği gibi, ikili ilişkilerimizi toparlamak bu sefer daha da sıkıntılı olabilir ve daha uzun süre gerektirebilir. Çünkü Türk toplumu için bugün ABD’nin Türkiye’ye olan dostluğunun ölçüsü, öncelikli olarak Irak’taki PKK terörüyle ortak mücadele kriterine bağlanmış bulunmaktadır. Bu dayanışma mevcut koşullarda da sağlanamadığı takdirde, Türk Hükümeti ister istemez ABD’ye ilişkilerimizi bütünüyle gözden geçirmek mecburiyetini hissedebilecektir.
Sonuç olarak, Vaşington mutabakatının yakın gelecekte PKK terörüyle mücadele bakımından belirgin ve olumlu sonuçlar vermesi, Türk-Amerikan ilişkilerinin selameti için şarttır. Tarafların bu bilinçle hareket etmeleri ve Bush-Erdoğan görüşmesinin yarattığı olumlu ivmeden süratle istifadeyle, Türk ve dünya kamuoylarına hiç olmazsa terörle mücadelede Irak’taki PKK terör örgütüne karşı vurulacak somut darbelerle stratejik ortaklıklarının gerçek ve işe yarar olduğunu göstermeleri gerekmektedir.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.