Eser KARAKAŞ
İstihbarat her kurum ve devlet için önemli bir kavram ama çağımızda, internet çağında istihbarat kavramı da değişiyor, artık John Le Carre’nin eski romanlarındaki casusluk temelli istihbarat kavramının yerini açık istihbarat alıyor ama tabi izleyen, anlayan, okuyan, kafası perdeli olmayanlar için.
Somut bir örnek istiyorsanız, İstanbul, Ankara, İzmir’de her büyük kitapçıda günlük olarak bulabileceğiniz, internetten ulaşabileceğiniz Fransız Le Monde gazetesinin 8 Kasım Perşembe günkü sayısının 13. sahifesini ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın 7 Kasım’da Londra’da açıkladığı ‘2007 Dünya Enerji Görünümü’ raporunu (internette mevcut) yan yana koyun.
Herkesin hemen ulaşabileceği bu iki kaynağı yan yana koyduğunuzda, şayet, tekrar ediyorum, zihninizde saçma sapan saplantılar ve perdeler yoksa, ABD’nin Irak’ı işgalini, Çin ekonomisinin geleceğini ve Kuzey Irak meselesini kafanızda birleştiriyorsunuz ve olan biteni çok net görüyorsunuz.
Gördüğünüz ve sizi dehşete düşüren başka bir konu da bizim içimizde Kuzey Irak için savaş tamtamları çalanların dünyada olan biteni anlamada ne kadar acz içinde oldukları.
Dünyayı anlamada bu kadar acz içinde olan kafaların ülkemiz geleceği için olumlu bir şey söylemeleri, anlamlı bir adım atmaları olanaksız.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2030 persepektifiyle yayınladığı rapordan sayısal olarak öğrendiğimiz ilk şey önümüzdeki yirmi beş-otuz sene içinde Çin ve Hindistan ekonomilerinin petrol ve kömür taleplerinin olağanüstü artışı ve bu en azından 2.5 milyarlık nüfusun muazzam boyutlardaki enerji talep artışının küresel dengelerde yaratacağı büyük devrim.
Rapor önümüzdeki yirmi beş senede toplam enerji talebinin küresel olarak senede yüzde 1.8 artış bazında toplam yüzde 55 artış göstereceğini ve 2030 senesinde toplam enerji tüketiminin yüzde 84’ünün fosil kökenli enerji olacağını söylüyor.
Dünyada ortalama olarak enerji talebi senede yüzde 1.8 artarken, Çin’in enerji talebi senede yüzde 3.2 artıyor ve muhtemelen 2010’lu senelerin bir yerinde Çin, ABD’yi sollayarak, dünyanın en büyük enerji tüketicisi oluyor.
Aynı tarihlerde Çin’de 270 milyonla 300 milyon arasında otomobil kullanılacağını ve bu muazzam artışın Çin’in petrol talebini de yaklaşık bugünküne oranla dörde katlayacağını Uluslarararsı Enerji Ajansı raporundan öğreniyoruz.
Çin’in elektrik santrallerinin 2030 perspektifinde de ağırlıklı olarak kömür enerjisiyle çalışacağını vurgulayan Rapor, bu tarihte küresel kömür tüketiminin yüzde 60’ının bu ülkede yüzde 20’sinin ise Hindistan’da gerçekleşeceğini ifade ediyor.
Benzer bir biçimde Çin 2030 tarihinde dünya petrol tüketiminin de yaklaşık yüzde 20’sini gereçekleştirirken, Hindistan da yüzde onunu oluşturacak.
2025 senesinde ABD hálá dünya petrol ithalatında birinci ülke konumundayken, ikinci Çin, üçüncü de Hindistan olacak.
Uluslararası Enerji Ajansı raporu 2030 senesinde Çin ve Hindistan ekonomilerinin oluşturacağı muazzam talebe rağmen önemli bir petrol sıkıntısı çekilmeyeceğini, günlük petrol üretiminin 116 milyon varile çıkacağını yani bugünküne oranla yaklaşık 32 milyon varil daha artacağını ifade ediyor.
Burada çok önemli bir vurgu da 2030 senesinde Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC’in piyasa payının bugünkü oran olan yüzde 42’den yüzde 52’ye çıkacağı vurgusu.
Çin ve Hindistan ekonomilerinin yaratacağı ek taleple petrol fiyatlarının orta ve uzun vadede de yüksek kalacağını öngören Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) raporu, OPEC ülkelerinin elinde önümüzdeki yirmi beş sene içinde küresel ekonomiyi belirleyecek çok büyük dolar ve avro fonları oluşacağını ve bu fonları kullanma rekabetinin gelişmekte olan ekonomilerin kaderini belirleyeceğini de ifade ediyor.
Burada rapordan ve diğer haberden bir sapma yaparak 11 Kasım Pazar günkü gazete manşetlerine yansıyan, Suudi Arabistan Kralı’nı otelinde ziyarete ilişkin yapılan diplomatik gaf haberini de yukarıdaki veriler ışığında yorumlamak istiyorum; diplomasi de nihai olarak kamusal çıkar için yapılır ve ülke ekonomisine çekilecek petro-kaynaklar kanımca sıradan bir diplomatik teammülden çok daha önemlidir diye düşünüyorum.
Bu kısa sapmadan sonra tekrar enerji piyasalarına dönersek, 2030 için tartışılan diğer bir konunun da petrol ticareti konusu olduğu ortaya çıkıyor; bugün için günlük petrol taşıması/ticareti 41 milyon varil iken bu miktarın 2030 senesinde 65 milyon varile yükselmesi ve bu 65 milyon varil içinde 13 milyon varilin sadece Çin’in ithalatı olacağı öngörülüyor.
Öngörülen diğer bir konu da ticarete günlük olarak konu olacak milyonlarca varilin çıkış bölgesinin 2030’da hálá Ortadoğu bölgesi olacağı gerçeği; 2030 senesinde petrol ticaretine ağırlıklı olarak Ortadoğu çıkışlı petrol egemen olacaksa bölgenin siyaseten öneminin de artacağını söylemek pek kehanet olmayabilir.
Meselenin çevre boyutunu ayrı bir yazıda ele almak gerekebilir ama özetle söylenmesi gereken bugün dünyanın en fazla karbon dioksit salınımı (milyar ton) yapan ülke sıralaması ABD (5.8), Çin (5.1), Rusya (1.5), Japonya (1.2) ve Hindistan (1.1) biçiminde iken 2030 senesinde sıralamanın Çin (11.4), ABD (6.9), Hindistan (3.3), Rusya (2) ve Japonya (1.2) olacağı.
2030 senesinde Çin ABD’ye oranla daha fazla karbon dioksit salınımı yapacak ama nüfus dengelerine bakıldığında o tarihte bile bir Çinlinin CO2 salınımı bir ABD vatandaşının yüzde kırkı dolayında kalacak.
***
İnternetten kolayca ulaşacağınız bu UEA Raporu’nun bir özeti 8 Kasım tarihli Le Monde gazetesinin 13. sahifesinde var; bu rapor haberinin hemen altında, aynı sahifede yer alan başka ama konuyla ilintili bir haberde de dünyanın büyük petrolcülerinin, rapordaki zaten önceden bilinen, tahmin edilen bilgiler doğrultusunda Irak Kürdistanı’na (tabir aynen Le Monde’un tabiri) büyük yatırım hamlelerine hazırlandığı doğrultusunda.
ABD Başkanı George W. Bush’un yakın arkadaşı bir Teksas’lı dolar milyarderinin Kuzey Irak kürt bölgesel yönetimi ile imzaladığı büyük bir petrol antllaşmasını duyuruyor.
Ray Hunt isimli Teksaslı milyarderin aynı zamanda Başkan Bush’a, Başkanlık sonrası yönetmesi için 35 milyon dolarlık bir vakıf kurup hediye edeceği de haberde yer alıyor.
Başkan Bush’un seçim kampanyalarını da finanse eden Teksaslı petrolcü Ray Hunt’un Kuzey Irak kürt yönetimiyle imzaladığı antlaşmanın detaylarının gizli olduğu, hatta Bush’un, Hunt’u, kampanya finansmanı sonrası teşekkür etmek için atadığı ‘Dış İstihbarat Konseyi’ne’ bile antlaşma ile ilgili bilgi vermediği haberde belirtiliyor.
Haberde, Bağdad yönetiminin de bu gizli antlaşmadan sıkıntı duyduğu hatta yeni petrol yasası çerçevesinde geçersiz bile sayılabileceği ifade ediliyor ama Barzani, ABD ile olan ilişkilerine güvenerek Hunt’a güvence verebiliyor.
***
Ben bu bilgilere çalıştığım Bahçeşehir Üniversitesi’nin abone olduğu ve her yerde bulunabilen bir Fransız gazetesinden ve internetten ulaşabiliyorum ve benim bu açık istihbarat bilgilerinden vardığım sonuç Kuzey Irak meselesinin ABD ve AB için öneminin ve konumunun bizim bu bölgeye atfettiğimiz önem ve konumdan çok ama çok farklı olduğu.
Gazeteci Cengiz Çandar çok önceleri, ABD’nin Irak operasyonunun altında yatan temel dürtünün terör ya da kitle imha silahları olamayacağını, ABD’nin bölgeye 2030 perspektifiyle ve Çin ekonomisinin büyümesini kontrol edebilmek için enerji kaynaklarını kontrol amaçlı gittiğini ve orada daha senelerce kalacağını söylemiş, yazmış idi.
Cengiz Çandar’ın büyük ölçüde doğru olduğunu düşündüğüm bu yorumu, UEA Raporu sonuçlarını ve Ray Hunt’un Barzani ile yaptığı gizli petrol antlaşması haberini yan yana koyduğunuzda ve yazımın başında da belirttiğim gibi konulara gerçekçi bir biçimde yaklaştığınızda sabah akşam Kuzey Irak’ı işgalden bahsedenlerin dünyadan ve küresel gelişmelerden ne kadar habersiz oldukları çok daha iyi anlaşılıyor.
***
Ulusal güvenlik her ülke ve her yurttaş için çok önemli bir konudur ama daha önemli olan ulusal güvenlik kavramının gerçekçi tanımlanması ve küresel gelişmelerle uyumlu bir ulusal güvenlik tanımının da yine aynı gelişmeleri izleme kapasitesine sahip kişilerce uygulanmasıdır.
Benim kendi ülkeme ilişkin son aylarda edindiğim kanaat, bizim ülkemizde ulusal güvenlik kavramını en çok kullanan kişilerin bu kavramın gereklerine de aynı zamanda en uzak kişiler olduğu yönünde.
Hükümetin tercih ettiği yolun daha zor ama daha gerçekçi bir yol olduğu kanaati bende her geçen gün biraz daha güçleniyor.
Kuzey Irak meselesini dünya 2030 senesine yönelik enerji meselesi olarak görüyor.
Bizim konuya başka açılardan baktığımız ortada; PKK terörü nedeniyle bölgeye bakışımızın dünyanın bakışından bir ölçüde farklı olması da anlaşılmayacak bir şey değil.
Ama, başta terör meselesi olmak üzere bir dizi sorunu geride bırakabilmek için tüm bu sorunlara küresel bir gözlükle de bakmamız da şart.
Bugün içinde debelendiğimiz meselelere küresel bir bakışla yaklaştığımızda bakarsınız bu devasa gibi gözüken meseleler de, başta PKK terörü olmak üzere, daha kolay çözümlenir.
Star Gazete Online
İstihbarat her kurum ve devlet için önemli bir kavram ama çağımızda, internet çağında istihbarat kavramı da değişiyor, artık John Le Carre’nin eski romanlarındaki casusluk temelli istihbarat kavramının yerini açık istihbarat alıyor ama tabi izleyen, anlayan, okuyan, kafası perdeli olmayanlar için.
Somut bir örnek istiyorsanız, İstanbul, Ankara, İzmir’de her büyük kitapçıda günlük olarak bulabileceğiniz, internetten ulaşabileceğiniz Fransız Le Monde gazetesinin 8 Kasım Perşembe günkü sayısının 13. sahifesini ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın 7 Kasım’da Londra’da açıkladığı ‘2007 Dünya Enerji Görünümü’ raporunu (internette mevcut) yan yana koyun.
Herkesin hemen ulaşabileceği bu iki kaynağı yan yana koyduğunuzda, şayet, tekrar ediyorum, zihninizde saçma sapan saplantılar ve perdeler yoksa, ABD’nin Irak’ı işgalini, Çin ekonomisinin geleceğini ve Kuzey Irak meselesini kafanızda birleştiriyorsunuz ve olan biteni çok net görüyorsunuz.
Gördüğünüz ve sizi dehşete düşüren başka bir konu da bizim içimizde Kuzey Irak için savaş tamtamları çalanların dünyada olan biteni anlamada ne kadar acz içinde oldukları.
Dünyayı anlamada bu kadar acz içinde olan kafaların ülkemiz geleceği için olumlu bir şey söylemeleri, anlamlı bir adım atmaları olanaksız.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2030 persepektifiyle yayınladığı rapordan sayısal olarak öğrendiğimiz ilk şey önümüzdeki yirmi beş-otuz sene içinde Çin ve Hindistan ekonomilerinin petrol ve kömür taleplerinin olağanüstü artışı ve bu en azından 2.5 milyarlık nüfusun muazzam boyutlardaki enerji talep artışının küresel dengelerde yaratacağı büyük devrim.
Rapor önümüzdeki yirmi beş senede toplam enerji talebinin küresel olarak senede yüzde 1.8 artış bazında toplam yüzde 55 artış göstereceğini ve 2030 senesinde toplam enerji tüketiminin yüzde 84’ünün fosil kökenli enerji olacağını söylüyor.
Dünyada ortalama olarak enerji talebi senede yüzde 1.8 artarken, Çin’in enerji talebi senede yüzde 3.2 artıyor ve muhtemelen 2010’lu senelerin bir yerinde Çin, ABD’yi sollayarak, dünyanın en büyük enerji tüketicisi oluyor.
Aynı tarihlerde Çin’de 270 milyonla 300 milyon arasında otomobil kullanılacağını ve bu muazzam artışın Çin’in petrol talebini de yaklaşık bugünküne oranla dörde katlayacağını Uluslarararsı Enerji Ajansı raporundan öğreniyoruz.
Çin’in elektrik santrallerinin 2030 perspektifinde de ağırlıklı olarak kömür enerjisiyle çalışacağını vurgulayan Rapor, bu tarihte küresel kömür tüketiminin yüzde 60’ının bu ülkede yüzde 20’sinin ise Hindistan’da gerçekleşeceğini ifade ediyor.
Benzer bir biçimde Çin 2030 tarihinde dünya petrol tüketiminin de yaklaşık yüzde 20’sini gereçekleştirirken, Hindistan da yüzde onunu oluşturacak.
2025 senesinde ABD hálá dünya petrol ithalatında birinci ülke konumundayken, ikinci Çin, üçüncü de Hindistan olacak.
Uluslararası Enerji Ajansı raporu 2030 senesinde Çin ve Hindistan ekonomilerinin oluşturacağı muazzam talebe rağmen önemli bir petrol sıkıntısı çekilmeyeceğini, günlük petrol üretiminin 116 milyon varile çıkacağını yani bugünküne oranla yaklaşık 32 milyon varil daha artacağını ifade ediyor.
Burada çok önemli bir vurgu da 2030 senesinde Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC’in piyasa payının bugünkü oran olan yüzde 42’den yüzde 52’ye çıkacağı vurgusu.
Çin ve Hindistan ekonomilerinin yaratacağı ek taleple petrol fiyatlarının orta ve uzun vadede de yüksek kalacağını öngören Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) raporu, OPEC ülkelerinin elinde önümüzdeki yirmi beş sene içinde küresel ekonomiyi belirleyecek çok büyük dolar ve avro fonları oluşacağını ve bu fonları kullanma rekabetinin gelişmekte olan ekonomilerin kaderini belirleyeceğini de ifade ediyor.
Burada rapordan ve diğer haberden bir sapma yaparak 11 Kasım Pazar günkü gazete manşetlerine yansıyan, Suudi Arabistan Kralı’nı otelinde ziyarete ilişkin yapılan diplomatik gaf haberini de yukarıdaki veriler ışığında yorumlamak istiyorum; diplomasi de nihai olarak kamusal çıkar için yapılır ve ülke ekonomisine çekilecek petro-kaynaklar kanımca sıradan bir diplomatik teammülden çok daha önemlidir diye düşünüyorum.
Bu kısa sapmadan sonra tekrar enerji piyasalarına dönersek, 2030 için tartışılan diğer bir konunun da petrol ticareti konusu olduğu ortaya çıkıyor; bugün için günlük petrol taşıması/ticareti 41 milyon varil iken bu miktarın 2030 senesinde 65 milyon varile yükselmesi ve bu 65 milyon varil içinde 13 milyon varilin sadece Çin’in ithalatı olacağı öngörülüyor.
Öngörülen diğer bir konu da ticarete günlük olarak konu olacak milyonlarca varilin çıkış bölgesinin 2030’da hálá Ortadoğu bölgesi olacağı gerçeği; 2030 senesinde petrol ticaretine ağırlıklı olarak Ortadoğu çıkışlı petrol egemen olacaksa bölgenin siyaseten öneminin de artacağını söylemek pek kehanet olmayabilir.
Meselenin çevre boyutunu ayrı bir yazıda ele almak gerekebilir ama özetle söylenmesi gereken bugün dünyanın en fazla karbon dioksit salınımı (milyar ton) yapan ülke sıralaması ABD (5.8), Çin (5.1), Rusya (1.5), Japonya (1.2) ve Hindistan (1.1) biçiminde iken 2030 senesinde sıralamanın Çin (11.4), ABD (6.9), Hindistan (3.3), Rusya (2) ve Japonya (1.2) olacağı.
2030 senesinde Çin ABD’ye oranla daha fazla karbon dioksit salınımı yapacak ama nüfus dengelerine bakıldığında o tarihte bile bir Çinlinin CO2 salınımı bir ABD vatandaşının yüzde kırkı dolayında kalacak.
***
İnternetten kolayca ulaşacağınız bu UEA Raporu’nun bir özeti 8 Kasım tarihli Le Monde gazetesinin 13. sahifesinde var; bu rapor haberinin hemen altında, aynı sahifede yer alan başka ama konuyla ilintili bir haberde de dünyanın büyük petrolcülerinin, rapordaki zaten önceden bilinen, tahmin edilen bilgiler doğrultusunda Irak Kürdistanı’na (tabir aynen Le Monde’un tabiri) büyük yatırım hamlelerine hazırlandığı doğrultusunda.
ABD Başkanı George W. Bush’un yakın arkadaşı bir Teksas’lı dolar milyarderinin Kuzey Irak kürt bölgesel yönetimi ile imzaladığı büyük bir petrol antllaşmasını duyuruyor.
Ray Hunt isimli Teksaslı milyarderin aynı zamanda Başkan Bush’a, Başkanlık sonrası yönetmesi için 35 milyon dolarlık bir vakıf kurup hediye edeceği de haberde yer alıyor.
Başkan Bush’un seçim kampanyalarını da finanse eden Teksaslı petrolcü Ray Hunt’un Kuzey Irak kürt yönetimiyle imzaladığı antlaşmanın detaylarının gizli olduğu, hatta Bush’un, Hunt’u, kampanya finansmanı sonrası teşekkür etmek için atadığı ‘Dış İstihbarat Konseyi’ne’ bile antlaşma ile ilgili bilgi vermediği haberde belirtiliyor.
Haberde, Bağdad yönetiminin de bu gizli antlaşmadan sıkıntı duyduğu hatta yeni petrol yasası çerçevesinde geçersiz bile sayılabileceği ifade ediliyor ama Barzani, ABD ile olan ilişkilerine güvenerek Hunt’a güvence verebiliyor.
***
Ben bu bilgilere çalıştığım Bahçeşehir Üniversitesi’nin abone olduğu ve her yerde bulunabilen bir Fransız gazetesinden ve internetten ulaşabiliyorum ve benim bu açık istihbarat bilgilerinden vardığım sonuç Kuzey Irak meselesinin ABD ve AB için öneminin ve konumunun bizim bu bölgeye atfettiğimiz önem ve konumdan çok ama çok farklı olduğu.
Gazeteci Cengiz Çandar çok önceleri, ABD’nin Irak operasyonunun altında yatan temel dürtünün terör ya da kitle imha silahları olamayacağını, ABD’nin bölgeye 2030 perspektifiyle ve Çin ekonomisinin büyümesini kontrol edebilmek için enerji kaynaklarını kontrol amaçlı gittiğini ve orada daha senelerce kalacağını söylemiş, yazmış idi.
Cengiz Çandar’ın büyük ölçüde doğru olduğunu düşündüğüm bu yorumu, UEA Raporu sonuçlarını ve Ray Hunt’un Barzani ile yaptığı gizli petrol antlaşması haberini yan yana koyduğunuzda ve yazımın başında da belirttiğim gibi konulara gerçekçi bir biçimde yaklaştığınızda sabah akşam Kuzey Irak’ı işgalden bahsedenlerin dünyadan ve küresel gelişmelerden ne kadar habersiz oldukları çok daha iyi anlaşılıyor.
***
Ulusal güvenlik her ülke ve her yurttaş için çok önemli bir konudur ama daha önemli olan ulusal güvenlik kavramının gerçekçi tanımlanması ve küresel gelişmelerle uyumlu bir ulusal güvenlik tanımının da yine aynı gelişmeleri izleme kapasitesine sahip kişilerce uygulanmasıdır.
Benim kendi ülkeme ilişkin son aylarda edindiğim kanaat, bizim ülkemizde ulusal güvenlik kavramını en çok kullanan kişilerin bu kavramın gereklerine de aynı zamanda en uzak kişiler olduğu yönünde.
Hükümetin tercih ettiği yolun daha zor ama daha gerçekçi bir yol olduğu kanaati bende her geçen gün biraz daha güçleniyor.
Kuzey Irak meselesini dünya 2030 senesine yönelik enerji meselesi olarak görüyor.
Bizim konuya başka açılardan baktığımız ortada; PKK terörü nedeniyle bölgeye bakışımızın dünyanın bakışından bir ölçüde farklı olması da anlaşılmayacak bir şey değil.
Ama, başta terör meselesi olmak üzere bir dizi sorunu geride bırakabilmek için tüm bu sorunlara küresel bir gözlükle de bakmamız da şart.
Bugün içinde debelendiğimiz meselelere küresel bir bakışla yaklaştığımızda bakarsınız bu devasa gibi gözüken meseleler de, başta PKK terörü olmak üzere, daha kolay çözümlenir.
Star Gazete Online
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.