Ali H. ASLAN
16 Amerikan istihbarat teşkilatının İran'ın nükleer silah programını 2003'te durdurduğu yönünde ortak kanaate varması ve bu bilginin kamuoyuyla paylaşılması, ABD'nin iç ve dış siyasi gündemini değiştirdi.
Şimdiye kadar 'şer ekseni' mensubu İran'a karşı askerî müdahale dahil şahin politikasından taviz vermek istemeyen Başkan George Bush ve yardımcısı Dick Cheney, devlet içinden büyük darbe yedi. Irak'ın işgaline gerekçe gösterilen sahte kitle imha silahı iddialarına malzemecilikten öteye gidemeyen eski CIA başkanı George Tenet döneminin çoktan geride kaldığının resmidir. Yeni oluşturulan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü makamının başındaki asker kökenli Mike McConnell'in siyasi baskıların esiri olmadığı anlaşılıyor.
Kimileri son Ulusal İstihbarat Tahmini'ni (NIE) istihbarat camiasının siyasi iradeye başkaldırısı olarak görüyor. Oysa istihbaratçılar, görev tanımlarındaki çerçevenin dışına çıkmış değil. Rapora öncülük eden Ulusal İstihbarat Konseyi'nin (NIC) temel amacı şöyle açıklanıyor: 'Analitik hükümler ABD politikasına uygun olsun ya da olmasın, siyaset yapan mercilere en iyi, çarpıtılmamış ve yanlı olmayan bilgiyi temin etmek'.
Burada kilit sorulardan biri, istihbarat camiasının İran'la ilgili vardığı ve ağustos ayında Başkan Bush'a arz ettiği kanaati neden şimdi kamuoyuyla da paylaştığı. Ben olayı bir kısım güreşe doymayan 'neocon'ların iddiasının aksine, hükümeti küçük düşürme gayretinden ziyade, Beyaz Saray'ın zarar kontrolü stratejisine bağlıyorum. Eğer Bush yönetimi -çoğu zaman yaptığı gibi- bu bilgiyi saklasaydı ve rapor kontrolsüz şekilde basına sızsaydı -ki o da pek muhtemeldi- hem içeride hem dışarıda zaten düşük olan inandırıcılığı onulmaz bir darbe daha yiyecekti.
Diğer yandan, taraflı tarafsız her uzmanın mutabık kaldığı üzre İran'a 'önleyici' Amerikan saldırısı planlarını görünür gelecekte masadan kaldıran bu gelişmeden Bush yönetimindeki herkesin fazla rahatsız olmadığı söylenebilir. Savunma Bakanı Robert Gates, Genelkurmay Başkanı Amiral Michael Mullen ve Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile etrafındaki Siyonist-milliyetçi noecon çılgınların elinden yeni bir savaş oyuncağının alınmasından memnun kaldıklarına eminim. Şüphesiz bu gelişme kısa vadede Amerikan diplomasisine yeni yükler getirecek. Mesela İran'a üçüncü yaptırımlar halkasına dünyayı ikna etmek kolay olmayacak. Ancak uzun vadede İran'ın bölgeye hükmetme hırsına, daha geniş açıdan Ortadoğu meselesine, daha akılcı, pragmatik, barışçı ve realist çözümler bulunmasına zemin hazırlayacaktır. Türkiye'nin ulusal çıkarı da bu istikamettedir.
Kendi işlerine gelen hükümlere vardıklarında istihbarat camiasını göklere çıkaran bazı malum kesimler son raporu yerden yere vuruyor. (Bkz. John Bolton, Washington Post, 6 Aralık 2007) Halbuki yakın tarih şahittir ki siyasallaşmış istihbarat fabrikasyonunda ve dezenformasyonda onların üstüne yok. Jön Türklerin Osmanlı'yı Birinci Dünya Savaşı'na iterek yaptıklarının bir benzerini neocon çılgınlar Amerika'yı Ortadoğu'da savaşlar silsilesine iterek yapıyordu. Amerikan imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'ndan erken uyanmışa benziyor. Irak'taki hataları İran'da tekrarlamayacakları sinyallerini veriyor.
ABD'yi Irak hatasına itenlerin başında İsrail ve Washington'daki yandaşları geliyordu. İran hatasından yol yakınken geri dönme sinyalleri de en çok onları endişelendirmişe benziyor. ABD ve İsrail'in Ortadoğu stratejileri benzer olabilir. Her iki ülkenin de İran'dan hazzetmediği ve tehdit gördüğü aşikar. NIE raporu, bu gerçeği değiştirmeyecek. Ancak rapor, sadece stratejik açıdan değil taktiksel olarak da ABD'yi İsrail'e benzetmeye çalışan, kaba kuvveti akılcığa tercih eden lobilere karşı devlette için için artan muhalefetin son bir yansıması. Belli ki o lobiler yine harekete geçti. Amerikan Kongresi'nde bir kısım siyasetçiler, NIE raporunun hazırlanmasını ve hükümlerini soruşturacak bir komisyon ihdas edilmesini planlıyor. Ne var ki, bu tür çabaların sonuca tesir edebilmesi artık çok zor.
İran tartışmasının başkanlık seçimlerine yansımaları da ilgiyle izlemeye değer. Mesela NIE raporunun, Demokrat Parti cenahında Senatör Hillary Clinton'a ciddi bir rakip olacağı sinyalleri artan Senatör Barak Obama'nın elini güçlendireceği muhakkak. Clinton, muhtemelen güçlü ve zengin İsrail lobisinin desteğini garantileme güdüsüyle, İran konusunda Obama'dan daha şahin bir çizgi benimsemişti.
Bush, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Washington ziyaretinden hemen sonra, 9-11 Ocak arasında İsrail ve Filistin'i başkan sıfatıyla ilk kez ziyaret edecek. Annapolis süreci çerçevesindeki bu ziyaret, NIE raporuyla değişen uluslararası dengelerin ışığında gerçekleşecek. Beyaz Saray'a iç ve dış kamuoyundan gelen 'bir yolunu bulup İran'la anlaş' baskısı daha da artmış olacak. İranlılarla gizli ya da açık bir mutabakat sağlanmadığı sürece Arap-İsrail barışında mesafe alınması ve Irak'taki geçici güvenlik baharının sürmesi çok zor. Bush, eğer Cheney dışındaki yakın milli güvenlik danışmanlarını ve istihbarat camiasını dinlerse, bu işin içinden nispi bir başarıyla sıyrılabilir. Yok eğer maksimalist çizgisinden taviz vermezse, tarihe ABD'nin en başarısız başkanlarından biri olarak geçmeyi garantiler.
Zaman
16 Amerikan istihbarat teşkilatının İran'ın nükleer silah programını 2003'te durdurduğu yönünde ortak kanaate varması ve bu bilginin kamuoyuyla paylaşılması, ABD'nin iç ve dış siyasi gündemini değiştirdi.
Şimdiye kadar 'şer ekseni' mensubu İran'a karşı askerî müdahale dahil şahin politikasından taviz vermek istemeyen Başkan George Bush ve yardımcısı Dick Cheney, devlet içinden büyük darbe yedi. Irak'ın işgaline gerekçe gösterilen sahte kitle imha silahı iddialarına malzemecilikten öteye gidemeyen eski CIA başkanı George Tenet döneminin çoktan geride kaldığının resmidir. Yeni oluşturulan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü makamının başındaki asker kökenli Mike McConnell'in siyasi baskıların esiri olmadığı anlaşılıyor.
Kimileri son Ulusal İstihbarat Tahmini'ni (NIE) istihbarat camiasının siyasi iradeye başkaldırısı olarak görüyor. Oysa istihbaratçılar, görev tanımlarındaki çerçevenin dışına çıkmış değil. Rapora öncülük eden Ulusal İstihbarat Konseyi'nin (NIC) temel amacı şöyle açıklanıyor: 'Analitik hükümler ABD politikasına uygun olsun ya da olmasın, siyaset yapan mercilere en iyi, çarpıtılmamış ve yanlı olmayan bilgiyi temin etmek'.
Burada kilit sorulardan biri, istihbarat camiasının İran'la ilgili vardığı ve ağustos ayında Başkan Bush'a arz ettiği kanaati neden şimdi kamuoyuyla da paylaştığı. Ben olayı bir kısım güreşe doymayan 'neocon'ların iddiasının aksine, hükümeti küçük düşürme gayretinden ziyade, Beyaz Saray'ın zarar kontrolü stratejisine bağlıyorum. Eğer Bush yönetimi -çoğu zaman yaptığı gibi- bu bilgiyi saklasaydı ve rapor kontrolsüz şekilde basına sızsaydı -ki o da pek muhtemeldi- hem içeride hem dışarıda zaten düşük olan inandırıcılığı onulmaz bir darbe daha yiyecekti.
Diğer yandan, taraflı tarafsız her uzmanın mutabık kaldığı üzre İran'a 'önleyici' Amerikan saldırısı planlarını görünür gelecekte masadan kaldıran bu gelişmeden Bush yönetimindeki herkesin fazla rahatsız olmadığı söylenebilir. Savunma Bakanı Robert Gates, Genelkurmay Başkanı Amiral Michael Mullen ve Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile etrafındaki Siyonist-milliyetçi noecon çılgınların elinden yeni bir savaş oyuncağının alınmasından memnun kaldıklarına eminim. Şüphesiz bu gelişme kısa vadede Amerikan diplomasisine yeni yükler getirecek. Mesela İran'a üçüncü yaptırımlar halkasına dünyayı ikna etmek kolay olmayacak. Ancak uzun vadede İran'ın bölgeye hükmetme hırsına, daha geniş açıdan Ortadoğu meselesine, daha akılcı, pragmatik, barışçı ve realist çözümler bulunmasına zemin hazırlayacaktır. Türkiye'nin ulusal çıkarı da bu istikamettedir.
Kendi işlerine gelen hükümlere vardıklarında istihbarat camiasını göklere çıkaran bazı malum kesimler son raporu yerden yere vuruyor. (Bkz. John Bolton, Washington Post, 6 Aralık 2007) Halbuki yakın tarih şahittir ki siyasallaşmış istihbarat fabrikasyonunda ve dezenformasyonda onların üstüne yok. Jön Türklerin Osmanlı'yı Birinci Dünya Savaşı'na iterek yaptıklarının bir benzerini neocon çılgınlar Amerika'yı Ortadoğu'da savaşlar silsilesine iterek yapıyordu. Amerikan imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'ndan erken uyanmışa benziyor. Irak'taki hataları İran'da tekrarlamayacakları sinyallerini veriyor.
ABD'yi Irak hatasına itenlerin başında İsrail ve Washington'daki yandaşları geliyordu. İran hatasından yol yakınken geri dönme sinyalleri de en çok onları endişelendirmişe benziyor. ABD ve İsrail'in Ortadoğu stratejileri benzer olabilir. Her iki ülkenin de İran'dan hazzetmediği ve tehdit gördüğü aşikar. NIE raporu, bu gerçeği değiştirmeyecek. Ancak rapor, sadece stratejik açıdan değil taktiksel olarak da ABD'yi İsrail'e benzetmeye çalışan, kaba kuvveti akılcığa tercih eden lobilere karşı devlette için için artan muhalefetin son bir yansıması. Belli ki o lobiler yine harekete geçti. Amerikan Kongresi'nde bir kısım siyasetçiler, NIE raporunun hazırlanmasını ve hükümlerini soruşturacak bir komisyon ihdas edilmesini planlıyor. Ne var ki, bu tür çabaların sonuca tesir edebilmesi artık çok zor.
İran tartışmasının başkanlık seçimlerine yansımaları da ilgiyle izlemeye değer. Mesela NIE raporunun, Demokrat Parti cenahında Senatör Hillary Clinton'a ciddi bir rakip olacağı sinyalleri artan Senatör Barak Obama'nın elini güçlendireceği muhakkak. Clinton, muhtemelen güçlü ve zengin İsrail lobisinin desteğini garantileme güdüsüyle, İran konusunda Obama'dan daha şahin bir çizgi benimsemişti.
Bush, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Washington ziyaretinden hemen sonra, 9-11 Ocak arasında İsrail ve Filistin'i başkan sıfatıyla ilk kez ziyaret edecek. Annapolis süreci çerçevesindeki bu ziyaret, NIE raporuyla değişen uluslararası dengelerin ışığında gerçekleşecek. Beyaz Saray'a iç ve dış kamuoyundan gelen 'bir yolunu bulup İran'la anlaş' baskısı daha da artmış olacak. İranlılarla gizli ya da açık bir mutabakat sağlanmadığı sürece Arap-İsrail barışında mesafe alınması ve Irak'taki geçici güvenlik baharının sürmesi çok zor. Bush, eğer Cheney dışındaki yakın milli güvenlik danışmanlarını ve istihbarat camiasını dinlerse, bu işin içinden nispi bir başarıyla sıyrılabilir. Yok eğer maksimalist çizgisinden taviz vermezse, tarihe ABD'nin en başarısız başkanlarından biri olarak geçmeyi garantiler.
Zaman
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.