Mehmet YILMAZ
Yıllardır konuşuyoruz PKK'nın tasfiye edilmesini. Türk Silahlı Kuvvetleri gerek kendi topraklarımızda gerek Kuzey Irak'ta ciddi askerî operasyon düzenliyor, terör örgütünü ortadan kaldırmak için.
Hükümetler, Güneydoğu Anadolu'yu ekonomik açıdan kalkındırmak amacıyla yatırım paketleri açıklıyor sürekli… AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan reformlar da cabası. Ancak tüm bunlara rağmen PKK, varlığını sürdürüyor.
1991'de Körfez Savaşı olmamış, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan 1999'da yakalanmamış, 2003'te Irak ABD tarafından işgal edilmemiş sanki. Kırsalda askerlerimize saldırıyor, şehirlerimizi patlattığı bombalarla kana buluyor. Ve her defasında Türkiye siyasi ve ekonomik istikrar kazanmaya başladığında, havayı bulandırmayı beceriyor. Saldırılar arttıkça kamuoyu infiale kapılıyor. İntikam yeminleri edenler ise bu duyarlılığın üstüne üstüne gidiyor.
Türkiye PKK ile mücadelede başarısız mı gerçekten? İlk başlarda "üç beş çapulcu" olarak nitelendirilen bu insanların varlıklarını bir çeyrek asırdır devam ettirebilmesi nasıl mümkün olabildi acaba? Mesele sadece dış güçlerin verdiği destekle izah edilebilir mi? Yoksa geçtiğimiz günlerde emekli komutanların itiraf ettiği hataların benzerleri mi PKK’yı ayakta tuttu? Can alıcı soru ise şu: Geçmişten ders çıkarıp terör örgütünü ve onun neşvünema bulmasını sağlayan vasatı ortadan kaldıracak kapsamlı bir siyasi, ekonomik ve askerî çözüm önerimiz var mı bugün?
Bu soruyu sorduğumda Prusyalı General Carl Von Clausewitz'in şu sözü geldi aklıma: "Taktik, muharebe kazanma; strateji ise savaş kazanma sanatıdır." Türkiye yıllardır PKK terörüyle uğraşıyor ve bütün politikasını bunun üzerine bina ediyor. Hep taktik adımlar atıyor yani. Halbuki mesele sadece PKK terörü değil. Şimdi uzun vadeli bir çözüm stratejisinin devreye girmesi gerekiyor artık. Meseleye şuradan başlamak lazım belki de… Marksist Leninist bir örgütün dinî ve kültürel değerleri kuvvetli halkın en azından bir kesimi tarafından uzun zamandır desteklenmesi üzerinde düşünüldü mü hiç? Sanmıyorum.
Sadece Anadolu'da değil, pek çok kıtada ve ülkede taban bulan bir örgütle karşı karşıya Türkiye. Hâlihazırda PKK'yı destekleyen "bir numaralı ülke" olarak ABD'yi görüyor kamuoyu. Irak'ı işgal ettiği halde Kuzey Irak'ta teröristlerin barınmasına göz yumduğu için. Oysa Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde PKK'nın büroları var. Buralarda PKK'nın terör faaliyetleri iletişim mekanizmaları kullanılarak, hatta bir tür diplomasi yürütülerek örgütün siyasi taban bulma ameliyesine dönüştürülüyor. Ayrıca örgüt saflarına yeni adamlar devşirilmesinde ve büyük meblağlara ulaşan paraların toplanmasında da kullanılıyor söz konusu bürolar. Yurt dışında eğitim gören yeni nesil Jön Kürtleri de unutmamak lazım. Bir de akademik çalışmaların yapıldığı Kürt Enstitüleri'ni de… Düne kadar olmayan bir "Kürt meselesi" buralarda bilimsel bir platforma oturtuluyor şimdi. Böylece hem örgütün propagandası bilgi akışı sağlanarak yapılmış oluyor hem de diplomatik kanallar vasıtasıyla Avrupa'da yasal bir zemin kazanılmış bulunuluyor… Açıkça görülüyor ki alınması gereken tedbirlerin acil olanı teröristle mücadele. Daha geniş olanı terörle mücadele; kalıcı olanı ise, teröre yol açan olumsuzlukların ve zaafların insanî, fikrî, manevi-kültürel ve sosyo-ekonomik tedbir bütünlüğü içinde giderilmesi.
Bu fotoğrafı her yönüyle ve arka planıyla dikkate aldığımızda uygulanacak strateji kendiliğinden beliriyor; tarih boyunca birlikte yaşadığımız Kürt kökenli vatandaşlarımızın gönlünü kazanacak politikaları, tüm baltalama girişimlerine rağmen, hayata geçirmek. Bu konuda sivil toplumun yaptığı güzel çalışmalardan birini gelecek hafta kapağımıza taşıyacağız. İnşallah okuduğunuzda göreceksiniz ki oynanan küçük büyük oyunları bozmanın en kestirme yolu o bölgede yaşayanlara insanî yaklaşım sergilemekten geçiyor.
İyi haftalar.
Aksiyon Dergisi
Yıllardır konuşuyoruz PKK'nın tasfiye edilmesini. Türk Silahlı Kuvvetleri gerek kendi topraklarımızda gerek Kuzey Irak'ta ciddi askerî operasyon düzenliyor, terör örgütünü ortadan kaldırmak için.
Hükümetler, Güneydoğu Anadolu'yu ekonomik açıdan kalkındırmak amacıyla yatırım paketleri açıklıyor sürekli… AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan reformlar da cabası. Ancak tüm bunlara rağmen PKK, varlığını sürdürüyor.
1991'de Körfez Savaşı olmamış, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan 1999'da yakalanmamış, 2003'te Irak ABD tarafından işgal edilmemiş sanki. Kırsalda askerlerimize saldırıyor, şehirlerimizi patlattığı bombalarla kana buluyor. Ve her defasında Türkiye siyasi ve ekonomik istikrar kazanmaya başladığında, havayı bulandırmayı beceriyor. Saldırılar arttıkça kamuoyu infiale kapılıyor. İntikam yeminleri edenler ise bu duyarlılığın üstüne üstüne gidiyor.
Türkiye PKK ile mücadelede başarısız mı gerçekten? İlk başlarda "üç beş çapulcu" olarak nitelendirilen bu insanların varlıklarını bir çeyrek asırdır devam ettirebilmesi nasıl mümkün olabildi acaba? Mesele sadece dış güçlerin verdiği destekle izah edilebilir mi? Yoksa geçtiğimiz günlerde emekli komutanların itiraf ettiği hataların benzerleri mi PKK’yı ayakta tuttu? Can alıcı soru ise şu: Geçmişten ders çıkarıp terör örgütünü ve onun neşvünema bulmasını sağlayan vasatı ortadan kaldıracak kapsamlı bir siyasi, ekonomik ve askerî çözüm önerimiz var mı bugün?
Bu soruyu sorduğumda Prusyalı General Carl Von Clausewitz'in şu sözü geldi aklıma: "Taktik, muharebe kazanma; strateji ise savaş kazanma sanatıdır." Türkiye yıllardır PKK terörüyle uğraşıyor ve bütün politikasını bunun üzerine bina ediyor. Hep taktik adımlar atıyor yani. Halbuki mesele sadece PKK terörü değil. Şimdi uzun vadeli bir çözüm stratejisinin devreye girmesi gerekiyor artık. Meseleye şuradan başlamak lazım belki de… Marksist Leninist bir örgütün dinî ve kültürel değerleri kuvvetli halkın en azından bir kesimi tarafından uzun zamandır desteklenmesi üzerinde düşünüldü mü hiç? Sanmıyorum.
Sadece Anadolu'da değil, pek çok kıtada ve ülkede taban bulan bir örgütle karşı karşıya Türkiye. Hâlihazırda PKK'yı destekleyen "bir numaralı ülke" olarak ABD'yi görüyor kamuoyu. Irak'ı işgal ettiği halde Kuzey Irak'ta teröristlerin barınmasına göz yumduğu için. Oysa Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde PKK'nın büroları var. Buralarda PKK'nın terör faaliyetleri iletişim mekanizmaları kullanılarak, hatta bir tür diplomasi yürütülerek örgütün siyasi taban bulma ameliyesine dönüştürülüyor. Ayrıca örgüt saflarına yeni adamlar devşirilmesinde ve büyük meblağlara ulaşan paraların toplanmasında da kullanılıyor söz konusu bürolar. Yurt dışında eğitim gören yeni nesil Jön Kürtleri de unutmamak lazım. Bir de akademik çalışmaların yapıldığı Kürt Enstitüleri'ni de… Düne kadar olmayan bir "Kürt meselesi" buralarda bilimsel bir platforma oturtuluyor şimdi. Böylece hem örgütün propagandası bilgi akışı sağlanarak yapılmış oluyor hem de diplomatik kanallar vasıtasıyla Avrupa'da yasal bir zemin kazanılmış bulunuluyor… Açıkça görülüyor ki alınması gereken tedbirlerin acil olanı teröristle mücadele. Daha geniş olanı terörle mücadele; kalıcı olanı ise, teröre yol açan olumsuzlukların ve zaafların insanî, fikrî, manevi-kültürel ve sosyo-ekonomik tedbir bütünlüğü içinde giderilmesi.
Bu fotoğrafı her yönüyle ve arka planıyla dikkate aldığımızda uygulanacak strateji kendiliğinden beliriyor; tarih boyunca birlikte yaşadığımız Kürt kökenli vatandaşlarımızın gönlünü kazanacak politikaları, tüm baltalama girişimlerine rağmen, hayata geçirmek. Bu konuda sivil toplumun yaptığı güzel çalışmalardan birini gelecek hafta kapağımıza taşıyacağız. İnşallah okuduğunuzda göreceksiniz ki oynanan küçük büyük oyunları bozmanın en kestirme yolu o bölgede yaşayanlara insanî yaklaşım sergilemekten geçiyor.
İyi haftalar.
Aksiyon Dergisi
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.