Nasuhi GÜNGÖR
Aslında niyetim ‘AK Parti ve Kürtler’ konusuna devam etmek, en azından Kuzey Irak üzerinden yaşanan krizin nasıl kontrol altına alındığı üzerinde durmaktı. Çünkü Türkiye siyasi, askeri ve diplomatik açıdan gerçekten kayda değer hamleler yaptı. Umud ederiz ki devamı da böyle olsun.
Lakin Isparta’daki feci kaza yazı gündemini değiştirdi. Uçak kazası önümüze pekçok yeni tartışma getirdi. Havaalanlarının yetersizliği, uçak modellerinin hangisinin daha güvenli olup olmadığı gibi. Bunları uzmanları tartışıyor. Biz de anlamaya çalışıyoruz.
Ancak kazada hayatını yitiren ve her biri kendi alanında önemli isimler olan akademisyenler, bambaşka bir gündemi karşımıza çıkardı.
Bu başlık; nükleer enerji.
Uçak kazasının nedeni ya da nedenleri bilinmiyor. Büyük ihtimalle de kesin bir sonuca ulaşılamayacak. Ancak şurası bir gerçek. Kazada hayatını kaybeden değerli uzmanlar, daha doğrusu uzmanlık alanları zihinlerde pekçok soru işaretine neden oldu. Nitekim dünkü Akşam’da Serdar Turgut’un değerlendirmesi çok açık:
‘O uçuşun sonu hangi şirket hangi uçak olursa olsun böyle olacaktı. Çünkü Türkiye’nin geleceği açısından çok ama çok önemli olan altı bilim adamı da o uçaktaydı ve bir kaza ile önemli bir proje ortadan kaldırıldı.’
Böyle bir işi kim yapar, nasıl yapar ve neden yapar sorularına pekçok cevap bulunabilir. Türkiye böyle bir program yürütüyor mu ya da bunun ön hazırlıkları var da onun önü mü kesilmeye çalışılıyor? Gerçekten bilmiyoruz. Sonuçta bunların hepsi peşinen ‘komplo teorisi’ suçlamasıyla karşı karşıya kalacaktır. Ama bu suçlama, tartışmaların ve bu konuda açılan kapının önünü kapatmaya yetmeyecek. Çünkü bu olup bitenin ortaya çıkardığı başka bir gerçek var.
Bir kere şunu kabul edelim. Bölgemizdeki sıcak bir tartışmanın bizde nasıl bir karşılığı olduğu üzerinde yeterince kafa yormadığımız ortaya çıktı.
Oysa hemen yanıbaşımızda kıyamet kopuyor. İran, uzun zamandır ‘nükleer program’ konusunda uluslararası alanda ABD ile bilek güreşi yapıyor. Amerika, İran’ın bu teknolojiyi silaha dönüştürme amacında olduğunu öne sürüyor. İran, amacının barışçıl olduğunu savunuyor.
Öyle görünüyor ki bu tartışma, bizim zihinlerimizde ‘Türkiye’nin bir nükleer programı var mı’ sorusunu şekillendirmiş. Belki sorudan öte bir talep sözkonusu: ‘Bizde neden yok?’
Kayıplarımızı geri getirmez. Acılarımızı dindiremez. Ama bu kazanın bir şekilde önümüze getirdiği tartışmadan daha fazla kaçamayacağımız ortada.
Nükleer enerji, daha geniş bir ifadeyle nükleer program, artık Türkiye’nin sıcak gündemindedir. Olmak zorundadır.
Nükleer enerji yasası geçen ay Meclis’te kabul edilerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylandı. O günden bu yana eleştirilerin dozu da arttı.
Nitekim dün Başbakan Tayyip Erdoğan bu eleştirileri şöyle cevapladı: ‘Türkiye’de defans oyuncuları çok; ama biz ofansif yaklaşım arıyoruz. Buna çok ihtiyacımız var; fakat bunlar hep defans yapıyor, duvar örüyorlar, ‘geçemezsiniz’ diyorlar. Biz geçmeye mecburuz.’
Yoruma ihtiyaç duymayacak kadar açık ifadeler bunlar.
Star Gazete Online
Aslında niyetim ‘AK Parti ve Kürtler’ konusuna devam etmek, en azından Kuzey Irak üzerinden yaşanan krizin nasıl kontrol altına alındığı üzerinde durmaktı. Çünkü Türkiye siyasi, askeri ve diplomatik açıdan gerçekten kayda değer hamleler yaptı. Umud ederiz ki devamı da böyle olsun.
Lakin Isparta’daki feci kaza yazı gündemini değiştirdi. Uçak kazası önümüze pekçok yeni tartışma getirdi. Havaalanlarının yetersizliği, uçak modellerinin hangisinin daha güvenli olup olmadığı gibi. Bunları uzmanları tartışıyor. Biz de anlamaya çalışıyoruz.
Ancak kazada hayatını yitiren ve her biri kendi alanında önemli isimler olan akademisyenler, bambaşka bir gündemi karşımıza çıkardı.
Bu başlık; nükleer enerji.
Uçak kazasının nedeni ya da nedenleri bilinmiyor. Büyük ihtimalle de kesin bir sonuca ulaşılamayacak. Ancak şurası bir gerçek. Kazada hayatını kaybeden değerli uzmanlar, daha doğrusu uzmanlık alanları zihinlerde pekçok soru işaretine neden oldu. Nitekim dünkü Akşam’da Serdar Turgut’un değerlendirmesi çok açık:
‘O uçuşun sonu hangi şirket hangi uçak olursa olsun böyle olacaktı. Çünkü Türkiye’nin geleceği açısından çok ama çok önemli olan altı bilim adamı da o uçaktaydı ve bir kaza ile önemli bir proje ortadan kaldırıldı.’
Böyle bir işi kim yapar, nasıl yapar ve neden yapar sorularına pekçok cevap bulunabilir. Türkiye böyle bir program yürütüyor mu ya da bunun ön hazırlıkları var da onun önü mü kesilmeye çalışılıyor? Gerçekten bilmiyoruz. Sonuçta bunların hepsi peşinen ‘komplo teorisi’ suçlamasıyla karşı karşıya kalacaktır. Ama bu suçlama, tartışmaların ve bu konuda açılan kapının önünü kapatmaya yetmeyecek. Çünkü bu olup bitenin ortaya çıkardığı başka bir gerçek var.
Bir kere şunu kabul edelim. Bölgemizdeki sıcak bir tartışmanın bizde nasıl bir karşılığı olduğu üzerinde yeterince kafa yormadığımız ortaya çıktı.
Oysa hemen yanıbaşımızda kıyamet kopuyor. İran, uzun zamandır ‘nükleer program’ konusunda uluslararası alanda ABD ile bilek güreşi yapıyor. Amerika, İran’ın bu teknolojiyi silaha dönüştürme amacında olduğunu öne sürüyor. İran, amacının barışçıl olduğunu savunuyor.
Öyle görünüyor ki bu tartışma, bizim zihinlerimizde ‘Türkiye’nin bir nükleer programı var mı’ sorusunu şekillendirmiş. Belki sorudan öte bir talep sözkonusu: ‘Bizde neden yok?’
Kayıplarımızı geri getirmez. Acılarımızı dindiremez. Ama bu kazanın bir şekilde önümüze getirdiği tartışmadan daha fazla kaçamayacağımız ortada.
Nükleer enerji, daha geniş bir ifadeyle nükleer program, artık Türkiye’nin sıcak gündemindedir. Olmak zorundadır.
Nükleer enerji yasası geçen ay Meclis’te kabul edilerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylandı. O günden bu yana eleştirilerin dozu da arttı.
Nitekim dün Başbakan Tayyip Erdoğan bu eleştirileri şöyle cevapladı: ‘Türkiye’de defans oyuncuları çok; ama biz ofansif yaklaşım arıyoruz. Buna çok ihtiyacımız var; fakat bunlar hep defans yapıyor, duvar örüyorlar, ‘geçemezsiniz’ diyorlar. Biz geçmeye mecburuz.’
Yoruma ihtiyaç duymayacak kadar açık ifadeler bunlar.
Star Gazete Online
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.