13 Mart 2008 Perşembe

İslamsız Bir Dünya-1


Değiştir
Sunuş:


John Lennon’ın meşhur “Imagine” şarkısındaki sözlerini bilirsiniz, “Hayal edin, öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok, din de yok…” der Lennon. CIA’in eski Ulusal İstihbarat Kurulu Başkan Yardımcısı Graham E.Fuller aşağıdaki makalesinde işte bu hayali İslam için kuruyor. Fakat çıkan sonuç hiç de Lennon’ı memnun edecek türden değil. Fuller’e göre İslam hiç olmasaydı bile bugün bulunduğumuz sorunlarla yine başbaşa olacaktık.

Özellikle din’in siyasetteki işlevini ve sosyo-politik ve coğrafi olguların toplum ve siyaset için ne derece önemli olgular olduğunu kavramak açısından okunması gereken bir yazı.


Yazar:Graham E.Fuller -Çeviren: Ekrem Senai


İSLAMSIZ BİR DÜNYA


Yapabilirseniz, İslam’ın olmadığı bir dünya düşünün… Kabul etmek gerekir ki “ben merkezci” dünya görüşü gündem başlıklarına sirayet ediyor. Çünkü uluslararası karışıklıkların altında hep İslam var gibi görünüyor: İntihar saldırıları, işgaller, direniş mücadeleleri, isyanlar, fetvalar, cihad, gerilla mücadelesi, tehdit videoları ve tabi ki 11 Eylül. Bütün bunlar neden oluyor? Bu soruya “İslam yüzünden oluyor” diye cevap vermek bizlere net, hiç de karışık olmayan ama eksik bir analitik ölçüt sunuyor. Dünyanın kıvranışlarına mana vermek bu şekilde daha kolay oluyor. Hatta bazı neo-muhafazakarlara göre “İslamofaşizm” yaklaşan 3.dünya savaşında karşı saftaki onulmaz düşmanımız konumunda bulunuyor.

Ama biraz da bana kulak verin. İslam diye bir şey ya hiç var olmasaydı? Muhammed adında bir Peygamber bulunmasaydı, İslâm Orta Doğu, Asya ve Afrika’nın geniş bölgesinde hiç yayılmamış olsaydı?…

Dikkatimizi günümüzün en duygusal konuları olan terörizm, savaş ve yaygın anti-Amerikancılığa odakladığımız için, bu krizlerin doğru kaynaklarını anlamamız epey zorlaşıyor. Problemin kaynağı İslâm’ın kendisi mi, yoksa daha kapalı ve daha derin başka bir takım faktörler mi var?

Argümanın gereği doğrultusunda tarihi hayal gücümüzü kullanıp kafamızda İslamsız bir Orta Doğu resmi canlandıralım. Böyle bir durumda mevcut sorunlarımızın birçoğundan kurtulur muyduk hakikaten? Orta Doğu daha barış içinde bir yer mi olurdu? Doğu-Batı ilişkilerinin karakteri ne kadar farklı olurdu? İslam olmadan, uluslararası düzen bugün olduğundan çok daha farklı bir tablo sunar mıydı?

İSLAM DEĞİLSE, O ZAMAN NE?

Orta Doğu’nun en eski zamanlarında, İslam, kültürel normları ve halkların politik tercihlerini şekillendirmiştir. O halde İslam’ı Orta Doğu’dan nasıl soyutlayabiliriz? Hayal etmek o kadar güç değil aslında.

Etnik köken ile başlayalım. İslam olmadan da, bölgenin yapısı oldukça karmaşık ve çatışmaya müsait. Orta Doğu’nun baskın etnik grupları arasında Araplar, Persler, Türkler, Kürtler, Yahudiler, Berberiler ve Peştuniler var. Bunlar İslam olmasaydı da baskın gruplar olacaklardı. Persleri ele alın: İslam’dan çok önce, büyük Pers imparatorlukları Atina’nın kapılarına dayanmış ve Anadolu’da hükmeden medeniyetlerle sürekli rakip olmuşlar. Semitik halklarla da sürekli mücadele etmişler, Bereketli Hilal üzerinde ve Irak içinde savaşmışlar.

Arapların kabile ve tüccarları Orta Asya’nın Semitik bölgelerine İslam’dan çok daha önce de göç ederek genişleme eğiliminde olmuşlardır. Moğollar, 13.yüzyılda Orta Asya ve Orta Doğu’nun büyük bölümündeki medeniyetleri, İslam olmasaydı da yıkacaklardı. Türkler Anadolu’yu, Viyana’ya kadar Balkanları ve Orta Doğu’nun büyük bölümünü yine zapt edeceklerdi. Bu çatışmalar, güç, sınırlar, bölgesel etki ve ticaret üzerinden gerçekleşiyordu ve İslam ortaya çıkmadan çok önce de mevcuttu.

Yine de denklemden dini tamamen çıkarmak doğru olmaz. Eğer İslam hiç ortaya çıkmasaydı, Orta Doğu’nun büyük çoğunluğu (aynı şimdi İslam varlığında olduğu gibi farklı mezheplerdeki) Hristiyan olarak kalacaktı. Çünkü o zaman az sayıda Zerdüşt ve Yahudiler dışında, bölgede başka büyük bir din bulunmuyordu.

Peki ya Orta Doğu Hristiyan kalsaydı? Batı ile bir uyumun ortaya çıkmasını bekleyebilir miyiz? Bunu söylemek için genişlemeci orta çağ Avrupa dünyasının güç ve hegemonyasını komşusu şark’a ekonomik ve jeopolitik sebeplerle dayatmayacağını varsaymak durumundayız ki bu pek mümkün görünmüyor.

Mesela Haçlı seferlerinin sebebi politik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlardı. Hristiyanlık bayrağının sembolü altında, Avrupalıların dünyevî istekleri ve beklentileri yatıyordu. Batı’nın dünyadaki emperyal tahakkümünde yerli halkın dininin çok önemli olduğunu söyleyemeyiz. Avrupa tutkulu bir şekilde “Hristiyan değerlerinin yerlilere aktarılmasından” bahsetmiş olsa da, asıl hedef sömürge karakolları oluşturarak büyük kentlere zenginlik aktarmak ve Batının güç projeksiyonuna zemin sağlamaktı.

Hristiyan Orta Doğu’da halkın, Avrupa filolarını ve silahlı tüccarlarını sevinçle karşılamayacakları muhakkaktır. Emperyalizm için de bölgenin karmaşık etnik mozaiği oldukça iştah kabartıcıdır - çünkü “böl ve yönet” adlı eski oyunun hammaddesi çeşitliliktir. İslamsız bir Orta Doğu’da Avrupalılar’ın yine kendi itaatkar yerel yöneticilerini, kendi ihtiyaçlarını sağlamak için yerleştireceklerini düşünmek yanlış olmaz.

MODERN SAVAŞLAR

Zamanı şimdi ileri sarın ve petrol çağının Orta Doğu’suna gelin. Orta Doğulu devletler, Hristiyanlar da dahil, kendi bölgelerindeki Avrupa sömürgeciliğini hoş mu karşılayacaklardı? Hiç sanmıyorum. Batı, yine Süveyş Kanalı gibi, aynı kördüğüm noktalarını oluşturup kontrolü elinden bırakmayacaktı. Orta Doğu’lu devletlerin sömürge projelerine direnişinin kaynağı İslam değil, sınırlarının Avrupa jeopolitik tercihlerine uygun olarak yeniden çizilmesine karşı olmalarıydı.

Orta Doğulu Hristiyanlar da emperyal Batının petrol şirketlerinin sırtını Batıcı naiplerine, diplomatlara, ajanlara ve ordulara dayamasını hoş karşılamadılar, Müslümanlardan daha şiddetli tepki gösterdiler. Bunu görmek için Latin Amerika’nın, ABD’nin kendi petrolleri, ekonomisi ve politikası üzerindeki dominyonuna gösterdiği reaksiyonun uzun tarihine bakmanız yeterlidir. Orta Doğu’nun da kendi topraklarında, pazarlarında, egemenliğindeki yabancı arzulara karşı milliyetçi anti-sömürgeci hareketler kurup karşı durması, kontrolü eline almaya çalışması tabiidir-tıpkı Hindu Hindistan’ın, Konfüçyüsçü Çin’in, Budist Vietnam’ın ve Hristiyan/Animist Afrika’nın yaptığı gibi.

Cezayir Hristiyan olsaydı da Fransızlar tarım bölgelerini gasp edecek ve yine sömürge kurmaktan geri durmayacaktı. Etyopya’nın Hristiyanlığı onları İtalyanlar tarafından zalimce yönetilen bir sömürge olmaktan onları kurtaramadı. Orta Doğuluların Avrupa sömürge sistemine tepkisinin İslam’lı veya İslâm’sız bir coğrafyada farklı olacağını düşünmek için hiç bir sebep yok.

YA DEMOKRASİ?

Peki Orta Doğu İslam’sız daha demokratik bir yapıda olabilir miydi? Avrupa’daki diktatörlük tarihi bu konuda da bir güven vermiyor. İspanya ve Portekiz’de zalim diktatörlükler daha 1970′lerin ortasına kadar sürüyordu. Yunanistan kiliseye bağlı diktatörlüğünden daha birkaç on yıl önce kurtulabildi. Hristiyan Rusya hâlâ kendini tam olarak kurtarabilmiş değil. Çok yakın zamana kadar, Latin Amerika ABD’nin “kutsadığı” ve Katolik Kilisesinin de ortak olduğu diktatörlerce sömürüldü. Birçok Hristiyan Afrika ülkesi hala belini doğrultmuş değil. Hristiyan Orta Doğu’nun bundan farklı olacağını beklemek için bir sebep var mı?

Filistin ve Yahudi düşmanlığı

Ve Filistin… Yahudileri bin yıl boyunca utanmazca cezalandıran ve bu rezilliği Holokostla taçlandıranlar Hristiyanlar değil mi? Bu korkunç anti-Semitizm örnekleri Batı Hristiyan topraklarında ve kültüründe köklenmedi mi? Yahudiler bu yüzden kendilerine Avrupa dışında bir bölge aramadılar mı?

Yani İslam olmasaydı da Siyonist hareket yine Filistin’de ortaya çıkıp taban bulacaktı. Ve yeni Yahudi devleti yine aynı 750,000 Arap yerliyi Filistin’deki yaşadığı yerden Hristiyan da olsalar çıkaracaklardı- nitekim bir kısmı Hristiyandı.

Filistinliler kendi topraklarını geri almak için yine savaşacaklardı. İsrail-Filistin problemi yine ulusal, etnik ve sınırsal çatışmaların kalbi olacaktı, zaten ancak son zamanlarda dinsel sloganlarla desteklendi. Ayrıca Orta Doğu’da Arap ulusal hareketinin ortaya çıkmasında Arap Hristiyanlarının rolünü unutmayalım; örneğin ilk pan-Arap Baas partisinin ideolojik kurucusu Sorbon eğitimli Suriyeli bir Hristiyan olan Michel Aflaq’dı.

Elbette Orta Doğudaki Hristiyanların Batıya dinsel bir eğilimleri olduğu inkâr edilemez. Peki, bu eğilim dinsel çekişmeyi engelleyemez miydi? Hayır. Bizzat Hristiyan dünyası, Hristiyan gücünün ilk çağlarından beri çatışan mezheplere bölünmüştü; bu mezhepler Roma ve Bizans güçlerine karşı politik karşıtlığın araçlarıydı. Din altında birleşmek bir yana, altında derin etnik, stratejik, politik, ekonomik ve kültürel hâkimiyet mücadelelerinin olduğu savaşlar yaşandı.

İslamsız bir Orta Doğu halkının dini, İslam’ın ortaya çıktığı sırada bölgede hakim olan Doğu Ortodoks Hristiyanlığı olacaktı. Unutmayalım ki tarihin en uzun, keskin ve acı dolu dinsel ayrılığı Roma’daki Katolik Kilisesi ile İstanbul’daki Doğu Ortodoks Hristiyanlığı arasındadır-bu ayrılık günümüzde de sürmektedir.

Hristiyan düşmanı Hıristiyan

Doğu Ortodoks Hristiyanları, “Hristiyan İstanbul’un” 1204 yılında Haçlılar tarafından yağmalanmasını hiçbir zaman unutmadılar ve affetmediler. Yaklaşık 800 yıl sonra, 1999′da Papa John Paul II, bu gediği kapatmak için birkaç adım atmak ihtiyacını duydu ve bin yıl içinde Ortodoks dünyayı ziyaret eden ilk Katolik papası oldu. Bu başlangıcın daha yeni ortaya çıktığını düşünürsek, Hristiyan Orta Doğu’da bu sürtüşmenin bugün olduğu gibi o zamanda da var olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mesela Yunanistan’ı ele alırsak, bu ülkede Ortodoksluğun, milliyetçilik ve anti-Batıcı duyguların güçlü bir aracı olduğunu söyleyebiliriz. Yunan politikasındaki anti-Batıcı karakter, daha birkaç on yıl önce, bugün birçok İslamcı liderden duyduğumuz suçlamaları ve keskin görüşleri aynen seslendiriyordu.

Ortodoks Kilisesinin kültürü sekülarizm, kapitalizm ve bireyin üstünlüğünü vurgulayan Batı aydınlanma sonrası söyleminden keskin bir şekilde ayrılır. Kilisenin Batı’yla ilgili korkularının kalıntıları-Batı misyonerliğinin kendi dinine çevirme isteği, dinin, kendi toplum ve kültür kodlarının korunması için bir anahtar olarak algılama eğilimi, Batı’nın bozulmuşluğu ve emperyal karakteri- halen sürmekte ve mevcut Müslüman korkularıyla paralellik arz etmekte. Ortodoks Hristiyan Orta Doğuda da, Doğu Ortodoksisinin en büyük merkezi konumundaki Moskova’nın özel bir etkisinin olacağı şüphesiz. Hristiyan Orta Doğu’nun Soğuk savaş döneminde, Doğu-Batı çekişmesinde jeopolitik arenada yine önemli bir rolü olacaktı. Bu yüzden Samuel Huntington, Batı ile çatışacak medeniyetlerin arasında Ortodoks Hristiyanlığını da zikretmiştir.

Günümüze gelirsek, Irak’ın ABD tarafından işgalinin, Hristiyan olsalardı da olumlu karşılanmayacağını herhalde bekleyebilir. ABD, ultra-milliyetçi ve seküler bir lider olan Saddam Hüseyin’i Müslüman olduğu için devirmedi. Diğer Arapların da işgal travmasında yine Irak Araplarını destekleyeceklerini bekleriz. Hiçbir yerde insanlar yabancı işgalini ve kendi vatandaşlarının yabancı askerlerce öldürülmesini hoş karşılamazlar çünkü. Ve dış güçler tarafından tehdit edilen gruplar, kendilerine tutunacak uygun ideolojiler bularak, direniş mücadelelerini bayraklaştırır ve yüceltirler. Din de bu şekilde kullanılan bir ideolojidir.

İşte İslam’sız bir dünyanın portresi. Doğu Ortodoks Hristiyanlığının etkisindeki Orta Doğu’nun, tarihsel ve psikolojik sebeplerle Batıya mesafeli hatta düşman kilisenin, günümüzde bile hala ana etnik ve mezhepsel çekişmeyi, tarihten gelen bir tepkiyi sürdüren kilisenin, Batı emperyalist orduları tarafından birçok defa istila edilen; kaynaklarına el konulan; sınırları Batılılar tarafından kendi isteklerine göre çizilen ve rejimleri Batılıların dayatmalarına uygun olarak kurulan Ortodoks dünyasının resmi.

Bu tabloda Filistin yine yanacaktı. Yine Filistinlilerin Yahudilere, Çeçenlerin Ruslara, İranlıların İngiliz ve Amerikalılara, Keşmirlilerin Hindistanlılara, Tamillerin Sri Lanka’daki Sinhallere, Uygur ve Tibetlilerin Çinlilere direndiğini görecektik. Orta Doğu yine görkemli bir tarihi model olacaktı- 2000 yıllık büyük Bizans İmparatorluğu’nun kendine kültürel ve dinsel sembol olarak tanımladığı bir model. Bu da birçok yönden Doğu-Batı ayrımını sürdürecekti. Bu resmin, barış ve huzur dolu bir resim olmadığı açık.
Tarih Bülteni

0 Yorum yapılmış.

Yorum Gönder

*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.

 

Tarih Bilgi Ambarı Copyright 2007-2009