59. hükümet giderayak, "Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun"u TBMM'den alelacele geçirdi.
Cumhurbaşkanı Sezer, bu kanunla nükleer santral kuracak kuruluşun KİT niteliğinde olmasına rağmen, KİT'lerin tabi olduğu denetim mekanizmalarına tabi tutulmamasına ve çok yüksek olan santral söküm masraflarının Hazine'ye yüklenmesine karşı çıkarak yasanın üç maddesini Meclis'e geri gönderdi. Enerji Bakanlığı'nı koruyan ve "Yazı da gelse, tura da gelse, dik de dursa, biz bu santralları kuracağız" (!) zihniyetinde olan Hilmi Güler, 60. hükümetin yasanın uygulanması ve önümüzdeki dönemde en az üç nükleer enerji santralı kurulması konusundaki kararlılığını tekrarladı.
Türkiye'de nükleer enerji lehindeki lobi hayli güçlü. Bu lobinin önemli bir bölümü, nükleer enerjiyi modernliğin, çağdaşlığın simgesi olarak gören ya da kalkınma hamlesinin nükleer güç santrallarının kurulmasını zorunlu kıldığını düşünen, bunların "sonsuz, temiz ve güvenli" bir enerji kaynağı sağlayacağına inanan, iyiniyetli, ama madalyonun öteki yüzünü görmek istemeyen kimselerden oluşuyor. Nükleer lobinin esas önemli unsurları ise ticari ya da mesleki olarak bundan kazanç (isterseniz rant) sağlayacak olan çevreler. Bu çevreler komplo teorileri üretmekten de geri kalmıyorlar. Onlara göre bugüne kadar Türkiye'de nükleer santralların kurulmasını akıl-mantık, arz ettikleri tehlikeler ve her şeyden önce gerektirdikleri yüksek yatırım maliyeti değil de, "gizli bir el" önlüyormuş. Nükleer lobinin içinde Türkiye'nin nükleer silaha sahip olması gerektiğini düşünen resmi çevreler bulunduğuna dair işaretler de yok değil. Bu lobiye güç veren yeni bir kaynak, sera gazı üretmeyen, sözde "çevre dostu" nükleer santralların küresel ısınmaya çare olduğunu ileri süren bir kısım çevreciler ve bu gerekçeyle ABD ve İngiltere gibi kimi ülkelerde, 20 yıl sonra nükleer santrallara ilginin yeniden uyanması.
Anlaşılıyor ki, AKP hükümeti toplumdan yükselen bütün muhalefete rağmen nükleer enerji macerasına atılacak. Benim gibi muhaliflerin yapabileceği, bıkıp usanmadan nükleer enerjinin tehlikeleri konusunda kamuoyunu uyarmak. Bu konuda edindiğim son bilgiler, hararetli bir taraftar olmasına rağmen, dürüst bir tutumla okurlarını işin bütün yönleri konusunda aydınlatmak ihtiyacını duyan Metin Münir'in gönderme yapması (Milliyet, 6 Temmuz) üzerine bulup okuduğum araştırmalara dayanıyor. Britanya'nın önde gelen bağımsız araştırma kuruluşlarından Oxford Research Group (ORG) tarafından geçen mart ve temmuz aylarında yayımlanan raporları isteyenler ilgili kuruluşun internet sayfasından indirip okuyabilirler (www.oxfordresearch.com ).
Bu raporlarda da belirtildiği üzere, nükleer enerjinin bilinen sorunları giderilmiş değildir: Nükleer enerji, giderek pahalanan güvenlik önlemleri ve ömürleri tükenen santralların devreden çıkarılma maliyetleri nedeniyle ucuz bir enerji kaynağı değildir. Yüksek yatırım maliyetleri nedeniyle kamu bütçesinden desteklenmeleri gerekmektedir. Nükleer enerji çevriminden yayılabilecek radyoaktivitenin insan sağlığı bakımından arz ettiği tehlike azımsanamaz. Tüketilen nükleer yakıtların yüzlerce yıl güvenle nasıl saklanacağı sorusuna cevap bulunamamıştır. Nükleer santrallar teröristlerin ve savaş halinde düşmanın öncelikli hedefi olabilir. Bütün bunlar, nükleer enerjinin aksi kanıtlanamamış olan gerçekleri. Yukarıda değindiğim raporların bunlara eklediği gerçekler ise şunlar: 1) Nükleer santrallar nükleer terörizm ve nükleer silahların yayılması riskini çok büyük ölçüde artırmaktadır. 2) Belki daha da önemlisi, nükleer santrallar küresel ısınma sorununa çare olamaz; zira bunun için önümüzdeki onyıllarda yüzlerce, hatta binlerce nükleer santral inşa edilmesi gerekir, ki bu da gerçekçi değildir. Konuya özel olarak Türkiye açısından bakarsak, nükleer santrallar enerjide dışa bağımlılığı azaltmayacağı gibi, bizim gibi bir deprem ülkesinde nükleer santral yapmanın riskleri öteki ülkelerde olduğundan çok daha büyüktür.
Cumhurbaşkanı Sezer, bu kanunla nükleer santral kuracak kuruluşun KİT niteliğinde olmasına rağmen, KİT'lerin tabi olduğu denetim mekanizmalarına tabi tutulmamasına ve çok yüksek olan santral söküm masraflarının Hazine'ye yüklenmesine karşı çıkarak yasanın üç maddesini Meclis'e geri gönderdi. Enerji Bakanlığı'nı koruyan ve "Yazı da gelse, tura da gelse, dik de dursa, biz bu santralları kuracağız" (!) zihniyetinde olan Hilmi Güler, 60. hükümetin yasanın uygulanması ve önümüzdeki dönemde en az üç nükleer enerji santralı kurulması konusundaki kararlılığını tekrarladı.
Türkiye'de nükleer enerji lehindeki lobi hayli güçlü. Bu lobinin önemli bir bölümü, nükleer enerjiyi modernliğin, çağdaşlığın simgesi olarak gören ya da kalkınma hamlesinin nükleer güç santrallarının kurulmasını zorunlu kıldığını düşünen, bunların "sonsuz, temiz ve güvenli" bir enerji kaynağı sağlayacağına inanan, iyiniyetli, ama madalyonun öteki yüzünü görmek istemeyen kimselerden oluşuyor. Nükleer lobinin esas önemli unsurları ise ticari ya da mesleki olarak bundan kazanç (isterseniz rant) sağlayacak olan çevreler. Bu çevreler komplo teorileri üretmekten de geri kalmıyorlar. Onlara göre bugüne kadar Türkiye'de nükleer santralların kurulmasını akıl-mantık, arz ettikleri tehlikeler ve her şeyden önce gerektirdikleri yüksek yatırım maliyeti değil de, "gizli bir el" önlüyormuş. Nükleer lobinin içinde Türkiye'nin nükleer silaha sahip olması gerektiğini düşünen resmi çevreler bulunduğuna dair işaretler de yok değil. Bu lobiye güç veren yeni bir kaynak, sera gazı üretmeyen, sözde "çevre dostu" nükleer santralların küresel ısınmaya çare olduğunu ileri süren bir kısım çevreciler ve bu gerekçeyle ABD ve İngiltere gibi kimi ülkelerde, 20 yıl sonra nükleer santrallara ilginin yeniden uyanması.
Anlaşılıyor ki, AKP hükümeti toplumdan yükselen bütün muhalefete rağmen nükleer enerji macerasına atılacak. Benim gibi muhaliflerin yapabileceği, bıkıp usanmadan nükleer enerjinin tehlikeleri konusunda kamuoyunu uyarmak. Bu konuda edindiğim son bilgiler, hararetli bir taraftar olmasına rağmen, dürüst bir tutumla okurlarını işin bütün yönleri konusunda aydınlatmak ihtiyacını duyan Metin Münir'in gönderme yapması (Milliyet, 6 Temmuz) üzerine bulup okuduğum araştırmalara dayanıyor. Britanya'nın önde gelen bağımsız araştırma kuruluşlarından Oxford Research Group (ORG) tarafından geçen mart ve temmuz aylarında yayımlanan raporları isteyenler ilgili kuruluşun internet sayfasından indirip okuyabilirler (www.oxfordresearch.com ).
Bu raporlarda da belirtildiği üzere, nükleer enerjinin bilinen sorunları giderilmiş değildir: Nükleer enerji, giderek pahalanan güvenlik önlemleri ve ömürleri tükenen santralların devreden çıkarılma maliyetleri nedeniyle ucuz bir enerji kaynağı değildir. Yüksek yatırım maliyetleri nedeniyle kamu bütçesinden desteklenmeleri gerekmektedir. Nükleer enerji çevriminden yayılabilecek radyoaktivitenin insan sağlığı bakımından arz ettiği tehlike azımsanamaz. Tüketilen nükleer yakıtların yüzlerce yıl güvenle nasıl saklanacağı sorusuna cevap bulunamamıştır. Nükleer santrallar teröristlerin ve savaş halinde düşmanın öncelikli hedefi olabilir. Bütün bunlar, nükleer enerjinin aksi kanıtlanamamış olan gerçekleri. Yukarıda değindiğim raporların bunlara eklediği gerçekler ise şunlar: 1) Nükleer santrallar nükleer terörizm ve nükleer silahların yayılması riskini çok büyük ölçüde artırmaktadır. 2) Belki daha da önemlisi, nükleer santrallar küresel ısınma sorununa çare olamaz; zira bunun için önümüzdeki onyıllarda yüzlerce, hatta binlerce nükleer santral inşa edilmesi gerekir, ki bu da gerçekçi değildir. Konuya özel olarak Türkiye açısından bakarsak, nükleer santrallar enerjide dışa bağımlılığı azaltmayacağı gibi, bizim gibi bir deprem ülkesinde nükleer santral yapmanın riskleri öteki ülkelerde olduğundan çok daha büyüktür.
0 Yorum yapılmış.
Yorum Gönder
*Yorum yazma konusunda yardım almak için buraya tıklayınız.
*Yorum yaparken herhangi bir kişi veya kuruma hakaret unsurları içeren kelimeler kullanmayınız.